Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Rus Raporu

“Uluslar arası arenada, gübrene göre bostan ekersin”   Davutoğlu; başdanışman, dışişleri bakanı ve son olarak da başbakan sıfatlarıyla Türk dış politikasına on üç sene damga vurdu. Onun ütopik görüşleri, Ortadoğu cografyasında karşılık bulmadı. 2001’de yayımladığı ‘Stratejik Derinlik’ adını taşıyan kitabı, politikalarının ana eksenini oluşturdu. Aktif bir dış politika ve kabaca Osmanlı ‘hinterland’ını yeniden canlandırmayı amaçlayan siyaseti, Rus uçağının düşürülmesi ile birlikte büyük hüsran ve yüksek maliyetle duvara tosladı.  Emevi Camii’nde namaz kılamadık ama kırk milyar dolar maliyetle dört milyon Suriyeli’yi kucağımızda bulduk.   Çoğumuz dış politika ile alakalı görünmesek de dış işleri en az içteki siyaset kadar önemlidir. Türkiye özelindeyse diyebilirim ki bu zaman zaman iç politika kadar geçerli ve hatta onu aşan ve belirleyen konumdadır. Günümüz dünyasında her şey iç içe geçmiş durumda.    Sovyet Bloku’nun dağılmasıyla dünya, çift kutupluluktan çok kutupluluğa doğru yelken açtı… Soğuk Savaş döneminin o görece durağan ve günümüze göre nispeten barışçıl ortamı, yerini yeni arayışlara ve oluşumlara bıraktı. Sovyet Bloku’nu ve onun ekonomik modelini tek kurşun atmadan alt eden Batı, rakipsiz biçimde dünya jandarmalığına soyundu. Görülmemiş pervasızlıkla, yer altı kaynakları bol Müslüman ülkelerin üzerine çullandı. Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra paylaşım stratejileri adım adım belli bir plan dahilinde devreye alındı.   Başlarda eski alışkanlıklarını (edilgen Batı yanlısı) sürdüren Türkiye, Batı’nın ona biçtiği roller çerçevesinde görevler üstlendi… Türkiye bölgesinde Osmanlı bakiyesi coğrafyada, Batı’yı örnek alan onun ekonomik ve siyasi modelini uygulayan, İslam ile demokrasiyi bağdaştıran,  Arap dünyası tarafından örnek alınabilecek bir pozisyona getirilmek istenmiş bunda da kısmen başarılı olunmuştur.   Türkiye bir taraftan İslam ülkelerine örnek olarak sunulup ‘abilik’ yapmaya uğraşırken… Diğer yandan Kürt sorunu, Kıbrıs kartı, terör, ekonomik krizlerle hizalanmaya ve dengelenmeye çalışılmıştır. Fakat 2013’den ve özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye, yavaş yavaş itildiği bu tek taraflı ve çıkarlarını örseleyen politikayı terk etmeye ve Batı ile ‘ters’ düşmeye başladı. Milli çıkarlarını, milli savunma sanayinde gerçekleştirdiği ataklarla kararlılıkla sürdürme eğilimine girdi. Bu arada Fırat Kalkanı ve Afrin operasyonlarını gerçekleştirdi.   Türkiye’nin Suriye politikasında içine düştüğü ve Batı tarafından tuzağa çekilme planı, Rusya ve İran yakınlaşmasıyla büyük ölçüde çözüldü. Öyle ki Türkiiye’nin sınır ötesi müdaheleleri Rusya’nın Suriye hava sahasını açması ile daha olanaklı hale geldi.        Ülkemiz ve etrafında cereyan eden olaylar, dünya savaşına evirilme potansiyeli barındırıyor. İran- ABD sürtüşmesi, Türkiye’yi abluka altına alma çabaları, İsrail’in durdurulamaz şımarıklığı ve Avrasya, Atlantik rekabeti, savaşsız çözüm arayışlarını neredeyse olanaksız kılıyor. Türkiye bir taraftan adeta düşmanca tavır izleyen NATO ve Batı ittifaki içinde bulunmakla beraber, diğer taraftan komşuları olan Avrasya ülkelerinin dostane yaklaşımları ile karşı karşıyadır ve bir karar verme aşamasındadır.   Bu günlerde medya, Rusya’nın açıkladığı bir raporu tartışıyor. Raporda imparatorluk geleneğine sahip Rusya, Türkiye ve İran’ın bugün jeopolitik olarak birlikte hareket etmenin bilincine vardıklarını belirtiyor.  Rapor, Batı’ya karşı ‘manevi ittifak’ programını öneriyor. Moskova- Ankara- Tahran üçgeninde tasavvufun oynayabileceği önemli role dikkat çekiyor. “ Tasavvuf, yalnızca Türkiye’de değil Ortadoğu ve Mağrip’in hemen hemen tüm ülkelerinde, Vahhabiliğin, Selefiliğin ve tekfirciliğin egemen olduğu yerler hariç, İslam’ın baskın şekli olarak değerlendiriliyor”.   Planın esas amacı; bu devletlerin geleneksel köklerine dönerek üç manevi medeniyetin (Ortodoks, Sunni ve Şii) merkezi haline gelerek, birlikte Batı’ya karşı direnmektir.    Bu zorlu dönemeçte Avrasya ülkeleriyle siyasi ve ekonomik işbirliği fırsatlarını daha da ileriye taşıyarak, hayalperestliğin ötesine geçmek, Türkiye’nin her bakımdan yararına olacaktır.  
Ekleme Tarihi: 25 Eylül 2019 - Çarşamba

Rus Raporu

“Uluslar arası arenada, gübrene göre bostan ekersin”

  Davutoğlu; başdanışman, dışişleri bakanı ve son olarak da başbakan sıfatlarıyla Türk dış politikasına on üç sene damga vurdu. Onun ütopik görüşleri, Ortadoğu cografyasında karşılık bulmadı. 2001’de yayımladığı ‘Stratejik Derinlik’ adını taşıyan kitabı, politikalarının ana eksenini oluşturdu. Aktif bir dış politika ve kabaca Osmanlı ‘hinterland’ını yeniden canlandırmayı amaçlayan siyaseti, Rus uçağının düşürülmesi ile birlikte büyük hüsran ve yüksek maliyetle duvara tosladı.  Emevi Camii’nde namaz kılamadık ama kırk milyar dolar maliyetle dört milyon Suriyeli’yi kucağımızda bulduk.

  Çoğumuz dış politika ile alakalı görünmesek de dış işleri en az içteki siyaset kadar önemlidir. Türkiye özelindeyse diyebilirim ki bu zaman zaman iç politika kadar geçerli ve hatta onu aşan ve belirleyen konumdadır. Günümüz dünyasında her şey iç içe geçmiş durumda.

   Sovyet Bloku’nun dağılmasıyla dünya, çift kutupluluktan çok kutupluluğa doğru yelken açtı… Soğuk Savaş döneminin o görece durağan ve günümüze göre nispeten barışçıl ortamı, yerini yeni arayışlara ve oluşumlara bıraktı. Sovyet Bloku’nu ve onun ekonomik modelini tek kurşun atmadan alt eden Batı, rakipsiz biçimde dünya jandarmalığına soyundu. Görülmemiş pervasızlıkla, yer altı kaynakları bol Müslüman ülkelerin üzerine çullandı. Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra paylaşım stratejileri adım adım belli bir plan dahilinde devreye alındı.

  Başlarda eski alışkanlıklarını (edilgen Batı yanlısı) sürdüren Türkiye, Batı’nın ona biçtiği roller çerçevesinde görevler üstlendi… Türkiye bölgesinde Osmanlı bakiyesi coğrafyada, Batı’yı örnek alan onun ekonomik ve siyasi modelini uygulayan, İslam ile demokrasiyi bağdaştıran,  Arap dünyası tarafından örnek alınabilecek bir pozisyona getirilmek istenmiş bunda da kısmen başarılı olunmuştur.

  Türkiye bir taraftan İslam ülkelerine örnek olarak sunulup ‘abilik’ yapmaya uğraşırken… Diğer yandan Kürt sorunu, Kıbrıs kartı, terör, ekonomik krizlerle hizalanmaya ve dengelenmeye çalışılmıştır. Fakat 2013’den ve özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Türkiye, yavaş yavaş itildiği bu tek taraflı ve çıkarlarını örseleyen politikayı terk etmeye ve Batı ile ‘ters’ düşmeye başladı. Milli çıkarlarını, milli savunma sanayinde gerçekleştirdiği ataklarla kararlılıkla sürdürme eğilimine girdi. Bu arada Fırat Kalkanı ve Afrin operasyonlarını gerçekleştirdi.

  Türkiye’nin Suriye politikasında içine düştüğü ve Batı tarafından tuzağa çekilme planı, Rusya ve İran yakınlaşmasıyla büyük ölçüde çözüldü. Öyle ki Türkiiye’nin sınır ötesi müdaheleleri Rusya’nın Suriye hava sahasını açması ile daha olanaklı hale geldi.     

  Ülkemiz ve etrafında cereyan eden olaylar, dünya savaşına evirilme potansiyeli barındırıyor. İran- ABD sürtüşmesi, Türkiye’yi abluka altına alma çabaları, İsrail’in durdurulamaz şımarıklığı ve Avrasya, Atlantik rekabeti, savaşsız çözüm arayışlarını neredeyse olanaksız kılıyor. Türkiye bir taraftan adeta düşmanca tavır izleyen NATO ve Batı ittifaki içinde bulunmakla beraber, diğer taraftan komşuları olan Avrasya ülkelerinin dostane yaklaşımları ile karşı karşıyadır ve bir karar verme aşamasındadır.

  Bu günlerde medya, Rusya’nın açıkladığı bir raporu tartışıyor. Raporda imparatorluk geleneğine sahip Rusya, Türkiye ve İran’ın bugün jeopolitik olarak birlikte hareket etmenin bilincine vardıklarını belirtiyor.

 Rapor, Batı’ya karşı ‘manevi ittifak’ programını öneriyor. Moskova- Ankara- Tahran üçgeninde tasavvufun oynayabileceği önemli role dikkat çekiyor. “ Tasavvuf, yalnızca Türkiye’de değil Ortadoğu ve Mağrip’in hemen hemen tüm ülkelerinde, Vahhabiliğin, Selefiliğin ve tekfirciliğin egemen olduğu yerler hariç, İslam’ın baskın şekli olarak değerlendiriliyor”.

  Planın esas amacı; bu devletlerin geleneksel köklerine dönerek üç manevi medeniyetin (Ortodoks, Sunni ve Şii) merkezi haline gelerek, birlikte Batı’ya karşı direnmektir. 

  Bu zorlu dönemeçte Avrasya ülkeleriyle siyasi ve ekonomik işbirliği fırsatlarını daha da ileriye taşıyarak, hayalperestliğin ötesine geçmek, Türkiye’nin her bakımdan yararına olacaktır.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.