Abdullah Ayan
Köşe Yazarı
Abdullah Ayan
 

1924 TBMM’ si ve Mersin liman müzakereleri -16-

(Mersin Limanı üzerinden ülke yatırım modeli tartışmaları) Türkiye Büyük Millet Meclisi 14 Nisan 1924 günü Mersin limanının Fransız şirkete yap işlet yöntemiyle verilmesiyle ilgili kanun tasarısını görüşürken, müzakereler bir noktadan sonra bir projenin yaptırılması tartışmalarının çok daha ötesine taşınır.. Genç Cumhuriyetin ülke genelinde mutlaka gerçekleştirilmesi gereken yatırımları hangi yöntemle yapılacağı ya da yaptırılacağı konusuna gelip kilitlenir mevzu… Dünyadaki gelişmeleri yakından takip eden ve savaştan çıkmış devletin yetersiz kaynaklarıyla çoğu yatırımın gerçekleştirilmesinin neredeyse imkânsız gören Vekiller, projelerin ancak dışarıdan yüklenicilerle hayata geçirilebileceğini savunurken, bir başka grup, yıllık bütçe olanakları çerçevesinde devlet eliyle yaptırılması görüşündedir… Saatler süren müzakerelerden yorgun düşen Milletvekilleri konunun yeterince konuşulduğunu ve diğer gündem maddelerine geçilmesini isterken, kısıtlı hükümet bütçeleriyle yapılması bir başka ifadeyle uyutulması kesinleşen Mersin liman projesinin artık bürokrasi koridorlarında kaybedilme yöntemi tartışılmaktadır… 1900’ lerin başından beri Anadolu’ yu Dünyaya bağlayacak en önemli proje olarak görülen limanın aktarılacak bütçe kaynaklarıyla 3-5 yılda hayata geçirileceği gibisinden iddialı görüşler dile getirilse de, 1950’ de Demokrat Parti’ nin iktidara gelişine kadar tek adım atılmadığı görülecektir… 14 Nisan 1924 günü TBMM’ deki tartışmalara dönecek olursak; İstanbul Mebusu Yusuf Bey*; “Fakat Nafıa Encümenine de gitmesi lâzım.”  Dese de Başkan “Muvazenei Maliye Encümenine havalesi takarrür etti, efendim. “ diyerek tartışmalara artık nokta koymaya çalışır… Saruhan Mebusu Sabri Bey** ise “Riyaseti Celileye Şifahen arz ettiğim esbaba binaen umuru nafıa da siyasetin tespiti hususunun Hükümete ve Umuru Nafıa Encümenine tevdiini rica ederim. “ görüşüyle eğer gerçekten projenin hayata geçirilmesi isteniyorsa, işi asıl üstlenmesi gereken kurumu işaret eder. Şöyle sürdürür konuşmasını: “Hükümet umuru nafıadaki (bayındırlık işleri) siyasetini tespit etmekle mükelleftir. Efendim, şimdiye kadar Hükümet umuru nafıa hakkında bir siyaset takip etmemiştir. Nafıa işlerini Hükümet kendisi mi yapacaktır, imtiyaz hangi hatlara verilecektir, limanları kendisi mi yapacaktır? Şirketlerin kabul etmediği yerleri elindeki sermayesiyle yapmak, Ecnebi sermayesiyle yapılacak yerleri, ecnebi sermayesine terk etmek gibi bütün mesaili tetkik ederek vazıh ve katî bir umuru Nafıa siyaseti yapmamıştır. Maliye Vekili Beyefendi yanımda, kendisi müthiş endişe içindedir. Demek siyasetimiz tespit edilmemiştir. Heyeti Celile de kanidir ki bizce vazıh (net, açık) bir siyaset yoktur. İçimizden mühim bir kısım arkadaşımız herçebadabat umuru (ne olursa olsun, işler nereye varırsa varsın)Nafıanın Hükümet tarafından yapılması fikrindedir. Bizim gibi birçok arkadaşlarımız i vardır ki; ‘Hükümetin kudreti maliyesi kâfi değildir. Bunu telif etmelidir. Bir taraftan ecnebi sermayesi bir taraftan da Hükümet kendi kuvvei maliyesiyle çalışmalıdır’ diyorlar.. Demek ki, efendiler, memleketin umuru nafiaya dair siyaseti katî değildir. Bunun için bir taraftan alâka itibariyle Umuru Nafıa Encümenini muvafık görüyorum. Diğer taraftan da Hükümetin Umuru Nafıa Encümeni ile beraber bu meseleyi tetkik ederek tespit etmelerini muvafık görüyorum. Bundan dolayı takrir takdim etmiştim. Kabulünü pek istirham ederim. Yusuf Akçura bey ‘de “Hükümetin vazifesindendir.” Diye destekler öneriyi.. Oturumu yöneten Reis bir başka açıdan yaklaşır teklife: “ Efendim, Hükümetin vazaifi asliyesinden (temel görevlerinden) olan bir şeyi teklif etmek, Hükümeti vazifesine davet etmek içinse bunun için elimizde silah vardır. O silâhları kullanmanız icap eder.” Saruhan Mebusu Sabri Bey hayati projenin gerçekleştirilmesi anlamında dönemin Hükümetini göreve çağırma yöntemine açıklık getirir: “Vazifeye davet iki suretledir. Birincisi istizah takriri (günümüzdeki gensoru) iledir ki, ona taraftar değilim. Çünkü samimi olarak nazarı dikkati celp etmeyi ve vazifeye kendisini davet etmeyi muvafık görüyorum. Zannederim, Heyeti Celileniz de bunu muvafık görürsünüz. Hükümeti vazaifi asliyesine eğer biz davete selâhiyattar değilsek o halde bizim birçok mesailde Hükümet ile... Başkan sözünü keser: “Efendim, temenni takriri şeklinde Hükümete havalesi muvafıktır.” Sabri Bey itiraz eder: “Hayır efendim, içinde Nafıa Encümeni vardır. Hükümet ile Encümen beraberce tetkikat yapsınlar” Mersin Limanı yapımı ile ilgili kanun teklifinin görüşmeleriyle başlayıp, yatırımı devlet bütçesinin imkânları çerçevesinde hükümete yükleyen müzakereler Nafıa Vekili Süleyman Sırrı bey (Aral)’ ın oldukça kapsamlı ve projede izlenecek zorlu yolu anlatan konuşmasıyla sona erer… Süleyman Sırrı bey şunları söyler: “Sabri Bey biraderimizin dokunmak istediği mesele biraz uzuncadır. Demek istiyorlar ki, biz yalnız dâhilî sermaye ile mi iş göreceğiz, yoksa hariçten de sermaye getirtecek miyiz? Efendim! Haricî sermaye denince ekseriyetimizin hatırına gelen mütedavil (serbest dolaşımda olan) sermayedir ve ekseriya vaktiyle sefahete (çarçur edilen anlamında kullanıyor) sarf olunan istikrazdır. Onun için Meclisi Millî bu hususta çok ihtiyatlı davranmak ister ve fakat teşebbüsatı Nafıa (yatırım girişimleri) için tereddüt göstermez. Eğer yoksa ve mütedavil sermaye değil de sabit sermaye ise, zannederim sabit sermaye için korkacak bir şey yoktur. Yine Hükümet mütemadiyen müzakeresinde bulunuyor, yapıyor. İcap ederse bu liman için de mutlaka hazineden her sene para verecek değildir. Tasavvur ettikleri kanun mucibince 8 milyon lira lâzımdır. Bu sekiz milyon lirayı mutlaka biz kendimiz vereceğiz. Dört milyon lira vererek iki senede yapacak değiliz. Hükümetin mütedavil olmayan sabit sermaye için korkusu yoktur. Nitekim görüyoruz, şirketlere istediğimiz gibi hükmümüz caridir, çünkü koymuş oldukları sermaye buradadır, onlar bize merbuttur. (bağlı) Bu liman için de mukavele yaparız, bir şirkete bunu tevdi ederiz. Ona iki senede üç senede yaptırırız ve parayı on senede 15-20 senede öderiz. Nitekim Konya ovası İskası (sulaması) o suretle yapılmıştır. Bir milyon lira para sarf edilmiştir, senede 64 bin lira vererek ödüyoruz. Mersin limanını da o suretle yapabileceğiz. Diğer teşebbüs edeceğimiz şeyleri de bu suretle yapabileceğiz. Bunun için, Sabri Beyin buyurdukları gibi Hükümete bar olacak değildir. “ Ve Reis Süleyman Sırrı Bey’ in açıklaması ardından “Efendim, Sabri Beyin takririni, temenni takriri suretinde, Hükümete gönderiyoruz.” Diyerek görüşmelere noktayı koyar…   *Yusuf Akçura (1876-1935) Türkçülük akımının da öncülerinden olan Yusuf Bey Milletvekilliği yanı sıra bir dönem Türk Tarih Kurumu başkanlığını yürüttü. İstanbul Hukuk Fakültesi’nde Siyasal Tarih dersleri verdi. **        
Ekleme Tarihi: 26 Aralık 2022 - Pazartesi

1924 TBMM’ si ve Mersin liman müzakereleri -16-

(Mersin Limanı üzerinden ülke yatırım modeli tartışmaları)

Türkiye Büyük Millet Meclisi 14 Nisan 1924 günü Mersin limanının Fransız şirkete yap işlet yöntemiyle verilmesiyle ilgili kanun tasarısını görüşürken, müzakereler bir noktadan sonra bir projenin yaptırılması tartışmalarının çok daha ötesine taşınır..

Genç Cumhuriyetin ülke genelinde mutlaka gerçekleştirilmesi gereken yatırımları hangi yöntemle yapılacağı ya da yaptırılacağı konusuna gelip kilitlenir mevzu…

Dünyadaki gelişmeleri yakından takip eden ve savaştan çıkmış devletin yetersiz kaynaklarıyla çoğu yatırımın gerçekleştirilmesinin neredeyse imkânsız gören Vekiller, projelerin ancak dışarıdan yüklenicilerle hayata geçirilebileceğini savunurken, bir başka grup, yıllık bütçe olanakları çerçevesinde devlet eliyle yaptırılması görüşündedir…

Saatler süren müzakerelerden yorgun düşen Milletvekilleri konunun yeterince konuşulduğunu ve diğer gündem maddelerine geçilmesini isterken, kısıtlı hükümet bütçeleriyle yapılması bir başka ifadeyle uyutulması kesinleşen Mersin liman projesinin artık bürokrasi koridorlarında kaybedilme yöntemi tartışılmaktadır…

1900’ lerin başından beri Anadolu’ yu Dünyaya bağlayacak en önemli proje olarak görülen limanın aktarılacak bütçe kaynaklarıyla 3-5 yılda hayata geçirileceği gibisinden iddialı görüşler dile getirilse de, 1950’ de Demokrat Parti’ nin iktidara gelişine kadar tek adım atılmadığı görülecektir…

14 Nisan 1924 günü TBMM’ deki tartışmalara dönecek olursak;

İstanbul Mebusu Yusuf Bey*; “Fakat Nafıa Encümenine de gitmesi lâzım.”  Dese de Başkan “Muvazenei Maliye Encümenine havalesi takarrür etti, efendim. “ diyerek tartışmalara artık nokta koymaya çalışır…

Saruhan Mebusu Sabri Bey** ise “Riyaseti Celileye Şifahen arz ettiğim esbaba binaen umuru nafıa da siyasetin tespiti hususunun Hükümete ve Umuru Nafıa Encümenine tevdiini rica ederim. “ görüşüyle eğer gerçekten projenin hayata geçirilmesi isteniyorsa, işi asıl üstlenmesi gereken kurumu işaret eder. Şöyle sürdürür konuşmasını:

“Hükümet umuru nafıadaki (bayındırlık işleri) siyasetini tespit etmekle mükelleftir. Efendim, şimdiye kadar Hükümet umuru nafıa hakkında bir siyaset takip etmemiştir. Nafıa işlerini Hükümet kendisi mi yapacaktır, imtiyaz hangi hatlara verilecektir, limanları kendisi mi yapacaktır?

Şirketlerin kabul etmediği yerleri elindeki sermayesiyle yapmak, Ecnebi sermayesiyle yapılacak yerleri, ecnebi sermayesine terk etmek gibi bütün mesaili tetkik ederek vazıh ve katî bir umuru Nafıa siyaseti yapmamıştır. Maliye Vekili Beyefendi yanımda, kendisi müthiş endişe içindedir. Demek siyasetimiz tespit edilmemiştir. Heyeti Celile de kanidir ki bizce vazıh (net, açık) bir siyaset yoktur. İçimizden mühim bir kısım arkadaşımız herçebadabat umuru (ne olursa olsun, işler nereye varırsa varsın)Nafıanın Hükümet tarafından yapılması fikrindedir. Bizim gibi birçok arkadaşlarımız i vardır ki; ‘Hükümetin kudreti maliyesi kâfi değildir. Bunu telif etmelidir. Bir taraftan ecnebi sermayesi bir taraftan da Hükümet kendi kuvvei maliyesiyle çalışmalıdır’ diyorlar..

Demek ki, efendiler, memleketin umuru nafiaya dair siyaseti katî değildir. Bunun için bir taraftan alâka itibariyle Umuru Nafıa Encümenini muvafık görüyorum. Diğer taraftan da Hükümetin Umuru Nafıa Encümeni ile beraber bu meseleyi tetkik ederek tespit etmelerini muvafık görüyorum. Bundan dolayı takrir takdim etmiştim. Kabulünü pek istirham ederim.

Yusuf Akçura bey ‘de “Hükümetin vazifesindendir.” Diye destekler öneriyi..

Oturumu yöneten Reis bir başka açıdan yaklaşır teklife:

“ Efendim, Hükümetin vazaifi asliyesinden (temel görevlerinden) olan bir şeyi teklif etmek, Hükümeti vazifesine davet etmek içinse bunun için elimizde silah vardır. O silâhları kullanmanız icap eder.”

Saruhan Mebusu Sabri Bey hayati projenin gerçekleştirilmesi anlamında dönemin Hükümetini göreve çağırma yöntemine açıklık getirir:

“Vazifeye davet iki suretledir. Birincisi istizah takriri (günümüzdeki gensoru) iledir ki, ona taraftar değilim. Çünkü samimi olarak nazarı dikkati celp etmeyi ve vazifeye kendisini davet etmeyi muvafık görüyorum. Zannederim, Heyeti Celileniz de bunu muvafık görürsünüz. Hükümeti vazaifi asliyesine eğer biz davete selâhiyattar değilsek o halde bizim birçok mesailde Hükümet ile...

Başkan sözünü keser: “Efendim, temenni takriri şeklinde Hükümete havalesi muvafıktır.”

Sabri Bey itiraz eder: “Hayır efendim, içinde Nafıa Encümeni vardır. Hükümet ile Encümen beraberce tetkikat yapsınlar”

Mersin Limanı yapımı ile ilgili kanun teklifinin görüşmeleriyle başlayıp, yatırımı devlet bütçesinin imkânları çerçevesinde hükümete yükleyen müzakereler Nafıa Vekili Süleyman Sırrı bey (Aral)’ ın oldukça kapsamlı ve projede izlenecek zorlu yolu anlatan konuşmasıyla sona erer…

Süleyman Sırrı bey şunları söyler:

“Sabri Bey biraderimizin dokunmak istediği mesele biraz uzuncadır. Demek istiyorlar ki, biz yalnız dâhilî sermaye ile mi iş göreceğiz, yoksa hariçten de sermaye getirtecek miyiz? Efendim! Haricî sermaye denince ekseriyetimizin hatırına gelen mütedavil (serbest dolaşımda olan) sermayedir ve ekseriya vaktiyle sefahete (çarçur edilen anlamında kullanıyor) sarf olunan istikrazdır. Onun için Meclisi Millî bu hususta çok ihtiyatlı davranmak ister ve fakat teşebbüsatı Nafıa (yatırım girişimleri) için tereddüt göstermez. Eğer yoksa ve mütedavil sermaye değil de sabit sermaye ise, zannederim sabit sermaye için korkacak bir şey yoktur. Yine Hükümet mütemadiyen müzakeresinde bulunuyor, yapıyor. İcap ederse bu liman için de mutlaka hazineden her sene para verecek değildir. Tasavvur ettikleri kanun mucibince 8 milyon lira lâzımdır. Bu sekiz milyon lirayı mutlaka biz kendimiz vereceğiz. Dört milyon lira vererek iki senede yapacak değiliz. Hükümetin mütedavil olmayan sabit sermaye için korkusu yoktur. Nitekim görüyoruz, şirketlere istediğimiz gibi hükmümüz caridir, çünkü koymuş oldukları sermaye buradadır, onlar bize merbuttur. (bağlı) Bu liman için de mukavele yaparız, bir şirkete bunu tevdi ederiz. Ona iki senede üç senede yaptırırız ve parayı on senede 15-20 senede öderiz. Nitekim Konya ovası İskası (sulaması) o suretle yapılmıştır. Bir milyon lira para sarf edilmiştir, senede 64 bin lira vererek ödüyoruz. Mersin limanını da o suretle yapabileceğiz. Diğer teşebbüs edeceğimiz şeyleri de bu suretle yapabileceğiz. Bunun için, Sabri Beyin buyurdukları gibi Hükümete bar olacak değildir. “

Ve Reis Süleyman Sırrı Bey’ in açıklaması ardından “Efendim, Sabri Beyin takririni, temenni takriri suretinde, Hükümete gönderiyoruz.” Diyerek görüşmelere noktayı koyar…

 

*Yusuf Akçura (1876-1935) Türkçülük akımının da öncülerinden olan Yusuf Bey Milletvekilliği yanı sıra bir dönem Türk Tarih Kurumu başkanlığını yürüttü. İstanbul Hukuk Fakültesi’nde Siyasal Tarih dersleri verdi.

**

 

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.