Mersin nasıl zenginleşir, marka değeri yaratır ve mutlu olur?

Kültür-Sanat 23.12.2018 - 22:20, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Mersin nasıl zenginleşir, marka değeri yaratır ve mutlu olur?

İçel Sanat Kulübü tarafından düzenlenen 'Mersin'in zenginleşmesine ve mutlu olmasına dair manifesto' konulu söyleşi İçel Sanat Kulübü binasında gerçekleşti.İnteraktif söyleşide, Mersin'in sorunları, değerleri, potansiyelleri, mevcut zenginliğin nasıl kullanılabileceği konuları ele alındı.

Programın konuşmacıları İçel Sanat Kulübü Yönetim Kurulu Başkanı, Mali Müşavir ve bağımsız denetçi  Seadat Aydöner ve ekonomist, gazeteci yazar ve TV programcısı Fatih Alkar oldu. Söyleşiye CHP Mersin Büyükşehir Belediye Başkan Aday Adayı Serdar Erkan, Toroslar Belediye Başkan Aday Adayı Şerife Arıcı, Yerel Yönetimler uzmanı Bedrettin Gündeş ve çok sayıda davetli katıldı.   İnteraktif söyleşi öncesi  Bülent Akbaş'ın Mersin Senfonisi slaytı gösterildi ve Mersin'in tarihi dokusu fotoğraflarla anlatıldı. Söyleşinin açılışında konuşan ekonomist, gazeteci yazar ve TV programcısı Fatih Alkar, kentin değerleri üzerine bir sunum gerçekleştirdi. Alkar, "Bülent Akbaş'ın slaytında Mersin'in yeryüzünün cenneti ve bir açık hava müzesi olduğunu gördük. Mersin'in Antalya'dan çok ören yeri var. Şunu sorguluyoruz. Antalya'ya 10 milyon turist gelirken, 321 km sahil şeridi olan Mersin yabancı turist sayısı anlamında 90 bini geçmiyor. Havaalanı sürüncemede.İleriki bir sürece kaldığı ifade ediliyor. Adana'nın lobi faaliyetleri yaptığı söyleniyor. Biz sanatı, sporu yeryüzü cenneti; açık hava müzesi diye adlandırdığımız bu kentin değerleriyle nasıl mutlu olabiliriz. Bugün burada bunu paylaşmak için bir araya geldik. " dedi Dünyanın en mutlu ülkesi Kostarika'yı örnek göstererek konuşmasına devam eden Alkar, " Bu ülkeye baktığımızda iki şey ön plana çıkıyor. Biri doğaya sahip çıkma, diğeri de sanat. Kaotik bir yaşama sahip Kostarika şu anda dünyanın en mutlu ülkesi olarak ilan edildi. Bu ülkede evlenmek isteyen gençler 6 hafta eğitim alıyorlar.Bu süre sonunda başarılı olamazlarsa evlendirilmiyorlar. Ülkenin ordusu yok. Muz da dünya birincisi. Ananas ve kahvede de öyle. Çok önemli ekonomik girdileri var. Güzel yaşamak onların birinci prensibi. diğeri de eğitim. İlkokuldaki çocuklara fidan dikme mecburiyeti var. Doğayı ve sanatı ön plana çıkaran bir anlayış var. Bundan dolayı çok daha mutlu oluyorlar. Biz diyoruz ki bu kentte mutlu olmak adına çok daha farklı şeyler yapılabilir.İçel sanat kulübünün faaliyetleri bu boyutuyla takip edilebilir. Bu kentte sanatsal faaliyetler daha da arttırılmalı . Mersin bunları hak ediyor. Ben şunu sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum. Dolmuşlarımızın renkleri neden farklı? Kenar semtlerde yaşayanların okuma yazması yok. Minübüsün renklerine göre biniyorlar. Bunu sorgulamamız gerekiyor. Dolmuşların renk sayıları azaltılırsa Mersin'de yaşayan insanlar daha mutlu olacak ve zenginleşeceklerdir diye düşünüyorum. Mersin'de 1800'ün üzerinde dernek var. Bunun 850'nin üzerinde hemşeri dernekleridir. Yılda bir kez düzenledikleri etkinlikten ziyade daha çok Mersinlilik bilinci ile aidiyet duygusu ile Mersin'in zenginleşmesi ve mutlu olması için en az İçel Sanat Kulübünün etkinlikleri kadar duyarlı olurlarsa çok daha iyi olacaktır."dedi Mersin'in marka değeri yaratacak bir ürünün oluşamadığına dikkat çeken Alkar, "Mersin'de 85 tane ticari tarımsal ürün var. 3 tane de Türkiye birincisi olduğumuz ürün vardır. Limon, muz ve çilekte dünya birincisiyiz. Neden dünya çağında bir marka değerimiz yok. Mersin markası ile bütünleşen bir marka değeri yok. Zenginleşmemiz için katma değer yaratan  sanayiye dönüşmesi gerektiğini düşünüyorum. 3 yıldır bu konu da kafa yoruyor ve çalışmalar yapıyoruz. Mersin'in bir limonatası, bir çileği marka değeri olmalı ve katma değer yaratmalıdır. "dedi İçel Sanat Kulübü Başkanı, Mali Müşavir ve bağımsız denetçi Sedat Aydöner de konuşmasında Mersin'in zengin ve mutlu bir şehir olduğunu belirterek, " Kaybettiğimiz değerleri neden kaybettik? Nasıl kaybettik? Bunları nasıl ikame edebiliriz? Bence öncelikle neden kaybettiklerimizi sorgulayıp ortaya koymazsak, yeni kazanımlarımızı da çok çabuk kaybedebiliriz.  Hele hele tüketim toplumu olduğumuz bir yerde sadece gıdayı ve metayı tüketmiyoruz. İnsanlığı, kültürü, manevi değerleri tüketiyoruz. Siyaseti zaten tümden tüketmişiz. Mersin'de kaybettiğimiz değerleri nelerdir?  Birincisi çok kültürlü ve .çok inançlı bir şehirdeki hoşgörü kültürünü kaybettik. Yüz yıla yakın aynı kentte bu hoşgörü içinde yaşayan bir toplum nedendir ki son 20-25 yıldır kaybetti. Farklı kesimlerin farklı bakışların bir arada uzlaşı içerisinde yaşıyor olması bir takım siyasi anlayışlara prim vermiyor. Ötekileştirme, kamplaştırma ve karşı rakip yaratabilme politikaları onları besliyordu. Hoşgörü ve sevgi politikanın belli kesimlerinin pek hoşlanmadığı bir tabirdir. Bence toplumumuzda yaratmamız gereken şeylerden bir tanesi de hoşgörüdür. Biz zenginliğin temelinde ekonomik bir takım önlemleri ve alternatifleri düşünmek istemiyoruz.Bunun bir çok yolu vardır. Tarım, sanayi, turizm gibi. Ama kentleşme ve kentlileşme deyince sadece yüksek binaları dikip bir takım şeyler yapmak değil, yaşanılabilir bir kent yapabilmek ve özellikle göçlerle gelen insanları kentlileştirebilmektir. Bugün aday adaylarımız X şehri derneği ile birlikte oluyorlar. Elbette olacaklardır ama bir şeyin altını çizmemiz gerekiyor. O şehirden göç ederek kalkıp gelen insanların karşılıklı yardımlaşması ve dayanışması olduğu sürece bir problem yok. Ama bu giderek bir lobiye, bir baskı unsuru haline dönüşüyorsa işte o zaman o derneklere ortak değerleri yürüten dayanışma derneği dememizin imkanı yok. Mersin'de çalışıyorsunuz. Mersin'de kazanıyorsunuz. Mersin'de yaşıyorsunuz.Çocuklarınız Mersin'de yaşıyor ve büyüyor.Memleketinize ya bir cenaze yada yakınınızın düğünü vesilesi ile gidiyorsunuz ve bu şehrin tüm imkanlarından faydalanıyorsunuz.Ama "nerelisin?" diye sorduğunuz zaman, doğduğu kenti söyler. Senin orayla bir işin yok. Gelirin yok , bağın yok. Çocukların bilmez. Sen Mersinlisin artık. İşte yıllardır yapılan politikalarda gelen insanların kentlileştirilememesi oldu.Biz bu toplumun duyarlı olduğu konulara kendi programlarında hassasiyet gösterilmesini kenti yönetecek aday adaylarından istiyoruz. Bir şehrin marka değer olabilmesi için önce kültürü, sanatı ve hoşgörüsünün oluşması gerekmektedir.Şayet bunlar oluşmuyorsa, yazarlarımıza, çizerlerimize bir değer vermiyorsanız, heykeltraşlarımıza tukaka diyorsanız, 2000 yıllık heykelleri orası burası görünüyor diye siyah boyayla boyuyorsanız, ekonomik değerler elde etseniz bile kaybetmeniz çok uzun sürmez. Çünkü sizin geçmişle bir bağınız yoksa gelecekte niye olsun.İşte bu yüzden aslen olması gereken kültür sanat faaliyetleridir. "şeklinde konuştu. Şu anda geçmişe göre kentlerde yaşayanların oranı 70'lere çıkmış durumda olduğunu ve bu yüzden kentleşmenin öneminin arttığını belirten yerel yönetimler uzmanı Bedrettin Gündeş, söz aldı ve "Biz kentleri hatırlayamadığımız ve yaşanılır bir duruma getiremediğimiz için,   gelen göçleri kentlilik bilinci il elimine edemediğimiz için bugünkü sorunları yaşıyoruz.  Bu kentin bir objesi yok. Kızkalesi olabilir, kanlı divane olabilir. 557 tane ören yeri var ama bir objesi yaratılmamış. Nasıl marka kent olacak. Bu kentin şöyle bir sıkıntısı var. Mersin'in 9 bin yatak kapasitesi var. Antalya'nın 580 bin. Orası turizm kenti. Burası turizmin olabileceği bir yer. Nasıl olacak? Ören yerlerinin tüm dünyaya tanıtımıyla, markalaşmasıyla olabilir. Yerel yönetimlerle ilgili bir örnek verecek olursak Denizpark. Dönemin belediye başkanı ısrarla yapacağım dedi. 35 milyon TL para oraya harcandı. Orası 7-8 milyon TL'ye yapılabilirdi.Bir vatandaş orayı mahkemeye verdi. Seçim döneminde bir iki belediye başkan adayı " Ben gelirsem orayı yıkacağım" dedi. Biri seçildi ve Denizparkı yıktı. Oranın mahkeme kararlarına bakıldığında oranın deniz yükseltisinin fazla olduğu ve indirilmesi gerektiği belirtilmiş.Ama yıkım kararı çıkarıldı ve orası yıkıldı. Malzemeler makine ikmale götürüldü ve 4 yıl boyunca yağmurlardan çürüdü. Kızkalesine kadar yüzlere yerin yıkım kararı olmasına rağmen bir saplantı içinde gittiler orayı yıktılar. BU ülkede adalet, hukuk ve devlet olsaydı yapanı da yıktıranı da içeri alırdı. Birine "yanlış yaptın", birine de "yanlış yıktın" diyecekti. 35 milyon TL ile neler yapılabilirdi peki? İstasyondan Fenere Gülümseyen Mersin projesi var. Bu proje dahilinde 27 tane tarihi ev var. Bunlar satın alınıp, restore edilip, toplum yararına çalışan STK'lara, mesleki örgütlere tahsis edilebilirdi.Buralar cıvıl cıvıl olurdu. Bir örnek daha vereyim. Gaziantep eski belediye başkanı Asım Güzelbey Mersin'e geliyor ve Mersin yetiştirği değerli akademisyenlerden Mimarlık Fakültesi Dekanı Tamer Gök'ü alıyor, arabasıyla Antep'e götürüp oralardaki tarihi dokuyu gösteriyor ve "Bunları nasıl restore edebiliriz" diyor. O da konu ile ilgili bilgiler sunuyor ama bizim buradaki belediye başkanlarımız bir kere olsun yanına çağırıp fikirlerini almadılar. Markalaşma yolunda iki önemli yol var. Biri Çukurova havaalanı. Türkiye'deki tüm havaalanları bitti. Bitmeyen burası kaldı. Burası öylesine bir havaalanı değil. Türkiye'nin ikinci büyük kargo havaalanı aynı zamanda. Buradaki mandalinayı, limonu, muzu 3.5 saatte Ukrayna'ya indirebileceksiniz. Ticaretin, turizmin ve tarıma dayalı sanayinin gelişmesi için bu havaalanı şart. Bu kaderini değiştirecektir. İkinci olarak ören yerlerini birbirine bağlayacak yıllar yapılması. Bu kentin 95'i ören yerlerinin nerede olduğunu bilmiyor.Biz hazinenin üzerindeyiz .Başımızı kuma gömmüşüz. Bu markaların farkında değiliz. Bunun gün ışığına çıkması gerekiyor. Bunun üzerinde yoğunlaşmalıyız" şeklinde konuştu. Program diğer konuklar da söz alarak Mersin ile ilgili değerlendirmelerde ve önerilerde bulundu ve görüşlerin dile getirmesi sonrasında sona erdi.      
İçel Sanat Kulübü tarafından düzenlenen 'Mersin'in zenginleşmesine ve mutlu olmasına dair manifesto' konulu söyleşi İçel Sanat Kulübü binasında gerçekleşti.İnteraktif söyleşide, Mersin'in sorunları, değerleri, potansiyelleri, mevcut zenginliğin nasıl kullanılabileceği konuları ele alındı.

Programın konuşmacıları İçel Sanat Kulübü Yönetim Kurulu Başkanı, Mali Müşavir ve bağımsız denetçi  Seadat Aydöner ve ekonomist, gazeteci yazar ve TV programcısı Fatih Alkar oldu. Söyleşiye CHP Mersin Büyükşehir Belediye Başkan Aday Adayı Serdar Erkan, Toroslar Belediye Başkan Aday Adayı Şerife Arıcı, Yerel Yönetimler uzmanı Bedrettin Gündeş ve çok sayıda davetli katıldı.

 

İnteraktif söyleşi öncesi  Bülent Akbaş'ın Mersin Senfonisi slaytı gösterildi ve Mersin'in tarihi dokusu fotoğraflarla anlatıldı.

Söyleşinin açılışında konuşan ekonomist, gazeteci yazar ve TV programcısı Fatih Alkar, kentin değerleri üzerine bir sunum gerçekleştirdi. Alkar, "Bülent Akbaş'ın slaytında Mersin'in yeryüzünün cenneti ve bir açık hava müzesi olduğunu gördük. Mersin'in Antalya'dan çok ören yeri var. Şunu sorguluyoruz. Antalya'ya 10 milyon turist gelirken, 321 km sahil şeridi olan Mersin yabancı turist sayısı anlamında 90 bini geçmiyor. Havaalanı sürüncemede.İleriki bir sürece kaldığı ifade ediliyor. Adana'nın lobi faaliyetleri yaptığı söyleniyor. Biz sanatı, sporu yeryüzü cenneti; açık hava müzesi diye adlandırdığımız bu kentin değerleriyle nasıl mutlu olabiliriz. Bugün burada bunu paylaşmak için bir araya geldik. " dedi

Dünyanın en mutlu ülkesi Kostarika'yı örnek göstererek konuşmasına devam eden Alkar, " Bu ülkeye baktığımızda iki şey ön plana çıkıyor. Biri doğaya sahip çıkma, diğeri de sanat. Kaotik bir yaşama sahip Kostarika şu anda dünyanın en mutlu ülkesi olarak ilan edildi. Bu ülkede evlenmek isteyen gençler 6 hafta eğitim alıyorlar.Bu süre sonunda başarılı olamazlarsa evlendirilmiyorlar. Ülkenin ordusu yok. Muz da dünya birincisi. Ananas ve kahvede de öyle. Çok önemli ekonomik girdileri var. Güzel yaşamak onların birinci prensibi. diğeri de eğitim. İlkokuldaki çocuklara fidan dikme mecburiyeti var. Doğayı ve sanatı ön plana çıkaran bir anlayış var. Bundan dolayı çok daha mutlu oluyorlar. Biz diyoruz ki bu kentte mutlu olmak adına çok daha farklı şeyler yapılabilir.İçel sanat kulübünün faaliyetleri bu boyutuyla takip edilebilir. Bu kentte sanatsal faaliyetler daha da arttırılmalı . Mersin bunları hak ediyor. Ben şunu sorgulamamız gerektiğini düşünüyorum. Dolmuşlarımızın renkleri neden farklı? Kenar semtlerde yaşayanların okuma yazması yok. Minübüsün renklerine göre biniyorlar. Bunu sorgulamamız gerekiyor. Dolmuşların renk sayıları azaltılırsa Mersin'de yaşayan insanlar daha mutlu olacak ve zenginleşeceklerdir diye düşünüyorum. Mersin'de 1800'ün üzerinde dernek var. Bunun 850'nin üzerinde hemşeri dernekleridir. Yılda bir kez düzenledikleri etkinlikten ziyade daha çok Mersinlilik bilinci ile aidiyet duygusu ile Mersin'in zenginleşmesi ve mutlu olması için en az İçel Sanat Kulübünün etkinlikleri kadar duyarlı olurlarsa çok daha iyi olacaktır."dedi

Mersin'in marka değeri yaratacak bir ürünün oluşamadığına dikkat çeken Alkar, "Mersin'de 85 tane ticari tarımsal ürün var. 3 tane de Türkiye birincisi olduğumuz ürün vardır. Limon, muz ve çilekte dünya birincisiyiz. Neden dünya çağında bir marka değerimiz yok. Mersin markası ile bütünleşen bir marka değeri yok. Zenginleşmemiz için katma değer yaratan  sanayiye dönüşmesi gerektiğini düşünüyorum. 3 yıldır bu konu da kafa yoruyor ve çalışmalar yapıyoruz. Mersin'in bir limonatası, bir çileği marka değeri olmalı ve katma değer yaratmalıdır. "dedi

İçel Sanat Kulübü Başkanı, Mali Müşavir ve bağımsız denetçi Sedat Aydöner de konuşmasında Mersin'in zengin ve mutlu bir şehir olduğunu belirterek, " Kaybettiğimiz değerleri neden kaybettik? Nasıl kaybettik? Bunları nasıl ikame edebiliriz? Bence öncelikle neden kaybettiklerimizi sorgulayıp ortaya koymazsak, yeni kazanımlarımızı da çok çabuk kaybedebiliriz.  Hele hele tüketim toplumu olduğumuz bir yerde sadece gıdayı ve metayı tüketmiyoruz. İnsanlığı, kültürü, manevi değerleri tüketiyoruz. Siyaseti zaten tümden tüketmişiz. Mersin'de kaybettiğimiz değerleri nelerdir?  Birincisi çok kültürlü ve .çok inançlı bir şehirdeki hoşgörü kültürünü kaybettik. Yüz yıla yakın aynı kentte bu hoşgörü içinde yaşayan bir toplum nedendir ki son 20-25 yıldır kaybetti. Farklı kesimlerin farklı bakışların bir arada uzlaşı içerisinde yaşıyor olması bir takım siyasi anlayışlara prim vermiyor. Ötekileştirme, kamplaştırma ve karşı rakip yaratabilme politikaları onları besliyordu. Hoşgörü ve sevgi politikanın belli kesimlerinin pek hoşlanmadığı bir tabirdir. Bence toplumumuzda yaratmamız gereken şeylerden bir tanesi de hoşgörüdür. Biz zenginliğin temelinde ekonomik bir takım önlemleri ve alternatifleri düşünmek istemiyoruz.Bunun bir çok yolu vardır. Tarım, sanayi, turizm gibi. Ama kentleşme ve kentlileşme deyince sadece yüksek binaları dikip bir takım şeyler yapmak değil, yaşanılabilir bir kent yapabilmek ve özellikle göçlerle gelen insanları kentlileştirebilmektir. Bugün aday adaylarımız X şehri derneği ile birlikte oluyorlar. Elbette olacaklardır ama bir şeyin altını çizmemiz gerekiyor. O şehirden göç ederek kalkıp gelen insanların karşılıklı yardımlaşması ve dayanışması olduğu sürece bir problem yok. Ama bu giderek bir lobiye, bir baskı unsuru haline dönüşüyorsa işte o zaman o derneklere ortak değerleri yürüten dayanışma derneği dememizin imkanı yok. Mersin'de çalışıyorsunuz. Mersin'de kazanıyorsunuz. Mersin'de yaşıyorsunuz.Çocuklarınız Mersin'de yaşıyor ve büyüyor.Memleketinize ya bir cenaze yada yakınınızın düğünü vesilesi ile gidiyorsunuz ve bu şehrin tüm imkanlarından faydalanıyorsunuz.Ama "nerelisin?" diye sorduğunuz zaman, doğduğu kenti söyler. Senin orayla bir işin yok. Gelirin yok , bağın yok. Çocukların bilmez. Sen Mersinlisin artık. İşte yıllardır yapılan politikalarda gelen insanların kentlileştirilememesi oldu.Biz bu toplumun duyarlı olduğu konulara kendi programlarında hassasiyet gösterilmesini kenti yönetecek aday adaylarından istiyoruz. Bir şehrin marka değer olabilmesi için önce kültürü, sanatı ve hoşgörüsünün oluşması gerekmektedir.Şayet bunlar oluşmuyorsa, yazarlarımıza, çizerlerimize bir değer vermiyorsanız, heykeltraşlarımıza tukaka diyorsanız, 2000 yıllık heykelleri orası burası görünüyor diye siyah boyayla boyuyorsanız, ekonomik değerler elde etseniz bile kaybetmeniz çok uzun sürmez. Çünkü sizin geçmişle bir bağınız yoksa gelecekte niye olsun.İşte bu yüzden aslen olması gereken kültür sanat faaliyetleridir. "şeklinde konuştu.

Şu anda geçmişe göre kentlerde yaşayanların oranı 70'lere çıkmış durumda olduğunu ve bu yüzden kentleşmenin öneminin arttığını belirten yerel yönetimler uzmanı Bedrettin Gündeş, söz aldı ve "Biz kentleri hatırlayamadığımız ve yaşanılır bir duruma getiremediğimiz için,   gelen göçleri kentlilik bilinci il elimine edemediğimiz için bugünkü sorunları yaşıyoruz.  Bu kentin bir objesi yok. Kızkalesi olabilir, kanlı divane olabilir. 557 tane ören yeri var ama bir objesi yaratılmamış. Nasıl marka kent olacak. Bu kentin şöyle bir sıkıntısı var. Mersin'in 9 bin yatak kapasitesi var. Antalya'nın 580 bin. Orası turizm kenti. Burası turizmin olabileceği bir yer. Nasıl olacak? Ören yerlerinin tüm dünyaya tanıtımıyla, markalaşmasıyla olabilir. Yerel yönetimlerle ilgili bir örnek verecek olursak Denizpark. Dönemin belediye başkanı ısrarla yapacağım dedi. 35 milyon TL para oraya harcandı. Orası 7-8 milyon TL'ye yapılabilirdi.Bir vatandaş orayı mahkemeye verdi. Seçim döneminde bir iki belediye başkan adayı " Ben gelirsem orayı yıkacağım" dedi. Biri seçildi ve Denizparkı yıktı. Oranın mahkeme kararlarına bakıldığında oranın deniz yükseltisinin fazla olduğu ve indirilmesi gerektiği belirtilmiş.Ama yıkım kararı çıkarıldı ve orası yıkıldı. Malzemeler makine ikmale götürüldü ve 4 yıl boyunca yağmurlardan çürüdü. Kızkalesine kadar yüzlere yerin yıkım kararı olmasına rağmen bir saplantı içinde gittiler orayı yıktılar. BU ülkede adalet, hukuk ve devlet olsaydı yapanı da yıktıranı da içeri alırdı. Birine "yanlış yaptın", birine de "yanlış yıktın" diyecekti. 35 milyon TL ile neler yapılabilirdi peki? İstasyondan Fenere Gülümseyen Mersin projesi var. Bu proje dahilinde 27 tane tarihi ev var. Bunlar satın alınıp, restore edilip, toplum yararına çalışan STK'lara, mesleki örgütlere tahsis edilebilirdi.Buralar cıvıl cıvıl olurdu. Bir örnek daha vereyim. Gaziantep eski belediye başkanı Asım Güzelbey Mersin'e geliyor ve Mersin yetiştirği değerli akademisyenlerden Mimarlık Fakültesi Dekanı Tamer Gök'ü alıyor, arabasıyla Antep'e götürüp oralardaki tarihi dokuyu gösteriyor ve "Bunları nasıl restore edebiliriz" diyor. O da konu ile ilgili bilgiler sunuyor ama bizim buradaki belediye başkanlarımız bir kere olsun yanına çağırıp fikirlerini almadılar. Markalaşma yolunda iki önemli yol var. Biri Çukurova havaalanı. Türkiye'deki tüm havaalanları bitti. Bitmeyen burası kaldı. Burası öylesine bir havaalanı değil. Türkiye'nin ikinci büyük kargo havaalanı aynı zamanda. Buradaki mandalinayı, limonu, muzu 3.5 saatte Ukrayna'ya indirebileceksiniz. Ticaretin, turizmin ve tarıma dayalı sanayinin gelişmesi için bu havaalanı şart. Bu kaderini değiştirecektir. İkinci olarak ören yerlerini birbirine bağlayacak yıllar yapılması. Bu kentin 95'i ören yerlerinin nerede olduğunu bilmiyor.Biz hazinenin üzerindeyiz .Başımızı kuma gömmüşüz. Bu markaların farkında değiliz. Bunun gün ışığına çıkması gerekiyor. Bunun üzerinde yoğunlaşmalıyız" şeklinde konuştu.

Program diğer konuklar da söz alarak Mersin ile ilgili değerlendirmelerde ve önerilerde bulundu ve görüşlerin dile getirmesi sonrasında sona erdi.

 

 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.