Gertrude Bell günlükleri, Mersin izlenimleri -2

Güncel 09.10.2025 - 11:13, Güncelleme: 09.10.2025 - 11:13
 

Gertrude Bell günlükleri, Mersin izlenimleri -2

Adana’ dan Tarsus’a oradan da Mersin’ e kendisini ulaştıracak tren yolculuğu imkanı…Kendi ifadesiyle yıllar önce Marsilya’ da bindiği trenden sonra bir ilk denemedir bu…

Suriye’ den devşirdiği katır ve atlardan oluşan kervanla Samandağ üzerinden Anadolu’ ya geçen Bell, hizmetkâr olarak yanına aldığı birkaç adamla birlikte çileli yolculuğun ardından 23 Nisan 1905 günü Adana’ ya ulaşır. Çalışanlarla ilgili sıkıntılarını günlüklerinde şöyle dile getirecektir: “Türk katırcılarının elinden işkenceler çekiyorum. Kampa giriyorlar ve katırları indirdikten sonra paketlerden birinin üzerine oturup tarafsız ve tamamen kayıtsız bir iyilikseverlik havasıyla bir sigara yakıyorlar. Kırbacımı serbestçe kullanarak onları yerinden oynatmaya kadar gittim. Fark etmez, bir sonraki pakete doğru yürüyorlar ve orada bir pozisyon alıyorlar, bu arada neşeyle gülümsüyorlar.” Ancak Adana’ da hiç beklemediği hoş bir sürpriz beklemektedir… Adana’ dan Tarsus’a oradan da Mersin’ e kendisini ulaştıracak tren yolculuğu imkanı… Kendi ifadesiyle yıllar önce Marsilya’ da bindiği trenden sonra bir ilk denemedir bu… 24 Nisan 1905 günü Bell Adana’ dan Tarsus’ a trenle gelir, tarihi pek çok yapıyı ve kiliseleri gezdikten sonra ermeni rehberin önerisiyle sadece Çukurova’ nın değil Anadolu’ nun en çok ses getiren fabrikasını ziyaret etmeye karar verir. Mavromati’ ye ait olduğu notunu düştükten sonra Tarsus’ taki tesis hakkında şu bilgiler yer alır günlüklerinde: “500 işçi çalıştırıyordu. Tüm makineler Platt' tan* geliyordu. İngilizlerden olduğunu görünce sevinmiştik. İş yerindeki insanlar, harika vızıldayan şeyler üzerindeki kontrollerini bize göstermekten açıkça çok gurur duyuyorlardı. Tesiste erkekler ve kadınlar çalışıyordu. Sonunda rehber Darad'ı camileri görmek istediğimize ikna ettikten sonra şehre geri döndük. İlki durağımız bir Ermeni kilisesiydi. Apsisin (A) her iki tarafında odaları ve odaların üzerinde Ermenice yazıtlar vardı. İlgi çekici olan diğer tek cami, belli ki bir kilise olan Jamiet en Nur'du. (Nur Camii 1579 yılında Ramazanoğulları'ndan Piri Paşanın oğlu İbrahim Bey tarafından yaptırılmıştır. Selçuk-Osmanlı üslubunda tek şerefeli minareye sahiptir a.a.) Kare payelerle dönüşümlü olarak çift sıra sütunları vardı, sütunlar ince taştan ve eskiydi. Eski başlıklar yoktu. Mezarlıkta W' ye doğru uzanan başka bir sütun vardı. Büyük mavi bayraklar sönmüştü. Sonra çay içmek için çadırlarıma geri döndük ve ardından şelaleyi bulmak için yola koyulduk, ancak utanç verici bir şekilde başarısız olduk. Böylece geri döndük ve önümüzden koşan ve bize yolu gösteren neşeli küçük bir gruba katıldık. Su yatağı şehrin kuzeyine doğru uzanıyor. Cydnus (Berdan ırmağı a.a.) yaklaşık 20 fit (yaklaşık 6,1 metre) yüksekliğindeki bir çıkıntının üzerinden aşağı iniyor. Yazın su çekildiğinde nehirdeki kayaların üzerinde evlerin temellerinin - bir köprü mü yoksa? - görülebildiğini söylüyorlar. Çok güzel. Yolda Bay Lloyd'un sohbet ettiği uzun beyaz sarıklı iki Hintliyle karşılaştık. Bombay'dan yola çıkıp Bağdat üzerinden gelmişlerdi, gelecek yıl hacca gideceklerdi ve sonra geri döneceklerdi. Çadırımda yemek yedik… Mikhail bize mükemmel bir yemek verdi ve yaklaşık 9'a çeyrek kala sohbet ettik. Kuzeydeki tepelerin kapılarında 7 uyuyanların mağarasının olduğu yuvarlak bir höyük var (Eshab-ı Kehf diğer adıyla 7 uyurlar a.a.). Yarı yolda bir mezar var ve burası İslam'ın kutsal bir yeri. Bay Lloyd bana Ma'an demiryolunun hem Akkaba'ya [Aqaba Ürdün’ ün en büyük limanını barındıran şehir a.a.] hem de Meda'in Saleh'e (Suudi Arabistan’ da Medine yakınlarında antik sit bölgesi a.a) taşındığını söyledi. Mühendisler Mekke'ye kadar [Mekke] ulaşacaklarını düşünüyorlar. Yemen'e gönderilen askerlerin büyük bir kısmının Ma'an ve Akkaba arasındaki yolda susuzluktan öldüğünü duyduk. Üç kuyu varmış ama biri yoldan biraz uzakta ve görünüşe göre nerede olduğunu bilmiyorlarmış ve bu yüzden ölmüşler. Demiryolunun çok komik olduğunu söylüyor. Koltuklar hariç vagonlarda ne varsa çalınmış - lambalar dâhil her şey.” En küçük detayları bile notlarına eklemeyi ihmal etmeyen Bell Tarsus izlenimlerini kaleme aldığı günlüklerine şöyle devam eder: “Salı 25. [25 Nisan 1905] Saat 5'te kalktım ve kervanımı saat 7'de indirdim. Tren gidene kadar çadırımı oturmam için bıraktım. Biraz yağmur yağdı, sonra hava açtı ve yarım saat boyunca karlı Toros Dağları oldukça açıktı. Bay Lloyd veda etmek için geldi ve birlikte kaldığı Han'ına gittik, orada onu ve Amin'i arabalarında gördüm. Katırcılarla anlaşmakta çok zorluk çekmişlerdi. Görünüşe göre bir katır vakfı veya daha doğrusu bir kadiş vakfı var, çünkü bütün hayvanlar tek bir adamın elinde. Sonunda Eregli'ye [(Cybistra Heraclea)] 2'si önceden peşin olmak üzere yaklaşık 4 veya 5 gecelik ödediler. Geri döndüm ve çadırıma oturdum. Çok yağmur yağdı. Bay Lloyd'un hizmetkarlarından biri olan Fattur'u kendi hizmetime aldım. O, şu anda İtalya'da olan Alexandretta'daki [İskenderun (Alexandria ad Issum)] Catoni' nin** oğluna kavaslık etmekte (Osmanlı İmparatorluğu'nda genellikle yerel eşrafın ve yüksek statülü veya gelirli Avrupalı yabancıların hizmetinde çeşitli görevleri yerine getiren silahlı muhafızlara verilen ad a.a.) ve Bay Lloyd'un yokluğunda ona eşlik etme izni almıştır. Benimle birlikte Konya'ya [Konya (Iconium)] gelecek ve bence hem çekici hem de mükemmel bir hizmetçi gibi görünüyor. “ *Miles Platting, bugün Manchester'ın bir iç semtidir ve 19 yüzyıl Sanayi Devrimi döneminde önemli bir sanayi bölgesi olarak gelişmiştir. Pamuk işleme fabrikaları, dokuma atölyeleri ve diğer endüstriyel tesislerin yer aldığı bir bölge olarak öne çıkmıştı… ** 19. yüzyılın ikinci yarısında, İskenderun’ a gelip yerleşen iki Levanten aileden biri.. Belfante ve Catoni’ ler hem diplomatik hem ticari temsilci olarak İskenderun’ a gönderilmiş ve kentte derin izler bırakmış aileler. İtalya’ nın İskenderun bölgesine gönderdiği diğer ticari ve diplomatik temsilciler görev sürelerinin sonunda ülkelerine dönerken, Belfante ve Catoni aileleri geçmişten farklı olarak burada kalmış ve yabancılıklarını korumuş olsalar da yerlileşmişlerdir. İki aile, ticari faaliyetlerinin yanı sıra diplomatik temsilci kimliklerine bir başka ifadeyle dokunulmazlıktan farksız imtiyazlara sahipti. Abdullah Ayan
Adana’ dan Tarsus’a oradan da Mersin’ e kendisini ulaştıracak tren yolculuğu imkanı…Kendi ifadesiyle yıllar önce Marsilya’ da bindiği trenden sonra bir ilk denemedir bu…

Suriye’ den devşirdiği katır ve atlardan oluşan kervanla Samandağ üzerinden Anadolu’ ya geçen Bell, hizmetkâr olarak yanına aldığı birkaç adamla birlikte çileli yolculuğun ardından 23 Nisan 1905 günü Adana’ ya ulaşır.

Çalışanlarla ilgili sıkıntılarını günlüklerinde şöyle dile getirecektir:

“Türk katırcılarının elinden işkenceler çekiyorum. Kampa giriyorlar ve katırları indirdikten sonra paketlerden birinin üzerine oturup tarafsız ve tamamen kayıtsız bir iyilikseverlik havasıyla bir sigara yakıyorlar. Kırbacımı serbestçe kullanarak onları yerinden oynatmaya kadar gittim. Fark etmez, bir sonraki pakete doğru yürüyorlar ve orada bir pozisyon alıyorlar, bu arada neşeyle gülümsüyorlar.”

Ancak Adana’ da hiç beklemediği hoş bir sürpriz beklemektedir…

Adana’ dan Tarsus’a oradan da Mersin’ e kendisini ulaştıracak tren yolculuğu imkanı…

Kendi ifadesiyle yıllar önce Marsilya’ da bindiği trenden sonra bir ilk denemedir bu…

24 Nisan 1905 günü Bell Adana’ dan Tarsus’ a trenle gelir, tarihi pek çok yapıyı ve kiliseleri gezdikten sonra ermeni rehberin önerisiyle sadece Çukurova’ nın değil Anadolu’ nun en çok ses getiren fabrikasını ziyaret etmeye karar verir.

Mavromati’ ye ait olduğu notunu düştükten sonra Tarsus’ taki tesis hakkında şu bilgiler yer alır günlüklerinde:

“500 işçi çalıştırıyordu. Tüm makineler Platt' tan* geliyordu. İngilizlerden olduğunu görünce sevinmiştik. İş yerindeki insanlar, harika vızıldayan şeyler üzerindeki kontrollerini bize göstermekten açıkça çok gurur duyuyorlardı. Tesiste erkekler ve kadınlar çalışıyordu. Sonunda rehber Darad'ı camileri görmek istediğimize ikna ettikten sonra şehre geri döndük.

İlki durağımız bir Ermeni kilisesiydi. Apsisin (A) her iki tarafında odaları ve odaların üzerinde Ermenice yazıtlar vardı. İlgi çekici olan diğer tek cami, belli ki bir kilise olan Jamiet en Nur'du. (Nur Camii 1579 yılında Ramazanoğulları'ndan Piri Paşanın oğlu İbrahim Bey tarafından yaptırılmıştır. Selçuk-Osmanlı üslubunda tek şerefeli minareye sahiptir a.a.)

Kare payelerle dönüşümlü olarak çift sıra sütunları vardı, sütunlar ince taştan ve eskiydi. Eski başlıklar yoktu.

Mezarlıkta W' ye doğru uzanan başka bir sütun vardı. Büyük mavi bayraklar sönmüştü.

Sonra çay içmek için çadırlarıma geri döndük ve ardından şelaleyi bulmak için yola koyulduk, ancak utanç verici bir şekilde başarısız olduk. Böylece geri döndük ve önümüzden koşan ve bize yolu gösteren neşeli küçük bir gruba katıldık.

Su yatağı şehrin kuzeyine doğru uzanıyor. Cydnus (Berdan ırmağı a.a.) yaklaşık 20 fit (yaklaşık 6,1 metre) yüksekliğindeki bir çıkıntının üzerinden aşağı iniyor.

Yazın su çekildiğinde nehirdeki kayaların üzerinde evlerin temellerinin - bir köprü mü yoksa? - görülebildiğini söylüyorlar. Çok güzel.

Yolda Bay Lloyd'un sohbet ettiği uzun beyaz sarıklı iki Hintliyle karşılaştık.

Bombay'dan yola çıkıp Bağdat üzerinden gelmişlerdi, gelecek yıl hacca gideceklerdi ve sonra geri döneceklerdi. Çadırımda yemek yedik…

Mikhail bize mükemmel bir yemek verdi ve yaklaşık 9'a çeyrek kala sohbet ettik.

Kuzeydeki tepelerin kapılarında 7 uyuyanların mağarasının olduğu yuvarlak bir höyük var (Eshab-ı Kehf diğer adıyla 7 uyurlar a.a.). Yarı yolda bir mezar var ve burası İslam'ın kutsal bir yeri. Bay Lloyd bana Ma'an demiryolunun hem Akkaba'ya [Aqaba Ürdün’ ün en büyük limanını barındıran şehir a.a.] hem de Meda'in Saleh'e (Suudi Arabistan’ da Medine yakınlarında antik sit bölgesi a.a) taşındığını söyledi. Mühendisler Mekke'ye kadar [Mekke] ulaşacaklarını düşünüyorlar.

Yemen'e gönderilen askerlerin büyük bir kısmının Ma'an ve Akkaba arasındaki yolda susuzluktan öldüğünü duyduk. Üç kuyu varmış ama biri yoldan biraz uzakta ve görünüşe göre nerede olduğunu bilmiyorlarmış ve bu yüzden ölmüşler. Demiryolunun çok komik olduğunu söylüyor. Koltuklar hariç vagonlarda ne varsa çalınmış - lambalar dâhil her şey.”

En küçük detayları bile notlarına eklemeyi ihmal etmeyen Bell Tarsus izlenimlerini kaleme aldığı günlüklerine şöyle devam eder:

“Salı 25. [25 Nisan 1905] Saat 5'te kalktım ve kervanımı saat 7'de indirdim.

Tren gidene kadar çadırımı oturmam için bıraktım.

Biraz yağmur yağdı, sonra hava açtı ve yarım saat boyunca karlı Toros Dağları oldukça açıktı. Bay Lloyd veda etmek için geldi ve birlikte kaldığı Han'ına gittik, orada onu ve Amin'i arabalarında gördüm. Katırcılarla anlaşmakta çok zorluk çekmişlerdi.

Görünüşe göre bir katır vakfı veya daha doğrusu bir kadiş vakfı var, çünkü bütün hayvanlar tek bir adamın elinde.

Sonunda Eregli'ye [(Cybistra Heraclea)] 2'si önceden peşin olmak üzere yaklaşık 4 veya 5 gecelik ödediler.

Geri döndüm ve çadırıma oturdum. Çok yağmur yağdı. Bay Lloyd'un hizmetkarlarından biri olan Fattur'u kendi hizmetime aldım.

O, şu anda İtalya'da olan Alexandretta'daki [İskenderun (Alexandria ad Issum)] Catoni' nin** oğluna kavaslık etmekte (Osmanlı İmparatorluğu'nda genellikle yerel eşrafın ve yüksek statülü veya gelirli Avrupalı yabancıların hizmetinde çeşitli görevleri yerine getiren silahlı muhafızlara verilen ad a.a.) ve Bay Lloyd'un yokluğunda ona eşlik etme izni almıştır.

Benimle birlikte Konya'ya [Konya (Iconium)] gelecek ve bence hem çekici hem de mükemmel bir hizmetçi gibi görünüyor. “

*Miles Platting, bugün Manchester'ın bir iç semtidir ve 19 yüzyıl Sanayi Devrimi döneminde önemli bir sanayi bölgesi olarak gelişmiştir. Pamuk işleme fabrikaları, dokuma atölyeleri ve diğer endüstriyel tesislerin yer aldığı bir bölge olarak öne çıkmıştı…

** 19. yüzyılın ikinci yarısında, İskenderun’ a gelip yerleşen iki Levanten aileden biri..

Belfante ve Catoni’ ler hem diplomatik hem ticari temsilci olarak İskenderun’ a gönderilmiş ve kentte derin izler bırakmış aileler. İtalya’ nın İskenderun bölgesine gönderdiği diğer ticari ve diplomatik temsilciler görev sürelerinin sonunda ülkelerine dönerken, Belfante ve Catoni aileleri geçmişten farklı olarak burada kalmış ve yabancılıklarını korumuş olsalar da yerlileşmişlerdir. İki aile, ticari faaliyetlerinin yanı sıra diplomatik temsilci kimliklerine bir başka ifadeyle dokunulmazlıktan farksız imtiyazlara sahipti.

Abdullah Ayan

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.