Kadın Ve Cam Tavan Sendromu… Ümran Gündeş yazdı

11.12.2018 - 17:19, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Kadın Ve Cam Tavan Sendromu… Ümran Gündeş yazdı

Bir insanın gelebileceğine inandığı en üst nokta, onun cam tavanıdır. Cam tavanınız hayallerinizin tavan yüksekliğini gösterir.

Bilim adamları pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiklerini görür. Birkaçını toplayıp 30 cm yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar. Metal zemin ısıtılır. Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya çalışır ama başlarını tavandaki cama çarparak düşer. Zemin de sıcak olduğu için tekrar zıplar, tekrar başlarını cama vururlar. Pireler camın ne olduğunu bilmediklerinden, kendilerini neyin engellediğini anlamakta zorluk çeker. Defalarca kafalarını cama vuran pireler sonunda o zeminde 30 santimden fazla zıplamamayı öğrenir. Artık hepsinin 30 cm zıpladığı görülünce deneyin ikinci aşamasına geçilir ve tavandaki cam kaldırılır. Zemin tekrar ısıtılır. Tüm pireler eşit yükseklikte, 30 cm zıplar! Üzerlerinde cam engeli yoktur, daha yükseğe zıplama imkanları vardır ama buna hiç cesaret edemezler. Kafalarını cama vura vura öğrendikleri bu sınırlayıcı “Hayat Dersi”ne sadık halde yaşarlar. Pirelerin isterlerse kaçma imkânları vardır ama kaçamazlar. Çünkü engel artık zihinlerindedir. Onları sınırlayan dış engel kalkmıştır ama kafalarındaki iç engel varlığını sürdürmektedir. Bu deney canlıların neyi başaramayacaklarını nasıl öğrendiklerini gösterir. İşte buna “cam tavan sendromu” denir. Bir insanın gelebileceğine inandığı en üst nokta, onun cam tavanıdır. Cam tavanınız hayallerinizin tavan yüksekliğini gösterir. Toplumlar farklılıklar ve çeşitliliklerle ayakta dururlar. Günümüze kadar elde edilen kazanımlar çoklu, çeşitlikle elde edilmiştir. Sıradanlığı aşmak için çeşitlilik ve farklılığı eşitlik temelinde geliştirmeye ihtiyacımız vardır. Toplumsal başarı kadın ve erkeğin işbirliği ve koordineli kolektif çalışmasıyla gerçekleşebilir. Uygar düşünce ve bilince varmak için, kadınlar başta olmak üzere, tüm bireylerin iş gücüne ve istihdama ihtiyacı vardır. kadınlar; güçlü önsezileri, gelişmiş empati güçleri, kolay iletişim kurma becerileri, uzlaşmaya daha yatkın olmaları ve sabırları ile iş hayatında erkeklerden farklılaşıyorlar. Kadınların bu özellikleri, onlara iş dünyasında büyük avantajlar sağlıyor ama maalesef bizim toplumumuzda kadınların iş gücüne katılımı dünya ortalamasının çok altında. Bizim toplumumuzda kadınların çoğu evlerinde oturuyor. Çünkü hala “Cam Fanus” içinde tutulmaya çalışılıyorlar. Uygar ve medeni düzen oluşturulması için, kadın ve erkeği var olan iki büyük denge unsuru olarak görmek öncelik olmalıdır.  Bunu bilerek ve düzeyli bir yaşam kalitesi geliştirerek, pratik günlük yaşamımıza yansıtmamız gerekmektedir. Tabi ki, “Cam Fanus” ları kırarak. Bu bakış açısını ve pratik uygulamalarını hayata geçiremediğimiz sürece, medeni toplumlar düzeyine ulaşmamız çok zor olacaktır. İnsanca yaşama koşullarını yaratmak için zihin değişimi kaçınılmazdır. Bu zihin değişimi sağlandığı takdirde,  cinsiyet eşitliğini de toplumsal bütünlüğü de olgunluğa taşıyabiliriz. Cam tavan sendromu,;  önce kadının kendi iç dünyasında, sonra da toplumdaki diğer bireylerin kabulüyle aşılır. Kadın önce kendi gücünün ve değerinin bilincinde olacak. Kadın önce suya atılan bir çakıl taşının kendi ekseni etrafında oluşturduğu etkileşimle, dardan başlayıp genişleyen su dalgası gibi görmelidir kendini. Her kişi kendi içinde ve kendi etrafında bu su dalgalanmasını oluşturursa, sorunların çözümü kendiliğinden gelir. Cam tavan sendrom, çözülebilecek bir psikolojik sorundur. Toplumda sanıldığı üzere de erkeğin aşağı, kadının üstün olduğu şeklindeki yalanların gerçeklikten uzak, sadece kendimizi ve toplumu yanıltmaktan öteye gitmez. Meseleye kadın erkek ayırımı yerine, bireyi insan olarak ele almak gerekir. Birinin başarısı ve yükselmesinde payımız olunca mutlu olabiliyor muyuz? Birinin başarısı küçükte olsa katkımız olunca mutlu olabiliyor muyuz? Ya da o insanın yükselmesini kendi gerçeğimiz için bir tehlike olarak mı görüyoruz. Toplumsal yapımızın durumuna baktığımızda Kadın; çabasının, emeğinin, başarısının belli bir noktadan öteye gidemeyeceğini bilerek işini yapar. Çok değil yakın tarih Avrupa’sında bile kadınlar birçok haklarına, 100 ya da 150 yıl önce elde edebilmiştir. On binlerce yıllık bir tarihsel süreç içinde gelinen nokta hiç te iç açıcı değil. Tabi bunun çoklu nedenleri vardır. Kadındaki bu özgüven kırıklığının sebepleri, genetik kodlamadan, ilk gördüğü model kadınların bir kız çocuğu olduğu hatırlatması yapılarak sınırlar koymasındandır. Kadın, toplumsal baskılardan, iş hayatındaki itibarlı kadın imajını bozmamak adına başka konularda risk almak istememesinden, eşinin kendi gölgesinde kalmaması için hep bir adım geri durmasından, dini baskı ve doğmaların yaptırım gücünden olsa gerek, zaten kendi etrafında camdan bir kozalak hazırlamıştır. İlginç olan bu kozalağa ihtiyaç duyduğunu, bunun fazlasını yapacağını bilmesine rağmen, tercihini kabul görmek adına erteleyip görmezden gelebilmektedir. Tabi ki bunun sosyolojik ve psikolojik çoklu sebepleri vardır. Kadın inandırılmış bir varlık olarak kız çocukluğundan başlayarak, ikinci rol olma pozisyonunu benimseyip, ona göre bir yaşam tarzı geliştirir. Çünkü risk alırsa, toplum ve aile nezdinde kabul görmeyeceğini bilir. Oysaki durum hiç te bu şekilde olması gerekmiyor. Önce aile içinde kadının annelik yapma, kadınlık yapma zorunluluğunun nedenlerini kendi iç dünyasında çözmesi lazım. Kadın önce ne istediğine kendini inandıracak ki, diğer zorluklara karşı durabilsin. Kendini güçlü görüp, güçlü kılmadan maalesef sadece ve sadece toplumun belirlediği marka değeri olmanın dışına çıkılamaz. Kadının gücü önce kendi içinde olmalıdır. Öncelikle çocuğun karşılaştığı ilk sosyal gurup olarak ailenin tutumu ve çocuğu yetiştirirken tercihen yaşadığı toplumdur. Çocuklara karşı aşırı korumacı ve sorumluluk bilinci verilmemesi bu cam fonusun ilk katmanını oluşturur. Cam tavan sendromu, sadece özgüven eksikliğinden kaynaklanmıyor. Toplumda yaratılan algı ve bu algının zihinlere yerleştirdiği “Cam Fanus” kalıplarının hala günümüze kadar yerleşik olarak süregelmesidir.  Zihin değişimi, insan kimliği, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi dönüşümler sağlanmadan daha çok yıllar bu ilkelliğin “Cam Fanus” ların da yaşamaya devam edeceğiz.  Ancak bizim de hem kadın hem de insan olarak umudumuz var, heyecanımız var, direnme gücümüz var. Sevgiyi ve saygıyı hak eden duygularımız, üretkenliğimiz ve analığımız var… ÜMRAN GÜNDEŞ 11.12.2018
Bir insanın gelebileceğine inandığı en üst nokta, onun cam tavanıdır. Cam tavanınız hayallerinizin tavan yüksekliğini gösterir.

Bilim adamları pirelerin farklı yükseklikte zıplayabildiklerini görür. Birkaçını toplayıp 30 cm yüksekliğindeki bir cam fanusun içine koyarlar. Metal zemin ısıtılır. Sıcaktan rahatsız olan pireler zıplayarak kaçmaya çalışır ama başlarını tavandaki cama çarparak düşer. Zemin de sıcak olduğu için tekrar zıplar, tekrar başlarını cama vururlar. Pireler camın ne olduğunu bilmediklerinden, kendilerini neyin engellediğini anlamakta zorluk çeker. Defalarca kafalarını cama vuran pireler sonunda o zeminde 30 santimden fazla zıplamamayı öğrenir.

Artık hepsinin 30 cm zıpladığı görülünce deneyin ikinci aşamasına geçilir ve tavandaki cam kaldırılır. Zemin tekrar ısıtılır. Tüm pireler eşit yükseklikte, 30 cm zıplar! Üzerlerinde cam engeli yoktur, daha yükseğe zıplama imkanları vardır ama buna hiç cesaret edemezler.

Kafalarını cama vura vura öğrendikleri bu sınırlayıcı “Hayat Dersi”ne sadık halde yaşarlar. Pirelerin isterlerse kaçma imkânları vardır ama kaçamazlar. Çünkü engel artık zihinlerindedir. Onları sınırlayan dış engel kalkmıştır ama kafalarındaki iç engel varlığını sürdürmektedir. Bu deney canlıların neyi başaramayacaklarını nasıl öğrendiklerini gösterir. İşte buna “cam tavan sendromu” denir.

Bir insanın gelebileceğine inandığı en üst nokta, onun cam tavanıdır. Cam tavanınız hayallerinizin tavan yüksekliğini gösterir.

Toplumlar farklılıklar ve çeşitliliklerle ayakta dururlar. Günümüze kadar elde edilen kazanımlar çoklu, çeşitlikle elde edilmiştir. Sıradanlığı aşmak için çeşitlilik ve farklılığı eşitlik temelinde geliştirmeye ihtiyacımız vardır.

Toplumsal başarı kadın ve erkeğin işbirliği ve koordineli kolektif çalışmasıyla gerçekleşebilir. Uygar düşünce ve bilince varmak için, kadınlar başta olmak üzere, tüm bireylerin iş gücüne ve istihdama ihtiyacı vardır.

kadınlar; güçlü önsezileri, gelişmiş empati güçleri, kolay iletişim kurma becerileri, uzlaşmaya daha yatkın olmaları ve sabırları ile iş hayatında erkeklerden farklılaşıyorlar. Kadınların bu özellikleri, onlara iş dünyasında büyük avantajlar sağlıyor ama maalesef bizim toplumumuzda kadınların iş gücüne katılımı dünya ortalamasının çok altında. Bizim toplumumuzda kadınların çoğu evlerinde oturuyor. Çünkü hala “Cam Fanus” içinde tutulmaya çalışılıyorlar.

Uygar ve medeni düzen oluşturulması için, kadın ve erkeği var olan iki büyük denge unsuru olarak görmek öncelik olmalıdır.  Bunu bilerek ve düzeyli bir yaşam kalitesi geliştirerek, pratik günlük yaşamımıza yansıtmamız gerekmektedir. Tabi ki, “Cam Fanus” ları kırarak.

Bu bakış açısını ve pratik uygulamalarını hayata geçiremediğimiz sürece, medeni toplumlar düzeyine ulaşmamız çok zor olacaktır. İnsanca yaşama koşullarını yaratmak için zihin değişimi kaçınılmazdır. Bu zihin değişimi sağlandığı takdirde,  cinsiyet eşitliğini de toplumsal bütünlüğü de olgunluğa taşıyabiliriz.

Cam tavan sendromu,;  önce kadının kendi iç dünyasında, sonra da toplumdaki diğer bireylerin kabulüyle aşılır.

Kadın önce kendi gücünün ve değerinin bilincinde olacak. Kadın önce suya atılan bir çakıl taşının kendi ekseni etrafında oluşturduğu etkileşimle, dardan başlayıp genişleyen su dalgası gibi görmelidir kendini.

Her kişi kendi içinde ve kendi etrafında bu su dalgalanmasını oluşturursa, sorunların çözümü kendiliğinden gelir.

Cam tavan sendrom, çözülebilecek bir psikolojik sorundur. Toplumda sanıldığı üzere de erkeğin aşağı, kadının üstün olduğu şeklindeki yalanların gerçeklikten uzak, sadece kendimizi ve toplumu yanıltmaktan öteye gitmez.

Meseleye kadın erkek ayırımı yerine, bireyi insan olarak ele almak gerekir. Birinin başarısı ve yükselmesinde payımız olunca mutlu olabiliyor muyuz?

Birinin başarısı küçükte olsa katkımız olunca mutlu olabiliyor muyuz? Ya da o insanın yükselmesini kendi gerçeğimiz için bir tehlike olarak mı görüyoruz.

Toplumsal yapımızın durumuna baktığımızda Kadın; çabasının, emeğinin, başarısının belli bir noktadan öteye gidemeyeceğini bilerek işini yapar. Çok değil yakın tarih Avrupa’sında bile kadınlar birçok haklarına, 100 ya da 150 yıl önce elde edebilmiştir. On binlerce yıllık bir tarihsel süreç içinde gelinen nokta hiç te iç açıcı değil. Tabi bunun çoklu nedenleri vardır.

Kadındaki bu özgüven kırıklığının sebepleri, genetik kodlamadan, ilk gördüğü model kadınların bir kız çocuğu olduğu hatırlatması yapılarak sınırlar koymasındandır.

Kadın, toplumsal baskılardan, iş hayatındaki itibarlı kadın imajını bozmamak adına başka konularda risk almak istememesinden, eşinin kendi gölgesinde kalmaması için hep bir adım geri durmasından, dini baskı ve doğmaların yaptırım gücünden olsa gerek, zaten kendi etrafında camdan bir kozalak hazırlamıştır.

İlginç olan bu kozalağa ihtiyaç duyduğunu, bunun fazlasını yapacağını bilmesine rağmen, tercihini kabul görmek adına erteleyip görmezden gelebilmektedir.

Tabi ki bunun sosyolojik ve psikolojik çoklu sebepleri vardır. Kadın inandırılmış bir varlık olarak kız çocukluğundan başlayarak, ikinci rol olma pozisyonunu benimseyip, ona göre bir yaşam tarzı geliştirir.

Çünkü risk alırsa, toplum ve aile nezdinde kabul görmeyeceğini bilir. Oysaki durum hiç te bu şekilde olması gerekmiyor. Önce aile içinde kadının annelik yapma, kadınlık yapma zorunluluğunun nedenlerini kendi iç dünyasında çözmesi lazım. Kadın önce ne istediğine kendini inandıracak ki, diğer zorluklara karşı durabilsin.

Kendini güçlü görüp, güçlü kılmadan maalesef sadece ve sadece toplumun belirlediği marka değeri olmanın dışına çıkılamaz. Kadının gücü önce kendi içinde olmalıdır.

Öncelikle çocuğun karşılaştığı ilk sosyal gurup olarak ailenin tutumu ve çocuğu yetiştirirken tercihen yaşadığı toplumdur. Çocuklara karşı aşırı korumacı ve sorumluluk bilinci verilmemesi bu cam fonusun ilk katmanını oluşturur.

Cam tavan sendromu, sadece özgüven eksikliğinden kaynaklanmıyor. Toplumda yaratılan algı ve bu algının zihinlere yerleştirdiği “Cam Fanus” kalıplarının hala günümüze kadar yerleşik olarak süregelmesidir.

 Zihin değişimi, insan kimliği, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi dönüşümler sağlanmadan daha çok yıllar bu ilkelliğin “Cam Fanus” ların da yaşamaya devam edeceğiz.

 Ancak bizim de hem kadın hem de insan olarak umudumuz var, heyecanımız var, direnme gücümüz var. Sevgiyi ve saygıyı hak eden duygularımız, üretkenliğimiz ve analığımız var…

ÜMRAN GÜNDEŞ 11.12.2018

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.