Rum ve Arap Ortodoks Kiliselerinin başına gelenler... Abdullah Ayan yazdı

01.10.2020 - 08:32, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Rum ve Arap Ortodoks Kiliselerinin başına gelenler... Abdullah Ayan yazdı

Çankaya okuluna dönüşen Mavromati Kız mektebi ve şimdiki Bit Pazarı içinde yer alan Kiliseye ait ne varsa yıkılır. Çıkan taşlar Halkevi binasının inşaatında kullanılırken okulun büyükçe bölümü çok sonraları açılacak İstiklal Caddesinin bir bölümünü oluşturacaktır.

Mersin' de kent hafızasında önemli yer tutan Gazi ve Kurtuluş (Çankaya) okullarının tarihini, mülkiyetle ilgili yaşanan değişimlerini ele aldığım iki makalenin sonunu bugün artık yeri dahi bilinmeyen bir dönemin Rum Ortodoks kompleksi içindeki Mavromati Kız Mektebiyle noktalamış ve şu soruyla noktalamıştım: " bir anda yok olan eski haliyle Mavromation Partenagogion, Cumhuriyetten sonraki adıyla gerçek! Çankaya Okulu ve Rum Ortodoks kilisesi' nin başına neler geldi?" Kaldığımız yerden devam edip Rum ve Arap Ortodoks kiliselerinin geçirdiği süreçleri anlatmaya çalışacağım.. ** 1943' te Mersin' e yeni bir Vali atanıyor adı Tevfik Sırrı Gür.. Gür valilik yaptığı tüm kentlere ne pahasına olursa olsun, eserler kazandırmaya kararlı.. Mersin' de iki konuya yoğunlaşıyor: Halkevi ve Lise.. Halkevi için belirlediği alan Vali konağının batı komşusu havuzlu park.. Havuzlu şehir parkını metrekaresi 70 kuruş bedelle Belediyeden alıp İl Özel İdaresine satışını sağladıktan sonra inşaat başlıyor. (Mersin liman kenti olarak kurulurken söz konusu kumluk arazi üzerinde yoksulların derme çatma çadırlarda yaşamaya çalıştığı çardak mahallesi olarak tabir edilen yerin yanına Vali Konağı gelince, Belediye ve Valilik burayı temizlemeye girişir. Çardaktakiler yaşam alanlarını tüm baskılara inat terk etmez. Derken bir gece yangın çıkar ve tüm Çardak mahallesi yok olur. O yangını İlyas Halil, mahzun bir dille Boyansın Ramazan öyküsünde anlatır.*) Proje alabildiğine büyük tutulmuş ama üstüne yapılacağı alan küçük.. Ön taraf teneke barakalardan 'temizlenmiş' olsa da, Valinin hayallerine cevap vermez.. Aklına Halkevi bitişiğindeki Arap Ortodoks Kilisesi gelir. O günlerde gittikçe azalmış Rum cemaatinden geriye kalan Kilise nasılsa işlevini yitirmiş.. Cemaate Halkevi bitişiğindeki kiliseyle Rum Ortodoks Kilisesinin takası önerilir. Ancak arazisi Dimitri ve Tannus Nader tarafından satın alınıp Kilise yapılmak üzere bağışlanan ve Arap Ortodoks cemaatinin kendi imkanlarıyla ortaya çıkardıkları** mabedi terk edip gitme önerisini ret ediyorlar. Gelin görün ki, Gür Kiliseyi oradan çıkarıp arsayı Halkevi' ne katmaya kararlı.. Halkevi inşaatı sürerken Haziran 1945' te Yenimersin Gazetesine verdiği demeçte Kilise ile ilgili açıklamaları aslında yanıt bulmaya çalıştığım "Mersin' deki hangi mülk gerçekte kimin?" sorusuna da ışık tutacak cinsten. Gerçekleştirmeye çalıştığı projeleri anlatırken söz kiliseye gelir. Vali Gür gazetede yer alan ve virgülüne dokunmadığım açıklamasında şunları söyleyecektir: "Halkevi tamamlanınca içinde bulunan Kilise ele alınacaktır. Biliyorsunuz ki, bu kilise Vakıflar İdaresinin malıdır. Umumi menfaatler için 11.800 liraya istimlak edilerek, parası ödenince tescil işi yapılmak üzere evrakı Tapu İdaresine verilmiştir. Hazırlanmış olan projeye göre yeni açılmakta olan İnönü Caddesi üzerinde Yanık Mektep arsasının bir kısmında yeni Kilise yapıldıktan sonra ESKİSİ YIKILACAKTIR. Yeni bir kilise yapılmak için eskinin mümkün olan malzemesinden istifade edileceği gibi Vakıflar Umum Müdürlüğü alacağı 11.800 lira istimlak bedelinden fazlasını bu yapıya ödemek suretiyle yardımda bulunacaktır." Ancak süreç Gür' ün istediği gibi işlemez. Cemaat ne Rum Kilisesine taşınmayı ne de yeni Kilise yapılması teklifini kabul eder. Esasen Lozan anlaşması gereği, Kilisenin ellerinden alınma imkanı da yoktur. Gür Kilise'yi oradan kaldıramadan Halkevi projesini tamamlamak zorunda kalır. Kalır ama sonradan Cumhuriyet meydanı adını alacak olan ve Taş binayı Çamlıbel' e bağlayan Atatürk Caddesini Vali Konağı-Halkevi önünden geçirirken kilisenin bir bölümünü yola katar. Böylece o dönemdeki adıyla Mihail Arhengelos Kilisesinin bahçesinin büyükçe bölümü ile Çan Kulesi geçirilen yeni bulvara feda edilir. Rumlara ait Aya Yorgi Kilisesi ise o kadar şanslı değildir. Çankaya okuluna dönüşen Mavromati Kız mektebi ve şimdiki Bit Pazarı içinde yer alan Kiliseye ait ne varsa yıkılır. Çıkan taşlar Halkevi binasının inşaatında kullanılırken okulun büyükçe bölümü çok sonraları açılacak İstiklal Caddesinin bir bölümünü oluşturacaktır. Rum Ortodoks Cemaatine ait Aya Yorgi Kilisesi ile ilgili en ironik haber, 1 Nisan 1945 günü yayınlanan Yenimersin gazetesinde yer alır. Haberde gazetenin basıldığı matbaa karşısında yer alan ve yıkılmakta olan kilise duvarları arasında içinde çok değerli elmaslarla süslü bir heykel bulunduğu haberi yer alır. Haber öyle ilgi görür ki, meraklılardan başını alamayan Gazete bir gün sonra bunun 1 Nisan şakası olduğunu yazar.. Şimdi soluklanıp soralım: Arazisi şahıslarca bağışlanıp 1852' de cemaatin imkanlarıyla inşa edilen Arap Ortodoks Kilisesi için Tevfik Sırrı Gür 1944'ten itibaren 'buranın Vakıflar İdaresine ait olduğu ve kamulaştırılacağı' iddiasını neden ortaya attı? Kilise Vakıflar İdaresine aitse o günden bugüne kendisine ait her yerden gelir elde etmeye çalışan Bezm-i Alem Vakfı her hangi bir kira tahsil etti mi? Daha da önemlisi, yerle bir edilen bugün artık eski resimlerde kalan Rum Ortodoks Kilisesinin bulunduğu alan -ki okul gibi kilisenin de Mavromati hayratı olduğu biliniyor- nasıl oldu da İl Özel İdaresine oradan da Büyükşehir bünyesine geçti? Bir kısmı yola, bir kısmı çirkin iş hanına feda edilen adı üstünde Mavromation Partenagogion Kız Mektebi hangi gerekçeyle yıkıldı. Yıkılırken mülkiyet sorunu nasıl çözüldü? Mersin' de bununla sınırlı değil, izini sürdüğümüz ve geçmişten bugüne el değiştirdiği halde gerçekte kime ait olduğu muamma yapılar… Taş Bina ve günümüzdeki Balık Pazarı (eski adıyla Sebze meyve hâli) gerçekte kimin sorularına yanıt arayarak sürdürelim diziyi..   * " Bir aksam uyandım. Tanrı mahallemizi ateşe vermiş. Varım yoğum  çardağım gözümün önünde kül oluyordu.  Ellerimi havaya kaldırdım. “Tanrı efendi “dedim “Toprağımızı istiyorsan. Bunun kolayı vardı ey Ulu Baba.   Çukurovayı biraz daha büyük yaratabilirdin. Hani vakit bulamadın diyelim. Çingeneleri kanatlı yapsaydın.  Kuş olur  ağaçlara yuva yapardık. (…) " ** Fikri Mutlu' ya göre kilise 1852 yılında yapılmıştır. Abdullah Ayan
Çankaya okuluna dönüşen Mavromati Kız mektebi ve şimdiki Bit Pazarı içinde yer alan Kiliseye ait ne varsa yıkılır. Çıkan taşlar Halkevi binasının inşaatında kullanılırken okulun büyükçe bölümü çok sonraları açılacak İstiklal Caddesinin bir bölümünü oluşturacaktır.

Mersin' de kent hafızasında önemli yer tutan Gazi ve Kurtuluş (Çankaya) okullarının tarihini, mülkiyetle ilgili yaşanan değişimlerini ele aldığım iki makalenin sonunu bugün artık yeri dahi bilinmeyen bir dönemin Rum Ortodoks kompleksi içindeki Mavromati Kız Mektebiyle noktalamış ve şu soruyla noktalamıştım:

" bir anda yok olan eski haliyle Mavromation Partenagogion, Cumhuriyetten sonraki adıyla gerçek! Çankaya Okulu ve Rum Ortodoks kilisesi' nin başına neler geldi?"

Kaldığımız yerden devam edip Rum ve Arap Ortodoks kiliselerinin geçirdiği süreçleri anlatmaya çalışacağım..

**

1943' te Mersin' e yeni bir Vali atanıyor adı Tevfik Sırrı Gür..

Gür valilik yaptığı tüm kentlere ne pahasına olursa olsun, eserler kazandırmaya kararlı..

Mersin' de iki konuya yoğunlaşıyor: Halkevi ve Lise..

Halkevi için belirlediği alan Vali konağının batı komşusu havuzlu park..

Havuzlu şehir parkını metrekaresi 70 kuruş bedelle Belediyeden alıp İl Özel İdaresine satışını sağladıktan sonra inşaat başlıyor. (Mersin liman kenti olarak kurulurken söz konusu kumluk arazi üzerinde yoksulların derme çatma çadırlarda yaşamaya çalıştığı çardak mahallesi olarak tabir edilen yerin yanına Vali Konağı gelince, Belediye ve Valilik burayı temizlemeye girişir. Çardaktakiler yaşam alanlarını tüm baskılara inat terk etmez. Derken bir gece yangın çıkar ve tüm Çardak mahallesi yok olur. O yangını İlyas Halil, mahzun bir dille Boyansın Ramazan öyküsünde anlatır.*)

Proje alabildiğine büyük tutulmuş ama üstüne yapılacağı alan küçük..

Ön taraf teneke barakalardan 'temizlenmiş' olsa da, Valinin hayallerine cevap vermez..

Aklına Halkevi bitişiğindeki Arap Ortodoks Kilisesi gelir. O günlerde gittikçe azalmış Rum cemaatinden geriye kalan Kilise nasılsa işlevini yitirmiş.. Cemaate Halkevi bitişiğindeki kiliseyle Rum Ortodoks Kilisesinin takası önerilir.

Ancak arazisi Dimitri ve Tannus Nader tarafından satın alınıp Kilise yapılmak üzere bağışlanan ve Arap Ortodoks cemaatinin kendi imkanlarıyla ortaya çıkardıkları** mabedi terk edip gitme önerisini ret ediyorlar.

Gelin görün ki, Gür Kiliseyi oradan çıkarıp arsayı Halkevi' ne katmaya kararlı.. Halkevi inşaatı sürerken Haziran 1945' te Yenimersin Gazetesine verdiği demeçte Kilise ile ilgili açıklamaları aslında yanıt bulmaya çalıştığım "Mersin' deki hangi mülk gerçekte kimin?" sorusuna da ışık tutacak cinsten. Gerçekleştirmeye çalıştığı projeleri anlatırken söz kiliseye gelir. Vali Gür gazetede yer alan ve virgülüne dokunmadığım açıklamasında şunları söyleyecektir:

"Halkevi tamamlanınca içinde bulunan Kilise ele alınacaktır. Biliyorsunuz ki, bu kilise Vakıflar İdaresinin malıdır. Umumi menfaatler için 11.800 liraya istimlak edilerek, parası ödenince tescil işi yapılmak üzere evrakı Tapu İdaresine verilmiştir. Hazırlanmış olan projeye göre yeni açılmakta olan İnönü Caddesi üzerinde Yanık Mektep arsasının bir kısmında yeni Kilise yapıldıktan sonra ESKİSİ YIKILACAKTIR. Yeni bir kilise yapılmak için eskinin mümkün olan malzemesinden istifade edileceği gibi Vakıflar Umum Müdürlüğü alacağı 11.800 lira istimlak bedelinden fazlasını bu yapıya ödemek suretiyle yardımda bulunacaktır."

Ancak süreç Gür' ün istediği gibi işlemez.

Cemaat ne Rum Kilisesine taşınmayı ne de yeni Kilise yapılması teklifini kabul eder.

Esasen Lozan anlaşması gereği, Kilisenin ellerinden alınma imkanı da yoktur.

Gür Kilise'yi oradan kaldıramadan Halkevi projesini tamamlamak zorunda kalır.

Kalır ama sonradan Cumhuriyet meydanı adını alacak olan ve Taş binayı Çamlıbel' e bağlayan Atatürk Caddesini Vali Konağı-Halkevi önünden geçirirken kilisenin bir bölümünü yola katar.

Böylece o dönemdeki adıyla Mihail Arhengelos Kilisesinin bahçesinin büyükçe bölümü ile Çan Kulesi geçirilen yeni bulvara feda edilir.

Rumlara ait Aya Yorgi Kilisesi ise o kadar şanslı değildir.

Çankaya okuluna dönüşen Mavromati Kız mektebi ve şimdiki Bit Pazarı içinde yer alan Kiliseye ait ne varsa yıkılır.

Çıkan taşlar Halkevi binasının inşaatında kullanılırken okulun büyükçe bölümü çok sonraları açılacak İstiklal Caddesinin bir bölümünü oluşturacaktır.

Rum Ortodoks Cemaatine ait Aya Yorgi Kilisesi ile ilgili en ironik haber, 1 Nisan 1945 günü yayınlanan Yenimersin gazetesinde yer alır. Haberde gazetenin basıldığı matbaa karşısında yer alan ve yıkılmakta olan kilise duvarları arasında içinde çok değerli elmaslarla süslü bir heykel bulunduğu haberi yer alır.

Haber öyle ilgi görür ki, meraklılardan başını alamayan Gazete bir gün sonra bunun 1 Nisan şakası olduğunu yazar..

Şimdi soluklanıp soralım:

Arazisi şahıslarca bağışlanıp 1852' de cemaatin imkanlarıyla inşa edilen Arap Ortodoks Kilisesi için Tevfik Sırrı Gür 1944'ten itibaren 'buranın Vakıflar İdaresine ait olduğu ve kamulaştırılacağı' iddiasını neden ortaya attı?

Kilise Vakıflar İdaresine aitse o günden bugüne kendisine ait her yerden gelir elde etmeye çalışan Bezm-i Alem Vakfı her hangi bir kira tahsil etti mi?

Daha da önemlisi, yerle bir edilen bugün artık eski resimlerde kalan Rum Ortodoks Kilisesinin bulunduğu alan -ki okul gibi kilisenin de Mavromati hayratı olduğu biliniyor- nasıl oldu da İl Özel İdaresine oradan da Büyükşehir bünyesine geçti?

Bir kısmı yola, bir kısmı çirkin iş hanına feda edilen adı üstünde Mavromation Partenagogion Kız Mektebi hangi gerekçeyle yıkıldı. Yıkılırken mülkiyet sorunu nasıl çözüldü?

Mersin' de bununla sınırlı değil, izini sürdüğümüz ve geçmişten bugüne el değiştirdiği halde gerçekte kime ait olduğu muamma yapılar…

Taş Bina ve günümüzdeki Balık Pazarı (eski adıyla Sebze meyve hâli) gerçekte kimin sorularına yanıt arayarak sürdürelim diziyi..

 

* " Bir aksam uyandım. Tanrı mahallemizi ateşe vermiş. Varım yoğum  çardağım gözümün önünde kül oluyordu. 
Ellerimi havaya kaldırdım. “Tanrı efendi “dedim “Toprağımızı istiyorsan. Bunun kolayı vardı ey Ulu Baba.   Çukurovayı biraz daha büyük yaratabilirdin. Hani vakit bulamadın diyelim. Çingeneleri kanatlı yapsaydın.  Kuş olur  ağaçlara yuva yapardık. (…) "

** Fikri Mutlu' ya göre kilise 1852 yılında yapılmıştır.

Abdullah Ayan

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.