Tuz deposundan ʹTaş Binaʹ ya -15... Abdullah Ayan yazdı
Spor
(İHA) - İhlas Haber Ajansı |
03.08.2017 - 09:10, Güncelleme:
29.11.2021 - 14:41
Tuz deposundan ʹTaş Binaʹ ya -15... Abdullah Ayan yazdı
1944ʹ te Vilayetçe satın alınıp, yapımına başlanan ve üst kattaki otel projesi ilerlemezken, alt kattaki Akkahve kısa zamanda Mersinlilerin hizmetine girer ama kent tarihinin en ciddi kültürel yapılanmasına öncülük eden sanatçı grubunun aynı çatı altında bir araya gelmesi 1954ʹte mümkün olur.
Kültürel iklimin uygunluğu mu, başka etkenlerle mi tam olarak adını koymak mümkün değil ama bilinen bir şey var; sanki ˮtoplan borusuˮ çalmışçasına, o bir avuç sanatçı bulundukları yerden sökün edip Akkahveʹ de toplanır.
Ve nasıl bir kader, ilginç rastlantıdır ki, Akkahveʹ nin kapanması ardından kısa süre sonra tüm isimler Mersin dışında bir yerlere savrulur.
Nuri Abaç 1950ʹ de geldiği ve kendi mimarlık bürosunu açtığı kenti 1960ʹ ta terk edip Ankaraʹ ya göçer.
Tıpkı Abaç ile aynı dönem Mersinʹ e gelen ve tanışmalarının ardından bir daha ayrılmayacağı Lise öğretmenliğinden çok felsefeci kimliğiyle grubun saygısını kazanan Osman Özerenʹ in terki diyar eylemesi gibi.
Ünü ülke sınırlarına taşmış ressam Haşmet Akal da, 1956ʹ da resim öğretmeni olarak atandığı Mersinʹ de gruba katılır ama diğer isimler kadar şanslı değildir. Dünyanın hayranlık duyduğu resimlerinden oluşan ilk sergisini açtığı Ankaraʹda 1960ʹ ta hayata gözlerini yumar.
Yargıç olarak atandığı Mersinʹ de hukukçuluğundan çok şair yanıyla öne çıkan ve 1954ʹ te adım attığı Akkahve dönemi birbiri peşi sıra 3 şiir kitabı yayınlanan*, diğer dostları gibi 1960ʹ ta tayini çıkınca kenti terk eden Celal Çumralı...
Ve tabii bir de İlyas Halil var...
Diğer isimlerden farklı olarak Halil, Akkahve dönemine damgasını vurmakla kalmamış, dönemi sanatçı duyarlılığı ve inanılmaz renkli gözlemleriyle o günlerin sanat dergahını Mersin hamuruyla yoğurup bugünlere taşıyarak, kader buluşması diyeceğim o hayatımıza yön veren tesadüflerin çizdiği çizgide, 1950ʹlerde sevdalandığı kente döner.
1960ʹ lara kadar geçen ve başlangıçta çok partili hayatın getirdiği görece özgürlükçü iklimin de etkisiyle soluduğu tüm tanıklıkları yıllar sonra kaleme kağıda dökecek, şiir tadında hikayeleştirerek ölümsüzleştirecek İlyas Halil, diğer sanatçı arkadaşlarından farklı bir yol izler. Mersini terk ederken, anavatan bellediği topraklar dışında tüm yazdıklarına yansıyacak, buram buram hasret dolu memleket ve özellikle de Mersin ateşiyle kavrulacağı uzak diyarlarda bir yaşamı seçer.
1983ʹ ten başlayarak tam 30 yıl boyunca dünyanın dört köşesinde tanık olduğu, öykülerine ilham veren olayları anlatırken her vesileyle sözü Mersine getirir.
Yazdıklarını okurken kendisi nerede yaşarsa yaşasın, hangi olayı kaleme alırsa alsın, sözü önünde sonunda Mersine, bir dönemin sisler altındaki anılarına, sevdalarına, tarihe not düşen izlere rastlamakla kalmaz, bu denli renkli ayrıntının şaşırtıcı şaşkınlığıyla gözlerinizi kapatır, o dönemi yaşar gibi hissedersiniz.
Yazı dizisinin ilerleyen bölümlerinde Akkahveʹ nin Belediye hizmet binasına evrildiği ve kapılarını kapattığı 1958ʹ e kadar soluduğu kenti yıllar sonra tam on altı öykü kitabıyla ölümsüzleştiren İlyas Halilʹ in içinde Mersin ve Akkahve geçen öykülerinin tümü yaşadığı dönemi canlandırmasıyla, hafıza kaybı yaşayan Mersinʹe de kuşkusuz iyi gelecektir.
Tıpkı, önceki bölümde paylaştığım ˮMontreal... Montrealˮ öyküsüne serpiştirdiği Mersin, Akdeniz, Akkahve ve martıların kanadında göklere taşıdığı çocukça sevdaları gibi...
Zamana meydan okuyan İlyas Halilʹ i okudukça, o günlerin Mersinini iksir niyetine yudumlayıp sarhoş olacağınıza inanıyorum.
İlyas Halilʹ in elimizden tutup gezdireceği o yılların Mersiniyle tanışmaya hazırsanız, Çıplak Yula ile başlayıp, yayınlandığı tarihlere sadık kalmaya çalışarak diğer öykülerinden derlediğim, baş döndürecek serenada buyurun...
ˮ (...) Neden insanlar, gereksiz kırkbeş yaşlarında olurlar bilmem ki? O kızın saçları hışırtılı yanardı, o zamanlar Fransız değildi, Mersinde yaşardı, aynı yaşlardaydı.
Nar çiçekli yaz sabahları, parke taşlı Uray caddesi denizi soluna, kestane Torosları sağına alır koşardı. Uzaktan iç çamaşırı, ak-ılık gider, gelirdi köpükler...
Süt beyazı martı kıyılar havalanırdı. Ben koşardım, zaman koşardı. Hiç bir yere varamazdık bir türlü.
Şubatın kısa günleri Martʹı geç getirirdi sokaklara, bahar turunçlardan önce kızlarda başlardı. Bahar başlıyordu. (...)
(...) Kekik otları, Ağustos güneşi, böcek çağırıyordu, nemli toprak tütsü yakmış, bahar geliyordu katar katar turunçla Mersinʹ e.
...
(...) Uray caddesi, Mersinʹ i taze somun gibi ikiye böler, Mersin katıksız yaşanır, yirmi yaşlarında. Nefes sebepsiz alınır, heyecanla verilir baharda.
...
Abdullah: ˮcanı yanmayan çabuk yaşlanırˮ dedi. Abdullahʹ ın yediği naneye bak hele! Sen kendi işine bak be adam!
...
Şimdi Uray caddesi güneşli, turunçlu, martı dolu olmalı, yoksa böyle değil mi? ˮ**
Bir başka öyküde Akkahve günlerindeki Osman Özerenʹ i canlandırıp çıkarır Mersin sahnesine:
(...) Osman yirmi beş yıl önce bıraktığım yerde olmalı şimdi. Son gördüğümde kıyıda durmuş Akdenizʹe taş atıyordu. Suyun beyazlaştığı yerde Haziran güneşi baş vermişti.
ˮNe yapıyorsun Osman?ˮ deyince Kilisʹ li ˮdenizi dolduruyorumˮ dedi. Osmanʹ a coşku ile baktım. Denize doğru gülüyordu.
ˮOsman!ˮ dedim, deniz böyle taş atmayla dolar mı hiç?ˮ
Osman bana gülümsedi: ˮtaşla değil, sabırla gülerˮ dedi.
Osman hala denize taş atıyor olmalı şimdi. Sabırlı kişiydi.
(...)ˮ***
* Celal Çumralıʹ nın şiirleri 5 kitapta toplanmıştır. Bu kitaplardan Dost (1957), Mavi Dünya (1959) ve Evren (1959) Mersinʹ de görev yaptığı dönemde yayınlanır. Kitaplardan Dost Adana İpek matbaasında, Evren Mersinʹ de, Mavi Dünya Salkım Yayınları tarafından Adanaʹdaki Arkadaş matbaasında basılmıştır.
** Çıplak Yula (1985) (Canı yanmayan çabuk yaşlanır öyküsünden)
*** Çıplak Yula (Sabah Trafiği öyküsünden)
Abdullah Ayan
Tuz deposundan taş binaya-1
Tuz deposundan taş binaya-2
Tuz deposundan taş binaya-3
Tuz deposundan taş binaya-4
Tuz deposundan taş binaya-5
Tuz deposundan taş binaya-6
Tuz deposundan taş binaya-7
Tuz deposundan taş binaya-8
Tuz deposundan taş binaya-9
Tuz deposundan taş binaya-10
Tuz deposundan taş binaya-11
Tuz deposundan taş binaya-12
Tuz deposundan taş binaya-13
Tuz deposundan taş binaya-14
1944ʹ te Vilayetçe satın alınıp, yapımına başlanan ve üst kattaki otel projesi ilerlemezken, alt kattaki Akkahve kısa zamanda Mersinlilerin hizmetine girer ama kent tarihinin en ciddi kültürel yapılanmasına öncülük eden sanatçı grubunun aynı çatı altında bir araya gelmesi 1954ʹte mümkün olur.
Kültürel iklimin uygunluğu mu, başka etkenlerle mi tam olarak adını koymak mümkün değil ama bilinen bir şey var; sanki ˮtoplan borusuˮ çalmışçasına, o bir avuç sanatçı bulundukları yerden sökün edip Akkahveʹ de toplanır.
Ve nasıl bir kader, ilginç rastlantıdır ki, Akkahveʹ nin kapanması ardından kısa süre sonra tüm isimler Mersin dışında bir yerlere savrulur.
Nuri Abaç 1950ʹ de geldiği ve kendi mimarlık bürosunu açtığı kenti 1960ʹ ta terk edip Ankaraʹ ya göçer.
Tıpkı Abaç ile aynı dönem Mersinʹ e gelen ve tanışmalarının ardından bir daha ayrılmayacağı Lise öğretmenliğinden çok felsefeci kimliğiyle grubun saygısını kazanan Osman Özerenʹ in terki diyar eylemesi gibi.
Ünü ülke sınırlarına taşmış ressam Haşmet Akal da, 1956ʹ da resim öğretmeni olarak atandığı Mersinʹ de gruba katılır ama diğer isimler kadar şanslı değildir. Dünyanın hayranlık duyduğu resimlerinden oluşan ilk sergisini açtığı Ankaraʹda 1960ʹ ta hayata gözlerini yumar.
Yargıç olarak atandığı Mersinʹ de hukukçuluğundan çok şair yanıyla öne çıkan ve 1954ʹ te adım attığı Akkahve dönemi birbiri peşi sıra 3 şiir kitabı yayınlanan*, diğer dostları gibi 1960ʹ ta tayini çıkınca kenti terk eden Celal Çumralı...
Ve tabii bir de İlyas Halil var...
Diğer isimlerden farklı olarak Halil, Akkahve dönemine damgasını vurmakla kalmamış, dönemi sanatçı duyarlılığı ve inanılmaz renkli gözlemleriyle o günlerin sanat dergahını Mersin hamuruyla yoğurup bugünlere taşıyarak, kader buluşması diyeceğim o hayatımıza yön veren tesadüflerin çizdiği çizgide, 1950ʹlerde sevdalandığı kente döner.
1960ʹ lara kadar geçen ve başlangıçta çok partili hayatın getirdiği görece özgürlükçü iklimin de etkisiyle soluduğu tüm tanıklıkları yıllar sonra kaleme kağıda dökecek, şiir tadında hikayeleştirerek ölümsüzleştirecek İlyas Halil, diğer sanatçı arkadaşlarından farklı bir yol izler. Mersini terk ederken, anavatan bellediği topraklar dışında tüm yazdıklarına yansıyacak, buram buram hasret dolu memleket ve özellikle de Mersin ateşiyle kavrulacağı uzak diyarlarda bir yaşamı seçer.
1983ʹ ten başlayarak tam 30 yıl boyunca dünyanın dört köşesinde tanık olduğu, öykülerine ilham veren olayları anlatırken her vesileyle sözü Mersine getirir.
Yazdıklarını okurken kendisi nerede yaşarsa yaşasın, hangi olayı kaleme alırsa alsın, sözü önünde sonunda Mersine, bir dönemin sisler altındaki anılarına, sevdalarına, tarihe not düşen izlere rastlamakla kalmaz, bu denli renkli ayrıntının şaşırtıcı şaşkınlığıyla gözlerinizi kapatır, o dönemi yaşar gibi hissedersiniz.
Yazı dizisinin ilerleyen bölümlerinde Akkahveʹ nin Belediye hizmet binasına evrildiği ve kapılarını kapattığı 1958ʹ e kadar soluduğu kenti yıllar sonra tam on altı öykü kitabıyla ölümsüzleştiren İlyas Halilʹ in içinde Mersin ve Akkahve geçen öykülerinin tümü yaşadığı dönemi canlandırmasıyla, hafıza kaybı yaşayan Mersinʹe de kuşkusuz iyi gelecektir.
Tıpkı, önceki bölümde paylaştığım ˮMontreal... Montrealˮ öyküsüne serpiştirdiği Mersin, Akdeniz, Akkahve ve martıların kanadında göklere taşıdığı çocukça sevdaları gibi...
Zamana meydan okuyan İlyas Halilʹ i okudukça, o günlerin Mersinini iksir niyetine yudumlayıp sarhoş olacağınıza inanıyorum.
İlyas Halilʹ in elimizden tutup gezdireceği o yılların Mersiniyle tanışmaya hazırsanız, Çıplak Yula ile başlayıp, yayınlandığı tarihlere sadık kalmaya çalışarak diğer öykülerinden derlediğim, baş döndürecek serenada buyurun...
ˮ (...) Neden insanlar, gereksiz kırkbeş yaşlarında olurlar bilmem ki? O kızın saçları hışırtılı yanardı, o zamanlar Fransız değildi, Mersinde yaşardı, aynı yaşlardaydı.
Nar çiçekli yaz sabahları, parke taşlı Uray caddesi denizi soluna, kestane Torosları sağına alır koşardı. Uzaktan iç çamaşırı, ak-ılık gider, gelirdi köpükler...
Süt beyazı martı kıyılar havalanırdı. Ben koşardım, zaman koşardı. Hiç bir yere varamazdık bir türlü.
Şubatın kısa günleri Martʹı geç getirirdi sokaklara, bahar turunçlardan önce kızlarda başlardı. Bahar başlıyordu. (...)
(...) Kekik otları, Ağustos güneşi, böcek çağırıyordu, nemli toprak tütsü yakmış, bahar geliyordu katar katar turunçla Mersinʹ e.
...
(...) Uray caddesi, Mersinʹ i taze somun gibi ikiye böler, Mersin katıksız yaşanır, yirmi yaşlarında. Nefes sebepsiz alınır, heyecanla verilir baharda.
...
Abdullah: ˮcanı yanmayan çabuk yaşlanırˮ dedi. Abdullahʹ ın yediği naneye bak hele! Sen kendi işine bak be adam!
...
Şimdi Uray caddesi güneşli, turunçlu, martı dolu olmalı, yoksa böyle değil mi? ˮ**
Bir başka öyküde Akkahve günlerindeki Osman Özerenʹ i canlandırıp çıkarır Mersin sahnesine:
(...) Osman yirmi beş yıl önce bıraktığım yerde olmalı şimdi. Son gördüğümde kıyıda durmuş Akdenizʹe taş atıyordu. Suyun beyazlaştığı yerde Haziran güneşi baş vermişti.
ˮNe yapıyorsun Osman?ˮ deyince Kilisʹ li ˮdenizi dolduruyorumˮ dedi. Osmanʹ a coşku ile baktım. Denize doğru gülüyordu.
ˮOsman!ˮ dedim, deniz böyle taş atmayla dolar mı hiç?ˮ
Osman bana gülümsedi: ˮtaşla değil, sabırla gülerˮ dedi.
Osman hala denize taş atıyor olmalı şimdi. Sabırlı kişiydi.
(...)ˮ***
* Celal Çumralıʹ nın şiirleri 5 kitapta toplanmıştır. Bu kitaplardan Dost (1957), Mavi Dünya (1959) ve Evren (1959) Mersinʹ de görev yaptığı dönemde yayınlanır. Kitaplardan Dost Adana İpek matbaasında, Evren Mersinʹ de, Mavi Dünya Salkım Yayınları tarafından Adanaʹdaki Arkadaş matbaasında basılmıştır.
** Çıplak Yula (1985) (Canı yanmayan çabuk yaşlanır öyküsünden)
*** Çıplak Yula (Sabah Trafiği öyküsünden)
Abdullah Ayan
Tuz deposundan taş binaya-1
Tuz deposundan taş binaya-2
Tuz deposundan taş binaya-3
Tuz deposundan taş binaya-4
Tuz deposundan taş binaya-5
Tuz deposundan taş binaya-6
Tuz deposundan taş binaya-7
Tuz deposundan taş binaya-8
Tuz deposundan taş binaya-9
Tuz deposundan taş binaya-10
Tuz deposundan taş binaya-11
Tuz deposundan taş binaya-12
Tuz deposundan taş binaya-13
Tuz deposundan taş binaya-14
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.