Gertrude Bell’ in günlükleri ve Mersin izlenimleri…-1
Gertrude Bell, yaşadığı dönemin en ilginç isimlerinden biri…
Onu betimleyen, değerlendirmeye çalışan her araştırmacının farklı bir Gertrude tanımı var…
“Osmanlı’ yı parçalayan kadın”, “Çöl kraliçesi”, “Bağdat Fatihi”, “Cetvelle sınırlar çizen, ülkeler kuran şahsiyet”, "Pasta keser gibi ülke bölen kadın, "çöl kraliçesi" ve "şark şeytanı" bunlardan sadece bir kaçı…
Ben Bell’ in değerlendirilmesini gerçek tarihçilere bırakıp o döneme ait Mersin ve çevresine ait gözlemlerini ele almaya çalışacağım…
Gertrude Bell’ in Mersin izlenimleri tüm araştırmalarda 1905 yılı Nisan-Mayıs aylarındaki ziyaretiyle sınırlı kalsa da, kaleme aldığı hatıralarında bir tarih daha var:
“Cuma 21. [21 Mart 1902] …
Sabah bulutluydu ama öğleden sonra güzeldi.
Küçük Asya'nın güney kıyılarında, üzerlerinde kar olan güzel tepeler…
…
Mersina' ya (Bell kaleme aldığı tüm hatıralarında ve yazdığı mektuplarda hep Mersina adını kullanır) vardık, Toros Dağları'nın altında bir ovada güzel bir konumdaydı,
saat 6'da - Bayram'dı - pratica nicete! bu yüzden bütün gece koyda çok rahat bir şekilde yattık.
…
Cumartesi 22. [22 Mart 1902]
Mersin'den saat 10'da ayrıldık, bu yüzden karaya çıkmadım. Fotoğraflar bastım ve Nˆldecke'nin altında Strassburg'da [Strasbourg] Arapça öğrenen bir Amerikalı ve Yahuda adında bir arkadaşıyla konuştum - Suriyeli bir Yahudi, daha çok bir canavar. Öğleden sonra tonlandık ve Arapça okuyan Bay Paton ile güvertede oturduk. Saat 4'te en güzel dağların altında yatan Alexandretta'ya [İskenderun (Alexandria ad Issum)] ulaştık. Zaten Mersin'de de Arapça konuşuyorlardı - benim büyük rahatlamama neden oldu. Kıyıya çıktık. Bir bataklığın ortasında korkunç küçük bir yer.”
**
Gelelim Klikya bölgesini ve doğal olarak Tarsus’ tan Silifke’ye oradan Karaman-Konya’ ya kadar uzanan güzergahı karış karış, her noktasına dokunarak ve üstelik bunları fotoğraflarla ölümsüzleştirerek kaleme aldığı 1905 gezisine…
Gertrude Bell'in hatıraları, mektupları ve günlükleri, Mersin'i (o dönemki adıyla Mersina) esas olarak 1905 yılındaki Anadolu ve Suriye üzerinden yaptığı uzun yolculuğun bir parçası olarak ele alır.
Bu yolculuk, Bell'in arkeolojik keşifler, tarihi mekanlar ve yerel hayatı belgelediği bir dönemdir. Mersin, onun tüm anılarında, merkezi bir odak noktası olmaktan ziyade, Kilikya (bugünkü Çukurova) bölgesindeki ticari ve lojistik bir liman kenti olarak geçer.
Bell'in arşivinde (Newcastle Üniversitesi'nde saklanan ve UNESCO Dünya Belleği Listesi'nde yer alan koleksiyonundan söz ediyorum) Mersin'e dair doğrudan detaylı betimlemeler sınırlıdır; kent daha çok ekonomik ve coğrafi bir bağlamda anılır.
Bell, 1905 Nisan-Mayıs aylarında Suriye'den (Adana üzerinden) başlayarak Tarsus'a trenle gelir ve buradan Mersin civarına doğru bir keşif yolculuğuna çıkar. Bu gezi, âşık olduğu İngiliz subay Dick Doughty-Wylie'yi (Konya'daki konsül) görmek için planlanmış olsa da, gördüğü inanılmaz tarihi doku onu öyle etkiler ki, kendisi tarihçi olmasına karşın arkeolojik bir boyuta evrilir.
Yolculuk yaklaşık 40-45 gün sürer ve Mersin, Tarsus-Soli harabeleri hattından sonra bir geçiş noktasıdır.
Kilikya gezisini Bell, Fattuh adlı Ermeni rehberiyle birlikte gerçekleştirir; kamp kurar, antik kalıntıları (örneğin Soli, Limonlu, Akkale, Kanlıdivane, Kızkalesi, Silifke ve Uzuncaburç) o güne kadar hiç kimsenin gerçekleştiremediği fotoğraflarla ölümsüzleştirir ve notlar kaleme alır…
24 Nisan 1905 pazartesi günü Adana’ dan trenle Tarsus’ a hareket eder. (Hatıralarında yıllar önce Marsilya’ da bindiği trenden sonraki ilk tren yolculuğu olduğunu not eder…
Bell günlüklerinde Tarsus izlenimlerini şöyle kaleme alır:
“Pazartesi 24. [24 Nisan 1905]
Tren sanırım 8.30 civarında hareket etti.
İstasyona indik ve bize hat ve kökeni hakkında bazı ayrıntılar veren İngilizce konuşan nazik bir istasyon şefi tarafından karşılandık.
Kısmen Fransız, kısmen Belçikalı bir şirket tarafından yapılmıştı, kilometre garantisi yoktu ve ücretliydi. Motorların hepsi Belçikalıydı. Hat oldukça düzdü. İstasyon şefi; "Hiçbir sanat eseri yok" dedi, "sadece bir köprü ama işçilikten dolayı yaklaşık 300.000 sterline mal oldu.”
Her türden yaklaşık 80 vagonları var ve sanırım 12 motoru olduğunu söyledi.
Bir yönlendirme olayı nedeniyle geciktik. Bir kamyondaki atlar birbirleriyle kavga etmeye başladı ve sonunda vagonun içinden geçtiler.
Vagon indirilmek ve atlar dışarı çıkarılmak zorunda kaldı.
O gün hiç gitmediler. Haftada 4 gün bir tren ileri geri, 3 gün 2 gün. Yol boyunca o kadar meşguldük
ki Cydnus'un (Berdan Irmağının antik adı) üzerindeki tek bir sanat eseri bile göremedik.
Tarsus'a 10.30 civarında vardık, kavurucu sıcaktı. Karavanımı demiryolu kavşağında buldum. Bay Lloyd ve ben bir arabaya bindik ve kasabanın batısında bir höyük olan kamp alanına gittik.
Etrafında tahkimat izleri ve güzel bir manzarası vardı. Batısında büyük bir bahçe alanı yer alıyordu. Kasaba, arkasında büyük dağlar ve Cydnus geçidinin onlara doğru uzandığı büyüleyici bir şekilde uzanıyordu.
Bay Lloyd hana gitti ve ben kampa girip öğle yemeği yedim. Saat 2 civarında geri döndü ve Zeilan[?] yolundan bir yerden gelen Eski Süryani kilisesine mensup bir üyenin rehberliğinde keşfe çıktık. Rehber büyüleyici bir insandı ama kasaba hakkında pek az şey biliyordu. Hükümetle yaşadığı bir miktar para sıkıntısı nedeniyle memleketinde 2 yıl haksız yere hapsedilmesi nedeniyle buraya gelmişti.”
Gertrude Bell günlükleri ışığında o dönemin Mersin’ ini dolaşmaya devam edeceğiz…
Abdullah Ayan