Abdullah Ayan
Köşe Yazarı
Abdullah Ayan
 

Maruni Kilisesi' nin başına gelenler..

Yaklaşık  sekiz yıl oldu.. Değerli bir dostum arayıp çok önemli iki Hıristiyan din adamının bir araştırma için Mersin' e geldiklerini, aradıkları sorulara doyurucu yanıt bulamayınca onlara beni önerdiğini, kendileriyle görüşüp görüşmeyeceğimi sordu. O günlerde Mersin' deki azınlık mallarının başına gelenleri ele alan bir araştırmam yazı dizisi şeklinde yayınlanıyordu. O nedenle sadece bilgi almak isteyenler açısından değil benim için de ilginç bir görüşme olacağını söyledim. Sesindeki hafif tedirginlik bugün gibi aklımda. Bir öğleden sonra Katolik Kilisesinde buluştuk. Karşımda Maruni cemaatinin merkezi konumundaki ve tüm Maruni kiliselerinin de başı kabul edilen Lübnan Patriği vardı. Antakya' ya yıllık ayin vesilesiyle gelmişken,  programa Mersin' i de dahil etmiş, kaybolan Maruni Kilisesi' nin başına gelenleri anlamaya çalışıyorlardı. Kendilerine Kilise' nin yerinde artık bir caminin aldığını, üstelik bunun cemaati temsil eden Mersin' deki yönetim eliyle yapıldığını anlatmaya çalıştım. Aslında kilisenin müştemilatı ile birlikte geri alınmasının olasılıklarını, bunun için de başta devir işlemini yapanların hukuken yetkili olup olmadığını anlamaya çalışıyorlardı. İşin ilginci Mersin Maruni Kilisesi ile ilgili ellerinde fazla da doküman yoktu. Onlara bu alanda yardım edebileceğini düşündüğüm bir iki hukukçu dostu önerdim. Görüştüler mi bilmiyorum.. Ama Ankara' da da resmi girişimlerde bulunduklarını, Türk yetkililerin Mersin' deki Maruni kilisesi ile ilgili evraklar bulunursa kilise mülkiyetinin iade edilebileceğini kendilerine ifade ettikleri yönünde beyanları o günlerdeki gazetelerde yer aldı. ** 'İlgili evraklar bulunursa' ifadesi zaten yaşananları yeterince anlatıyordu. Tapusu Maruni Cemaatinin kurduğu vakıfa ait Mabedin nasıl olup ta cemaatin elinden alındığının şaşkınlığıyla ülkelerine geri döndüler. Peki Maruni Kilisesi nerede ve ne zaman kuruldu? Başına neler geldi? Dediğim gibi 2011 başında yayınlanan "Mersin' deki Azınlık Mallarına Ne Oldu?" başlıklı araştırmamın 8. bölümünde Maruni Kilisesini, kuruluşundan zaman içinde başına gelenlere ve kapanmasına yol açan gelişmeleri belgeler ışığında ele almaya çalışmıştım..* Maruni Kilisesi Osmanlı son döneminde daha cazip buldukları Mersin' e Lübnan ve Suriye' den gelen Arap Hıristiyanlarca 19. yüzyıl son çeyreğinde Katolik kilisesine yakın yerde satın alınan arazi üzerine inşa edilmiştir. (belgelere dayanmayan iddialara göre 1876) Mersin' deki Maruni nüfusuna ait ilk ciddi kayıtlar 1854 sayımında görülüyor. Buna göre 2 bin nüfuslu kentte 50 Latin Katolik yanında 40 Maruni, 8 Kildani yanında 300 Rum Ortodoks var. 1890 kayıtlarında ise Maruni Kilisesi karşısında ABD' li misyonerlerin desteklediği bir Protestan Kilisesinin varlığından söz edilir. Maruni Kilisesine ait bir Vakıf ve Vakıfa ait akar getiren bazı mülkler olduğuna dair bulduğum ciddi belgelerden biri 11 Haziran 1941 tarihli Yenimersin Gazetesinde yayınlanan resmi bir ilan.. İlanda aynen şu bilgiler yer almakta: " Maruni Kilisesi Vakfından olan; Uray Caddesi 129 kapı numaralı mağaza, 124 kapı numaralı dükkan ve 33. sokak 1 kapı numaralı hanelerle ilgili Vakıf akarları 31.5.1942 sonuna kadar icara verilmek üzere 10 gün müddetle müzayedeye koyulmuştur. İhale 18.6.1941 Çarşamba günü saat 14' te Vakıf İdaresinde icra olunacaktır." Ağırlıklı olarak ticaretle uğraşan Maruniler özellikle 2. dünya savaşıyla birlikte başlayan ekonomik kriz ve ardından özellikle yerelde getirilen vergiden beter narh ve benzeri uygulamaların da etkisiyle yeniden yıldızı parlamaya başlayan ve 1941' de bağımsızlığını ilan eden alabildiğine liberal ekonomiye sahip Lübnan' a dönmeye başlarlar. O tarihte kabul edilen yeni Lübnan anayasasının değişmez ilkesine göre Maruni kesimine ülkenin Cumhurbaşkanlığı düşmektedir. (Fransızlar giderken belirledikleri paylaşıma göre Cumhurbaşkanı Hıristiyan Maruni, Başbakan Sünni Müslüman ve Meclis başkanı Şii Müslümanlardan seçiliyor.) Ülkenin Cumhurbaşkanlığı makamını üstlenecek kadar etkili nüfus ve güce sahip olan Maruniler için Mersin yerine Beyrut' un yeniden çekim merkezi olması gayet doğal. Azalan cemaat Mersin Maruni kilisesini de ekonomik açıdan zor durumda bırakır. Kilisenin ruhani liderliğini üstlenen Lübnan Patrikliği, Mersin' deki Vakıfın talep ettiği papazı göndermez. 1951'de Maruni Kilisesi kapanma noktasına gelir. Ayin için cemaat komşu Katolik Kilisesine gitmeye başlar. 1971' de ölüm fermanı olarak ta kabul edilecek olay gerçekleşir. Maruni Kilisesi kulesindeki çan sökülür ve Katolik Kilisesi kulesine takılır. (Mersin limanı hizmete açılıncaya kadar Demiryolu iskelesine yakın Deniz Feneri Katolik Kilisesi kulesinde denizcilere hizmet etmekteydi) Azalan cemaat Kilisenin kapanmasına yol açan önemli gerekçe gibi gösterilse de, Katolik Kilise kayıtlarına göre 1970'lerde Mersin’de 65 Latin Katolik, 46 Rum Katolik, 150 Maruni, 15 Melkit, 12 Arian ve 5 Kildani bulunmaktadır.. Görüldüğü gibi en büyük cemaat Marunilerden oluşmakta.. Bu durumda daha az nüfusa sahip Katolikler kiliseyi ayakta tutarken Maruniler neden havlu attı? Konuyu yeniden ele almama neden olan soruyla noktalayayım: Hali vakti yerinde ve yeterince cemaate sahip Maruni' ler, kapalı da olsa yıllarca en azından tapusuna sahip oldukları Kilisenin anahtarları anlamına gelen tapusunu nasıl oldu da 1986' da götürüp kentin Valisine teslim ettiler? Devir işlemini Vakıf adına yapan doktor Viktor Venüs, tüm Mersin' in sevdiği, saydığı bugün de hayırla yad ettiği bir isim… Ve ne yazık ki, vefat eden bir isimden olayların sisler ardındaki gerçek yüzünü anlatması beklenmeyeceğine göre, o soru belki de sonsuza kadar rahatsız etmeye devam edecek: Bugün Nüzhetiye Camii olarak ibadete açılan Maruni Kilisesi gerçekte kimin?   * Araştırmanın o bölümüne  (https://abdullahayan.wordpress.com/2011/09/30/mersinE28099deki-azinlik-mallari-8-ermeni-ve-maruni-kiliseleriE280A6/) linki üzerinden ulaşılabilir. ** https://www.haberler.com/lubnan-maruni-patrigi-mersin-de-3741075-haberi/
Ekleme Tarihi: 08 Ekim 2020 - Perşembe

Maruni Kilisesi' nin başına gelenler..

Yaklaşık  sekiz yıl oldu..

Değerli bir dostum arayıp çok önemli iki Hıristiyan din adamının bir araştırma için Mersin' e geldiklerini, aradıkları sorulara doyurucu yanıt bulamayınca onlara beni önerdiğini, kendileriyle görüşüp görüşmeyeceğimi sordu.

O günlerde Mersin' deki azınlık mallarının başına gelenleri ele alan bir araştırmam yazı dizisi şeklinde yayınlanıyordu. O nedenle sadece bilgi almak isteyenler açısından değil benim için de ilginç bir görüşme olacağını söyledim.

Sesindeki hafif tedirginlik bugün gibi aklımda.

Bir öğleden sonra Katolik Kilisesinde buluştuk.

Karşımda Maruni cemaatinin merkezi konumundaki ve tüm Maruni kiliselerinin de başı kabul edilen Lübnan Patriği vardı.

Antakya' ya yıllık ayin vesilesiyle gelmişken,  programa Mersin' i de dahil etmiş, kaybolan Maruni Kilisesi' nin başına gelenleri anlamaya çalışıyorlardı.

Kendilerine Kilise' nin yerinde artık bir caminin aldığını, üstelik bunun cemaati temsil eden Mersin' deki yönetim eliyle yapıldığını anlatmaya çalıştım.

Aslında kilisenin müştemilatı ile birlikte geri alınmasının olasılıklarını, bunun için de başta devir işlemini yapanların hukuken yetkili olup olmadığını anlamaya çalışıyorlardı.

İşin ilginci Mersin Maruni Kilisesi ile ilgili ellerinde fazla da doküman yoktu.

Onlara bu alanda yardım edebileceğini düşündüğüm bir iki hukukçu dostu önerdim.

Görüştüler mi bilmiyorum..

Ama Ankara' da da resmi girişimlerde bulunduklarını, Türk yetkililerin Mersin' deki Maruni kilisesi ile ilgili evraklar bulunursa kilise mülkiyetinin iade edilebileceğini kendilerine ifade ettikleri yönünde beyanları o günlerdeki gazetelerde yer aldı. **

'İlgili evraklar bulunursa' ifadesi zaten yaşananları yeterince anlatıyordu. Tapusu Maruni Cemaatinin kurduğu vakıfa ait Mabedin nasıl olup ta cemaatin elinden alındığının şaşkınlığıyla ülkelerine geri döndüler.

Peki Maruni Kilisesi nerede ve ne zaman kuruldu? Başına neler geldi?

Dediğim gibi 2011 başında yayınlanan "Mersin' deki Azınlık Mallarına Ne Oldu?" başlıklı araştırmamın 8. bölümünde Maruni Kilisesini, kuruluşundan zaman içinde başına gelenlere ve kapanmasına yol açan gelişmeleri belgeler ışığında ele almaya çalışmıştım..*

Maruni Kilisesi Osmanlı son döneminde daha cazip buldukları Mersin' e Lübnan ve Suriye' den gelen Arap Hıristiyanlarca 19. yüzyıl son çeyreğinde Katolik kilisesine yakın yerde satın alınan arazi üzerine inşa edilmiştir. (belgelere dayanmayan iddialara göre 1876)

Mersin' deki Maruni nüfusuna ait ilk ciddi kayıtlar 1854 sayımında görülüyor. Buna göre 2 bin nüfuslu kentte 50 Latin Katolik yanında 40 Maruni, 8 Kildani yanında 300 Rum Ortodoks var. 1890 kayıtlarında ise Maruni Kilisesi karşısında ABD' li misyonerlerin desteklediği bir Protestan Kilisesinin varlığından söz edilir.

Maruni Kilisesine ait bir Vakıf ve Vakıfa ait akar getiren bazı mülkler olduğuna dair bulduğum ciddi belgelerden biri 11 Haziran 1941 tarihli Yenimersin Gazetesinde yayınlanan resmi bir ilan..

İlanda aynen şu bilgiler yer almakta:

" Maruni Kilisesi Vakfından olan; Uray Caddesi 129 kapı numaralı mağaza, 124 kapı numaralı dükkan ve 33. sokak 1 kapı numaralı hanelerle ilgili Vakıf akarları 31.5.1942 sonuna kadar icara verilmek üzere 10 gün müddetle müzayedeye koyulmuştur. İhale 18.6.1941 Çarşamba günü saat 14' te Vakıf İdaresinde icra olunacaktır."

Ağırlıklı olarak ticaretle uğraşan Maruniler özellikle 2. dünya savaşıyla birlikte başlayan ekonomik kriz ve ardından özellikle yerelde getirilen vergiden beter narh ve benzeri uygulamaların da etkisiyle yeniden yıldızı parlamaya başlayan ve 1941' de bağımsızlığını ilan eden alabildiğine liberal ekonomiye sahip Lübnan' a dönmeye başlarlar.

O tarihte kabul edilen yeni Lübnan anayasasının değişmez ilkesine göre Maruni kesimine ülkenin Cumhurbaşkanlığı düşmektedir. (Fransızlar giderken belirledikleri paylaşıma göre Cumhurbaşkanı Hıristiyan Maruni, Başbakan Sünni Müslüman ve Meclis başkanı Şii Müslümanlardan seçiliyor.)

Ülkenin Cumhurbaşkanlığı makamını üstlenecek kadar etkili nüfus ve güce sahip olan Maruniler için Mersin yerine Beyrut' un yeniden çekim merkezi olması gayet doğal.

Azalan cemaat Mersin Maruni kilisesini de ekonomik açıdan zor durumda bırakır. Kilisenin ruhani liderliğini üstlenen Lübnan Patrikliği, Mersin' deki Vakıfın talep ettiği papazı göndermez.

1951'de Maruni Kilisesi kapanma noktasına gelir. Ayin için cemaat komşu Katolik Kilisesine gitmeye başlar.

1971' de ölüm fermanı olarak ta kabul edilecek olay gerçekleşir. Maruni Kilisesi kulesindeki çan sökülür ve Katolik Kilisesi kulesine takılır. (Mersin limanı hizmete açılıncaya kadar Demiryolu iskelesine yakın Deniz Feneri Katolik Kilisesi kulesinde denizcilere hizmet etmekteydi)

Azalan cemaat Kilisenin kapanmasına yol açan önemli gerekçe gibi gösterilse de, Katolik Kilise kayıtlarına göre 1970'lerde Mersin’de 65 Latin Katolik, 46 Rum Katolik, 150 Maruni, 15 Melkit, 12 Arian ve 5 Kildani bulunmaktadır..

Görüldüğü gibi en büyük cemaat Marunilerden oluşmakta.. Bu durumda daha az nüfusa sahip Katolikler kiliseyi ayakta tutarken Maruniler neden havlu attı?

Konuyu yeniden ele almama neden olan soruyla noktalayayım:

Hali vakti yerinde ve yeterince cemaate sahip Maruni' ler, kapalı da olsa yıllarca en azından tapusuna sahip oldukları Kilisenin anahtarları anlamına gelen tapusunu nasıl oldu da 1986' da götürüp kentin Valisine teslim ettiler?

Devir işlemini Vakıf adına yapan doktor Viktor Venüs, tüm Mersin' in sevdiği, saydığı bugün de hayırla yad ettiği bir isim…

Ve ne yazık ki, vefat eden bir isimden olayların sisler ardındaki gerçek yüzünü anlatması beklenmeyeceğine göre, o soru belki de sonsuza kadar rahatsız etmeye devam edecek:

Bugün Nüzhetiye Camii olarak ibadete açılan Maruni Kilisesi gerçekte kimin?

 

* Araştırmanın o bölümüne  (https://abdullahayan.wordpress.com/2011/09/30/mersinE28099deki-azinlik-mallari-8-ermeni-ve-maruni-kiliseleriE280A6/) linki üzerinden ulaşılabilir.

** https://www.haberler.com/lubnan-maruni-patrigi-mersin-de-3741075-haberi/

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.