Refah ile özgürlük, yoksulluk ile yolsuzluk arasındaki korelasyon... Abdullah Ayan yazdı

Spor (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 11.03.2018 - 22:18, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Refah ile özgürlük, yoksulluk ile yolsuzluk arasındaki korelasyon... Abdullah Ayan yazdı

Tüm dünyada best seller olan iki kitabı var Yuval Noah Harariʹ nin; Sapiens ve Homo Deus… Sapiensʹ te orta çağı sona erdirip yeni çağı açacak olan Amerikaʹ nın keşfiyle başlayan süreci değerlendirirken yeni dünyayı bulup kaymağını ilk yiyen İspanya dururken kapitalizmin nasıl olup ta İspanya yerine aynı topraklara çıkan Hollandaʹ dan çıktığı sorusuna yanıt arar. Ve şu makul tezi dile getirir: Avrupaʹ nın zenginleri bir başka ifadeyle kapitale sahip sermaye sahipleri İspanya yerine Hollandaʹ yı tercih etmiş ve birikimlerini oraya aktarmışlardı. Tercihin sebebi de basit bir nedeni vardı: Hollanda kralı girişimcilere kucak açar ve yatırımlarını özgürce değerlendirecekleri iklimi sağlarken, İspanya kralı servetine göz diktiği insanları zindana atıyordu. Harariʹ nin tezini destekleyen çok önemli gelişmeyi de not etmekte yarar var: Kapitalizmin iki temel kurumu olan bugünkü anlamda ilk borsası ve ilk modern bankası İtalya, İspanya ve başka yerde değil Hollandaʹ da kurulur. O dönemi bırakıp bugüne bakalım… Dünyanın en saygın ekonomi akademisyenlerinden Daron Acemoğlu ve James Robinson; kaleme aldıkları Ulusların düşüşü kitabında, ˮgüç, zenginlik ve yoksulluğun kökenlerini, farklı ülkelerin farklı gelir ve refah seviyelerine sahip olmalarının nedenleriniˮ araştırır bazı sorulara cevap anlamında oldukça çarpıcı sonuçları paylaşırlar. Sanayi çağıyla başlayan baş döndürücü gelişmeler ülkelerdeki siyasi ve ekonomik kurumları da yeniden kurguladı. Ülkelerin büyüme ve gelişme ortamını ise ortaya çıkan bu kurumların kapsayıcı ya da dışlayıcı anlayışları belirledi. Dışlayıcı politik kurumlar; iktidar erkinin bir kişi veya belirli zümrenin toplandığı ülkelerde ortaya çıkar. İktidarı doğuran politik kurumlar dışlayıcı ekonomik kurumları da yaratarak, yenilik için gerekli teşvikleri, sermaye birikimini, mülkiyet haklarını hak edene ve tabana yaygınlaştırmak yerine iktidarı ele geçiren zümre ve yakınlarına aktarır. Bu durum sürdürülebilir değildir ve kısa zamanda ülkenin rekabetçiliğini olumsuz etkilemeye başlar. Başarı hikayesi yazan ülkelerde ise dışlayıcı değil kapsayıcı kurumlar öne çıkar. Çoğulculuk ve nispeten eşitlikçi anlayış kapsayıcı ekonomik kurumları yaratır bu kurumlar sayesinde de büyüme ve refahı sağlayan iklim doğar. Acemoğlu ve Robinson ʹUlusların Düşüşüʹ kitabında; ʹdışlayıcı kurumların olduğu yerlerde büyüme ve gelişme olsa da, bunun sınırlı kalacağını ve bir noktadan sonra duracağınıʹ öngörürler. Kitabın ön sözü Arap Baharı ateşinin darbeyle söndürüldüğü Mısırʹ daki ayaklanmaya değinerek başlar ve ülkenin en büyük sorunu olan, Tahrir meydanına toplananların da dile getirdiği temel mesele fakirliğin neden kaynaklandığını sorgular. İsyan hareketi başladığında ortalama bir Mısırlının geliri bir ABDʹ linin on iki de biri kadardır. * İki yazar bu verilerden yola çıkarak ˮNeden Amerika zenginken, Mısır fakir?ˮ sorusuna Tahrir Meydanını Mübarekʹ e karşı ayaklanarak dolduran halkın yanıtlarıyla karşılık verir: ˮMısırlılara göre geri kalmışlığın başlıca nedenleri arasında; etkisiz ve yozlaşmış devlet, hırs, beceri ve yeteneklerini kullanamadıkları bir toplum ve kötü eğitim sistemi geliyor. Ama aynı zamanda bu sorunların temelinde yolsuzluk ve zulüm üreten siyasi yapının yattığının da farkındalar.Karşılaştıkları tüm ekonomik engeller, siyasal gücün küçük bir elit tarafından tekelleştirilmesinden kaynaklanıyor.ˮ Acemooğlu-Robinsonʹ un ortaya koyduğu tez, bugüne kadar fakirlik ve zenginliği halkların yaşadığı coğrafyalara bağlayan ve Montesquieuʹ ya kadar giden klasik açıklamalardan çok farklı. Montesquieuʹ ya göre sıcak iklim insanları tembelliğe ve atalete sevk ediyordu. Bu insanlar yaratıcı olmaktan uzaktı ve tembellik aynı zamanda despotlar tarafından yönetilmeye de uygun bir iklim yaratıyordu. Montesquieuʹ dan iki asır sonra modern ekonomist Jeffry Sachsʹ ta aynı görüşe destek verir ve ılıman iklimin tropik ve tropik üstü iklimlere göre gelişmeye daha avantajlı olduğu iddiasını sürdürür. Acemoğlu-Robinson ise bırakın aynı iklim kuşağını, Nogoles gibi aynı kentin iki semti sayılan Meksikaʹdaki Nogoles Sonora ile ABDʹ deki Nogoles Arizonaʹ yı ele alır. Karşılaştırmadan hareketle genlerine kadar neredeyse ortak insanların sınır teliyle ayrıldığı iki kasabanın nasıl olup ta birbirinin zıddı iki kutba savrulduğunu örnekler ve rakamlarla ortaya koyarlar. Nogoles Arizonaʹ da hane başı ortalama gelir 30 bin dolardır. Yetişkinlerin çoğunluğu lise mezunudur, gençler okula gider, kasaba halkı sağlıklı nüfusa ve uzun yaşam süresine sahiptir. Kaldırımın karşı yakasındaki Nogoles Sonoraʹ da ise ortalama gelir 10 bin dolar., Yetişkinlerin diploması yok, gençlerin çoğu okula gitmez. Bebek ölüm oranları yüksek, sağlık koşulları yetersiz, suç oranları karşı yakayla mukayese edilmez boyutlarda ve iş kurmak hayli riskli… Yöneticilerin karıştığı yolsuzluk, rüşvet diz boyu… İşte iki yazar iki ülkenin sınırlarına ayrılmış aynı atalara ve geçmişe, aynı kültüre sahip, aynı yemekleri yiyen, aynı müziği dinleyen iki halkın arasında ortaya çıkan eşitsizliğin kaynaklarını sorgular ve şu tezi ortaya koyarlar: ˮNogoles Arizona sakinleri Birleşik Devletlerin ekonomik kurumlarından yararlanırken, demokrasinin işleyişinde pay sahibi olmalarına olanak sağlayan siyasal kurumlara da sahipler.ˮ Acemoğlu ve Robinson bu temelden hareket ederek, süreci yeni kıtanın keşfine kadar götürür ve Meksika ile ABDʹ nin gelişim sürecini, kurumlarını buna göre tahlil ederler. Buna göre; 16. yüzyılda İspanyollar Güney Amerikaʹ nın orta, batı ve güneyini fethedip sömürgeleştirir, direnişlere karşı da yerlilerin liderlerini rehin alırlar. Liderin serveti üzerinde hak iddia ederek yerli halkı vergi, yiyecek vermeye zorlar, halkın tüm varlıklarının üzerine oturup kendi elit sınıflarını yaratırlar. Süreç içinde altın ve gümüş yağmacılığıyla yerlileri iliklerine kadar sömürmek için pek çok kurumu ve sömürü mekanizmalarını oluştururlar. Güneyi dünyanın en eşitsiz, adaletsiz kıtası haline getiren bu sömürgeci sistem gelin görün ki Kuzeyde işe yaramaz. 16. yüzyıl sonlarında Hollandalıların misyonunu yüklenen İngilizler, Güneyde İspanyolların el koyduğu Aztek ve İnka değerli madenlerini kuzeyde bulamaz. Bu nedenle lider rehin alarak Kızılderilileri çalıştırmak ta işe yaramaz. İngilizler çözüm olarak ekonomik açıdan ayakta duracak koloni için tek yolun onları yatırım yapmaya, yatırımları sürdürmek için daha çok çalışmaya yöneltecek teşvik edecek kurumları inşa etme yoluna gider. Daha fazla ekonomik özgürlük ve daha ileri siyasi haklar talep eden yerliler, efendilerini! meclis kurmaya zorlar, İngiliz kralının ve onun lordlarının siyasal ayrıcalıklarını kaldırırlar. Bunun sonucu demokratik ilkelere dayalı anayasa Meksikaʹ da değil Birleşik Devletlerʹ de ortaya çıkar. Günümüzde de önemini yitirmek şöyle dursun, çok daha yaşamsal hale gelen benzer ülkelerin farklı gelişimi konusuna Güney- Kuzey Kore karşılaştırmasıyla devam edeceğim. * 2011 IMF istatistiklerine göre ABD kişi başı gelir 50 bin dolar iken Mısırʹ da kişi başı 2920 dolardı. CIAʹ nın yayınladığı 2017 verilerine göre 97 milyonluk Mısır kambiyo kurlarına göre 332 milyar dolarlık milli hasıla üretmiştir. Bu ise kişi başına 3475 dolar gelire tekabül eder. Aynı yıl 327 milyon nüfuslu ABD 20 trilyon dolar hasıla üretmiştir kişi başına düşen gelir 60 bin dolardır. Fark 17 katına çıkmıştır. Abdullah Ayan  
Tüm dünyada best seller olan iki kitabı var Yuval Noah Harariʹ nin; Sapiens ve Homo Deus… Sapiensʹ te orta çağı sona erdirip yeni çağı açacak olan Amerikaʹ nın keşfiyle başlayan süreci değerlendirirken yeni dünyayı bulup kaymağını ilk yiyen İspanya dururken kapitalizmin nasıl olup ta İspanya yerine aynı topraklara çıkan Hollandaʹ dan çıktığı sorusuna yanıt arar. Ve şu makul tezi dile getirir: Avrupaʹ nın zenginleri bir başka ifadeyle kapitale sahip sermaye sahipleri İspanya yerine Hollandaʹ yı tercih etmiş ve birikimlerini oraya aktarmışlardı. Tercihin sebebi de basit bir nedeni vardı: Hollanda kralı girişimcilere kucak açar ve yatırımlarını özgürce değerlendirecekleri iklimi sağlarken, İspanya kralı servetine göz diktiği insanları zindana atıyordu. Harariʹ nin tezini destekleyen çok önemli gelişmeyi de not etmekte yarar var: Kapitalizmin iki temel kurumu olan bugünkü anlamda ilk borsası ve ilk modern bankası İtalya, İspanya ve başka yerde değil Hollandaʹ da kurulur. O dönemi bırakıp bugüne bakalım… Dünyanın en saygın ekonomi akademisyenlerinden Daron Acemoğlu ve James Robinson; kaleme aldıkları Ulusların düşüşü kitabında, ˮgüç, zenginlik ve yoksulluğun kökenlerini, farklı ülkelerin farklı gelir ve refah seviyelerine sahip olmalarının nedenleriniˮ araştırır bazı sorulara cevap anlamında oldukça çarpıcı sonuçları paylaşırlar. Sanayi çağıyla başlayan baş döndürücü gelişmeler ülkelerdeki siyasi ve ekonomik kurumları da yeniden kurguladı. Ülkelerin büyüme ve gelişme ortamını ise ortaya çıkan bu kurumların kapsayıcı ya da dışlayıcı anlayışları belirledi. Dışlayıcı politik kurumlar; iktidar erkinin bir kişi veya belirli zümrenin toplandığı ülkelerde ortaya çıkar. İktidarı doğuran politik kurumlar dışlayıcı ekonomik kurumları da yaratarak, yenilik için gerekli teşvikleri, sermaye birikimini, mülkiyet haklarını hak edene ve tabana yaygınlaştırmak yerine iktidarı ele geçiren zümre ve yakınlarına aktarır. Bu durum sürdürülebilir değildir ve kısa zamanda ülkenin rekabetçiliğini olumsuz etkilemeye başlar. Başarı hikayesi yazan ülkelerde ise dışlayıcı değil kapsayıcı kurumlar öne çıkar. Çoğulculuk ve nispeten eşitlikçi anlayış kapsayıcı ekonomik kurumları yaratır bu kurumlar sayesinde de büyüme ve refahı sağlayan iklim doğar. Acemoğlu ve Robinson ʹUlusların Düşüşüʹ kitabında; ʹdışlayıcı kurumların olduğu yerlerde büyüme ve gelişme olsa da, bunun sınırlı kalacağını ve bir noktadan sonra duracağınıʹ öngörürler. Kitabın ön sözü Arap Baharı ateşinin darbeyle söndürüldüğü Mısırʹ daki ayaklanmaya değinerek başlar ve ülkenin en büyük sorunu olan, Tahrir meydanına toplananların da dile getirdiği temel mesele fakirliğin neden kaynaklandığını sorgular. İsyan hareketi başladığında ortalama bir Mısırlının geliri bir ABDʹ linin on iki de biri kadardır. * İki yazar bu verilerden yola çıkarak ˮNeden Amerika zenginken, Mısır fakir?ˮ sorusuna Tahrir Meydanını Mübarekʹ e karşı ayaklanarak dolduran halkın yanıtlarıyla karşılık verir: ˮMısırlılara göre geri kalmışlığın başlıca nedenleri arasında; etkisiz ve yozlaşmış devlet, hırs, beceri ve yeteneklerini kullanamadıkları bir toplum ve kötü eğitim sistemi geliyor. Ama aynı zamanda bu sorunların temelinde yolsuzluk ve zulüm üreten siyasi yapının yattığının da farkındalar.Karşılaştıkları tüm ekonomik engeller, siyasal gücün küçük bir elit tarafından tekelleştirilmesinden kaynaklanıyor.ˮ Acemooğlu-Robinsonʹ un ortaya koyduğu tez, bugüne kadar fakirlik ve zenginliği halkların yaşadığı coğrafyalara bağlayan ve Montesquieuʹ ya kadar giden klasik açıklamalardan çok farklı. Montesquieuʹ ya göre sıcak iklim insanları tembelliğe ve atalete sevk ediyordu. Bu insanlar yaratıcı olmaktan uzaktı ve tembellik aynı zamanda despotlar tarafından yönetilmeye de uygun bir iklim yaratıyordu. Montesquieuʹ dan iki asır sonra modern ekonomist Jeffry Sachsʹ ta aynı görüşe destek verir ve ılıman iklimin tropik ve tropik üstü iklimlere göre gelişmeye daha avantajlı olduğu iddiasını sürdürür. Acemoğlu-Robinson ise bırakın aynı iklim kuşağını, Nogoles gibi aynı kentin iki semti sayılan Meksikaʹdaki Nogoles Sonora ile ABDʹ deki Nogoles Arizonaʹ yı ele alır. Karşılaştırmadan hareketle genlerine kadar neredeyse ortak insanların sınır teliyle ayrıldığı iki kasabanın nasıl olup ta birbirinin zıddı iki kutba savrulduğunu örnekler ve rakamlarla ortaya koyarlar. Nogoles Arizonaʹ da hane başı ortalama gelir 30 bin dolardır. Yetişkinlerin çoğunluğu lise mezunudur, gençler okula gider, kasaba halkı sağlıklı nüfusa ve uzun yaşam süresine sahiptir. Kaldırımın karşı yakasındaki Nogoles Sonoraʹ da ise ortalama gelir 10 bin dolar., Yetişkinlerin diploması yok, gençlerin çoğu okula gitmez. Bebek ölüm oranları yüksek, sağlık koşulları yetersiz, suç oranları karşı yakayla mukayese edilmez boyutlarda ve iş kurmak hayli riskli… Yöneticilerin karıştığı yolsuzluk, rüşvet diz boyu… İşte iki yazar iki ülkenin sınırlarına ayrılmış aynı atalara ve geçmişe, aynı kültüre sahip, aynı yemekleri yiyen, aynı müziği dinleyen iki halkın arasında ortaya çıkan eşitsizliğin kaynaklarını sorgular ve şu tezi ortaya koyarlar: ˮNogoles Arizona sakinleri Birleşik Devletlerin ekonomik kurumlarından yararlanırken, demokrasinin işleyişinde pay sahibi olmalarına olanak sağlayan siyasal kurumlara da sahipler.ˮ Acemoğlu ve Robinson bu temelden hareket ederek, süreci yeni kıtanın keşfine kadar götürür ve Meksika ile ABDʹ nin gelişim sürecini, kurumlarını buna göre tahlil ederler. Buna göre; 16. yüzyılda İspanyollar Güney Amerikaʹ nın orta, batı ve güneyini fethedip sömürgeleştirir, direnişlere karşı da yerlilerin liderlerini rehin alırlar. Liderin serveti üzerinde hak iddia ederek yerli halkı vergi, yiyecek vermeye zorlar, halkın tüm varlıklarının üzerine oturup kendi elit sınıflarını yaratırlar. Süreç içinde altın ve gümüş yağmacılığıyla yerlileri iliklerine kadar sömürmek için pek çok kurumu ve sömürü mekanizmalarını oluştururlar. Güneyi dünyanın en eşitsiz, adaletsiz kıtası haline getiren bu sömürgeci sistem gelin görün ki Kuzeyde işe yaramaz. 16. yüzyıl sonlarında Hollandalıların misyonunu yüklenen İngilizler, Güneyde İspanyolların el koyduğu Aztek ve İnka değerli madenlerini kuzeyde bulamaz. Bu nedenle lider rehin alarak Kızılderilileri çalıştırmak ta işe yaramaz. İngilizler çözüm olarak ekonomik açıdan ayakta duracak koloni için tek yolun onları yatırım yapmaya, yatırımları sürdürmek için daha çok çalışmaya yöneltecek teşvik edecek kurumları inşa etme yoluna gider. Daha fazla ekonomik özgürlük ve daha ileri siyasi haklar talep eden yerliler, efendilerini! meclis kurmaya zorlar, İngiliz kralının ve onun lordlarının siyasal ayrıcalıklarını kaldırırlar. Bunun sonucu demokratik ilkelere dayalı anayasa Meksikaʹ da değil Birleşik Devletlerʹ de ortaya çıkar. Günümüzde de önemini yitirmek şöyle dursun, çok daha yaşamsal hale gelen benzer ülkelerin farklı gelişimi konusuna Güney- Kuzey Kore karşılaştırmasıyla devam edeceğim. * 2011 IMF istatistiklerine göre ABD kişi başı gelir 50 bin dolar iken Mısırʹ da kişi başı 2920 dolardı. CIAʹ nın yayınladığı 2017 verilerine göre 97 milyonluk Mısır kambiyo kurlarına göre 332 milyar dolarlık milli hasıla üretmiştir. Bu ise kişi başına 3475 dolar gelire tekabül eder. Aynı yıl 327 milyon nüfuslu ABD 20 trilyon dolar hasıla üretmiştir kişi başına düşen gelir 60 bin dolardır. Fark 17 katına çıkmıştır. Abdullah Ayan  
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.