Barışa Giden Yol, Sessizliğin Devrimi... Bedrettin Gündeş yazdı

Güncel 15.07.2025 - 11:20, Güncelleme: 15.07.2025 - 11:20
 

Barışa Giden Yol, Sessizliğin Devrimi... Bedrettin Gündeş yazdı

Barış, geçmişi silmek değil; geçmişi onarmak, geleceği ortaklaşa inşa etmektir. Kardeşliğin sesi, ölümün çığlığından daha derin olmalıdır. Ve en önemlisi: hiç kimsenin acısı diğerinden üstün değildir.

Tarih, suskun kalmış haykırışların, acıya bulanmış umutların ve kanla yazılmış trajedilerin sessiz tanığıdır. Bu topraklarda, sadece insanlar değil; dağlar, nehirler, diller, bakışlar bile yorgun düştü. Silahların gölgesinde doğan nesiller, hayatı barut kokusuyla tanıdı. Artık; bu suskun coğrafyada, birlikte yaşama arzusunun, eşitliğin ve kardeşliğin sesi daha gür çıkmak zorunda. PKK'nin silah bırakması, sadece bir örgütsel tercih değil; aynı zamanda halkların ve toplumların geleceğine dair bir vicdani yüzleşme fırsatıdır. Bu karar; onlarca yıl süren çatışmaların, kaybedilen canların, dağlara düşen genç bedenlerin, anaların bitmeyen ağıtlarının ve siyasetin çözümsüzlüğe mahkûm ettiği halk iradesinin ardından gelen tarihi bir dönemeçtir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 32. İstişare ve değerlendirme toplantısında,  "Türk, Kürt, Arap birse, beraberse o zaman Türk vardır, Kürt vardır, Arap vardır. Ayrıştıklarında, bölündüklerinde ise mağlubiyet, hezimet, hüzün vardır.” Sözü yeni bir sayfanın açıldığının kararlılıkla hedefine ulaşacağının işaretini veriyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Enerjimizi asli işimize vereceğiz. Kaynaklarımızı terörle mücadele için değil, kalkınma, refah, müreffeh bir Türkiye için seferber edeceğiz. Hiç kimseyi incitmeden, sürecin hassasiyetine uygun, işin süratle nihayetlenmesi için kolaylaştırıcı olacağız.” Diyor. Bu söylem Türkiye’de adaletin uygulandığı, hukukun işlediği, yolsuzluk ve ayrımcılığın da olmadığı bir sürece everilmesi, tüm toplumsal kesimlerin beklentisidir. Barış, yalnızca silahların susması değildir. Barış; adaletin konuşması, hakikatin duyulması, yaraların sarılması ve bir daha asla aynı acıların yaşanmaması için bilinçli bir toplumsal seferberliktir. Bu, sadece devletin değil, halkların, sivil toplumun, medyanın, sanatın ve her bireyin ortak sorumluluğudur. Çünkü barış, devletlerin imzaladığı metinlerden önce insanların gönlünde başlar. Türkiye’nin uzun yıllardır süregelen çatışmalı ortamı, sadece Kürtlerin ya da Türklerin değil; bu ülkede nefes alan, hayal kuran herkesin ortak acısı olmuştur. Her hayat kaybı bir annenin kalbinde kor olurken; yitirilen yıllar, kalkınma, refah ve huzur fırsatlarının da yitimi olmuştur. Geriye kırık bir toplumsal hafıza, derin kutuplaşmalar ve ötekileştirmeyle örülmüş duvarlar kalmıştır. Ancak şimdi, bu tarihsel an; yeni bir toplumsal sözleşmenin, eşitlik temelinde demokratik bir geleceğin ve vicdanla örülmüş bir ortak yaşam hayalinin inşa edilmesi için eşsiz bir fırsattır. Silahların bırakılması; inkârın değil, toplumsal kabulün; bastırmanın değil, anlamanın, ayrışmanın değil, birleşmenin zemini olmalıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın "Sadece Kürt vatandaşlarımızın değil, Irak ve Suriye'deki Kürt kardeşimin meselesi de bizim meselemizdir.” Söylemi süreci daha da güçlendirecek bir iyi niyet beyanıdır. Bu yeni süreçte, her kesimin üzerinde düşünmesi gereken hayati sorular vardır: Bu bağlamda atılması gereken adımlar sadece siyasal reformlarla sınırlı olmamalıdır. Sürdürülebilir barışın inşa sürecine katkı sunmalıdır. Tüm taraflar ilkel gururdan, tarihsel kinlerden ve zafer psikolojisinden arınmalıdır. Yıllarca medya aracılığıyla pompalanan incitici, örseleyici, ötekileştirici ajitasyona dayalı psikolojik baskı son bulmalı, bu konuda algılarla travma geçiren toplumsal kesimler aydınlatılmalı ve arınma sürecine taşınmalıdır. Kürt sorunu; güvenlik ekseninden çıkarılıp, bir demokrasi meselesi olarak yeniden tanımlanmalıdır. Anayasal eşitlik temelinde yeni bir toplumsal mutabakat oluşturulmalıdır. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi,  kültürel haklar, ifade özgürlüğü anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır. Hukuk ve adalet toplumsal düzenin olmazsa olmazı olarak sosyal yaşamın her alanında işletilmelidir. Barışı kurmak, savaşı sürdürmekten daha büyük cesaret ister. Bu süreçte, intikam değil adalet, öfke değil duygu, dışlama değil kapsama esas alınmalıdır. Siyasetçiler, kanaat önderleri ve medya süreci güçlendiren dil kullanmalı. Zayıflatan, kıskançlık içeren, bencil görünen, hazımsızlık yaratan yaklaşım ve ilkel duygulardan arınmalıdır. Özellikle medya köşelerinde her konuda ahkâm kesenler çok daha dikkatli davranmalı, acıların devam etmesi için elini ovuşturmamalı, kargaşa ve belirsizlik üzerinden kendini yaşatmamalıdır. İlerde genç nesiller tarafından ilkel yaratıklar olarak anılacakları göz ardı edilmemelidir. Barış, geçmişi silmek değil; geçmişi onarmak, geleceği ortaklaşa inşa etmektir. Kardeşliğin sesi, ölümün çığlığından daha derin olmalıdır. Ve en önemlisi: hiç kimsenin acısı diğerinden üstün değildir. Kürtler, Türkler, Araplar, Lazlar, Çerkezler, Ermeniler, Aleviler, Sünniler… Bu topraklarda yüzyıllardır bir arada yaşadı. Farklılıklarımız, ayrılık sebebi değil, zenginlik kaynağıdır. Şimdi o kadim birlikte yaşama kültürünü yeniden diriltmenin zamanıdır. Bu bir barış çağrısı değil; aynı zamanda bir sorumluluk çağrısıdır. Hep birlikte; silahların gölgesinde değil, fikirlerin, hakların ve insanlık değerlerinin ışığında yaşamak için bir irade ortaya koymalıyız. Çünkü hiçbir ideoloji, hiçbir iktidar, hiçbir çıkar; bir çocuğun gülüşünden, bir annenin duasından ve bir halkın huzurundan daha değerli değildir. Aynı yıldızların altında aynı gezegende yaşıyor, aynı atmosferde nefes alıyoruz. İnsanlık değerlerinin hayat bulduğu yaşamlar dururken; acılarla, hüzünlerle, geri kalmışlıkla öylesine yaşamak niye? Bedrettin Gündeş   Sosyolog / Yazar
Barış, geçmişi silmek değil; geçmişi onarmak, geleceği ortaklaşa inşa etmektir. Kardeşliğin sesi, ölümün çığlığından daha derin olmalıdır. Ve en önemlisi: hiç kimsenin acısı diğerinden üstün değildir.

Tarih, suskun kalmış haykırışların, acıya bulanmış umutların ve kanla yazılmış trajedilerin sessiz tanığıdır. Bu topraklarda, sadece insanlar değil; dağlar, nehirler, diller, bakışlar bile yorgun düştü.

Silahların gölgesinde doğan nesiller, hayatı barut kokusuyla tanıdı. Artık; bu suskun coğrafyada, birlikte yaşama arzusunun, eşitliğin ve kardeşliğin sesi daha gür çıkmak zorunda.

PKK'nin silah bırakması, sadece bir örgütsel tercih değil; aynı zamanda halkların ve toplumların geleceğine dair bir vicdani yüzleşme fırsatıdır. Bu karar; onlarca yıl süren çatışmaların, kaybedilen canların, dağlara düşen genç bedenlerin, anaların bitmeyen ağıtlarının ve siyasetin çözümsüzlüğe mahkûm ettiği halk iradesinin ardından gelen tarihi bir dönemeçtir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 32. İstişare ve değerlendirme toplantısında,  "Türk, Kürt, Arap birse, beraberse o zaman Türk vardır, Kürt vardır, Arap vardır. Ayrıştıklarında, bölündüklerinde ise mağlubiyet, hezimet, hüzün vardır.” Sözü yeni bir sayfanın açıldığının kararlılıkla hedefine ulaşacağının işaretini veriyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Enerjimizi asli işimize vereceğiz. Kaynaklarımızı terörle mücadele için değil, kalkınma, refah, müreffeh bir Türkiye için seferber edeceğiz. Hiç kimseyi incitmeden, sürecin hassasiyetine uygun, işin süratle nihayetlenmesi için kolaylaştırıcı olacağız.” Diyor. Bu söylem Türkiye’de adaletin uygulandığı, hukukun işlediği, yolsuzluk ve ayrımcılığın da olmadığı bir sürece everilmesi, tüm toplumsal kesimlerin beklentisidir.

Barış, yalnızca silahların susması değildir. Barış; adaletin konuşması, hakikatin duyulması, yaraların sarılması ve bir daha asla aynı acıların yaşanmaması için bilinçli bir toplumsal seferberliktir. Bu, sadece devletin değil, halkların, sivil toplumun, medyanın, sanatın ve her bireyin ortak sorumluluğudur. Çünkü barış, devletlerin imzaladığı metinlerden önce insanların gönlünde başlar.

Türkiye’nin uzun yıllardır süregelen çatışmalı ortamı, sadece Kürtlerin ya da Türklerin değil; bu ülkede nefes alan, hayal kuran herkesin ortak acısı olmuştur. Her hayat kaybı bir annenin kalbinde kor olurken; yitirilen yıllar, kalkınma, refah ve huzur fırsatlarının da yitimi olmuştur. Geriye kırık bir toplumsal hafıza, derin kutuplaşmalar ve ötekileştirmeyle örülmüş duvarlar kalmıştır.

Ancak şimdi, bu tarihsel an; yeni bir toplumsal sözleşmenin, eşitlik temelinde demokratik bir geleceğin ve vicdanla örülmüş bir ortak yaşam hayalinin inşa edilmesi için eşsiz bir fırsattır. Silahların bırakılması; inkârın değil, toplumsal kabulün; bastırmanın değil, anlamanın, ayrışmanın değil, birleşmenin zemini olmalıdır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın "Sadece Kürt vatandaşlarımızın değil, Irak ve Suriye'deki Kürt kardeşimin meselesi de bizim meselemizdir.” Söylemi süreci daha da güçlendirecek bir iyi niyet beyanıdır.

Bu yeni süreçte, her kesimin üzerinde düşünmesi gereken hayati sorular vardır:

Bu bağlamda atılması gereken adımlar sadece siyasal reformlarla sınırlı olmamalıdır. Sürdürülebilir barışın inşa sürecine katkı sunmalıdır.

Tüm taraflar ilkel gururdan, tarihsel kinlerden ve zafer psikolojisinden arınmalıdır. Yıllarca medya aracılığıyla pompalanan incitici, örseleyici, ötekileştirici ajitasyona dayalı psikolojik baskı son bulmalı, bu konuda algılarla travma geçiren toplumsal kesimler aydınlatılmalı ve arınma sürecine taşınmalıdır.

Kürt sorunu; güvenlik ekseninden çıkarılıp, bir demokrasi meselesi olarak yeniden tanımlanmalıdır. Anayasal eşitlik temelinde yeni bir toplumsal mutabakat oluşturulmalıdır.

Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi,  kültürel haklar, ifade özgürlüğü anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır. Hukuk ve adalet toplumsal düzenin olmazsa olmazı olarak sosyal yaşamın her alanında işletilmelidir.

Barışı kurmak, savaşı sürdürmekten daha büyük cesaret ister. Bu süreçte, intikam değil adalet, öfke değil duygu, dışlama değil kapsama esas alınmalıdır. Siyasetçiler, kanaat önderleri ve medya süreci güçlendiren dil kullanmalı. Zayıflatan, kıskançlık içeren, bencil görünen, hazımsızlık yaratan yaklaşım ve ilkel duygulardan arınmalıdır.

Özellikle medya köşelerinde her konuda ahkâm kesenler çok daha dikkatli davranmalı, acıların devam etmesi için elini ovuşturmamalı, kargaşa ve belirsizlik üzerinden kendini yaşatmamalıdır. İlerde genç nesiller tarafından ilkel yaratıklar olarak anılacakları göz ardı edilmemelidir.

Barış, geçmişi silmek değil; geçmişi onarmak, geleceği ortaklaşa inşa etmektir. Kardeşliğin sesi, ölümün çığlığından daha derin olmalıdır. Ve en önemlisi: hiç kimsenin acısı diğerinden üstün değildir.

Kürtler, Türkler, Araplar, Lazlar, Çerkezler, Ermeniler, Aleviler, Sünniler… Bu topraklarda yüzyıllardır bir arada yaşadı. Farklılıklarımız, ayrılık sebebi değil, zenginlik kaynağıdır. Şimdi o kadim birlikte yaşama kültürünü yeniden diriltmenin zamanıdır.

Bu bir barış çağrısı değil; aynı zamanda bir sorumluluk çağrısıdır. Hep birlikte; silahların gölgesinde değil, fikirlerin, hakların ve insanlık değerlerinin ışığında yaşamak için bir irade ortaya koymalıyız. Çünkü hiçbir ideoloji, hiçbir iktidar, hiçbir çıkar; bir çocuğun gülüşünden, bir annenin duasından ve bir halkın huzurundan daha değerli değildir.

Aynı yıldızların altında aynı gezegende yaşıyor, aynı atmosferde nefes alıyoruz. İnsanlık değerlerinin hayat bulduğu yaşamlar dururken; acılarla, hüzünlerle, geri kalmışlıkla öylesine yaşamak niye?

Bedrettin Gündeş   Sosyolog / Yazar

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.