Abdullah Ayan
Köşe Yazarı
Abdullah Ayan
 

Kent Konseylerine, STK’ lara ve Mersin kamuoyuna açık çağrı…

Covid-19 salgını yayıldığında 'artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak' demiştik. Öyle de oldu.. 6 Şubat 2023 günü peş peşe gelen ikisi de muazzam büyüklükte depremler ve ortaya çıkan yıkım tablosu... Yara sıcak olduğu için henüz başımıza geleni tam olarak algılamış olmayabiliriz. Eğer bir kaç bin ölümüzü gömer, kaldığımız yerden hayata döneriz beklentisine giren varsa, boşuna hayal kurmasın.. On binlerce can kaybı, yıkılan/hasar gören/risk taşıyan yaklaşık 500 bin bina, öyle veya böyle yıkımdan etkilenen 14 milyon civarında insan... Korona döneminden kalma o cümleyi yeniden anımsamak gerekiyor... Ve umarım bu kez gerçekten “hiç bir şey eskisi gibi olmasın...” Ne sosyal, ne ekonomik ne de siyasal anlamda.. 6 Şubat günü sabaha karşı başlayan o depremden sonra yepyeni bir dönem başlayacak ve başlamalı da tüm ülkede… 7,8 ve 7,5 şiddetindeki iki ayrı çok büyük iki deprem dünyada bile rastlanmayan doğal afetin ürettiği hasar... Daha da vahimi sözüne güvenilir bilim insanları yeni tehlikeye dikkat çekerken özellikle Adana ve Hatay eksenine dikkat çekiyor.. Fotoğrafı büyütüp tabloyu Çukurova olarak ta okumak mümkün… Son iki depreme yıllar öncesinden dikkat çeken Prof. Naci Görür hoca yaşadığımız iki deprem felaketinin ardından bakın ne diyor: “Çevredeki faylarda belirli bir stres transferi olabilir. Bu son depremlerden sonra Hatay ve Adana yöresinin daha hassas hale geldiğini düşünüyorum. Adana havzasında Doğu Anadolu fay kuşağının devamı gibi düşünülen, irili ufaklı faylar var, Hatay’ın ölü fay kesimlerinde bir stres transferinin olabileceğini, oralara da bir yük geldiğini düşünüyorum. “ Bölgede meydana gelebilecek bir deprem sadece Adana’ yı değil Çukurova havzasını ve elbette Mersin’i de vurur.. Özellikle de 2000 yılından önce ve büyük kısmı deniz kumuyla yapılmış binaların olası bir şiddetli deprem sonrası ne duruma geleceğini tahmin etmek için müneccim olmak gerekmiyor… Oturup yeni bir depremi elimiz böğrümüzde mi bekleyeceğiz, yoksa bugünden bazı adımların atılması mı gerekiyor? Ülkemizde ve dünya genelinde meydana gelen büyük depremlerin yarattığı hasar en çok ovaları etkilediğine göre, yeni yol haritasını bu bilimsel gerçeğin ışığında çizmekten başka yolumuz yok.. Bugüne kadar göz ardı edilen, akıl yerine rantın galip geldiği ve beton aşkının can güvenliğinden çok öne çıktığı akıl dışı gidişe Mersin kamuoyu artık dur demeli ve en küçük olasılıkları göz ardı etmeden depreme dayanıklı bir kent inşası için bundan sonra neler yapılması gerektiği ciddi anlamda konuşulmalı… Bu konuda iki ana soruna yoğunlaşmak, çözüm bulmak zorundayız… Öncelikle ağırlıklı olarak GMK Bulvarı ve çevresinde yer alan deniz kumuyla inşa edilmiş binalar mutlaka dayanıklılık testine tabi tutulmalı, gerekirse kentsel dönüşüm kapsamına alınıp yıkılarak yerlerine sağlıklı yapılar inşa edilmelidir… Evet, o binalarda oturanlar için zor bir süreç ama olası depremde mezar olmalarından daha iyi bir tercih olarak görülmeli… Geleceğin Mersin’ ini depreme dayanıklı ve daha yaşanabilir bir kent olarak planlamanın yolu ise düne kadar narenciye bahçelerinin yer aldığı düz ovaya artık yüksek katlı binaların dikilmesine son verilmesi… Ve kentin yeni gelişim aksı olarak doğu-batı yerine kuzeye bir başka ifadeyle dağa doğru bir imar planı uygulamasına gidilmesi…  Önceliğin rantiyeye verildiği bugünkü anlayışla kenti böylesi bir mastır plan ışığında geleceğe hazırlamak, değiştirip dönüştürmek ne ölçüde mümkün olabilir? Mevcut beton fetişizmiyle baş etmenin güçlüğünün farkındayım… Ancak olası bir felaket kapımızı çalmadan ciddi adımlar atmak, mezar olma riski taşıyan konutları yaşanabilir yuvalar haline getirmenin yolunu bulmalıyız…  
Ekleme Tarihi: 13 Şubat 2023 - Pazartesi

Kent Konseylerine, STK’ lara ve Mersin kamuoyuna açık çağrı…

Covid-19 salgını yayıldığında 'artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak' demiştik. Öyle de oldu..

6 Şubat 2023 günü peş peşe gelen ikisi de muazzam büyüklükte depremler ve ortaya çıkan yıkım tablosu...

Yara sıcak olduğu için henüz başımıza geleni tam olarak algılamış olmayabiliriz.

Eğer bir kaç bin ölümüzü gömer, kaldığımız yerden hayata döneriz beklentisine giren varsa, boşuna hayal kurmasın..

On binlerce can kaybı, yıkılan/hasar gören/risk taşıyan yaklaşık 500 bin bina, öyle veya böyle yıkımdan etkilenen 14 milyon civarında insan...

Korona döneminden kalma o cümleyi yeniden anımsamak gerekiyor...

Ve umarım bu kez gerçekten “hiç bir şey eskisi gibi olmasın...”

Ne sosyal, ne ekonomik ne de siyasal anlamda..

6 Şubat günü sabaha karşı başlayan o depremden sonra yepyeni bir dönem başlayacak ve başlamalı da tüm ülkede…

7,8 ve 7,5 şiddetindeki iki ayrı çok büyük iki deprem dünyada bile rastlanmayan doğal afetin ürettiği hasar...

Daha da vahimi sözüne güvenilir bilim insanları yeni tehlikeye dikkat çekerken özellikle Adana ve Hatay eksenine dikkat çekiyor..

Fotoğrafı büyütüp tabloyu Çukurova olarak ta okumak mümkün…

Son iki depreme yıllar öncesinden dikkat çeken Prof. Naci Görür hoca yaşadığımız iki deprem felaketinin ardından bakın ne diyor:

“Çevredeki faylarda belirli bir stres transferi olabilir. Bu son depremlerden sonra Hatay ve Adana yöresinin daha hassas hale geldiğini düşünüyorum. Adana havzasında Doğu Anadolu fay kuşağının devamı gibi düşünülen, irili ufaklı faylar var, Hatay’ın ölü fay kesimlerinde bir stres transferinin olabileceğini, oralara da bir yük geldiğini düşünüyorum. “

Bölgede meydana gelebilecek bir deprem sadece Adana’ yı değil Çukurova havzasını ve elbette Mersin’i de vurur..

Özellikle de 2000 yılından önce ve büyük kısmı deniz kumuyla yapılmış binaların olası bir şiddetli deprem sonrası ne duruma geleceğini tahmin etmek için müneccim olmak gerekmiyor…

Oturup yeni bir depremi elimiz böğrümüzde mi bekleyeceğiz, yoksa bugünden bazı adımların atılması mı gerekiyor?

Ülkemizde ve dünya genelinde meydana gelen büyük depremlerin yarattığı hasar en çok ovaları etkilediğine göre, yeni yol haritasını bu bilimsel gerçeğin ışığında çizmekten başka yolumuz yok..

Bugüne kadar göz ardı edilen, akıl yerine rantın galip geldiği ve beton aşkının can güvenliğinden çok öne çıktığı akıl dışı gidişe Mersin kamuoyu artık dur demeli ve en küçük olasılıkları göz ardı etmeden depreme dayanıklı bir kent inşası için bundan sonra neler yapılması gerektiği ciddi anlamda konuşulmalı…

Bu konuda iki ana soruna yoğunlaşmak, çözüm bulmak zorundayız…

Öncelikle ağırlıklı olarak GMK Bulvarı ve çevresinde yer alan deniz kumuyla inşa edilmiş binalar mutlaka dayanıklılık testine tabi tutulmalı, gerekirse kentsel dönüşüm kapsamına alınıp yıkılarak yerlerine sağlıklı yapılar inşa edilmelidir…

Evet, o binalarda oturanlar için zor bir süreç ama olası depremde mezar olmalarından daha iyi bir tercih olarak görülmeli…

Geleceğin Mersin’ ini depreme dayanıklı ve daha yaşanabilir bir kent olarak planlamanın yolu ise düne kadar narenciye bahçelerinin yer aldığı düz ovaya artık yüksek katlı binaların dikilmesine son verilmesi…

Ve kentin yeni gelişim aksı olarak doğu-batı yerine kuzeye bir başka ifadeyle dağa doğru bir imar planı uygulamasına gidilmesi…

 Önceliğin rantiyeye verildiği bugünkü anlayışla kenti böylesi bir mastır plan ışığında geleceğe hazırlamak, değiştirip dönüştürmek ne ölçüde mümkün olabilir?

Mevcut beton fetişizmiyle baş etmenin güçlüğünün farkındayım…

Ancak olası bir felaket kapımızı çalmadan ciddi adımlar atmak, mezar olma riski taşıyan konutları yaşanabilir yuvalar haline getirmenin yolunu bulmalıyız…

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.