Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Otoyol Açılışına Ağlayanlar

“ Sivas’a Yüksek Hızlı Tren getirmek, oradan İstanbul’a göçü hızlandırmaktan başka işe yaramaz ” Bir Parti Lideri       ‘Geç gelen adalet, adalet değildir’ sözü çok yerinde bir sözdür. Bu sözden yola çıkarak ‘geç gelen yatırım, yatırım değildir’ diye bir sonuç çıkartabilir miyiz? Tanığı olduğum için biliyorum. Gülek boğazı- Pozantı arası Toros dağı geçidi 14 km’lik otoyol, yirmi senede ancak bitirilebilmişti. Eskiden bunun gibi tüm kamu yatırımları uzun yıllar içerisinde tamamlanırdı. Siyasi şov maksatlı atılan temeller bekler dururdu… Zaten bir çoğu da arada kaynar, unutulur giderdi…   Bu aralar 5G internet teknolojisine geçmeye çalışan Türkiye’nin, refah içinde büyümüş gençlerinin, bir kamu yatırımını yirmi sene beklediğini düşünün! Ya da eski SSK hastanelerinde dört- beş saat ilaç kuyruğuna girdiklerini.   Türkiye bir zamanlar yarım bırakılan yatırımlar mezarlığıydı. Öyle ki bekletilen temeller, alay konusuydu. Çağımızın bir yarış ve hız çağı olduğu herkesçe malum. Türkiye her alanda elini çabuk tutmalı, genç nüfusuna hedefler koymalı, altyapısını güçlendirmelidir. Fakat yetersiz üretim ve buna bağlı olarak yetersiz dışsatım, kaynak israfı ve kıtlığı, içte ve dışta sürdürülen örtülü savaş, kuşatılan, köşeye sıkıştırılmaya çalışılan bir ülke… Kendi öz kaynakları, bütçe imkanlarıyla, dayatan yatırımları tez vakitte gerçekleştiremez. Beklemeye de ne zamanı ne de tahammülü vardır.   İlk Şehir Hastanesi Mersin’de açıldı. GMK üzerindeki çürümüş eski Devlet Hastanesini bilirsiniz. Her bakımdan dökülüyordu. Şimdi o binanın, bütçe imkanlarıyla yenilendiğini, her yıl bütçeden ayrılacak ödeneklerle yenisinin yapıldığını hayal edin. Bu, bugünkü koşullarda bile en az on- on beş sene sürerdi. Yap- İşlet- Devret modeliyle üç yılda otel konforunda bir hastaneye kavuştuk ama heyhat, bir kısım insan üzüntüsünden ağlamaya başladı.   Tıpkı dünkü 1350 yataklı Bursa Şehir Hastanesinin açılışında olduğu gibi. Yeni hastane toplamda yapılacak 31 hastanenin 10. suydu. Ülke geneline yayılacak 31 şehir hastanesi 44 bin yatak sayısına ulaşacak ve Türkiye’yi sağlık alanında başka bir lige taşıyacak. Bursa’daki ağlama sebebi de hastanenin şehrin yirmi km uzağına yapılmış olmasıydı ki orası zaten raylı ulaşım sistemiyle yakında şehir merkezine bağlanacak.   Gelelim İzmir- İstanbul otoyoluna. Bir tv kanalının, ana haber programında tek sövülmediği kaldı. Sunucu ‘bu yolu neden yaptınız, hain misiniz, ileride bir iktidar değişikliğinde vatana ihanetten yargılanacaksınız’ demeye getirdi. Neymiş efendim Osman Gazi Köprüsü dahil İst. –İzmir arası 426 km’lik yol ücreti 256 liraymış. Doğrudur. Elin adamı sana 11 milyar dolar yatırımla ve süratle bir hizmet sunuyor. Elbette bunun bedeli olacak. Kaldı ki zamandan, yakıttan, feribot parasından ve araç yıpranma payından, verilen ücret kadar yarar sağlıyor kullanıcı.      Örnekleri çoğaltmak mümkün. Havalimanı, milli savunma sanayi yatırımları, şehiriçi ve şehirler arası ulaşım projeleri, YHT, barajlar, köprüler… Sürekli yoğun dirençle karşılaşıyor. Bir taraftan aş-iş bekleyen yığınlar diğer taraftan, aman bir şeye dokunmayın, sorumluluk almayın, köhne Türkiye’yi devam ettirin! Çabaları… Ancak ortada çelişkili bir durum var. Sözde çevreci, orta sınıf ve üzerinde gelir grubuna mensup insanlar, ‘yakalım yıkalım’ diyenler…Eserler ortaya çıkınca da ilk kullanım için sıraya girerler. Hizmetlerden, tüketimden azami ölçüde yarar sağlarlar.   Samimiyet, Türkiye’nin belli başlı sorunları arasında gelir. Siyasi kutuplaşma, üzerinde anlaşılması en kolay konuların bile üzerini örter. Çevrecisi de sağcısı, solcusu da inandırıcı olmaktan uzaktır. Söylemlerle, eylemler çoğunlukla örtüşmez. Kısaca herkes kendine demokrattır. Ülke sathına yayılan hizmetleri görmezden gelmek, tutarlı bir davranış değildir. Yatırımlara ve tüm icraatlara karşı duran siyasetçi; heyecan ve gururla, buton yardımıyla heykel açılışı gerçekleştirdi. Bravo vallahi.   Siyasi ve toplumsal yaşamdaki bozulmayı bir yazarımız ‘paçozlaşma’ kavramıyla açıklıyor ki isabetlidir. Şimdi ‘ Salda Gölü, millet bahçesi yapılmasın’ diye itiraz edenlere bir önerim var. Göl; 14 Mart 2019 tarih ve 824 sayılı kararla ‘ Özel Çevre Koruma Bölgesi’ ilan edildi.  Lütfen gölün 14 Mart önceki haliyle bugünkü halini bir karşılaştırın! Çöpten, araçtan, derme çatma yapılardan, çadırlardan geçilmeyen eski görüntüsü ile bugününü kıyaslayın! Orası asıl millet bahçesi olunca kurtulacak. 295 kilometrekare alan, kıyıya 500-600 metre kenar çizgisi boyunca yapılaşmanın sokulmadığı, korunduğu örnek bir bölge olacak.    
Ekleme Tarihi: 07 Ağustos 2019 - Çarşamba

Otoyol Açılışına Ağlayanlar

“ Sivas’a Yüksek Hızlı Tren getirmek, oradan İstanbul’a göçü hızlandırmaktan başka işe yaramaz ” Bir Parti Lideri

 

 

  ‘Geç gelen adalet, adalet değildir’ sözü çok yerinde bir sözdür. Bu sözden yola çıkarak ‘geç gelen yatırım, yatırım değildir’ diye bir sonuç çıkartabilir miyiz? Tanığı olduğum için biliyorum. Gülek boğazı- Pozantı arası Toros dağı geçidi 14 km’lik otoyol, yirmi senede ancak bitirilebilmişti. Eskiden bunun gibi tüm kamu yatırımları uzun yıllar içerisinde tamamlanırdı. Siyasi şov maksatlı atılan temeller bekler dururdu… Zaten bir çoğu da arada kaynar, unutulur giderdi…

  Bu aralar 5G internet teknolojisine geçmeye çalışan Türkiye’nin, refah içinde büyümüş gençlerinin, bir kamu yatırımını yirmi sene beklediğini düşünün! Ya da eski SSK hastanelerinde dört- beş saat ilaç kuyruğuna girdiklerini.

  Türkiye bir zamanlar yarım bırakılan yatırımlar mezarlığıydı. Öyle ki bekletilen temeller, alay konusuydu. Çağımızın bir yarış ve hız çağı olduğu herkesçe malum. Türkiye her alanda elini çabuk tutmalı, genç nüfusuna hedefler koymalı, altyapısını güçlendirmelidir. Fakat yetersiz üretim ve buna bağlı olarak yetersiz dışsatım, kaynak israfı ve kıtlığı, içte ve dışta sürdürülen örtülü savaş, kuşatılan, köşeye sıkıştırılmaya çalışılan bir ülke… Kendi öz kaynakları, bütçe imkanlarıyla, dayatan yatırımları tez vakitte gerçekleştiremez. Beklemeye de ne zamanı ne de tahammülü vardır.

  İlk Şehir Hastanesi Mersin’de açıldı. GMK üzerindeki çürümüş eski Devlet Hastanesini bilirsiniz. Her bakımdan dökülüyordu. Şimdi o binanın, bütçe imkanlarıyla yenilendiğini, her yıl bütçeden ayrılacak ödeneklerle yenisinin yapıldığını hayal edin. Bu, bugünkü koşullarda bile en az on- on beş sene sürerdi. Yap- İşlet- Devret modeliyle üç yılda otel konforunda bir hastaneye kavuştuk ama heyhat, bir kısım insan üzüntüsünden ağlamaya başladı.

  Tıpkı dünkü 1350 yataklı Bursa Şehir Hastanesinin açılışında olduğu gibi. Yeni hastane toplamda yapılacak 31 hastanenin 10. suydu. Ülke geneline yayılacak 31 şehir hastanesi 44 bin yatak sayısına ulaşacak ve Türkiye’yi sağlık alanında başka bir lige taşıyacak. Bursa’daki ağlama sebebi de hastanenin şehrin yirmi km uzağına yapılmış olmasıydı ki orası zaten raylı ulaşım sistemiyle yakında şehir merkezine bağlanacak.

  Gelelim İzmir- İstanbul otoyoluna. Bir tv kanalının, ana haber programında tek sövülmediği kaldı. Sunucu ‘bu yolu neden yaptınız, hain misiniz, ileride bir iktidar değişikliğinde vatana ihanetten yargılanacaksınız’ demeye getirdi. Neymiş efendim Osman Gazi Köprüsü dahil İst. –İzmir arası 426 km’lik yol ücreti 256 liraymış. Doğrudur. Elin adamı sana 11 milyar dolar yatırımla ve süratle bir hizmet sunuyor. Elbette bunun bedeli olacak. Kaldı ki zamandan, yakıttan, feribot parasından ve araç yıpranma payından, verilen ücret kadar yarar sağlıyor kullanıcı.

     Örnekleri çoğaltmak mümkün. Havalimanı, milli savunma sanayi yatırımları, şehiriçi ve şehirler arası ulaşım projeleri, YHT, barajlar, köprüler… Sürekli yoğun dirençle karşılaşıyor. Bir taraftan aş-iş bekleyen yığınlar diğer taraftan, aman bir şeye dokunmayın, sorumluluk almayın, köhne Türkiye’yi devam ettirin! Çabaları… Ancak ortada çelişkili bir durum var. Sözde çevreci, orta sınıf ve üzerinde gelir grubuna mensup insanlar, ‘yakalım yıkalım’ diyenler…Eserler ortaya çıkınca da ilk kullanım için sıraya girerler. Hizmetlerden, tüketimden azami ölçüde yarar sağlarlar.

  Samimiyet, Türkiye’nin belli başlı sorunları arasında gelir. Siyasi kutuplaşma, üzerinde anlaşılması en kolay konuların bile üzerini örter. Çevrecisi de sağcısı, solcusu da inandırıcı olmaktan uzaktır. Söylemlerle, eylemler çoğunlukla örtüşmez. Kısaca herkes kendine demokrattır. Ülke sathına yayılan hizmetleri görmezden gelmek, tutarlı bir davranış değildir. Yatırımlara ve tüm icraatlara karşı duran siyasetçi; heyecan ve gururla, buton yardımıyla heykel açılışı gerçekleştirdi. Bravo vallahi.

  Siyasi ve toplumsal yaşamdaki bozulmayı bir yazarımız ‘paçozlaşma’ kavramıyla açıklıyor ki isabetlidir. Şimdi ‘ Salda Gölü, millet bahçesi yapılmasın’ diye itiraz edenlere bir önerim var. Göl; 14 Mart 2019 tarih ve 824 sayılı kararla ‘ Özel Çevre Koruma Bölgesi’ ilan edildi.  Lütfen gölün 14 Mart önceki haliyle bugünkü halini bir karşılaştırın! Çöpten, araçtan, derme çatma yapılardan, çadırlardan geçilmeyen eski görüntüsü ile bugününü kıyaslayın! Orası asıl millet bahçesi olunca kurtulacak. 295 kilometrekare alan, kıyıya 500-600 metre kenar çizgisi boyunca yapılaşmanın sokulmadığı, korunduğu örnek bir bölge olacak.

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.