Abdullah Ayan
Köşe Yazarı
Abdullah Ayan
 

Tarih ve Tekerrür -2-.. (Saddam’ ın Kuveyt rüyaları ile Putin’ in Ukrayna emelleri..)

Saddam, Humeyni rejiminin ayakları üzerinde durmaya çalışırken başlattığı ve on yıl sürecek Irak- İran savaşına son verirken, acılarla kıvranan ülkesi rahat nefes almadan yeni düşman arayışlarına girmesi ve gözüne kestirdiği Kuveyt ile ilgili beslediği hayaller… Putin’ in Ukrayna saldırısıyla paralel izler taşıyan Saddam’ ın 1990 Kuveyt’ i yutma hamlesini anlatmaya çalıştığım ‘Tarih ve tekerrür’ başlıklı makaleyi kaldığım yerden sürdüreyim… Beslemek zorunda olduğu 950 bin donanımlı askeriyle dünyanın en büyük dördüncü ordusuna sahip Saddam’ ın, iktidarını sürdürmek için İran ardından yeni bir maceraya atılmasında konjonktürel şartların da büyük rolü vardı… 10 dolarlara kadar gerileyen küresel petrol fiyatlarıyla tek gelir kapısı petrole dayalı bir ülkeyi ayakta tutmanın en bilindik yolu yoksa bile bunalım çıkarmak en azından olası yangını körüklemekti… Saddam da onu yaptı… Uzun soluklu stratejiden uzak taktik hamle başlangıçta etkili de oldu… 1990 Mayısında 12 dolarlarda olan bir varil petrol Saddam’ ın Kuveyt sınırına askeri yığınak yapmaya başladığı yönündeki haberler ve bir türlü dinmeyen gerilimle yükselişe geçti… Kuveyt’ e girdiği ve Irak’ ın 19. Vilayeti olarak ilan ettiği 2 Ağustos 1990 sabahına kadar tüm tehditlerine karşı Saddam’ ın böylesi bir çılgınlığa başvuracağına inananların sayısı fazla değildi.. Düşük olasılığın gerçeğe dönüşmesiyle petrol fiyatları iki katına çıktı. Tıpkı bugün Putin’ in Ukrayna saldırısıyla ortaya çıkan tablo gibi… Çılgın fiyatlardan en çok etkilenen Japonya ve Avrupa olurken işgal sonrası Saddam karşıtı cephenin başını çeken ABD az hasarla kurtulan ülke görünümündeydi… Örneğin Kuveyt’ in işgali sürecinde benzin fiyatları ABD’ de 26 sent artarken Avrupa ve Japonya’ da 64 sente varan depremler yaşanıyordu… Günümüz penceresinden o günlere bakıldığında yanıtlanması ve tahlili gereken en ciddi soru; petrolün enerjideki yadsınamaz rolü nedeniyle Ortadoğu’ da alınan nefesleri dinleyen Amerika Birleşik Devletleri’ nin nasıl olup ta dünya dengelerini alt üst edecek bir hamleyi önlemediği ve Kuveyt istilasını gerçekleştiği ana kadar izlediği… İşgal sonrası ortaya dökülen belgelere bakıldığında bugün artık ABD’ nin, başlangıçta işgali önlemek şöyle dursun “bırakınız yapsın, bırakınız geçsin” düsturuyla hareket ettiği tartışmasız gerçek olarak ortada… Bu konuda en somut bilgiler dönemin ABD Bağdat Büyükelçisi April Glaspie ile Saddam arasında gerçekleşen ve krizin doruğa çıktığı 25 Temmuz 1990 günkü görüşmeye ilişkin detaylar… O tarihi kırılmaya yol açan görüşmeyi ele almadan önceki kısa zaman diliminde yaşananlar da ilginç:  15 Temmuz’ da ‘bazı Arap egemenleri ABD yanlısı politikalarla, Arap halklarının çıkarlarını ve güvenliğini zaafa uğratıyor, ABD politikalarını savunuyorlar” iddiasını yineleyip, Arap ligi üyesi ülkelerin Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri’ nden talep ettiği tazminatı ödemeleri için baskı yapmasını isteyen Saddam… Gelmekte olan felaketi gören Mısır Devlet Başkanı hüsnü Mübarek’ in Kuveyt ve Irak arasında arabuluculuk girişimleri.. Cidde’ de gerçekleşen görüşmelerde Kuveyt’ in önerdiği tazminatın Irak tarafından yetersiz bulunması… Aslında herkes kurdun kuzuyu yemek için bahaneler aradığının farkındaydı ama son ana kadar girişimler, yoğun çabalar sarf edildi… Bir ülke hariç… 25 Temmuz 1990 günü Saddam ve ABD Bağdat Büyükelçisi April Glaspie bir araya geldiğinde, patlama noktasına gelmiş Ortadoğu gerginliğini giderme umutları henüz tükenmemiştir… Saddam görüşmede Irak’ ın tarihten gelen hükümranlık haklarından dem vurup, istediklerini alamazsa Kuveyt’ i Irak topraklarına katacağını açık dille ifade eder ve ABD’ nin böylesi bir tabloya karşı tavrının ne olacağını sorar… Glaspie, başlangıçta sessizlikle karşılansa da işgalden bir yıl sonra ABD Kongresi tarafından teyit edilen o görüşme tutanağına göre “ABD’ nin Irak- Kuveyt çekişmelerine taraf olmayacağını, iki ülke arasındaki ihtilafların ülkesini ilgilendirmediğini, Araplar arasındaki sorunlara karışma niyetleri olmadığını ” ifade eder… Bu kadar da değil… April Glaspie, barut fıçısının fitili tutuşurken 27 temmuz 1990 günü Bağdat’ ı terk eder, tıpkı Bush yönetiminin o askeri yığınağı görmezden gelip başını çevirmesi gibi… Putin’ in Ukrayna hayalleri bilinirken, saldırı gerçekleşinceye kadar, Biden ve ekibinin olanları izlemesi gibi… O günlere dönersek, ABD’ nin Saddam’ ı adeta itip sonrasında da tüm dünyayı yanına alarak tepesine çökmesiyle elde ettiği kazanımlar, izlenen stratejinin kendileri açısından uzun vadeli ve bir taşla hayli fazla kuş avlandığını göstermesi bakımından önemli: -Yarım milyon askeri bölgeye yığıp Irak'ı kesin bir yenilgiye uğratarak yeniden dünyanın en güçlü jandarması olduğunu ve Vietnam sendromundan kurtulduğunu göstermesi.. -Savaş faturasını petrol zengini Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Bahreyn, Umman, ve enerji krizinden etkilenen Japonya ile Almanya gibi pek çok ülkeye yüklemesi.. Kuveyt, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Katar, Umman gibi ülkelerin petrollerinden soyunduğu Hami rolüyle neredeyse bedava faydalanması… Demode olan ve silahsızlanma anlaşmaları doğrultusunda elinden çıkarmak zorunda olduğu silah ve cephanenin bir kısmını burada kullanarak bunlardan kolay yoldan kurtulması. Yeni silah teknolojisini bu savaş laboratuarında deneyip geliştirmesi. Saddam'ı devirmeyerek ondan çekinen ve ‘beka’ kaygısına kapılan despot Körfez ülkelerine ‘öcüyü’ gösterip ABD silah kartellerinin her türlü silahı satmasının sağlanması ve fazladan büyük kazançlar elde edilmesi.. (o tarihten beri ABD körfez ülkelerinden aldığı yüz milyarlarca dolar tutarındaki petrol borçlarını savaş uçakları ve benzeri araçlar vererek ödüyor) Irak'ı ambargo altında tutarak petrolü daha ucuza satmasının sağlanması böylece uluslararası alanda petrol fiyatlarının ABD eliyle kontrol altında tutulması… Ve Irak'ı zayıflatarak İsrail için bir tehlike olmaktan çıkartması. Tüm bu kazanımların önceden ön görülmemiş olması, stratejik oyunda hesaplanmaması mümkün mü? O günden bugüne… Elbette ne Putin, Saddam ne de Irak, Rusya… 1990’ ların dünyasıyla bugünün dünyası da çok farklı… Ama oturup düşünmekte yarar var: Saddam’ ın Kuveyt rüyalarına dalmasıyla Putin’ in Ukrayna’ yı gözüne kestirmesi arasında hiç mi benzerlik yok?
Ekleme Tarihi: 10 Mart 2022 - Perşembe

Tarih ve Tekerrür -2-.. (Saddam’ ın Kuveyt rüyaları ile Putin’ in Ukrayna emelleri..)

Saddam, Humeyni rejiminin ayakları üzerinde durmaya çalışırken başlattığı ve on yıl sürecek Irak- İran savaşına son verirken, acılarla kıvranan ülkesi rahat nefes almadan yeni düşman arayışlarına girmesi ve gözüne kestirdiği Kuveyt ile ilgili beslediği hayaller…

Putin’ in Ukrayna saldırısıyla paralel izler taşıyan Saddam’ ın 1990 Kuveyt’ i yutma hamlesini anlatmaya çalıştığım ‘Tarih ve tekerrür’ başlıklı makaleyi kaldığım yerden sürdüreyim…

Beslemek zorunda olduğu 950 bin donanımlı askeriyle dünyanın en büyük dördüncü ordusuna sahip Saddam’ ın, iktidarını sürdürmek için İran ardından yeni bir maceraya atılmasında konjonktürel şartların da büyük rolü vardı…

10 dolarlara kadar gerileyen küresel petrol fiyatlarıyla tek gelir kapısı petrole dayalı bir ülkeyi ayakta tutmanın en bilindik yolu yoksa bile bunalım çıkarmak en azından olası yangını körüklemekti…

Saddam da onu yaptı…

Uzun soluklu stratejiden uzak taktik hamle başlangıçta etkili de oldu…

1990 Mayısında 12 dolarlarda olan bir varil petrol Saddam’ ın Kuveyt sınırına askeri yığınak yapmaya başladığı yönündeki haberler ve bir türlü dinmeyen gerilimle yükselişe geçti…

Kuveyt’ e girdiği ve Irak’ ın 19. Vilayeti olarak ilan ettiği 2 Ağustos 1990 sabahına kadar tüm tehditlerine karşı Saddam’ ın böylesi bir çılgınlığa başvuracağına inananların sayısı fazla değildi..

Düşük olasılığın gerçeğe dönüşmesiyle petrol fiyatları iki katına çıktı. Tıpkı bugün Putin’ in Ukrayna saldırısıyla ortaya çıkan tablo gibi…

Çılgın fiyatlardan en çok etkilenen Japonya ve Avrupa olurken işgal sonrası Saddam karşıtı cephenin başını çeken ABD az hasarla kurtulan ülke görünümündeydi…

Örneğin Kuveyt’ in işgali sürecinde benzin fiyatları ABD’ de 26 sent artarken Avrupa ve Japonya’ da 64 sente varan depremler yaşanıyordu…

Günümüz penceresinden o günlere bakıldığında yanıtlanması ve tahlili gereken en ciddi soru; petrolün enerjideki yadsınamaz rolü nedeniyle Ortadoğu’ da alınan nefesleri dinleyen Amerika Birleşik Devletleri’ nin nasıl olup ta dünya dengelerini alt üst edecek bir hamleyi önlemediği ve Kuveyt istilasını gerçekleştiği ana kadar izlediği…

İşgal sonrası ortaya dökülen belgelere bakıldığında bugün artık ABD’ nin, başlangıçta işgali önlemek şöyle dursun “bırakınız yapsın, bırakınız geçsin” düsturuyla hareket ettiği tartışmasız gerçek olarak ortada…

Bu konuda en somut bilgiler dönemin ABD Bağdat Büyükelçisi April Glaspie ile Saddam arasında gerçekleşen ve krizin doruğa çıktığı 25 Temmuz 1990 günkü görüşmeye ilişkin detaylar…

O tarihi kırılmaya yol açan görüşmeyi ele almadan önceki kısa zaman diliminde yaşananlar da ilginç:

 15 Temmuz’ da ‘bazı Arap egemenleri ABD yanlısı politikalarla, Arap halklarının çıkarlarını ve güvenliğini zaafa uğratıyor, ABD politikalarını savunuyorlar” iddiasını yineleyip, Arap ligi üyesi ülkelerin Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri’ nden talep ettiği tazminatı ödemeleri için baskı yapmasını isteyen Saddam…

Gelmekte olan felaketi gören Mısır Devlet Başkanı hüsnü Mübarek’ in Kuveyt ve Irak arasında arabuluculuk girişimleri..

Cidde’ de gerçekleşen görüşmelerde Kuveyt’ in önerdiği tazminatın Irak tarafından yetersiz bulunması…

Aslında herkes kurdun kuzuyu yemek için bahaneler aradığının farkındaydı ama son ana kadar girişimler, yoğun çabalar sarf edildi…

Bir ülke hariç…

25 Temmuz 1990 günü Saddam ve ABD Bağdat Büyükelçisi April Glaspie bir araya geldiğinde, patlama noktasına gelmiş Ortadoğu gerginliğini giderme umutları henüz tükenmemiştir…

Saddam görüşmede Irak’ ın tarihten gelen hükümranlık haklarından dem vurup, istediklerini alamazsa Kuveyt’ i Irak topraklarına katacağını açık dille ifade eder ve ABD’ nin böylesi bir tabloya karşı tavrının ne olacağını sorar…

Glaspie, başlangıçta sessizlikle karşılansa da işgalden bir yıl sonra ABD Kongresi tarafından teyit edilen o görüşme tutanağına göre “ABD’ nin Irak- Kuveyt çekişmelerine taraf olmayacağını, iki ülke arasındaki ihtilafların ülkesini ilgilendirmediğini, Araplar arasındaki sorunlara karışma niyetleri olmadığını ” ifade eder…

Bu kadar da değil…

April Glaspie, barut fıçısının fitili tutuşurken 27 temmuz 1990 günü Bağdat’ ı terk eder, tıpkı Bush yönetiminin o askeri yığınağı görmezden gelip başını çevirmesi gibi…

Putin’ in Ukrayna hayalleri bilinirken, saldırı gerçekleşinceye kadar, Biden ve ekibinin olanları izlemesi gibi…

O günlere dönersek, ABD’ nin Saddam’ ı adeta itip sonrasında da tüm dünyayı yanına alarak tepesine çökmesiyle elde ettiği kazanımlar, izlenen stratejinin kendileri açısından uzun vadeli ve bir taşla hayli fazla kuş avlandığını göstermesi bakımından önemli:

-Yarım milyon askeri bölgeye yığıp Irak'ı kesin bir yenilgiye uğratarak yeniden dünyanın en güçlü jandarması olduğunu ve Vietnam sendromundan kurtulduğunu göstermesi..

-Savaş faturasını petrol zengini Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Bahreyn, Umman, ve enerji krizinden etkilenen Japonya ile Almanya gibi pek çok ülkeye yüklemesi..

Kuveyt, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Katar, Umman gibi ülkelerin petrollerinden soyunduğu Hami rolüyle neredeyse bedava faydalanması…

Demode olan ve silahsızlanma anlaşmaları doğrultusunda elinden çıkarmak zorunda olduğu silah ve cephanenin bir kısmını burada kullanarak bunlardan kolay yoldan kurtulması.

Yeni silah teknolojisini bu savaş laboratuarında deneyip geliştirmesi.

Saddam'ı devirmeyerek ondan çekinen ve ‘beka’ kaygısına kapılan despot Körfez ülkelerine ‘öcüyü’ gösterip ABD silah kartellerinin her türlü silahı satmasının sağlanması ve fazladan büyük kazançlar elde edilmesi.. (o tarihten beri ABD körfez ülkelerinden aldığı yüz milyarlarca dolar tutarındaki petrol borçlarını savaş uçakları ve benzeri araçlar vererek ödüyor)

Irak'ı ambargo altında tutarak petrolü daha ucuza satmasının sağlanması böylece uluslararası alanda petrol fiyatlarının ABD eliyle kontrol altında tutulması…

Ve Irak'ı zayıflatarak İsrail için bir tehlike olmaktan çıkartması.

Tüm bu kazanımların önceden ön görülmemiş olması, stratejik oyunda hesaplanmaması mümkün mü?

O günden bugüne…

Elbette ne Putin, Saddam ne de Irak, Rusya…

1990’ ların dünyasıyla bugünün dünyası da çok farklı…

Ama oturup düşünmekte yarar var:

Saddam’ ın Kuveyt rüyalarına dalmasıyla Putin’ in Ukrayna’ yı gözüne kestirmesi arasında hiç mi benzerlik yok?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.