Abdullah Ayan
Köşe Yazarı
Abdullah Ayan
 

1924 TBMM’ si ve Mersin liman müzakereleri -13

(Projenin finansmanı tartışmaları) 14 Nisan 1924 günü Türkiye Büyük Meclisi gün boyu Mersin liman projesini, yatırım ve işletmenin yabancı bir şirket tarafından mı devlet eliyle yapılacağı konusunu tartışırken konu dönüp dolaşır ve yüz yıldır sonuca ulaşmamış tartışmaya bırakır yerini… Ve o yakıcı soruya verilemeyen cevaplar… Yabancı yatırımcı yerine elbette Devlet tercih edilecektir ancak bu durumda kısıtlı bütçe kaynakları bu ve benzeri büyük finansman gerektiren projelere aktarılırsa Devletin asıl yerine getirmesi zorunlu hizmetler nasıl ifa edilecektir? Mersin Milletvekili Niyazi Bey’ in ardından Saruhan Mebusu Sabri Bey* söz alır. Kısıtlı devlet bütçeleriyle bu ve benzeri büyük yatırımların neden gerçekleştirilemeyeceğini, uzun yıllar aktarılacak kaynakların israftan başka anlam taşımadığını hayli uzun konuşmasında şöyle dile getirir: “ Efendim, bendeniz ne şirketle Hükümet arasında cereyan etmiş mukavelenin leh ve aleyhinde söz söyleyeceğim ve ne de bu limanı Hükümetin yapıp yapmamasını dermeyan (ortaya koyma) edeceğim. Yalnız Mersin Limanı meselesiyle nazarımda fevkalâde bir ehemmiyetle tecelli eden bir meseleyi Heyeti Muhtereminizin nazarı dikkatinize arz edeceğim. Efendiler! Biliyorsunuz ki, Meclisimizin açıldığı günden beri en büyük endişemiz iktisadiyattır. Hepimiz muhtelif beyanla efkâr ve hissiyatımızı (fikir ve düşüncelerimizi) gösterdik. Arkadaşlarımızın efkâr ve hissiyatını dinledik ve kani olduk ki; memleketin selâmeti atiyesi (sağlıklı geleceği), tıpkı Sakarya Zaferinin saadeti memleket için ehemmiyeti ne ise, iktisadiyatımızın da terakki ve inkişafı selâmet ve saadeti memleket için aynı ehemmiyettedir. En büyük mesele, iktisadiyatımızın memleketimizde biran evvel teessüs ve takarrürüdür. Bunda; zannederim, heyeti muhteremenizin içerisinde zerre kadar tereddüt eden bir fert yoktur. Şimdi memleketimizde iktisadiyatın inkişafı ve takarrürü neye vabestedir (bağlı)? Hatta diyebilirim ki, yalnız iktisadiyatın değil, memleketimizin ahvali sıhhiyesi memleketimizin maarifi, memleketimizin adliyesi bile neye tevakkuf ediyor? Bütün bu meseleler, tetkik edilirse görülür ki, bir nokta üzerinde içtima ediyor(toplanıyor). Eğer o nokta tamamıyla vücuda getirilemezse sarf edeceğimiz bütün mesai ya hiç müsmir (verimli) değildir veyahut ki memleketin ihtiyacatına nazaran binde bir nispetinde müsmir bulunmuş olur. Bu da nedir? Efendiler! Müessesatı nafıamız yani limanlarımız, şimendiferlerimiz, eğer memleketimizde limanlarımızı yapamayacak ve şimendiferlerimizi tesis edemeyecek olursak memlekette iktisadiyatın vücuda gelmesine imkân yoktur, işte meselâ Sivas Vilâyetinde maarifi vücuda getirelim, ahaliye ziraat için lâzım gelen muaveneti (yardım) gösterelim, ve hattâ her ferde kendi kudreti tahammüliyesinin (taşıyabileceği, işleyebileceği) on misli arazi verelim, diğer ihtiyacatını hazf (atmak) edelim. Elde noksan görülen kudreti tazif (arttırma, ekleme) edelim. Istihsalâtı (üretim) çoğaltalım. Fakat malumu ihsanınız netice hiçtir. Yüz bin kilo buğdaya malik olan köylü yine fakirdir. Çünkü o mahsulâtını lâzım gelen pazara sevk etmek için şimendifer ve liman mevcut değildir. Sonra ahvali sıhhiyesini nazarı itibara alalım. Memlekette bütün faaliyetimizi sıhhate hasredelim. Malumu ihsanınız sıhhatin en ziyade taallûk ettiği bir nokta ev meselesidir. Ev kireçle, kiremitle, demirle yapılır. Bunları icap eden köylere sevk edebilmek için ne lâzımdır? Şimendifer. Şimendifer olmadıkça hiçbir demiri, hiçbir çimento veya kireci köylünün kudreti maliyesi nispetinde nakliyatını temin edip hiçbir vakit de köylüye ev yaptırmaya imkân yoktur. Binaenaleyh evi olmayan bir adamın sıhhatini bırakınız, em razı saniyenin husule getirdiği tahribata karşı mücadelesi hiçbir vakit de matluba muvafık olamaz. Şimdi bu müessesatın vücuda gelmesi neye mütevakkıftır, bilmiyorum. Çester meselesini tahattur buyurursunuz ki, Anadolu'da üç bin kilometre demiryolu yapmak için üç yüz milyon kâğıda lüzum olduğu tahakkuk etti. Hâlbuki memleketimizin iktisadiyatının kudreti askeriyesinin ve diğer mesailin icap ettirdiği demiryolları 3 bin kilometre ile temin edilemez. Çünkü üç bin kilometrelik hattın geçtiği yerlerde hatırımda kaldığına göre hiçbir vakit de Bolu sahasından, Geyve'den ta Samsun'a, Sivas'a gelecek hatta iltihak edecek (eklenecek, katılacak) bir hat mevcut değildir. Üç bin kilometre içerisinde daha bir takım yerlerimiz vardır ki, bir menfaati iktisadiye elde edilmesi mümkün olmadığı için oralarda hat inşası deruhte edilmemiştir. Hâlbuki Hükümetimiz için Diyarbekir üzerinden Musul'a ve Trabzon'a gitmek için bir hatta ihtiyaç vardır. Her halde buradan, Afyon'dan, Bursa üzerinden geçerek denize gitmeye ihtiyaç vardır. O vâsi (geniş) Bursa ovasının orta yerinden ayrıca bir hat geçirilmesine ihtiyaç vardır. Sivas'ın mücavir olan vilâyetlerle birleşmesi için ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacatı umumiye tevhit edildiği (birleştirildiği) takdirde zannederim ki memleketin bihakkın inkişaf etmesi ve kendi kudreti istihsaliyesini vücuda getirerek yaşaması için lâzım olan demiryolların üç yüz milyon değil, altı yüz milyon bir para sarfına lüzum vardır. Gelelim limanlara: Malumu ihsanınız, inşa edilecek yalnız Mersin limanı değildir. Şüphesizdir ki, gözünüzün önünde Trabzon gibi zengin bir vilâyet duruyor. Trabzonlu arkadaşlarımdan ve orayı tanıyan arkadaşlarımdan işittiğime göre o sahada kışın bir vapurun yanaşması fevkalâde müşkül imiş. Vapurun yanaşamadığı bir limanda iktisadiyatın ne derece müşkülâta maruz olacağı şüphesizdir. Şüphesizdir ki, yarın Trabzon mebusları beylerin ve hattâ diğer mebus beylerin de Karadenizin en mühim limanı olan Trabzon limanını düşünmeleri icap eder. Daha bunun üzerinde, meselâ iktisadiyatımızın merkezi olan İstanbul şehri bulunuyor. Biliyorsunuz ki efendiler, harbi umumî esnasında ihtikâr hakkında yapılan tetkikatta İstanbul'un; tabiaten serveti iktisadiyesini istihsal etmesi için (yer altı zenginliklerinin ekonomiye kazandırılması anlamında) büyük bir limana ihtiyacı olduğu, anlaşılmıştır. Eğrikapı ve Kumkapı taraflarında vâsi (geniş) bir liman yapılması lâzımdır. Eğer bu limanlar yapılmayacak olursa tabiatın ve vaziyeti coğrafyanın İstanbul'a bahşetmiş olduğu serveti iktisadiyesinden memleket müstefit olamayacak (yararlanamayacak) ve milyonlarca zarara maruz kalacaktır. Hâlbuki bu nokta hakkındaki düşüncemiz nedir? Şüphesiz hepimiz de bu ihtiyacatın vücuda gelmesine intizar ediyoruz (gözlüyoruz). Fakat bunu ne suretle yapacağız? Zannederim ki, bu mesailin halledilmesi (sorunun çözümü) için en ziyade düşünülecek nokta bunların ne suretle vücuda getirileceğidir. Ben görüyorum ki, bu mesele hakkında bir karar ittihaz edememişiz ve zannediyorum ki, yanlış bir yola gitmişiz. Arkadaşlarımızdan üç kişi bir takrir takdim ediyor. Ergani'ye şimendifer yapmak için derhal Hükümet üç milyonu kabul ediyor. Öteden beri bir mesele halinde memleketin bütün hututunu (hatlarını) yapmak için bütçeye senede yirmi milyon koyuyor. Şimdi Mersin Limanı yapılıyor verilen izahata göre, maatteessüf zabıtları okuyamadım, fakat Niyazi Bey biraderimizden dinlediğimize göre senede beş yüz bin lira konacak olursa liman vücuda gelecektir. (On milyon liradır sesleri) Demek ki yirmi senede liman vücuda gelecek.” M. Sabri Toprak’ ın Niyazi Ramazanoğlu’ nun verdiği bilgileri referans göstererek dile getirdiği o günün parasıyla 20 milyona çıkacak Mersin limanı yatırımının devlete bırakılması, dönemin bütçe imkânları göz önüne alındığında ipe un serilmesinden başka anlam taşımaz… Gerçekten de gelişmeler projeyi devlet yapsın diyenleri değil, olacakları önceden gören Mehmet Sabri Beyi haklı çıkaracaktır…   *Mehmet Sabri Toprak Osmanlı Meclisi mebusan ve TBMM üyelikleri yanında 1925 yılında kurulan 3. İnönü hükümetinde Ziraat vekilliği (Tarım Bakanı) yapmıştır. 2. ve 3. Dönemde: Saruhan (Manisa) Mebusu seçilmiş, 13 Şubat 1929’da vekillikten istifa edip Bükreş Elçiliğine atanmıştır. 1 Nisan 1930’da yeniden Meclise Cebelibereket (Adana) Mebusu olarak dönmüş ve TBMM’ de 4 ila 5. Dönem Milletvekilliği görevlerinde bulunmuştur.. İttihat ve Terakki Cemiyetinde aktif görev almasına karşı TBMM’ de liberal görüşleri savunan Sabri Bey Yol yapımında kişilere çalışma zorunluluğu getiren kanunun görüşüldüğü 1 Ocak 1925 oturumunda düzenlemeyi savunanlara, “Bedeni mükellefiyetin getireceği en önemli duygu, bireyde bir hiss-i isyandan ibarettir” diye karşı çıkar. Bu görüşünü sert sözlerle eleştirenleri ise  “İnşallah beş sene sonra görüşürüz” diye yanıtlar. Tarih insanları yol yapımında çalıştırmayı savunanları değil M. Sabri Toprak’ ı haklı çıkarır.
Ekleme Tarihi: 13 Ekim 2022 - Perşembe

1924 TBMM’ si ve Mersin liman müzakereleri -13

(Projenin finansmanı tartışmaları)

14 Nisan 1924 günü Türkiye Büyük Meclisi gün boyu Mersin liman projesini, yatırım ve işletmenin yabancı bir şirket tarafından mı devlet eliyle yapılacağı konusunu tartışırken konu dönüp dolaşır ve yüz yıldır sonuca ulaşmamış tartışmaya bırakır yerini…

Ve o yakıcı soruya verilemeyen cevaplar…

Yabancı yatırımcı yerine elbette Devlet tercih edilecektir ancak bu durumda kısıtlı bütçe kaynakları bu ve benzeri büyük finansman gerektiren projelere aktarılırsa Devletin asıl yerine getirmesi zorunlu hizmetler nasıl ifa edilecektir?

Mersin Milletvekili Niyazi Bey’ in ardından Saruhan Mebusu Sabri Bey* söz alır. Kısıtlı devlet bütçeleriyle bu ve benzeri büyük yatırımların neden gerçekleştirilemeyeceğini, uzun yıllar aktarılacak kaynakların israftan başka anlam taşımadığını hayli uzun konuşmasında şöyle dile getirir:

“ Efendim, bendeniz ne şirketle Hükümet arasında cereyan etmiş mukavelenin leh ve aleyhinde söz söyleyeceğim ve ne de bu limanı Hükümetin yapıp yapmamasını dermeyan (ortaya koyma) edeceğim.

Yalnız Mersin Limanı meselesiyle nazarımda fevkalâde bir ehemmiyetle tecelli eden bir meseleyi Heyeti Muhtereminizin nazarı dikkatinize arz edeceğim.

Efendiler! Biliyorsunuz ki, Meclisimizin açıldığı günden beri en büyük endişemiz iktisadiyattır. Hepimiz muhtelif beyanla efkâr ve hissiyatımızı (fikir ve düşüncelerimizi) gösterdik. Arkadaşlarımızın efkâr ve hissiyatını dinledik ve kani olduk ki; memleketin selâmeti atiyesi (sağlıklı geleceği), tıpkı Sakarya Zaferinin saadeti memleket için ehemmiyeti ne ise, iktisadiyatımızın da terakki ve inkişafı selâmet ve saadeti memleket için aynı ehemmiyettedir.

En büyük mesele, iktisadiyatımızın memleketimizde biran evvel teessüs ve takarrürüdür. Bunda; zannederim, heyeti muhteremenizin içerisinde zerre kadar tereddüt eden bir fert yoktur. Şimdi memleketimizde iktisadiyatın inkişafı ve takarrürü neye vabestedir (bağlı)? Hatta diyebilirim ki, yalnız iktisadiyatın değil, memleketimizin ahvali sıhhiyesi memleketimizin maarifi, memleketimizin adliyesi bile neye tevakkuf ediyor?

Bütün bu meseleler, tetkik edilirse görülür ki, bir nokta üzerinde içtima ediyor(toplanıyor). Eğer o nokta tamamıyla vücuda getirilemezse sarf edeceğimiz bütün mesai ya hiç müsmir (verimli) değildir veyahut ki memleketin ihtiyacatına nazaran binde bir nispetinde müsmir bulunmuş olur.

Bu da nedir?

Efendiler! Müessesatı nafıamız yani limanlarımız, şimendiferlerimiz, eğer memleketimizde limanlarımızı yapamayacak ve şimendiferlerimizi tesis edemeyecek olursak memlekette iktisadiyatın vücuda gelmesine imkân yoktur, işte meselâ Sivas Vilâyetinde maarifi vücuda getirelim, ahaliye ziraat için lâzım gelen muaveneti (yardım) gösterelim, ve hattâ her ferde kendi kudreti tahammüliyesinin (taşıyabileceği, işleyebileceği) on misli arazi verelim, diğer ihtiyacatını hazf (atmak) edelim. Elde noksan görülen kudreti tazif (arttırma, ekleme) edelim. Istihsalâtı (üretim) çoğaltalım. Fakat malumu ihsanınız netice hiçtir. Yüz bin kilo buğdaya malik olan köylü yine fakirdir. Çünkü o mahsulâtını lâzım gelen pazara sevk etmek için şimendifer ve liman mevcut değildir.

Sonra ahvali sıhhiyesini nazarı itibara alalım. Memlekette bütün faaliyetimizi sıhhate hasredelim. Malumu ihsanınız sıhhatin en ziyade taallûk ettiği bir nokta ev meselesidir. Ev kireçle, kiremitle, demirle yapılır. Bunları icap eden köylere sevk edebilmek için ne lâzımdır? Şimendifer. Şimendifer olmadıkça hiçbir demiri, hiçbir çimento veya kireci köylünün kudreti maliyesi nispetinde nakliyatını temin edip hiçbir vakit de köylüye ev yaptırmaya imkân yoktur.

Binaenaleyh evi olmayan bir adamın sıhhatini bırakınız, em razı saniyenin husule getirdiği tahribata karşı mücadelesi hiçbir vakit de matluba muvafık olamaz. Şimdi bu müessesatın vücuda gelmesi neye mütevakkıftır, bilmiyorum. Çester meselesini tahattur buyurursunuz ki, Anadolu'da üç bin kilometre demiryolu yapmak için üç yüz milyon kâğıda lüzum olduğu tahakkuk etti. Hâlbuki memleketimizin iktisadiyatının kudreti askeriyesinin ve diğer mesailin icap ettirdiği demiryolları 3 bin kilometre ile temin edilemez. Çünkü üç bin kilometrelik hattın geçtiği yerlerde hatırımda kaldığına göre hiçbir vakit de Bolu sahasından, Geyve'den ta Samsun'a, Sivas'a gelecek hatta iltihak edecek (eklenecek, katılacak) bir hat mevcut değildir. Üç bin kilometre içerisinde daha bir takım yerlerimiz vardır ki, bir menfaati iktisadiye elde edilmesi mümkün olmadığı için oralarda hat inşası deruhte edilmemiştir. Hâlbuki Hükümetimiz için Diyarbekir üzerinden Musul'a ve Trabzon'a gitmek için bir hatta ihtiyaç vardır. Her halde buradan, Afyon'dan, Bursa üzerinden geçerek denize gitmeye ihtiyaç vardır. O vâsi (geniş) Bursa ovasının orta yerinden ayrıca bir hat geçirilmesine ihtiyaç vardır. Sivas'ın mücavir olan vilâyetlerle birleşmesi için ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacatı umumiye tevhit edildiği (birleştirildiği) takdirde zannederim ki memleketin bihakkın inkişaf etmesi ve kendi kudreti istihsaliyesini vücuda getirerek yaşaması için lâzım olan demiryolların üç yüz milyon değil, altı yüz milyon bir para sarfına lüzum vardır.

Gelelim limanlara: Malumu ihsanınız, inşa edilecek yalnız Mersin limanı değildir. Şüphesizdir ki, gözünüzün önünde Trabzon gibi zengin bir vilâyet duruyor. Trabzonlu arkadaşlarımdan ve orayı tanıyan arkadaşlarımdan işittiğime göre o sahada kışın bir vapurun yanaşması fevkalâde müşkül imiş. Vapurun yanaşamadığı bir limanda iktisadiyatın ne derece müşkülâta maruz olacağı şüphesizdir. Şüphesizdir ki, yarın Trabzon mebusları beylerin ve hattâ diğer mebus beylerin de Karadenizin en mühim limanı olan Trabzon limanını düşünmeleri icap eder.

Daha bunun üzerinde, meselâ iktisadiyatımızın merkezi olan İstanbul şehri bulunuyor. Biliyorsunuz ki efendiler, harbi umumî esnasında ihtikâr hakkında yapılan tetkikatta İstanbul'un; tabiaten serveti iktisadiyesini istihsal etmesi için (yer altı zenginliklerinin ekonomiye kazandırılması anlamında) büyük bir limana ihtiyacı olduğu, anlaşılmıştır. Eğrikapı ve Kumkapı taraflarında vâsi (geniş) bir liman yapılması lâzımdır. Eğer bu limanlar yapılmayacak olursa tabiatın ve vaziyeti coğrafyanın İstanbul'a bahşetmiş olduğu serveti iktisadiyesinden memleket müstefit olamayacak (yararlanamayacak) ve milyonlarca zarara maruz kalacaktır. Hâlbuki bu nokta hakkındaki düşüncemiz nedir?

Şüphesiz hepimiz de bu ihtiyacatın vücuda gelmesine intizar ediyoruz (gözlüyoruz). Fakat bunu ne suretle yapacağız? Zannederim ki, bu mesailin halledilmesi (sorunun çözümü) için en ziyade düşünülecek nokta bunların ne suretle vücuda getirileceğidir. Ben görüyorum ki, bu mesele hakkında bir karar ittihaz edememişiz ve zannediyorum ki, yanlış bir yola gitmişiz. Arkadaşlarımızdan üç kişi bir takrir takdim ediyor. Ergani'ye şimendifer yapmak için derhal Hükümet üç milyonu kabul ediyor. Öteden beri bir mesele halinde memleketin bütün hututunu (hatlarını) yapmak için bütçeye senede yirmi milyon koyuyor. Şimdi Mersin Limanı yapılıyor verilen izahata göre, maatteessüf zabıtları okuyamadım, fakat Niyazi Bey biraderimizden dinlediğimize göre senede beş yüz bin lira konacak olursa liman vücuda gelecektir. (On milyon liradır sesleri) Demek ki yirmi senede liman vücuda gelecek.”

M. Sabri Toprak’ ın Niyazi Ramazanoğlu’ nun verdiği bilgileri referans göstererek dile getirdiği o günün parasıyla 20 milyona çıkacak Mersin limanı yatırımının devlete bırakılması, dönemin bütçe imkânları göz önüne alındığında ipe un serilmesinden başka anlam taşımaz…

Gerçekten de gelişmeler projeyi devlet yapsın diyenleri değil, olacakları önceden gören Mehmet Sabri Beyi haklı çıkaracaktır…

 

*Mehmet Sabri Toprak Osmanlı Meclisi mebusan ve TBMM üyelikleri yanında 1925 yılında kurulan 3. İnönü hükümetinde Ziraat vekilliği (Tarım Bakanı) yapmıştır.

2. ve 3. Dönemde: Saruhan (Manisa) Mebusu seçilmiş, 13 Şubat 1929’da vekillikten istifa edip Bükreş Elçiliğine atanmıştır.

1 Nisan 1930’da yeniden Meclise Cebelibereket (Adana) Mebusu olarak dönmüş ve TBMM’ de 4 ila 5. Dönem Milletvekilliği görevlerinde bulunmuştur..

İttihat ve Terakki Cemiyetinde aktif görev almasına karşı TBMM’ de liberal görüşleri savunan Sabri Bey Yol yapımında kişilere çalışma zorunluluğu getiren kanunun görüşüldüğü 1 Ocak 1925 oturumunda düzenlemeyi savunanlara, “Bedeni mükellefiyetin getireceği en önemli duygu, bireyde bir hiss-i isyandan ibarettir” diye karşı çıkar.

Bu görüşünü sert sözlerle eleştirenleri ise  “İnşallah beş sene sonra görüşürüz” diye yanıtlar.

Tarih insanları yol yapımında çalıştırmayı savunanları değil M. Sabri Toprak’ ı haklı çıkarır.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.