Abdullah Ayan
Köşe Yazarı
Abdullah Ayan
 

Taşucu tersaneye mi, çevreci turizme mi kucak açacak?

Soru önemli, çünkü yıllar önce savuşturduğumuzu sandığımız katliam tehlikesi yeniden ve tüm aktörleri, ekipmanlarıyla canlanıp yeni atağa kalkmış görünüyor. Son günlerde yeni Mersin BŞ başkanı Seçer' e kutlama ziyareti yapanların arasında Taşucu' na tersane kazandırma lobisinin değişmez isimlerini görünce, ister istemez yıllar öncesi canlandı hafızamda… Simalar yaşlanmış ama projeler ve projeleri hayata geçirme hayalleri capcanlı.. O her kapıyı açan sihirli sözcük te değişmemiş, aynı kişiler ve aynı dillerde 'istihdam yaratacağız" sloganı.. İşsizlikten kırılan ülkede istihdam söz konusu olunca akan sular duruyor ya, ona güveniyorlar.. Haksız da sayılmazlar, çimento tesisi kuracak olan da istihdam yaratacağız diyor, kömür yakan termik santralleri konduranlar da… İstihdam zorlandıkları her kapıyı açan sihirli maymuncuk adeta.. Ve meydanı boş bulunca durmadan sallıyor, binlerce işsize iş sağlayacak yatırım vaatlerini havuç niyetine uzatıp duruyorlar.. Aslında ilk denemeleri değil bu, belli ki son da olmayacak… Üstelik Mayıs 2019' da tamamlandığı söylenen ÇED sürecinin ardından bu kez istihdam havucuna, tersanenin milli güvenliğe olan katkısı, ulusal zorunluluğu gibi argümanları da eklemişler.  Yemeğin kendisi zehriyle ölüm saçsa da, süsledikleri sofra hayli zengin anlayacağınız. Nereden nereye diyeceğim de zihin dünyam beni ta 2000' lerin başına götürmekte… Henüz Taşucu' nun Silifke' ye bağlanmadığı kendisine özgü belediyeye sahip olduğu yıllar ve duyarlı bir Belediye Başkanıyla Taşucu sevdalısı Arslan Eyce gayretleriyle katıldığım etkinlikler.. Ve sonrası… Yine anımsıyorum, 2005 yılında yine Taşucu tersanesi özelleştirme adı altında birilerinin iştahını kabartınca bir kez daha kamuoyunu bilgilendirme adına birkaç makale kaleme aldığım ve yayınlanan o makaleler nedeniyle  birilerinin oklarına hedef olduğum yıllar… Ben tersanenin yaratacağı çevre kirliliğine Tuzla ve Aliağa somut örnekleri üzerinden dikkat çekmeye çalışıyordum, bir an önce Taşucu Tersanesine kavuşmak isteyenler de, Tuzla' nın kirlenmediğini aksine yüzülecek hale gelen temiz denizinden dem vuruyorlardı.. Henüz Tuzla o insanları insanlıktan çıkaran vahşi ölümlerle pek tanışmamıştı ya da, kamuoyuna yeterince yansımıyordu yaşanan çevre katliamı… (Oysa Tuzla' daki işçi kıyımı bir süre sonra o hale gelecekti ki, 2008 yılında bıçak kemiğe dayanacak ve TBMM Araştırma Komisyonu kurulmasına karar verecekti. Komisyon Tuzla' daki tabloyu ortaya koyarken acı gerçeği dönemin Başbakanı Erdoğan açıklıyordu. Erdoğan işçi ölümleri ardından kamuoyunu bilgilendirirken Tuzla' daki 47 tersaneden sadece birkaç tanesinin ruhsatı olduğunu, çoğu tersanenin ruhsatsız faaliyet gösterdiğini söyleyecekti.) O nedenle Kasım 2005' te kaleme aldığım ve başta Taşucu olmak üzere bölgenin korunmasına yönelik makalem ardından tersaneyi almak isteyen çeşitli gruplardan Mersin Ortak Girişimi bir açıklamayla beni yalanladı. çevresel tehdit konusunda yazdıklarımı çürütmeye çalışırken şöyle diyorlardı: “Tersane kirlilik yaratmaz. Aksine tersane olan Tuzla’da denize girilmektedir. Üstelik tersane ile kaynakçı, tornacı, boyacı, elektrik ve elektronikçi gibi sayısız alanda yan sanayi gelişip istihdam yaratılacaktır.” O tarihte henüz Akkuyu Nükleer Santral gündemde değildi ve o nedenle bu açıklamadan yıllar sonra dönemin Mersin Milletvekili ve Devlet Bakanı Tüzmen 'in "nükleer santral tehdit yaratmaz, ben Güney Kore' de nükleer santralin yanında denize girdim" sözlerini duymamış, nükleer santrali soğutan temiz deniz suları kavramıyla tanışmamıştık daha… Kısaca kabul etmeli ve haklarını da vermeliyim; çevresel tehdide konu olacak tesislerin yanında temiz denize girme iddiasının patenti de Tüzmen' den önce, o ünlü Mersin Girişim Grubuna aittir.. Gelelim 2005' teki Taşucu' na tersane kazandırma çabası içinde olanlarla giriştiğim ve bugünlerde ortaya çıkan tabloyla yeniden canlanması kaçınılmaz tartışmanın ilk dönemine.. O tartışmayı en iyi anlatacak metin 2005 tartışmalarında kaleme aldığım metinlerdir.. Neler mi yazmıştım Kasım 2005' te? Noktası, virgülüne dokunmadan yayınlayayım da, o dönem sanal ortama taşıyamadığım o makaleye bu kez erişmek isteyen herkes ulaşabilsin… Bir sonraki makale olduğu gibi o Kasım 2005 tarihli makale olsun..    
Ekleme Tarihi: 19 Eylül 2019 - Perşembe

Taşucu tersaneye mi, çevreci turizme mi kucak açacak?

Soru önemli, çünkü yıllar önce savuşturduğumuzu sandığımız katliam tehlikesi yeniden ve tüm aktörleri, ekipmanlarıyla canlanıp yeni atağa kalkmış görünüyor.

Son günlerde yeni Mersin BŞ başkanı Seçer' e kutlama ziyareti yapanların arasında Taşucu' na tersane kazandırma lobisinin değişmez isimlerini görünce, ister istemez yıllar öncesi canlandı hafızamda…

Simalar yaşlanmış ama projeler ve projeleri hayata geçirme hayalleri capcanlı..

O her kapıyı açan sihirli sözcük te değişmemiş, aynı kişiler ve aynı dillerde 'istihdam yaratacağız" sloganı..

İşsizlikten kırılan ülkede istihdam söz konusu olunca akan sular duruyor ya, ona güveniyorlar..

Haksız da sayılmazlar, çimento tesisi kuracak olan da istihdam yaratacağız diyor, kömür yakan termik santralleri konduranlar da…

İstihdam zorlandıkları her kapıyı açan sihirli maymuncuk adeta..

Ve meydanı boş bulunca durmadan sallıyor, binlerce işsize iş sağlayacak yatırım vaatlerini havuç niyetine uzatıp duruyorlar..

Aslında ilk denemeleri değil bu, belli ki son da olmayacak…

Üstelik Mayıs 2019' da tamamlandığı söylenen ÇED sürecinin ardından bu kez istihdam havucuna, tersanenin milli güvenliğe olan katkısı, ulusal zorunluluğu gibi argümanları da eklemişler.  Yemeğin kendisi zehriyle ölüm saçsa da, süsledikleri sofra hayli zengin anlayacağınız.

Nereden nereye diyeceğim de zihin dünyam beni ta 2000' lerin başına götürmekte…

Henüz Taşucu' nun Silifke' ye bağlanmadığı kendisine özgü belediyeye sahip olduğu yıllar ve duyarlı bir Belediye Başkanıyla Taşucu sevdalısı Arslan Eyce gayretleriyle katıldığım etkinlikler..

Ve sonrası…

Yine anımsıyorum, 2005 yılında yine Taşucu tersanesi özelleştirme adı altında birilerinin iştahını kabartınca bir kez daha kamuoyunu bilgilendirme adına birkaç makale kaleme aldığım ve yayınlanan o makaleler nedeniyle  birilerinin oklarına hedef olduğum yıllar…

Ben tersanenin yaratacağı çevre kirliliğine Tuzla ve Aliağa somut örnekleri üzerinden dikkat çekmeye çalışıyordum, bir an önce Taşucu Tersanesine kavuşmak isteyenler de, Tuzla' nın kirlenmediğini aksine yüzülecek hale gelen temiz denizinden dem vuruyorlardı..

Henüz Tuzla o insanları insanlıktan çıkaran vahşi ölümlerle pek tanışmamıştı ya da, kamuoyuna yeterince yansımıyordu yaşanan çevre katliamı… (Oysa Tuzla' daki işçi kıyımı bir süre sonra o hale gelecekti ki, 2008 yılında bıçak kemiğe dayanacak ve TBMM Araştırma Komisyonu kurulmasına karar verecekti. Komisyon Tuzla' daki tabloyu ortaya koyarken acı gerçeği dönemin Başbakanı Erdoğan açıklıyordu. Erdoğan işçi ölümleri ardından kamuoyunu bilgilendirirken Tuzla' daki 47 tersaneden sadece birkaç tanesinin ruhsatı olduğunu, çoğu tersanenin ruhsatsız faaliyet gösterdiğini söyleyecekti.)

O nedenle Kasım 2005' te kaleme aldığım ve başta Taşucu olmak üzere bölgenin korunmasına yönelik makalem ardından tersaneyi almak isteyen çeşitli gruplardan Mersin Ortak Girişimi bir açıklamayla beni yalanladı. çevresel tehdit konusunda yazdıklarımı çürütmeye çalışırken şöyle diyorlardı:

“Tersane kirlilik yaratmaz. Aksine tersane olan Tuzla’da denize girilmektedir. Üstelik tersane ile kaynakçı, tornacı, boyacı, elektrik ve elektronikçi gibi sayısız alanda yan sanayi gelişip istihdam yaratılacaktır.”

O tarihte henüz Akkuyu Nükleer Santral gündemde değildi ve o nedenle bu açıklamadan yıllar sonra dönemin Mersin Milletvekili ve Devlet Bakanı Tüzmen 'in "nükleer santral tehdit yaratmaz, ben Güney Kore' de nükleer santralin yanında denize girdim" sözlerini duymamış, nükleer santrali soğutan temiz deniz suları kavramıyla tanışmamıştık daha…

Kısaca kabul etmeli ve haklarını da vermeliyim; çevresel tehdide konu olacak tesislerin yanında temiz denize girme iddiasının patenti de Tüzmen' den önce, o ünlü Mersin Girişim Grubuna aittir..

Gelelim 2005' teki Taşucu' na tersane kazandırma çabası içinde olanlarla giriştiğim ve bugünlerde ortaya çıkan tabloyla yeniden canlanması kaçınılmaz tartışmanın ilk dönemine..

O tartışmayı en iyi anlatacak metin 2005 tartışmalarında kaleme aldığım metinlerdir..

Neler mi yazmıştım Kasım 2005' te?

Noktası, virgülüne dokunmadan yayınlayayım da, o dönem sanal ortama taşıyamadığım o makaleye bu kez erişmek isteyen herkes ulaşabilsin…

Bir sonraki makale olduğu gibi o Kasım 2005 tarihli makale olsun..

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.