Mersin Şehir hastanesi üzerine... Abdullah Ayan yazdı

Spor (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 07.06.2018 - 07:52, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Mersin Şehir hastanesi üzerine... Abdullah Ayan yazdı

Son birkaç makaleyi nicelik, nitelik genel kavramlarından yola çıkarak adalet, eğitim gibi önemli iki alana ayırdım. AK Partinin 16 yıllık iktidarı boyunca nicelik konusunda çeşitli alanlarda hayli iddialı adımlar atarken, iş niteliğe geldiğinde nasıl gelip tıkandığını da örneklerle anlatmaya çalıştım. Bu minvalde sağlık konusunu da bir yazı konusu yapacaktım. Kısaca, Mersinʹ de Şehir Hastanesi eksenli medyada başlayan tartışmaların ötesinde zaten kafamda bir makaleyi tasarlamıştım. Son bir hafta başlayan ve ˮyalan haberˮ iddialarıyla yargıya bile taşınan sıcak gelişmelerin ötesinde ve bir kez daha nicelik/nitelik kavramlarını da kapsayan yanıyla konuyu ele almaya çalışacağım. Mersin Şehir Hastanesi hakkında çıkan haberlerle gelişen olaylara gelince; bana göre konu asıl haber konusu olayların ötesine geçerek magazin kokan bir hal aldı. Bugün elini vicdanına koyan ya da yolu düşen herkes, Mersin şehir hastanesine ulaşımın ciddi sorun olduğunu bilmiyor mu? Bunun da sebebi Hastane yer seçiminde yapılan akıl almaz yanlış… Kuş uçmaz, kervan geçmez dağ başına alt yapı sorunlarının tümünü çözmeden böylesi bir devasa tesisi oturtursanız, ulaşamayan ya da ulaşmak için olmadık çile çekip, zaman kaybı yaşayan vatandaş elbette şikayetçi olacaktır. Bu açıdan diğer nicelik, nitelik tartışmalarına girmeden öncelikle ifade edeyim, Mersinʹ deki hastane yer seçimi kelimenin tam anlamıyla bir faciadır. Örneğin geçtiğimiz günlerde hizmet vermeye başlayan yanı başımızdaki Adana Şehir Hastanesiyle ilgili hasta ve hasta yakınlarının erişim sorunu yaşayacağını sanmıyorum. Çünkü Hastane yer olarak herkesin ulaşabileceği, alt yapının da buna uyumlu olduğu bir noktada. Bugün Mersinʹ de hastaneye nasıl gideceğinizi sorduğunuz neredeyse hiçbir kent sakini, size anlaşılır biçimde güzergahı tarif edemez. Toplu taşıma araçları açısından da dolmuşların erişimi yok, Belediye otobüslerinin ise hangi noktalardan geçtiği konusu apayrı sorun. Gelelim Mersin Şehir Hastanesi örneğinden yola çıkarak, Türkiye tipi sağlık modelinin açmazlarına. Tıpkı eğitim ve adalet alanlarında olduğu gibi sağlık konusunda da nicelikten niteliğe geçişin sıkıntıları yaşanıyor. Adalet konusunu ele aldığım makalede adalet saraylarına değindiğim gibi beş yıldızlı hastanelerde de şaşaalı görüntünün altında halının altına süpürülmüş pek çok sorun çözüm bekliyor. Oysa beklenen geçmişte pejmürde halleriyle insanların sağlam girip hasta çıktıkları hastanelerin yerine yapılan bu yeni sağlık kampuslarının en azından bu alanda sorunları kökünden çözmesiydi. Peki, Mersin özelinden yola çıkıp soralım: ˮKentin böylesine devasa bir sağlık tesisine ihtiyacı var mıydı? Alternatif olarak neler yapılabilirdi? Dünyada bu tip büyük sağlık kampuslarını hayata geçiren ilk ülke değil Türkiye.. Yıllar önce uygulayıp ağzının payını ağır bedelle alan İngiltere var karşımızda… Ve sağlık sektörü anlamında dünyanın en iyilerinden biri kabul edilen İngiltere o devasa sağlık kampuslarının yönetimi, hastaya hizmet ve erişim başta olmak üzere çeşitli sorunlar yumağı nedeniyle kısa zamanda attığı yanlış adımdan vazgeçti. Bugün tüm dünyada genel kabul gören hastane büyüklüğü bilimsel veriler ışığında 250 ile 400 arasında değişen yatak sayısı olarak kabul edilir. Eğer bu ölçütler çerçevesinde uyarılar göz önüne alınsaydı, 1250 yataklı tek Şehir hastanesi yerine Mersini üç bölgeye ayırıp üç ayrı hastane yapmak mümkündü. Burada bir anımı paylaşayım: AK Partinin iktidar olduğu ilk yıllarda mevcut Devlet Hastanesinin genişletilmesi gündeme geldi. Genişletilmesinin önündeki en ciddi engel yer sıkıntısı olarak ortaya çıkınca bir öneri ortaya attım. Mevcut hastanenin kuzey batısında Karayolları lojmanları ve şantiye görünümündeki Karayolları Bölge Müdürlüğünün ekipmanı var. Atıl durumdaki bu yeri hastaneye tahsis edelim, Karayolları Bölge Müdürlüğünün şehrin ortasında olmasının pratikte ne anlamı var ne de işlevi. Ulaştırma Bakanlığı araziyi Sağlık Bakanlığına devretsin, Hastanenin en ciddi sıkıntısı poliklinik yetersizliği. Karayolları arazisi üzerine polikliniklerin yer alacağı üniteler ve benzeri tesisler yapılsın, hastane ile bu alan yer altından veya üstünden yürüyen merdiven veya benzeri yöntemle birleştirilir. Poliklinik ve benzeri ünitelerin taşınmasıyla hastane nefes alır, tıpkı Toros Devlet Hastanesi (eski SGK) gibi mevcut hastane restore edilerek kentin merkezinde bir kampus yaratılabilir. Bu konuda makaleler kaleme aldım, dönemin AKP Milletvekilleri de öneriye sıcak baktı. Çok kısa zamanda hayli önemli adımlar atılabilecekken ne mi oldu? Bürokratlar gidip ne anlattılarsa Ulaştırma Bakanlığı yer tahsisine olur demedi. Sonra da aynı bürokrasi Sovyetler dönemini çağrıştırır devasa yönetim binalarını kondurdu o alana… Bakın elden geçirilen ve ek binayla desteklenen Toros Devlet Hastanesi bugün bulunduğu bölge başta olmak üzere kent merkeziyle bütünleşmiş durumda. Çünkü konumu itibariyle ulaşımı rahat, vatandaşın erişimi kolay… Mersinʹ de 1250 yataklı tek şehir hastanesi yerine, 300ʹ er yataklı üç hastane örneğin Toroslar, Yenişehir ve Mezitli ilçelerinin ulaşımı/erişimi kolay noktalarına  yapılsa bugün ortaya çıkan sorunların hiç biri yaşanmayacak, üstelik hastaneler arasında başlayacak olumlu rekabet sayesinde hasta memnuniyeti çok daha fazla olacaktı. ** Hasta memnuniyeti yanında gözetilmesi gereken bir başka önemli hatta temel etkenlerden biri de hizmet verecek doktorların durumudur. Doktorların baktıkları hasta bir başka ifadeyle emekleri sonucu ortaya çıkan ve döner sermayede toplanan gelirler sözleşme gereği öncelikle hastane kirası için işletmeciye tahsis edilecektir. Bu durumda devlet hastanesinde çalışan doktor döner sermayeden maaşını alırken, şehir hastanesindeki doktor bu maaş için ödenecek kiradan sonraki kısmı (tabii kalırsa) bekleyecektir. Dikkat edilirse Türkiyeʹ de uygulamaya konulan modelde temel prensip, şehir hastanelerinin yapımını üstlenen işletmeciye garanti edilen hasta sayısına dayalı kira ücretinin öncelikle ödenmesidir. Eğer döner sermaye gelirleri söz konusu kirayı karşılamazsa merkeze (Bakanlığa) ayrılan döner sermaye devreye girecek, onun da yetmemesi durumunda Sağlık Bakanlığı bütçesine başvurulacaktır. Doktor ve diğer sağlık çalışanlarından önce ilk sıraya kiracıyı ve kirayı koyan anlayış sistemin tabiatı gereği en öndedir… Şehir hastaneleriyle ilgili asıl sorun ise, yapımını üstlenen kuruluşlara verilen 25 yıllık işletme hakkı ve %70 doluluk garantisi… Daha da önemlisi, bu hastanelerin maliyet hesaplarıyla ilgili ortaya çıkan akıl almaz rakamlar… Bir sonraki makalede işin bu can alıcı ekonomik boyutunu ele alacağım... Abdullah Ayan
Son birkaç makaleyi nicelik, nitelik genel kavramlarından yola çıkarak adalet, eğitim gibi önemli iki alana ayırdım. AK Partinin 16 yıllık iktidarı boyunca nicelik konusunda çeşitli alanlarda hayli iddialı adımlar atarken, iş niteliğe geldiğinde nasıl gelip tıkandığını da örneklerle anlatmaya çalıştım. Bu minvalde sağlık konusunu da bir yazı konusu yapacaktım. Kısaca, Mersinʹ de Şehir Hastanesi eksenli medyada başlayan tartışmaların ötesinde zaten kafamda bir makaleyi tasarlamıştım. Son bir hafta başlayan ve ˮyalan haberˮ iddialarıyla yargıya bile taşınan sıcak gelişmelerin ötesinde ve bir kez daha nicelik/nitelik kavramlarını da kapsayan yanıyla konuyu ele almaya çalışacağım. Mersin Şehir Hastanesi hakkında çıkan haberlerle gelişen olaylara gelince; bana göre konu asıl haber konusu olayların ötesine geçerek magazin kokan bir hal aldı. Bugün elini vicdanına koyan ya da yolu düşen herkes, Mersin şehir hastanesine ulaşımın ciddi sorun olduğunu bilmiyor mu? Bunun da sebebi Hastane yer seçiminde yapılan akıl almaz yanlış… Kuş uçmaz, kervan geçmez dağ başına alt yapı sorunlarının tümünü çözmeden böylesi bir devasa tesisi oturtursanız, ulaşamayan ya da ulaşmak için olmadık çile çekip, zaman kaybı yaşayan vatandaş elbette şikayetçi olacaktır. Bu açıdan diğer nicelik, nitelik tartışmalarına girmeden öncelikle ifade edeyim, Mersinʹ deki hastane yer seçimi kelimenin tam anlamıyla bir faciadır. Örneğin geçtiğimiz günlerde hizmet vermeye başlayan yanı başımızdaki Adana Şehir Hastanesiyle ilgili hasta ve hasta yakınlarının erişim sorunu yaşayacağını sanmıyorum. Çünkü Hastane yer olarak herkesin ulaşabileceği, alt yapının da buna uyumlu olduğu bir noktada. Bugün Mersinʹ de hastaneye nasıl gideceğinizi sorduğunuz neredeyse hiçbir kent sakini, size anlaşılır biçimde güzergahı tarif edemez. Toplu taşıma araçları açısından da dolmuşların erişimi yok, Belediye otobüslerinin ise hangi noktalardan geçtiği konusu apayrı sorun. Gelelim Mersin Şehir Hastanesi örneğinden yola çıkarak, Türkiye tipi sağlık modelinin açmazlarına. Tıpkı eğitim ve adalet alanlarında olduğu gibi sağlık konusunda da nicelikten niteliğe geçişin sıkıntıları yaşanıyor. Adalet konusunu ele aldığım makalede adalet saraylarına değindiğim gibi beş yıldızlı hastanelerde de şaşaalı görüntünün altında halının altına süpürülmüş pek çok sorun çözüm bekliyor. Oysa beklenen geçmişte pejmürde halleriyle insanların sağlam girip hasta çıktıkları hastanelerin yerine yapılan bu yeni sağlık kampuslarının en azından bu alanda sorunları kökünden çözmesiydi. Peki, Mersin özelinden yola çıkıp soralım: ˮKentin böylesine devasa bir sağlık tesisine ihtiyacı var mıydı? Alternatif olarak neler yapılabilirdi? Dünyada bu tip büyük sağlık kampuslarını hayata geçiren ilk ülke değil Türkiye.. Yıllar önce uygulayıp ağzının payını ağır bedelle alan İngiltere var karşımızda… Ve sağlık sektörü anlamında dünyanın en iyilerinden biri kabul edilen İngiltere o devasa sağlık kampuslarının yönetimi, hastaya hizmet ve erişim başta olmak üzere çeşitli sorunlar yumağı nedeniyle kısa zamanda attığı yanlış adımdan vazgeçti. Bugün tüm dünyada genel kabul gören hastane büyüklüğü bilimsel veriler ışığında 250 ile 400 arasında değişen yatak sayısı olarak kabul edilir. Eğer bu ölçütler çerçevesinde uyarılar göz önüne alınsaydı, 1250 yataklı tek Şehir hastanesi yerine Mersini üç bölgeye ayırıp üç ayrı hastane yapmak mümkündü. Burada bir anımı paylaşayım: AK Partinin iktidar olduğu ilk yıllarda mevcut Devlet Hastanesinin genişletilmesi gündeme geldi. Genişletilmesinin önündeki en ciddi engel yer sıkıntısı olarak ortaya çıkınca bir öneri ortaya attım. Mevcut hastanenin kuzey batısında Karayolları lojmanları ve şantiye görünümündeki Karayolları Bölge Müdürlüğünün ekipmanı var. Atıl durumdaki bu yeri hastaneye tahsis edelim, Karayolları Bölge Müdürlüğünün şehrin ortasında olmasının pratikte ne anlamı var ne de işlevi. Ulaştırma Bakanlığı araziyi Sağlık Bakanlığına devretsin, Hastanenin en ciddi sıkıntısı poliklinik yetersizliği. Karayolları arazisi üzerine polikliniklerin yer alacağı üniteler ve benzeri tesisler yapılsın, hastane ile bu alan yer altından veya üstünden yürüyen merdiven veya benzeri yöntemle birleştirilir. Poliklinik ve benzeri ünitelerin taşınmasıyla hastane nefes alır, tıpkı Toros Devlet Hastanesi (eski SGK) gibi mevcut hastane restore edilerek kentin merkezinde bir kampus yaratılabilir. Bu konuda makaleler kaleme aldım, dönemin AKP Milletvekilleri de öneriye sıcak baktı. Çok kısa zamanda hayli önemli adımlar atılabilecekken ne mi oldu? Bürokratlar gidip ne anlattılarsa Ulaştırma Bakanlığı yer tahsisine olur demedi. Sonra da aynı bürokrasi Sovyetler dönemini çağrıştırır devasa yönetim binalarını kondurdu o alana… Bakın elden geçirilen ve ek binayla desteklenen Toros Devlet Hastanesi bugün bulunduğu bölge başta olmak üzere kent merkeziyle bütünleşmiş durumda. Çünkü konumu itibariyle ulaşımı rahat, vatandaşın erişimi kolay… Mersinʹ de 1250 yataklı tek şehir hastanesi yerine, 300ʹ er yataklı üç hastane örneğin Toroslar, Yenişehir ve Mezitli ilçelerinin ulaşımı/erişimi kolay noktalarına  yapılsa bugün ortaya çıkan sorunların hiç biri yaşanmayacak, üstelik hastaneler arasında başlayacak olumlu rekabet sayesinde hasta memnuniyeti çok daha fazla olacaktı. ** Hasta memnuniyeti yanında gözetilmesi gereken bir başka önemli hatta temel etkenlerden biri de hizmet verecek doktorların durumudur. Doktorların baktıkları hasta bir başka ifadeyle emekleri sonucu ortaya çıkan ve döner sermayede toplanan gelirler sözleşme gereği öncelikle hastane kirası için işletmeciye tahsis edilecektir. Bu durumda devlet hastanesinde çalışan doktor döner sermayeden maaşını alırken, şehir hastanesindeki doktor bu maaş için ödenecek kiradan sonraki kısmı (tabii kalırsa) bekleyecektir. Dikkat edilirse Türkiyeʹ de uygulamaya konulan modelde temel prensip, şehir hastanelerinin yapımını üstlenen işletmeciye garanti edilen hasta sayısına dayalı kira ücretinin öncelikle ödenmesidir. Eğer döner sermaye gelirleri söz konusu kirayı karşılamazsa merkeze (Bakanlığa) ayrılan döner sermaye devreye girecek, onun da yetmemesi durumunda Sağlık Bakanlığı bütçesine başvurulacaktır. Doktor ve diğer sağlık çalışanlarından önce ilk sıraya kiracıyı ve kirayı koyan anlayış sistemin tabiatı gereği en öndedir… Şehir hastaneleriyle ilgili asıl sorun ise, yapımını üstlenen kuruluşlara verilen 25 yıllık işletme hakkı ve %70 doluluk garantisi… Daha da önemlisi, bu hastanelerin maliyet hesaplarıyla ilgili ortaya çıkan akıl almaz rakamlar… Bir sonraki makalede işin bu can alıcı ekonomik boyutunu ele alacağım... Abdullah Ayan
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.