Çınarların Gölgesindeki Karacaoğlan Şehri Mut... Mehmet Mazak yazdı

Siyaset (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 23.09.2017 - 23:47, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Çınarların Gölgesindeki Karacaoğlan Şehri Mut... Mehmet Mazak yazdı

1970’li yılların sonunda Erdemli Tırtar Köyü ilk okulunda okuduğum dönemde, köy okulları belde ve şehirlerdeki okullardan yaklaşık bir ay önce yaz tatiline başlar bu okullardan 15-20 gün sonra açılırdı hatırladığım kadarıyla. Kış döneminde Akdeniz kenarında bir köy okulunda okusam da yazları okul tatil olur olmaz ailem göç hazırlıklarına başlar Karaman’a çok yakın bir coğrafi konumu olan Mut ilçesi Ballı (Eleski) Köyü yukarı Tırtar mahallesine göçerdik. Yaz aylarında dört ay Torosların soğuk pınarlarından kana kana içer rüzgârından nasibimizi alır özgürlüğün tadını çıkarırdık.   Bir çocuk dimağı ve bakış açısı ile henüz 5-6 yaşlarımdan itibaren senede en az iki sefer Mut şehrinin içinden geçerek yaylamıza ve sahilimize yöresel ifade ile seyilimize ulaşırdık. Yayla yollarına çıkılan bu yolculuklarda ilk duyduğum yöresel türkülerden birinin sözlerini burada sizler ile paylaşmak isterim: Yayla yollarında göç kater kater Eşinden ayrılmış bir palaz öter Ötme palaz ötme seni tutarlar Tutarlar da dar kafese kaparlar Aşıp aşıp gider yaylanın yolu Sahile dayanmaz dağların gülü Gayet güzel olsa yiğidin yari O da gelir bin bir iki naz ilen Bu yayla ve sahile olan göç yolumuz üzerindeki Mut şehri bana meydanındaki büyük büyük çınarları, çınarların gölgesini mesken tutmuş Karacaoğlan heykelini ve sanki bütün Mut şehrinde yaşayan insanların bir arada toplanmış hissi verdiği çınaraltı çay bahçeleri ve şırıl şırıl akan çeşmeleri ile hatıralarımda canlılığını korumaya devam ediyor. Onun için Mut’ta bir deyim vardır : ˮİki pınar, beş çınar, bunlar olmasa Mut, yanarˮ   Çocukluk dimağımda Mut dendiği zaman bende çınarlar ve Karacaoğlan algısının oluşmasına vesile olmuştur bu göç yolları. Ben onun için “Çınarların Gölgesindeki Karacaoğlan Şehri Mut” diyorum bu şehre. Mut şehri üzerine bu makaleyi yazmayı düşündüğüm zaman bu yaz Mut ilçemizi bir şehir ve kültür tarihçisi gözü ile bu yaz faklı bir gözle inceledim ve gezdim. O çocukluğumdaki Çınarlar ve Karacaoğlan algısının yerleşmesine vesile olan meydanı ziyaret ettim, evet Mut Karacaoğlan’ın şehri olduğunu bana bir kez daha haykırdı. Kimdir bu Karacaoğlan? Şimdi onun hakkında size biraz bilgi vereyim.   Karacaoğlan; Etkileyici bir dil ve duygu evreni kurduğu şiirleriyle Türk halk şiiri geleneğinde çığır açmış bir ozandır. 1606ʹda doğduğu,1679ʹda ya da 1689ʹda öldüğü sanılmaktadır. 17.yyʹda yaşamıştır. Nereli olduğu üstüne değişik görüşler öne sürülmüş olsa da o bir Çukurovalı ve Türkmendir. Mersinʹin Silifke, Mut, Gülnar ilçelerinin köylerinde, o yöreden olduğu ileri sürülür. Özellikle Karacaoğlan Mut ile özdeşleşmiş bir isimdir. Doğum yeri gibi, ölüm yeri de kesin olarak bilinmemektedir. Şiirlerinden, çok uzun yaşadığı anlaşılmaktadır. En son bulgulara göre ise mezarının Mersinʹin Mut ilçesinin Çukur köyündeki Karacaoğlan Tepesi denilen yerde olduğu sanılmaktadır. Çınarların Gölgesindeki Karacaoğlan Şehri Mut’taki çocukluk ve gençlik evrelerimizi yaşarken bize yol gösterici ve hayat basamaklarını tırmanırken dizeleri rehber olan Karacaoğlan’ın şiirlerinden bazılarını ve içerisinde barındırdığı duygu kervanını paylaşmak istiyorum. Karacaoğlan 17. Asırdan seslenerek “Ağacın eyisi özünden olur,Yiğidin eyisi sözünden olur” diyerek hayata tutunmak için sağlam adımlar ile basarak, sözünün eri olmayı bizlere öğütlenmiştir. Karacaoğlan, “Üryan geldim gene üryan giderim, Ölmemeye elde fermanım mı var” diyerek bizlere dünya malına tamah göstermemeyi , ahiret azığı hazırlamamızı tembihlemiştir şiirinde. “Neyleyeyim şu dünyanın ziynetin, Akibeti ölüm olduktan geri?” sözü ile yukarıdaki düşüncemizi pekiştirmektedir. Karacaoğlan özgürlüğüne düşkün bir Türkmen Ozanı olarak Çukurova ve Toroslardaki yörüklere bu ruhu aşılayan bir halk şairi olarak bizlere ne diyor; “Bir sofra isterim kimse sermedik, Bir yayla isterim kimse konmadık, Bir güzel isterim yad el değmedik” diyerek büyük dedelerimizin sahilden Karaman sınırındaki Mut’a bağlı kimsenin konmadığı yaylalara kadar göç etmesini, sofralar sermesini sağlamıştır. Karlı dağlar, tozlu koyaklar aşılarak yapılan bu göç yolculuğu için ne diyor asırlar öncesinden Karacaoğlan; “Aşam dedim, karlı dağlar başından,Yüce dağlar koç yiğide dag mʹolur”.   Torosların ve Çukurova’nın her dağını taşını, deresini tepesini, vadisini pınarını, karını boranını yaşamış gezmiş bir halk ozanı olarak buraları cennet ile özdeşleştirmiş olması vatan sevgisini bizlere aşılaması açısından çok önemlidir. “Çukurova bayramlığın geyerken, Çıplaklığın üzerinden soyarken, Şubat ayı kış yelini kovarken, Cennet dense sana yakışır dağlar”. Bizler yaylalarımızı, Mut’umuzu işte Karacaoğlan’ın şiirlerinden Türkülerinden edindiğimiz bir sevgi ile muhabbet ile sever olduk. Bir başka şiirinde Karacaoğlan “İndim seyran ettim Firengistanʹı, İlleri var, bizim ile benzemez, Levin tutmuş goncaları açılmış, Gülleri var, bizim güle benzemez” diyerek bölgemizin ne kadar güzel yaşanılası yer olduğunu belirtmektedir. Ayrıca Türk yurdunun, Anadolu’nun şehirlerin ecesi, insanların iyisinin harmanlandığı yerler olduğunu , çiçeklerin bile bu coğrafyada bir başka güzel açtığını söylemektedir. İşte biz Mut’umuzu Karacaoğlan ile birlikte özdeşleştirerek sevdik ve sevmeye devam edeceğiz.  Çocukluk ve gençlik yıllarının ardından çeyrek asırlık İstanbul deneyimi ve yaşanmışlığı ile harmanlanmış bir düşünce dünyam ile “Çınarların Gölgesindeki Karacaoğlan Şehri Mut”a baktığım zaman farklı tarih, kültür ve medeniyet ve doğa izlerini görmekteyim günümüzde. Bugünkü hali Karamanoğulları devri karakterini gösteren Mut Kalesi, dikdörtgen şeklindeki dört burcu ve içinde iç kale diye adlandırılan bir kulesi ile sizi hemencecik selamlayıverir. Kalenin ve çınarların yanındaki Karamanoğulları İbrahim Beyʹin emirleri ile Laal Paşa tarafından. (1356-1390) yaptırılan Laal Paşa Camii sizi eskilere çok eskilere götürüverir. Kare planlı ve orta kubbeli olan cami düzgün kesme taşlarla inşa edilmiş Anadolu medeniyetimizin ayak izlerinden biri olarak hala görünürlülüğü ve ve kulanırlılığı devam etmektedir. Mut ilçemizin kültür ve medeniyet izlerinden ve kalıntılarından bazılarını burada zikre temek isterim. Bizim yayla yolumuz üzerindeki köylerde bulunan Kozlar Yaylasında Alaattin Keykubatʹın emri üzerine 1230 yıllarında yapılmış Mavga Kalesi, Antik ismi Corapissus olan Dağpazarı Kilisesi görülmesi gereken yerlerdir. Evliya Çelebiʹnin ˮUstasının elinden yeni çıkmış gibi duruyorˮ diye anlattığı Alahan Manastırı UNESCO Dünya Miras Geçici Listesine 2000 yılında girmiş bir tarihi yapıdır. Mut’tan Karaman’a giderken anayoldan 3 km içeride bir dağın zirvesindeki Alahan Manastırı 440-442 yıllarında yapılmış olduğu tahmin edilmektedir. Torosların zirvesinden Mut ovasına ve Göksu vadisine bir kuş olsamda uçsan diyeceğiniz bir titizlik ve güzellikte inşa edilmiş yapı bloklarından oluşmuş, taş işleme ve süsleme sanatlarının en nadide örneklerinin hala canlılığını korunduğu bir mekandır. Ayrıca Nure Sofi Türbesi, Baloğlu (Adrasos) Harabeleri, Sartavul Hanları, Dağ Camii, Alaoda Mağarası, Söğütözü Köprüsü, Sınobiç Kalıntıları, Kızıl Minare ve bir çok köydeki tarihi kaya kilise ve körüstenleri ile Mut gizemini koruyan kültürel birikime sahip bir şehrimizdir. Ayrıca Mut doğal güzellikleride içinde barındıran bir coğrafyaya sahiptir. Kırkpınar, Karaekşi ve Yerköprü milli parkları sizi içine almak için bekler durur. Yerköprü Şelalesi ve Milli Parkı yeni keşf edilmiş olmasına rağmen çok hızlı bir şekilde Mut ilçemizin tanıtım yüzü olmaya aday gözükmektedir. Mut şehri son yıllarda çınarların gölgesinden hızla sıyrılarak büyüme ve gelişimini sürdürmüş olsa da Karacaoğlan şehri olarak, Karacaoğlan’ın asırları aşıp gelen şiirlerinin ve deyişlerinin izinden yürümeye devam edecektir. Kim bilir ileride bir gün sadece “Karacaoğlan Şehri Mut” olarak anılacağı günler olacaktır. Mehmet Mazak  
1970’li yılların sonunda Erdemli Tırtar Köyü ilk okulunda okuduğum dönemde, köy okulları belde ve şehirlerdeki okullardan yaklaşık bir ay önce yaz tatiline başlar bu okullardan 15-20 gün sonra açılırdı hatırladığım kadarıyla. Kış döneminde Akdeniz kenarında bir köy okulunda okusam da yazları okul tatil olur olmaz ailem göç hazırlıklarına başlar Karaman’a çok yakın bir coğrafi konumu olan Mut ilçesi Ballı (Eleski) Köyü yukarı Tırtar mahallesine göçerdik. Yaz aylarında dört ay Torosların soğuk pınarlarından kana kana içer rüzgârından nasibimizi alır özgürlüğün tadını çıkarırdık.   Bir çocuk dimağı ve bakış açısı ile henüz 5-6 yaşlarımdan itibaren senede en az iki sefer Mut şehrinin içinden geçerek yaylamıza ve sahilimize yöresel ifade ile seyilimize ulaşırdık. Yayla yollarına çıkılan bu yolculuklarda ilk duyduğum yöresel türkülerden birinin sözlerini burada sizler ile paylaşmak isterim: Yayla yollarında göç kater kater Eşinden ayrılmış bir palaz öter Ötme palaz ötme seni tutarlar Tutarlar da dar kafese kaparlar Aşıp aşıp gider yaylanın yolu Sahile dayanmaz dağların gülü Gayet güzel olsa yiğidin yari O da gelir bin bir iki naz ilen Bu yayla ve sahile olan göç yolumuz üzerindeki Mut şehri bana meydanındaki büyük büyük çınarları, çınarların gölgesini mesken tutmuş Karacaoğlan heykelini ve sanki bütün Mut şehrinde yaşayan insanların bir arada toplanmış hissi verdiği çınaraltı çay bahçeleri ve şırıl şırıl akan çeşmeleri ile hatıralarımda canlılığını korumaya devam ediyor. Onun için Mut’ta bir deyim vardır : ˮİki pınar, beş çınar, bunlar olmasa Mut, yanarˮ   Çocukluk dimağımda Mut dendiği zaman bende çınarlar ve Karacaoğlan algısının oluşmasına vesile olmuştur bu göç yolları. Ben onun için “Çınarların Gölgesindeki Karacaoğlan Şehri Mut” diyorum bu şehre. Mut şehri üzerine bu makaleyi yazmayı düşündüğüm zaman bu yaz Mut ilçemizi bir şehir ve kültür tarihçisi gözü ile bu yaz faklı bir gözle inceledim ve gezdim. O çocukluğumdaki Çınarlar ve Karacaoğlan algısının yerleşmesine vesile olan meydanı ziyaret ettim, evet Mut Karacaoğlan’ın şehri olduğunu bana bir kez daha haykırdı. Kimdir bu Karacaoğlan? Şimdi onun hakkında size biraz bilgi vereyim.   Karacaoğlan; Etkileyici bir dil ve duygu evreni kurduğu şiirleriyle Türk halk şiiri geleneğinde çığır açmış bir ozandır. 1606ʹda doğduğu,1679ʹda ya da 1689ʹda öldüğü sanılmaktadır. 17.yyʹda yaşamıştır. Nereli olduğu üstüne değişik görüşler öne sürülmüş olsa da o bir Çukurovalı ve Türkmendir. Mersinʹin Silifke, Mut, Gülnar ilçelerinin köylerinde, o yöreden olduğu ileri sürülür. Özellikle Karacaoğlan Mut ile özdeşleşmiş bir isimdir. Doğum yeri gibi, ölüm yeri de kesin olarak bilinmemektedir. Şiirlerinden, çok uzun yaşadığı anlaşılmaktadır. En son bulgulara göre ise mezarının Mersinʹin Mut ilçesinin Çukur köyündeki Karacaoğlan Tepesi denilen yerde olduğu sanılmaktadır. Çınarların Gölgesindeki Karacaoğlan Şehri Mut’taki çocukluk ve gençlik evrelerimizi yaşarken bize yol gösterici ve hayat basamaklarını tırmanırken dizeleri rehber olan Karacaoğlan’ın şiirlerinden bazılarını ve içerisinde barındırdığı duygu kervanını paylaşmak istiyorum. Karacaoğlan 17. Asırdan seslenerek “Ağacın eyisi özünden olur,Yiğidin eyisi sözünden olur” diyerek hayata tutunmak için sağlam adımlar ile basarak, sözünün eri olmayı bizlere öğütlenmiştir. Karacaoğlan, “Üryan geldim gene üryan giderim, Ölmemeye elde fermanım mı var” diyerek bizlere dünya malına tamah göstermemeyi , ahiret azığı hazırlamamızı tembihlemiştir şiirinde. “Neyleyeyim şu dünyanın ziynetin, Akibeti ölüm olduktan geri?” sözü ile yukarıdaki düşüncemizi pekiştirmektedir. Karacaoğlan özgürlüğüne düşkün bir Türkmen Ozanı olarak Çukurova ve Toroslardaki yörüklere bu ruhu aşılayan bir halk şairi olarak bizlere ne diyor; “Bir sofra isterim kimse sermedik, Bir yayla isterim kimse konmadık, Bir güzel isterim yad el değmedik” diyerek büyük dedelerimizin sahilden Karaman sınırındaki Mut’a bağlı kimsenin konmadığı yaylalara kadar göç etmesini, sofralar sermesini sağlamıştır. Karlı dağlar, tozlu koyaklar aşılarak yapılan bu göç yolculuğu için ne diyor asırlar öncesinden Karacaoğlan; “Aşam dedim, karlı dağlar başından,Yüce dağlar koç yiğide dag mʹolur”.   Torosların ve Çukurova’nın her dağını taşını, deresini tepesini, vadisini pınarını, karını boranını yaşamış gezmiş bir halk ozanı olarak buraları cennet ile özdeşleştirmiş olması vatan sevgisini bizlere aşılaması açısından çok önemlidir. “Çukurova bayramlığın geyerken, Çıplaklığın üzerinden soyarken, Şubat ayı kış yelini kovarken, Cennet dense sana yakışır dağlar”. Bizler yaylalarımızı, Mut’umuzu işte Karacaoğlan’ın şiirlerinden Türkülerinden edindiğimiz bir sevgi ile muhabbet ile sever olduk. Bir başka şiirinde Karacaoğlan “İndim seyran ettim Firengistanʹı, İlleri var, bizim ile benzemez, Levin tutmuş goncaları açılmış, Gülleri var, bizim güle benzemez” diyerek bölgemizin ne kadar güzel yaşanılası yer olduğunu belirtmektedir. Ayrıca Türk yurdunun, Anadolu’nun şehirlerin ecesi, insanların iyisinin harmanlandığı yerler olduğunu , çiçeklerin bile bu coğrafyada bir başka güzel açtığını söylemektedir. İşte biz Mut’umuzu Karacaoğlan ile birlikte özdeşleştirerek sevdik ve sevmeye devam edeceğiz.  Çocukluk ve gençlik yıllarının ardından çeyrek asırlık İstanbul deneyimi ve yaşanmışlığı ile harmanlanmış bir düşünce dünyam ile “Çınarların Gölgesindeki Karacaoğlan Şehri Mut”a baktığım zaman farklı tarih, kültür ve medeniyet ve doğa izlerini görmekteyim günümüzde. Bugünkü hali Karamanoğulları devri karakterini gösteren Mut Kalesi, dikdörtgen şeklindeki dört burcu ve içinde iç kale diye adlandırılan bir kulesi ile sizi hemencecik selamlayıverir. Kalenin ve çınarların yanındaki Karamanoğulları İbrahim Beyʹin emirleri ile Laal Paşa tarafından. (1356-1390) yaptırılan Laal Paşa Camii sizi eskilere çok eskilere götürüverir. Kare planlı ve orta kubbeli olan cami düzgün kesme taşlarla inşa edilmiş Anadolu medeniyetimizin ayak izlerinden biri olarak hala görünürlülüğü ve ve kulanırlılığı devam etmektedir. Mut ilçemizin kültür ve medeniyet izlerinden ve kalıntılarından bazılarını burada zikre temek isterim. Bizim yayla yolumuz üzerindeki köylerde bulunan Kozlar Yaylasında Alaattin Keykubatʹın emri üzerine 1230 yıllarında yapılmış Mavga Kalesi, Antik ismi Corapissus olan Dağpazarı Kilisesi görülmesi gereken yerlerdir. Evliya Çelebiʹnin ˮUstasının elinden yeni çıkmış gibi duruyorˮ diye anlattığı Alahan Manastırı UNESCO Dünya Miras Geçici Listesine 2000 yılında girmiş bir tarihi yapıdır. Mut’tan Karaman’a giderken anayoldan 3 km içeride bir dağın zirvesindeki Alahan Manastırı 440-442 yıllarında yapılmış olduğu tahmin edilmektedir. Torosların zirvesinden Mut ovasına ve Göksu vadisine bir kuş olsamda uçsan diyeceğiniz bir titizlik ve güzellikte inşa edilmiş yapı bloklarından oluşmuş, taş işleme ve süsleme sanatlarının en nadide örneklerinin hala canlılığını korunduğu bir mekandır. Ayrıca Nure Sofi Türbesi, Baloğlu (Adrasos) Harabeleri, Sartavul Hanları, Dağ Camii, Alaoda Mağarası, Söğütözü Köprüsü, Sınobiç Kalıntıları, Kızıl Minare ve bir çok köydeki tarihi kaya kilise ve körüstenleri ile Mut gizemini koruyan kültürel birikime sahip bir şehrimizdir. Ayrıca Mut doğal güzellikleride içinde barındıran bir coğrafyaya sahiptir. Kırkpınar, Karaekşi ve Yerköprü milli parkları sizi içine almak için bekler durur. Yerköprü Şelalesi ve Milli Parkı yeni keşf edilmiş olmasına rağmen çok hızlı bir şekilde Mut ilçemizin tanıtım yüzü olmaya aday gözükmektedir. Mut şehri son yıllarda çınarların gölgesinden hızla sıyrılarak büyüme ve gelişimini sürdürmüş olsa da Karacaoğlan şehri olarak, Karacaoğlan’ın asırları aşıp gelen şiirlerinin ve deyişlerinin izinden yürümeye devam edecektir. Kim bilir ileride bir gün sadece “Karacaoğlan Şehri Mut” olarak anılacağı günler olacaktır. Mehmet Mazak  
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.