Yeni Dünya Düzeni... Bedrettin Gündeş yazdı

Uzun yıllar öncesinde insanlar, kendi çabaları ile başaramadıkları işlerin üstesinden gelebilmek için, öteki insanlarla dayanışma içinde olmanın ve onlarla güç birliği yapmanın bir mecburiyet olduğunu fark etmişler. 

Bu da insanlar arasında karşılıklı etkileşimi ve iletişimi doğurmuş. Bir başka ifadeyle bunların neticesinde sosyal ilişkiler doğmuş ve gelişmiş.

Ama gelişen teknoloji, bilimin öteki yüzü normal akışın ötesinde, yeni bir dünya düzeni sürecini hayatımıza taşıdı.

Evet, dünyayı algılarla yönetmeye çalışıyorlar artık.

İnsanlığı ve değerlerini törpüleyerek, içi boşaltılmış soyut bir yaşamın havuzuna atmaya çalışıyorlar. Nereye evrileceği belli olmayan, ama tek merkezden, belki de “tek sermaye” devleti kuramını hayata geçirmenin ön provasını yapıyor olabilirler.

Bir merkezden tüm insanlığı yönetmek, biat ettirmek, korkularla sindirmek ve değerlerinden uzaklaştırılarak birer meta haline getirmek istiyorlar.

Nedenini mi soruyorsunuz?

Çin ve Hindistan’ın beklenmeyen kontrolsüz kalkınma ve gelişme hızı, Rusya’nın çıkar temelli de olsa istikrara doğru yürümesi, Avrupa’nın sağlık ve çevre duyarlılığını göz ardı ederek, bütçe fazlalığı vermesi ve bu gelişmelerin tedirginliğiyle her türlü entrikayı çevirme konusunda güven vermeyen bir Amerika var karşımızda…

Merkezi Amerika’da olduğu düşünülen “derin akıl” bunun önüne mutlaka geçmek isteyecektir. Yoksa istenmeyen ve beklenmeyen bu karşıt gelişmeler, ABD’nin dünya üzerindeki finans üstünlüğünü tehlikeye sokabilir!

Yıllar önce Bill Gates, bir konferansta artık dünyayı ele geçirmek için savaşlara gerek kalmadığını söylemişti. Bir tek virüsle bütün ülkeleri, liderleri, kralları kontrol altına alarak, toplumları korkutarak yeni bir yaşam şeklinin hayata uyarlanacağı sinyalini vermişti.

Artık dünyayı tek merkezden idare etmek istedikleri ortadayken, virüsleri bir yarasanın taşıdığına, sumak suyu içmekle tedavi edileceğine inananlara söyleyecek bir şey yok tabi!

Ama işin aslı ortada. Panik, korku, mizansenler, mikrobik virüsleri yaratarak, dize getirdikleri topluma kurtarıcı olarak geri dönecekler.  Daha önce hazırlığı yapılmış bir ilaç üreterek kurtarıcı olmak, “Yeni Dünya Düzeni” adı altında, herkesi kendilerine mahkûm etmek istedikleri ortada.

Hızla gelişen teknoloji, maalesef dünyayı kendi tekeline almaya çalışan bu doyumsuz ve ruhsuz güçler tarafından yönetiliyor.

Microsoft, Facebook, Twitter, Instagram, Google  gibi iletişim ve sosyal medya akışını sağlayan yapıların neden ücretsiz olduğunu hiç düşündük mü?

Bu tür teknolojilerin kötü amaçla kullanılması ve geliştirilmesinin, insan hakkını, yaşam hakkını yok ederek, güçlü olma adına “Yeni Bir Dünya Düzeni” kurulmak istendiği görülüyor artık.

Her şey yeni bir biçime dönüştürülmek isteniyor. 

Şimdiye kadar anlamsız ve hiç uğruna çıkarılan savaşlarda yaşamlarını yitiren gencecik bedenlerin konusu bile yapılmıyor. Neden insana, çevreye ve sağlığa değil de savaş araçlarına bu kadar yatırım yapıldı.

Bu hiç sorgulanmıyor şimdilik.

Anlamsız ve sadece ganimet uğruna çıkarılan bu savaşlara harcanan bütçeler sağlığa, çevreye ve iş güvenliğine harcanmış olsaydı sonuçlar böyle mi olacaktı?

Evet, artık toplumu yeni teknolojilerle yönetiyorlar. Bunu uluslararası medyayı ellerinde tutarak yapıyorlar. Bu medya gücünü belli merkezlerden tüm dünyaya yayarak, istedikleri algıyı yaratarak yol almaya çalışıyorlar.

Var olan güçlerini daha da pekiştirmek için, sürdürülebilir bir egemenlik kurmak istiyorlar.

Bilinmezlik, şaşkınlık, çaresizlik içinde yaşananları izlemeye çalışıyoruz. TV’lerden, sosyal medyadan baş döndürücü gelişmeleri izliyoruz. Korkularımızın esiri olmuşuz. 

Komplo teorileri havuzunda boğulmak üzereyiz. İnsanlar neyin doğru, neyin yanlış olduğunu göremez bir duruma getirildi. Algılarla yatıyor, algılarla kalkıyoruz. 

Herkesin kendi dünyasında yarattığı bir komplo teorisi oluştu. TV’lerde boy gösterenlerin hayal dünyaları, korkuları, bilgiçlik taslamaları, çelişkileri toplumu esir almış durumda.

Toplum ürkek, toplum çaresiz, toplum gelecek kaygısıyla olup bitene bakarak kendine mevzi yaratmaya çalışıyor.

Bu yeni yaşamı dayatan tek merkezli güçlere karşı, yeni bir dayanışma duruşu sergilenebilir… 

Nasıl ki geçmişte bireysel korku ve yetmezliklerini aşarak, toplumsal düşünmeyi öne çıkaran başarılar elde edildiyse, yeni bir kendine gelme refleksi gösterilebilir.

Doğayı kutsayan, bilim ve teknolojiyi insanlık değerlerinin korunması ve yaşatılması bağlamında geliştiren bilim insanlarının, desteklenmesi ve güçlendirilmesi öncelik olmalıdır.

Artık anlaşılıyor ki, tek elden insanı disipline etmeye ve kendisinden soyutlamaya yönelik çabalara ve yaratılan algılara karşı, hepimiz daha duyarlı olmalıyız.

Bilimi ve teknolojiyi kendi eksenlerinde yöneterek, toplumu istedikleri şekilde biçimlendirmeye çalışanlara karşı, daha bilinçli ve örgütlü duruş sergilemeliyiz. 

Dünyada bilim ve teknolojinin gelişim seyri, iki ana kutupta yarışarak yol alıyor. Biri; Bilimi, teknolojiyi, bilişimi biyolojik ve silah türevleri üzerinde geliştirerek, tek merkezli dünya hakimiyetinin sağlanmasını hedefliyor. 

Diğeri ise; bilim ve teknolojiyi insan için, doğanın korunması için, daha ekolojik öncelikleri hedefleyerek yaşama güç ve ahenk katmak istiyor.

Bu amansız mücadeleden kimin karlı çıkacağı ise belirsizliğini koruyor.

Savaş ve biyolojik virüslerle yaratılan saldırıların, eninde sonunda bütün dünyayı sarstığını görüyoruz. Bu sarsıntı, bu ahlaksızlığı düşünen zalimleri korkuttuğu gibi, bizim de umutlarımızı arttırıyor.

Bu umutlar insanın kendine gelmesi, kendini tanıması bağlamında gelişebilir. Korkularla, sinmekle, sürecin akışına kapılmakla  insanlığın daha da örseleneceği görülüyor artık.

Önce kendimizi koruyacağız, sonra çevremizi, yaşadığımız toplumu ve doğanın doğal akışına zarar vermeden tüm dünyamızı. Kentlerimizin planlamasını sağlık, çevre ve iş güvenliği ekseninde düşünmeliyiz.

Zalimler ve doyumsuzlar bu derece insanlık kimliğinden uzaklaşarak, yeni hegemonik süreçler yaratmaya yelteniyorsa, toplumsal varlık olarak insanlar da, örgütlü gücünü göstermelidir.

İnsanoğlu gelişmeleri görerek, anlayarak, düşünerek hareket etmelidir.

Yok olmamak için, varlığını yaşamın her alanında hissettirmelidir.

Evet, gerçekten hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bu doğru bir belirleme.

Ama artık dünyada ülkelerin yönetenleri bu yaşananlardan sonra insanı, çevreyi, toplumsal uyumu ve sağlığı önceliğine taşımak durumunda kalacaklardır.

Tüm dünyayı etkisi altına alan ve herkesi evine tıkayan ve birazda kendisiyle yüzleşmesine neden olan bu virüs belasından sonra, evet hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Tüm ülkelerin yönetimleri ve yönetmeye aday olan partileri, politikalarını kentlerin insan yaşamına uygun çevre, sağlık ve iş güvenliği üzerinde şekillendirmeye dönüştürecekler. Bunu gerçekleştiren partiler daha karlı çıkacak.  

Yönetilen tüm dünya vatandaşlarının ise; bu belayla karşılaştıktan sonra, artık kendi gelecekleri açısından daha bilinçli, daha duyarlı davranacaklarını düşünüyorum.

Bu süreci atlatana kadar, kurallara azami derecede uyacağız, dayanışma içinde olacağız, panik yapmadan kendimizi ve etrafımızdaki herkesi koruyacağız.

İnsanlık yeni bir süreç ve yeni bir sınavın eşiğinde, kendi yol haritasını çizecek…

Bundan sonra; geleceği iyi yorumlamamız ve iyi kurgulamamız kaçınılmaz olmuştur.

Ya insanlık kimliğini kurtaracak ya da yaşananların esiri olmaya devam edeceğiz.

Bedrettin GÜNDEŞ (01.04.2020)