31 Mart yerel seçimlerinde Aday olan kadınlar basına tanıtıldı

Güncel 07.03.2024 - 22:53, Güncelleme: 07.03.2024 - 23:10
 

31 Mart yerel seçimlerinde Aday olan kadınlar basına tanıtıldı

Ka.Der (Kadın Adayları Destekleme Derneği) düzenlediği etkinlikle 31 Mart yerel seçimlerinde Aday olan kadınların Mersin basınına tanıttı.

  Etkinlikte konuşan Ka.Der (Kadın Adayları Destekleme Derneği) Mersin Şube Başkanı İlksen Sorguç Dinçer şu ifadelere yer verdi: Belediye; kente, kentliye hizmet üreten bir birimdir. İçinde yaşadığımız kentin yönetiminde yer alacak yöneticileri, karar alıcıları, meclisi seçiyoruz. Kentin yarısı kadınlardan oluşurken kent ile ilgili kararların alındığı Belediye meclisinde kadınlar yok denecek kadar az temsil ediliyor. Nasıl bir kentte yaşadıklarını, yaşamak istediklerini dile getirmesi gereken kadınlar, karar alınacak yerde maalesef olamıyorlar. Kadın TSK’lar bu eksikliği tamamlamak için kamuoyu oluşturarak etkin olmaya çalışıyor. 31 Mart yerel seçimlerinde büyük bir mücadele vererek aday listelerinde yer almayı başaran kadınlara başarılar diliyorum. Yolları açık olsun. 8 Mart Dünya Kadınlar Gününde dünyanın dört bir yanında kadınlar çeşitli eylem ve etkinliklerle cinsiyet eşitsizliğine, erkek şiddetine, hayatlarına yönelik saldırılara karşı sokakta. “Kadınlar, onurlu bir yaşam için hayatın her alanında, her türlü zorlukla mücadele ediyor, direniyor. Ülkemizde kadın haklarını hiçe sayan, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yaygınlaştıran, şiddeti cezasız bırakan politikaların hız kesmeden uygulandığını görüyoruz. Bu noktadan yola çıkarak, ‘Kadın cinayetleri politiktir’ demek yanlış olmayacaktır.” Kadın kazanımlarına yönelik saldırıların arttığı günümüzde toplumun her alanında kadınların eşit ve adil bir şekilde yer almalıdır. “BARIŞ İÇİN YİNE KADINLAR…” Bugün kadınlar, dünyanın dört bir yanında, hayatın her alanında, onurlu bir yaşam için her türlü zorlukla uğraşıp, mücadele ediyor. Kaynağı kendileri olmayan her türlü şiddetin, sömürünün, adaletsizlik ve eşitsizliğin sonuçlarından ilk ve en çok etkilenen yine kadınlar oluyor. İnsanlığın hiçbir kazanımını önemsemeyen/ İŞİD, Taliban gibi; kötülüklerin kaynağı olan gerici yapılanmaların kadınlara yaptığı işkencelere tanıklık ederken, Gazze’de yaşananlara, savaşın en yıkıcı etkilerine maruz kalan kadınlara tanıklık ederken, dünyanın farklı coğrafyalarından yine kadınların savaşa, sömürüye karşı çıktığını, gerçek ve kalıcı bir barış için en çok kadınların mücadele ettiğini görüyoruz. “TÜRKİYE İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN İLK İMZACISI” Türkiye 2011 yılında İstanbul Sözleşmesini imzalayan ilk ülke oldu. İktidar yıllarca altına imza attığı bu sözleşmeye vurgu yaparak ne kadar doğru bir karar aldığını anlattı. Aynı zamanda aynı iktidar İstanbul Sözleşmesinin yanlış olduğunu ve aile yapısına zarar verdiğini iddia ederek sözleşmeden çekildi. Yine; 6284’ün, Medeni Kanun’un ve Anayasanın işlevsiz bırakılmaya çalışıldığını da tanıklık ediyoruz. Bu politikalara ve uygulamalara karşı toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmanın yol haritasını veren İstanbul Sözleşmesi’nin önemini ve zorunluluğunu bir kez daha görüyoruz. “ŞİDDETİN HER BİÇİMİ ‘KUTSALLAR’ İÇİNDE ERİTİLMEYE ÇALIŞILIYOR” Bugün  ülkemizde de kadınlar, düzenin yeniden ürettiği bütün tahakküm biçimlerinin temel muhatapları...  Toplumsal cinsiyet sınırları içerisinde dayatılan her türlü zorluğun, sıkıntının ilk elden deneyimleyenleri ülkemizde de yine kadınlar. Yaşadıkları her türlü eşitsizlik, adaletsizlik, şiddetin her biçimi “kutsallar” içinde tanımlanıyor, yeniden üretiliyor. Kutsallık ideolojileri de her türlü eşitsizliği besliyor; kadına yönelik şiddeti, kadının görünmeyen emeğini ve kadın bedeni ile ilgili meseleleri görünmez kılmaya çalışıyor. Bugün kadınların bütün boyutlarıyla yaşamın her alanında, eşit ve adil bir sistemle var olmaları; yönetimin her aşamasında ve kademesinde yer almaları temel meselelerden biri olmaya devam ediyor. “ÖZGÜRCE, EŞİTÇE, ADİLCE YAŞAMAK İSTİYORUZ.” Unutmayalım; bugün yaşanan eşitsizliklerin, kadın emeğinin karşılığının bulunmamasının, adaletsizliklerin, tüm şiddet biçimlerinin önemli bir boyutu; eşit temsilden fersah fersah uzak olmamızla doğrudan ilişkili… Emek sömürüsünü, yoksulluğu ve yoksunluğu ilk elden kadınların deneyimlemesiyle doğrudan ilişkili… Tüm bu açmazlara karşı kadın mücadelesinin toplumsal her birime yayılması gerektiğiyle doğrudan ilişkili… Bugün, sistemle tam uyumlu gericiliğin patriarka ile yok ettiği kadınlar; yaratılan örgütlü kötülüğün karşısında, küresel mücadeleye ihtiyaç duyuyor. Mücadelemiz, irademiz, isyanımız, direnişimiz, emeğimiz küresel bir boyutta; kadın mücadelesi küresel bir hak mücadelesi olmayı sürdürüyor. Türkiye’de kadın kazanımları açısından sisli bir hava var. Ancak o sisi dağıtacak olan yine kadınların sürdürdükleri mücadele olacak. Baskılar eksilmemize değil aksine çoğalmamızın motivasyonu olacak. Eşit bir yaşam kurmak için “eşitlik yoksa demokrasi de yok” diyerek eşitlik, adalet ve özgürlük üzerine kurulu barışçıl, katılımcı ve çoğulcu bir demokrasiyi yaratacak siyaset için mücadeleyi kendimize görev görüyoruz. Ataerkinin baskısına karşı tüm kadınlarla birlikte yürümek için ellerini uzatan kadınlar kazanacak. Mirabal Kardeşlerin cesareti, Clara Zetkin ve Rosa Luxemburg’un direnişi ile 2024’ün 8 Mart’ını karşılıyoruz. Özgürce, eşitçe, adilce yaşamak, var olmak istiyoruz. Yaşasın 8 Mart, yaşasın kadınlar, yaşasın kadın emeği, yasasın eşit temsil, yaşasın mücadelemiz! Konuşmaların ardından kadın adaylar basına tanıtıldı ve Türkiye 2023 karnesi açıklandı
Ka.Der (Kadın Adayları Destekleme Derneği) düzenlediği etkinlikle 31 Mart yerel seçimlerinde Aday olan kadınların Mersin basınına tanıttı.

 

Etkinlikte konuşan Ka.Der ( Kadın Adayları Destekleme Derneği) Mersin Şube Başkanı İlksen Sorguç Dinçer şu ifadelere yer verdi:

Belediye; kente, kentliye hizmet üreten bir birimdir.

İçinde yaşadığımız kentin yönetiminde yer alacak yöneticileri, karar alıcıları, meclisi seçiyoruz. Kentin yarısı kadınlardan oluşurken kent ile ilgili kararların alındığı Belediye meclisinde kadınlar yok denecek kadar az temsil ediliyor. Nasıl bir kentte yaşadıklarını, yaşamak istediklerini dile getirmesi gereken kadınlar, karar alınacak yerde maalesef olamıyorlar. Kadın TSK’lar bu eksikliği tamamlamak için kamuoyu oluşturarak etkin olmaya çalışıyor.

31 Mart yerel seçimlerinde büyük bir mücadele vererek aday listelerinde yer almayı başaran kadınlara başarılar diliyorum. Yolları açık olsun.

8 Mart Dünya Kadınlar Gününde dünyanın dört bir yanında kadınlar çeşitli eylem ve etkinliklerle cinsiyet eşitsizliğine, erkek şiddetine, hayatlarına yönelik saldırılara karşı sokakta.

“Kadınlar, onurlu bir yaşam için hayatın her alanında, her türlü zorlukla mücadele ediyor, direniyor. Ülkemizde kadın haklarını hiçe sayan, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yaygınlaştıran, şiddeti cezasız bırakan politikaların hız kesmeden uygulandığını görüyoruz. Bu noktadan yola çıkarak, ‘ Kadın cinayetleri politiktir’ demek yanlış olmayacaktır.”

Kadın kazanımlarına yönelik saldırıların arttığı günümüzde toplumun her alanında kadınların eşit ve adil bir şekilde yer almalıdır.

“BARIŞ İÇİN YİNE KADINLAR…”

Bugün kadınlar, dünyanın dört bir yanında, hayatın her alanında, onurlu bir yaşam için her türlü zorlukla uğraşıp, mücadele ediyor. Kaynağı kendileri olmayan her türlü şiddetin, sömürünün, adaletsizlik ve eşitsizliğin sonuçlarından ilk ve en çok etkilenen yine kadınlar oluyor.

İnsanlığın hiçbir kazanımını önemsemeyen/ İŞİD, Taliban gibi; kötülüklerin kaynağı olan gerici yapılanmaların kadınlara yaptığı işkencelere tanıklık ederken, Gazze’de yaşananlara, savaşın en yıkıcı etkilerine maruz kalan kadınlara tanıklık ederken, dünyanın farklı coğrafyalarından yine kadınların savaşa, sömürüye karşı çıktığını, gerçek ve kalıcı bir barış için en çok kadınların mücadele ettiğini görüyoruz.

“TÜRKİYE İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN İLK İMZACISI”

Türkiye 2011 yılında İstanbul Sözleşmesini imzalayan ilk ülke oldu. İktidar yıllarca altına imza attığı bu sözleşmeye vurgu yaparak ne kadar doğru bir karar aldığını anlattı. Aynı zamanda aynı iktidar İstanbul Sözleşmesinin yanlış olduğunu ve aile yapısına zarar verdiğini iddia ederek sözleşmeden çekildi. Yine; 6284’ün, Medeni Kanun’un ve Anayasanın işlevsiz bırakılmaya çalışıldığını da tanıklık ediyoruz.

Bu politikalara ve uygulamalara karşı toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmanın yol haritasını veren İstanbul Sözleşmesi’nin önemini ve zorunluluğunu bir kez daha görüyoruz.

“ŞİDDETİN HER BİÇİMİ ‘KUTSALLAR’ İÇİNDE ERİTİLMEYE ÇALIŞILIYOR”

Bugün  ülkemizde de kadınlar, düzenin yeniden ürettiği bütün tahakküm biçimlerinin temel muhatapları...  Toplumsal cinsiyet sınırları içerisinde dayatılan her türlü zorluğun, sıkıntının ilk elden deneyimleyenleri ülkemizde de yine kadınlar.

Yaşadıkları her türlü eşitsizlik, adaletsizlik, şiddetin her biçimi “kutsallar” içinde tanımlanıyor, yeniden üretiliyor.

Kutsallık ideolojileri de her türlü eşitsizliği besliyor; kadına yönelik şiddeti, kadının görünmeyen emeğini ve kadın bedeni ile ilgili meseleleri görünmez kılmaya çalışıyor.

Bugün kadınların bütün boyutlarıyla yaşamın her alanında, eşit ve adil bir sistemle var olmaları; yönetimin her aşamasında ve kademesinde yer almaları temel meselelerden biri olmaya devam ediyor.

“ÖZGÜRCE, EŞİTÇE, ADİLCE YAŞAMAK İSTİYORUZ.”

Unutmayalım; bugün yaşanan eşitsizliklerin, kadın emeğinin karşılığının bulunmamasının, adaletsizliklerin, tüm şiddet biçimlerinin önemli bir boyutu; eşit temsilden fersah fersah uzak olmamızla doğrudan ilişkili…

Emek sömürüsünü, yoksulluğu ve yoksunluğu ilk elden kadınların deneyimlemesiyle doğrudan ilişkili…

Tüm bu açmazlara karşı kadın mücadelesinin toplumsal her birime yayılması gerektiğiyle doğrudan ilişkili…

Bugün, sistemle tam uyumlu gericiliğin patriarka ile yok ettiği kadınlar; yaratılan örgütlü kötülüğün karşısında, küresel mücadeleye ihtiyaç duyuyor.

Mücadelemiz, irademiz, isyanımız, direnişimiz, emeğimiz küresel bir boyutta; kadın mücadelesi küresel bir hak mücadelesi olmayı sürdürüyor.

Türkiye’de kadın kazanımları açısından sisli bir hava var. Ancak o sisi dağıtacak olan yine kadınların sürdürdükleri mücadele olacak. Baskılar eksilmemize değil aksine çoğalmamızın motivasyonu olacak. Eşit bir yaşam kurmak için “eşitlik yoksa demokrasi de yok” diyerek eşitlik, adalet ve özgürlük üzerine kurulu barışçıl, katılımcı ve çoğulcu bir demokrasiyi yaratacak siyaset için mücadeleyi kendimize görev görüyoruz.

Ataerkinin baskısına karşı tüm kadınlarla birlikte yürümek için ellerini uzatan kadınlar kazanacak. Mirabal Kardeşlerin cesareti, Clara Zetkin ve Rosa Luxemburg’un direnişi ile 2024’ün 8 Mart’ını karşılıyoruz.

Özgürce, eşitçe, adilce yaşamak, var olmak istiyoruz.

Yaşasın 8 Mart, yaşasın kadınlar, yaşasın kadın emeği, yasasın eşit temsil, yaşasın mücadelemiz!

Konuşmaların ardından kadın adaylar basına tanıtıldı ve Türkiye 2023 karnesi açıklandı

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.