Çevre düşmanı projelere karşı, yerel demokrasinin önemi... Abdullah Ayan yazdı

Spor (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 26.07.2018 - 09:35, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Çevre düşmanı projelere karşı, yerel demokrasinin önemi... Abdullah Ayan yazdı

Yunan Siteʹ lerinde uygulanan katılımcı demokrasinin üzerinden neredeyse 2 bin 500 yıl geçti. O dönemde de kadınlar ve özgür sayılmayanların söz hakkı olmasa da, bulunabilecek en iyi model olarak damgasını vurdu tarihe… Ancak geçen zaman içinde tüm halkı bir meydana toplayıp yöneticinin kim olacağına ya da hayatı etkileyecek bir konuda herkesin görüşünün alınmasının olanaksızlığı ortaya çıktı ve katılımcılık yerine halkın seçeceği temsilciler üzerinden görüşlerini, iradesini ortaya koyacağı temsili demokrasi aldı. Bu modeli anlatmama gerek yok, açmazları, başımıza açtığı binbir sorunla tanıyor, biliyoruz zaten. Ama iş öylesine rayından çıktı ki, seçim sonunda vekil tayin ettiğimizi sandığımız kişilerle iki seçim arası bırakın sorun paylaşmayı, o isimlerin yüzlerini bile çok azımız görür hale geldik. Hatta Türkiyeʹ de iş öylesine rayından çıktı ki, tıpkı tek parti döneminde olduğu gibi aday gösterildiği kentin yerini harita üzerinden bulabilen isimler arasından tercih yapmak zorunda bırakıldı seçmen… Çünkü sistem halkın temsilci seçmesine değil, Ankaraʹ dan partilerin belirlediği isimlere oy vermeyi gerektiriyor. Bir başka ifadeyle seçimlerde biz Milletvekili falan seçmiyoruz, sandığa gittiğimizde isimlerin kim olduğuna aldırmadan partilere oy veriyoruz. O partiden Ali yerine Veli olsun diye tercih yapma şansımız da yok… Tüm bunlar yetmezmiş gibi, 24 Haziranʹ dan sonra hayata geçen yeni rejimle o Milletvekilinin de gideceği parlamentoda yapabileceği hiçbir şey yok… Diyelim ki, kentiniz adına çok önemli bir sorun çıktı ortaya, o sorunu vekiliniz de tıpkı sizin gibi iliklerinde hissetse bile, çözümü konusunda gidip te derdi anlatabileceği eski anlamda artık bir Bakan kalmadı. Kalmadı çünkü, eskiden Bakan Meclisin içinden ve iktidar partisinin Milletvekilleri arasından seçiliyor, güven oyu alıyor, gerekirse de gensoru ile koltuğundan indirilebiliyordu. İktidar Milletvekili ile aynı iktidarın Bakanı arasında iyi kötü işleyen diyalog mekanizması yıllar içinde zaten yeterince erozyona uğramıştı son rejim değişikliğiyle artık YOK… Güncel ve Mersin yerelinden bir örnek vereyim: Mersinʹin kurulması planlanan balık çiftlikleriyle ilgili imtihanı 2008ʹ de başladı. Sahillerin kurtulması adına oluşturulan yerel platform dayandığı kent dinamikleri itibariyle öylesine güçlüydü ki, muhalefet ve iktidar Milletvekilleri çiftliklere yüksek perdeden karşı çıkmak zorunda kaldı. O kadar ki, düzenlenen bir etkinlikte söz alan AKP Milletvekillerinden birinin ˮbalık çiftlikleri bu sahillere kurulmaya kalkılırsa, elimde bıçak dalar ağlarını parçalarımˮ* sözleri bugün gibi aklımda. O sözleri cesaretle söyleyen AKPʹ li Ali Er yanında iktidarından muhalifine tüm Mersin Milletvekilleri balık çiftliklerine öylesine bir tavır sergiledi ki, Tarım Bakanı ve bürokrasisi geri adım attı. O geri adım 10 yıl kazandırdı Mersine… Bir de bugüne bakalım… Konu aynı balık çiftlikleri ve çiftliklerin Mersinle olan imtihanı… Ne o dönemdeki 400ʹ ü aşkın Sivil Toplum Örgütünün ortaklaşa iradesini ortaya koyduğu bir örgütlenme modeli söz konusu ne de o platformun oluşturduğu kamuoyu desteği/baskısıyla harekete geçip, çiftliklere meydan okuyan milletvekilleri… Bir an için o platformu yeniden canlandırdığımızı,Milletvekillerini de uyandırdığımızı varsayalım... Hangi Milletvekili, Meclisle ve partiyle bağı olmayan, Devlet Başkanınca atanmış hangi Bakana ulaşıp ta, ister oy kaygısı ister vicdani sorumluluk gereği kentin hassasiyetini dile getirebilecek? Zaten gittikçe zayıflamış olan o bağlantı yöntemi artık tümüyle kopmuş durumda. Balık çiftlikleri örneğinde son olarak tanık olduğumuz iktidar partisi il başkanının tüm kent duyarlılığına karşı çiftlikleri açıktan ve yüksek sesle savunmasının altında da bu kopan bağ var… İş bu kadarla da sınırlı değil. Geldiğimiz nokta itibariyle sürecin asıl üzerinde durulup düşünülmesi gereken asıl vahim tablo ise şu: Mersinʹ in 2008ʹden bugüne geçen zaman içinde lobi olarak adlandırılabilecek toplumsal tepki gücü artacağına zayıflarken, çiftlik yapmak isteyen yatırımcı gruplarının lobi gücü her türlü kaynağın da desteğiyle inanılmaz artmış… 2008ʹ de bu kentin en önemli kurumlarından Mersin Sanayi Ticaret Odası Balık Çiftliklerine karşı oluşturulan platformun önemli paydaşlarından biriydi. Bugün o günkü çizgide midir? Yanıtını üç aşağı beş yukarı bildiğimiz bir soru bu… Ben bugün MTSO örneğinden yola çıkarak pek çok kurumun balık çiftlikleri konusundaki sessizliğini, değişen görüşlerinden ya da kültür balıkçılığının zaman içinde çevreye daha az zarar verir hale gelmiş olmasından kaynaklandığını sanmıyorum. Sessizliğin ve tepkisizliğin nedeni, ülkenin değişen demokratik iklimi ve iklimin yarattığı atmosferdir başka bir şey de değildir. Bugün MTSO Meclisinde yer alan 99 üyenin hangisiyle konuşursanız konuşun, kahir çoğunluk balık çiftliklerinin yaratacağı sorunların bilincindedir ve projeye karşıdır. Ancak iş tepkiye gelince, birkaç istisna dışında görüşünü dile getirme cesaretini gösterene rastlayamıyoruz. 2008ʹ de dönem sözcülüğünü üstlendiğim Çevre Platformu, balık çiftliklerine karşı eylem planı hazırlarken, MTSO ve Büyükşehir Belediyesi arasındaki alana ölüm orucu çadırı kurulmasını ve Bakanlık projeyi askıya alıncaya kadar platforma destek veren tüm katılımcı örgüt üyelerinin o çadırda oruca başlamasını öngörüyordu… Nereden nereye mi geldik? Geldiğimiz yer, sadece balık çiftlikleri anlamında değil, demokrasimiz adına da ibret verici… Asıl ibret verici olan ise özellikle ana muhalefet CHPʹ nin ortaya çıkan tablodan habersizmiş gibi girdiği genel başkanlık ve genel merkezi ele geçirme kavgası… İktidar Milletvekilinin bile yeni sistemde etkisi kalmamışken, muhalefet Milletvekili ne yapacak? En çok gensoru önergesi verecek, onun da ne denli işe yaradığını, henüz Meclisin bu denli etkisizleştirilmediği geçmiş dönemde gördük. CHP Milletvekilleri her sabah gazetelerde gördükleri sorunu gensoru ile Meclis Başkanlığına sunar, ardından da bizimle paylaşıp, gönül rahatlığıyla Meclis koridorlarına yönelirlerdi. O gensoruların ne işe yaradığını bana değil, o günlerde gayet ciddi iş yaptığını sanan eski vekillere sorun, eğer farklı hesapları yoksa dürüstçe yanıt vereceklerdir…  Abdullah Ayan
Yunan Siteʹ lerinde uygulanan katılımcı demokrasinin üzerinden neredeyse 2 bin 500 yıl geçti. O dönemde de kadınlar ve özgür sayılmayanların söz hakkı olmasa da, bulunabilecek en iyi model olarak damgasını vurdu tarihe… Ancak geçen zaman içinde tüm halkı bir meydana toplayıp yöneticinin kim olacağına ya da hayatı etkileyecek bir konuda herkesin görüşünün alınmasının olanaksızlığı ortaya çıktı ve katılımcılık yerine halkın seçeceği temsilciler üzerinden görüşlerini, iradesini ortaya koyacağı temsili demokrasi aldı. Bu modeli anlatmama gerek yok, açmazları, başımıza açtığı binbir sorunla tanıyor, biliyoruz zaten. Ama iş öylesine rayından çıktı ki, seçim sonunda vekil tayin ettiğimizi sandığımız kişilerle iki seçim arası bırakın sorun paylaşmayı, o isimlerin yüzlerini bile çok azımız görür hale geldik. Hatta Türkiyeʹ de iş öylesine rayından çıktı ki, tıpkı tek parti döneminde olduğu gibi aday gösterildiği kentin yerini harita üzerinden bulabilen isimler arasından tercih yapmak zorunda bırakıldı seçmen… Çünkü sistem halkın temsilci seçmesine değil, Ankaraʹ dan partilerin belirlediği isimlere oy vermeyi gerektiriyor. Bir başka ifadeyle seçimlerde biz Milletvekili falan seçmiyoruz, sandığa gittiğimizde isimlerin kim olduğuna aldırmadan partilere oy veriyoruz. O partiden Ali yerine Veli olsun diye tercih yapma şansımız da yok… Tüm bunlar yetmezmiş gibi, 24 Haziranʹ dan sonra hayata geçen yeni rejimle o Milletvekilinin de gideceği parlamentoda yapabileceği hiçbir şey yok… Diyelim ki, kentiniz adına çok önemli bir sorun çıktı ortaya, o sorunu vekiliniz de tıpkı sizin gibi iliklerinde hissetse bile, çözümü konusunda gidip te derdi anlatabileceği eski anlamda artık bir Bakan kalmadı. Kalmadı çünkü, eskiden Bakan Meclisin içinden ve iktidar partisinin Milletvekilleri arasından seçiliyor, güven oyu alıyor, gerekirse de gensoru ile koltuğundan indirilebiliyordu. İktidar Milletvekili ile aynı iktidarın Bakanı arasında iyi kötü işleyen diyalog mekanizması yıllar içinde zaten yeterince erozyona uğramıştı son rejim değişikliğiyle artık YOK… Güncel ve Mersin yerelinden bir örnek vereyim: Mersinʹin kurulması planlanan balık çiftlikleriyle ilgili imtihanı 2008ʹ de başladı. Sahillerin kurtulması adına oluşturulan yerel platform dayandığı kent dinamikleri itibariyle öylesine güçlüydü ki, muhalefet ve iktidar Milletvekilleri çiftliklere yüksek perdeden karşı çıkmak zorunda kaldı. O kadar ki, düzenlenen bir etkinlikte söz alan AKP Milletvekillerinden birinin ˮbalık çiftlikleri bu sahillere kurulmaya kalkılırsa, elimde bıçak dalar ağlarını parçalarımˮ* sözleri bugün gibi aklımda. O sözleri cesaretle söyleyen AKPʹ li Ali Er yanında iktidarından muhalifine tüm Mersin Milletvekilleri balık çiftliklerine öylesine bir tavır sergiledi ki, Tarım Bakanı ve bürokrasisi geri adım attı. O geri adım 10 yıl kazandırdı Mersine… Bir de bugüne bakalım… Konu aynı balık çiftlikleri ve çiftliklerin Mersinle olan imtihanı… Ne o dönemdeki 400ʹ ü aşkın Sivil Toplum Örgütünün ortaklaşa iradesini ortaya koyduğu bir örgütlenme modeli söz konusu ne de o platformun oluşturduğu kamuoyu desteği/baskısıyla harekete geçip, çiftliklere meydan okuyan milletvekilleri… Bir an için o platformu yeniden canlandırdığımızı,Milletvekillerini de uyandırdığımızı varsayalım... Hangi Milletvekili, Meclisle ve partiyle bağı olmayan, Devlet Başkanınca atanmış hangi Bakana ulaşıp ta, ister oy kaygısı ister vicdani sorumluluk gereği kentin hassasiyetini dile getirebilecek? Zaten gittikçe zayıflamış olan o bağlantı yöntemi artık tümüyle kopmuş durumda. Balık çiftlikleri örneğinde son olarak tanık olduğumuz iktidar partisi il başkanının tüm kent duyarlılığına karşı çiftlikleri açıktan ve yüksek sesle savunmasının altında da bu kopan bağ var… İş bu kadarla da sınırlı değil. Geldiğimiz nokta itibariyle sürecin asıl üzerinde durulup düşünülmesi gereken asıl vahim tablo ise şu: Mersinʹ in 2008ʹden bugüne geçen zaman içinde lobi olarak adlandırılabilecek toplumsal tepki gücü artacağına zayıflarken, çiftlik yapmak isteyen yatırımcı gruplarının lobi gücü her türlü kaynağın da desteğiyle inanılmaz artmış… 2008ʹ de bu kentin en önemli kurumlarından Mersin Sanayi Ticaret Odası Balık Çiftliklerine karşı oluşturulan platformun önemli paydaşlarından biriydi. Bugün o günkü çizgide midir? Yanıtını üç aşağı beş yukarı bildiğimiz bir soru bu… Ben bugün MTSO örneğinden yola çıkarak pek çok kurumun balık çiftlikleri konusundaki sessizliğini, değişen görüşlerinden ya da kültür balıkçılığının zaman içinde çevreye daha az zarar verir hale gelmiş olmasından kaynaklandığını sanmıyorum. Sessizliğin ve tepkisizliğin nedeni, ülkenin değişen demokratik iklimi ve iklimin yarattığı atmosferdir başka bir şey de değildir. Bugün MTSO Meclisinde yer alan 99 üyenin hangisiyle konuşursanız konuşun, kahir çoğunluk balık çiftliklerinin yaratacağı sorunların bilincindedir ve projeye karşıdır. Ancak iş tepkiye gelince, birkaç istisna dışında görüşünü dile getirme cesaretini gösterene rastlayamıyoruz. 2008ʹ de dönem sözcülüğünü üstlendiğim Çevre Platformu, balık çiftliklerine karşı eylem planı hazırlarken, MTSO ve Büyükşehir Belediyesi arasındaki alana ölüm orucu çadırı kurulmasını ve Bakanlık projeyi askıya alıncaya kadar platforma destek veren tüm katılımcı örgüt üyelerinin o çadırda oruca başlamasını öngörüyordu… Nereden nereye mi geldik? Geldiğimiz yer, sadece balık çiftlikleri anlamında değil, demokrasimiz adına da ibret verici… Asıl ibret verici olan ise özellikle ana muhalefet CHPʹ nin ortaya çıkan tablodan habersizmiş gibi girdiği genel başkanlık ve genel merkezi ele geçirme kavgası… İktidar Milletvekilinin bile yeni sistemde etkisi kalmamışken, muhalefet Milletvekili ne yapacak? En çok gensoru önergesi verecek, onun da ne denli işe yaradığını, henüz Meclisin bu denli etkisizleştirilmediği geçmiş dönemde gördük. CHP Milletvekilleri her sabah gazetelerde gördükleri sorunu gensoru ile Meclis Başkanlığına sunar, ardından da bizimle paylaşıp, gönül rahatlığıyla Meclis koridorlarına yönelirlerdi. O gensoruların ne işe yaradığını bana değil, o günlerde gayet ciddi iş yaptığını sanan eski vekillere sorun, eğer farklı hesapları yoksa dürüstçe yanıt vereceklerdir…  Abdullah Ayan
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.