Geleceğimiz İçin Doğayla Barışmalıyız…Bedrettin Gündeş yazdı

03.08.2020 - 11:55, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Geleceğimiz İçin Doğayla Barışmalıyız…Bedrettin Gündeş yazdı

Evet, insanoğlu artık iyi düşünmeli ve hem kendisiyle hem de doğayla yüzleşmeli.Yaşanan felaketlerin herkesi yeni bir yok oluşun içine sürüklediği görülüyor artık. Öncelikle tekrar doğayla barışık olmak ve doğanın nimetlerini akılcı ve gerçekçi bir üretim-tüketim anlayışıyla sürdürme zamanı geldi.

Bugünlerde insanlık tarihi yeniden yazılıyor… Şu an hayatta olan bizler, inanılması zor olaylara ve gelişmelere tanık oluyoruz. Kasım 2019 ayında Çin’de patlak veren bir Virüs, sınır tanımadan ışık hızıyla dünyaya yayıldı. Kendimizi akışına bıraktığımız ve alıştığımız dünya düzeni; belirsizlik, korku ve tedirginliğin esiri oldu. Bu Virüs zengin-fakir, yöneten-yönetilen ayırımı yapmadan herkesi bir sorgulama sürecine itti. Yaşam biçimlerimiz, geleneklerimiz değişti. Binlerce yıldır sürdürülen, olmaması gereken yüz yüze öpüşerek selamlama bir daha olmayacak belki de! Şu anda nasıl bir sürecin içine everileceğimizi kestiremiyoruz. Dünya ekonomisinin nereye gideceği, güçler dengesinin nasıl oluşacağı, yaratılan bu kaostan kimlerin karlı çıkacağı, kimlerin daha da ezileceği belirsizliğini koruyor. Pandemi sürecinin nasıl sonuçlanacağı da bilinmiyor. Anlatılanlar hep uluslararası Medyanın yarattığı bilinmezlik, ileri sürülen yorumlar ve yaratılan algılarla bize ulaşıyor. Bilinen bir şey var ki, herkesin söylediği gibi “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” gerçekliğidir. Bu Virüsün öğrettiği en önemli şey, Dünyanın şimdiye kadar kötü yönetildiği ve çok örselendiğidir. Evet, Dünyamız kötü yönetiliyor. Kimyası bozulmuş ve belirsiz bir sürecin akışında yaşam devam ediyor. Bu belirsiz süreçte göz ardı edilen en önemli değer ise; Doğanın korunması, İnsan hakkı ve yaşam hakkıdır… İnsanın sağlıklı yaşam hakkı önceliklidir. Bu hak; ne yasalarla ne de bir başkası tarafından bahşedilen bir lütuftur değildir. Sağlıklı yaşam hakkı, doğanın en önemli parçası olan insanın doğal bir hakkıdır. Ultra Kapitalist sistemin son çırpınışları olsa da; süreç bu sitemin istediği gibi tüketim toplumu olduğudur. Rant ekonomisi; bilim ve teknolojiyi istediği gibi kullanarak, her şeyi metalaştırdı. Kar amacı ve hırs, insan değerinin üzerinde tutulmaya devam ediyor. Doyumsuz ve açgözlü sermaye tarafından, sistemin de boşluklarından yararlanılarak dereler kirletildi. Artık, birçok alanda dereler siyah ve çamur akıyor, körfezlerin mavisi kayboldu ve katranımsı tabaka görülür oldu, kesilen ağaçlar sobada kül oldu. Sel baskınları, iklim değişikliği, korkularımızı daha da arttırdı. Ormanların altını oyduk, verimli tarlalara, narenciye bahçelerinin yerine konutlar diktik. Hayvanları ormanların ortasına terk ederek yaktık, onları yerinden ettik, kuş seslerini unuttuk. Filtresiz fabrika bacaları havaya zehir saçıyor, otomobiller ciğerlerimize duman üflüyor. İnsanların genleri ile oynadık. yediğimiz her ürünün genlerini değiştirdik. Adeta doğanın kimyasını bozduk. Hortumlar, tsunamiler, seller, yangınlar, adı konulmamış hastalıklar, korona ya da kovit 19 gibi virüsler yayılmaya başladı. Her seferinde doğanın önüne konulan engeller, yine doğanın kanunu ile aşıldı. Ama insanlığa büyük acılar yaşatarak. İnsanlık tarihi gösterdi ki, bu tahribatların yarattığı acılarda dersler alınmıyor. Böyle olunca da, doğa kendi kanununu uygulayarak adeta intikamını almaya devam ediyor. Şimdi bu yaşananları alenen gördükten sonra akıllanma zamanıdır. İnsan doğadaki canlıları, doğal zenginlikleri iyi korumalı. Doğayla barışmalı, kavga etmemeli, her kavgasının arkasında büyük hüsranla karşılaşmaktadır. Zararlı çıkmakta ve büyük badireler atlatmaktadır. Demek ki, doğayla Baş edemiyorsak, onunla barışmalıyız. Ortaklaşarak yaşamın kollarında birlikte yol almalıyız. Evet, insanoğlu artık iyi düşünmeli ve hem kendisiyle hem de doğayla yüzleşmeli. Yaşanan felaketlerin herkesi yeni bir yok oluşun içine sürüklediği görülüyor artık. Öncelikle tekrar doğayla barışık olmak ve doğanın nimetlerini akılcı ve gerçekçi bir üretim-tüketim anlayışıyla sürdürme zamanı geldi. Çevre kirliliği, derelerin ıslahı, suyun iyi kullanılması ve değerlendirilmesi, ormanların çoğaltılması sağlanmalı. Kentlerin doğayla iç içe ve yaşamı daha da kolaylaştıran, ama huzur veren bir yapıya kavuşturulması öncelik olmalı. Çevre duyarlılığı, hayata güç katma ve doğayı incitmeden sürdürülebilir kılma bilincinin her alana yayılması sağlanmalı. Aklımızı, bilincimizi, hayata bakışımızı, duyarlılığımızı hep doğayla bütüncül bir ortaklaşmayla şekillendirmeliyiz. Kamuoyu olarak, toplumsal kurumlar olarak, birey olarak bu duyarlılığı hayatımızın her anında göstermeliyiz. Muktedirler; kendi düzenlerinin bozulmaması, daha çok ihtişam, daha çok ganimet elde etmek için bu doğadaki tahribatı görmeyebilirler. Ya da görmek istemeyebilirler! Gelecek nesilleri düşünme, koruma güdüleri çok zayıflamış olabilir. Ama geleceğimiz olan çocuklarımızı, torunlarımızı düşünüyorsak mutlaka doğayla ortaklaşarak hayatı inşa etmeliyiz. Muktedirlerin umursamazlıklarına karşı toplumu sürekli bu konuda uyarmalı, tehlikenin farkında olmalarını sağlamalıyız. Bu bir yurttaşlık görevi, bu bir insanlık görevidir. Alışkanlıklarımız değişecek, algılarımız da değişecek. Bu arada yaşama bakışımız, duyarlılığımız, samimiyetimiz de değişmelidir. Yeni hayata bakışımızda; Doğayla ortaklaşma, birlikte yaşamı kolaylaştırma, karşılıklı saygı ve sevgi temelinde yol almalıyız. BEDRETTİN GÜNDEŞ    
Evet, insanoğlu artık iyi düşünmeli ve hem kendisiyle hem de doğayla yüzleşmeli.Yaşanan felaketlerin herkesi yeni bir yok oluşun içine sürüklediği görülüyor artık. Öncelikle tekrar doğayla barışık olmak ve doğanın nimetlerini akılcı ve gerçekçi bir üretim-tüketim anlayışıyla sürdürme zamanı geldi.

Bugünlerde insanlık tarihi yeniden yazılıyor…

Şu an hayatta olan bizler, inanılması zor olaylara ve gelişmelere tanık oluyoruz. Kasım 2019 ayında Çin’de patlak veren bir Virüs, sınır tanımadan ışık hızıyla dünyaya yayıldı. Kendimizi akışına bıraktığımız ve alıştığımız dünya düzeni; belirsizlik, korku ve tedirginliğin esiri oldu.

Bu Virüs zengin-fakir, yöneten-yönetilen ayırımı yapmadan herkesi bir sorgulama sürecine itti. Yaşam biçimlerimiz, geleneklerimiz değişti. Binlerce yıldır sürdürülen, olmaması gereken yüz yüze öpüşerek selamlama bir daha olmayacak belki de!

Şu anda nasıl bir sürecin içine everileceğimizi kestiremiyoruz. Dünya ekonomisinin nereye gideceği, güçler dengesinin nasıl oluşacağı, yaratılan bu kaostan kimlerin karlı çıkacağı, kimlerin daha da ezileceği belirsizliğini koruyor. Pandemi sürecinin nasıl sonuçlanacağı da bilinmiyor. Anlatılanlar hep uluslararası Medyanın yarattığı bilinmezlik, ileri sürülen yorumlar ve yaratılan algılarla bize ulaşıyor.

Bilinen bir şey var ki, herkesin söylediği gibi “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” gerçekliğidir.

Bu Virüsün öğrettiği en önemli şey, Dünyanın şimdiye kadar kötü yönetildiği ve çok örselendiğidir. Evet, Dünyamız kötü yönetiliyor. Kimyası bozulmuş ve belirsiz bir sürecin akışında yaşam devam ediyor.

Bu belirsiz süreçte göz ardı edilen en önemli değer ise; Doğanın korunması, İnsan hakkı ve yaşam hakkıdır…

İnsanın sağlıklı yaşam hakkı önceliklidir. Bu hak; ne yasalarla ne de bir başkası tarafından bahşedilen bir lütuftur değildir.

Sağlıklı yaşam hakkı, doğanın en önemli parçası olan insanın doğal bir hakkıdır.

Ultra Kapitalist sistemin son çırpınışları olsa da; süreç bu sitemin istediği gibi tüketim toplumu olduğudur. Rant ekonomisi; bilim ve teknolojiyi istediği gibi kullanarak, her şeyi metalaştırdı. Kar amacı ve hırs, insan değerinin üzerinde tutulmaya devam ediyor.

Doyumsuz ve açgözlü sermaye tarafından, sistemin de boşluklarından yararlanılarak dereler kirletildi. Artık, birçok alanda dereler siyah ve çamur akıyor, körfezlerin mavisi kayboldu ve katranımsı tabaka görülür oldu, kesilen ağaçlar sobada kül oldu. Sel baskınları, iklim değişikliği, korkularımızı daha da arttırdı. Ormanların altını oyduk, verimli tarlalara, narenciye bahçelerinin yerine konutlar diktik. Hayvanları ormanların ortasına terk ederek yaktık, onları yerinden ettik, kuş seslerini unuttuk. Filtresiz fabrika bacaları havaya zehir saçıyor, otomobiller ciğerlerimize duman üflüyor.

İnsanların genleri ile oynadık. yediğimiz her ürünün genlerini değiştirdik. Adeta doğanın kimyasını bozduk. Hortumlar, tsunamiler, seller, yangınlar, adı konulmamış hastalıklar, korona ya da kovit 19 gibi virüsler yayılmaya başladı.

Her seferinde doğanın önüne konulan engeller, yine doğanın kanunu ile aşıldı. Ama insanlığa büyük acılar yaşatarak.

İnsanlık tarihi gösterdi ki, bu tahribatların yarattığı acılarda dersler alınmıyor.

Böyle olunca da, doğa kendi kanununu uygulayarak adeta intikamını almaya devam ediyor.

Şimdi bu yaşananları alenen gördükten sonra akıllanma zamanıdır. İnsan doğadaki canlıları, doğal zenginlikleri iyi korumalı. Doğayla barışmalı, kavga etmemeli, her kavgasının arkasında büyük hüsranla karşılaşmaktadır. Zararlı çıkmakta ve büyük badireler atlatmaktadır.

Demek ki, doğayla Baş edemiyorsak, onunla barışmalıyız. Ortaklaşarak yaşamın kollarında birlikte yol almalıyız.

Evet, insanoğlu artık iyi düşünmeli ve hem kendisiyle hem de doğayla yüzleşmeli.

Yaşanan felaketlerin herkesi yeni bir yok oluşun içine sürüklediği görülüyor artık. Öncelikle tekrar doğayla barışık olmak ve doğanın nimetlerini akılcı ve gerçekçi bir üretim-tüketim anlayışıyla sürdürme zamanı geldi.

Çevre kirliliği, derelerin ıslahı, suyun iyi kullanılması ve değerlendirilmesi, ormanların çoğaltılması sağlanmalı. Kentlerin doğayla iç içe ve yaşamı daha da kolaylaştıran, ama huzur veren bir yapıya kavuşturulması öncelik olmalı.

Çevre duyarlılığı, hayata güç katma ve doğayı incitmeden sürdürülebilir kılma bilincinin her alana yayılması sağlanmalı.

Aklımızı, bilincimizi, hayata bakışımızı, duyarlılığımızı hep doğayla bütüncül bir ortaklaşmayla şekillendirmeliyiz.

Kamuoyu olarak, toplumsal kurumlar olarak, birey olarak bu duyarlılığı hayatımızın her anında göstermeliyiz.

Muktedirler; kendi düzenlerinin bozulmaması, daha çok ihtişam, daha çok ganimet elde etmek için bu doğadaki tahribatı görmeyebilirler. Ya da görmek istemeyebilirler! Gelecek nesilleri düşünme, koruma güdüleri çok zayıflamış olabilir.

Ama geleceğimiz olan çocuklarımızı, torunlarımızı düşünüyorsak mutlaka doğayla ortaklaşarak hayatı inşa etmeliyiz.

Muktedirlerin umursamazlıklarına karşı toplumu sürekli bu konuda uyarmalı, tehlikenin farkında olmalarını sağlamalıyız.

Bu bir yurttaşlık görevi, bu bir insanlık görevidir.

Alışkanlıklarımız değişecek, algılarımız da değişecek. Bu arada yaşama bakışımız, duyarlılığımız, samimiyetimiz de değişmelidir.

Yeni hayata bakışımızda; Doğayla ortaklaşma, birlikte yaşamı kolaylaştırma, karşılıklı saygı ve sevgi temelinde yol almalıyız.

BEDRETTİN GÜNDEŞ

 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.