Manifestodaki şeffaflık, pratikteki 'sır'... Abdullah Ayan yazdı

01.08.2019 - 08:58, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Manifestodaki şeffaflık, pratikteki 'sır'... Abdullah Ayan yazdı

Bugün ayak seslerini duymaya başladığımız ilk örnekler gösteriyor ki, başka partilerde ilgi çekmeyen, seçmenin kanıksadığı olaylar, iş CHP' li belediyelere geldiğinde toplumsal boyutta aşırı tepkiye yol açıyor. Bu umut verici gelişme aslında..

31 Mart 2019 yerel seçimleri ardından kaleme aldığım ilk makale "89 gibi başladı, 94 gibi bitmesin" başlığını taşıyordu. Boşuna değildi, başlığa yansıyan endişe.. Geriye sarılmış film 89 seçimlerini, o seçimlerde Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Diyarbakır, Mersin, Antep, Kocaeli gibi ülkenin en önemli kentlerini kazanan 'aslan sosyal demokratların' çok değil beş yıl sonra yerle bir oluşunu yeterince anlatmakta.. SHP ve ardından yeniden siyaset sahnesine çıkan CHP' yi yerle bir eden depremin ardından o siyasi çizgi tam 25 yıl iktidar yüzü görmedi. Siyasi yıkımın pek çok nedeni sıralanabilir, üzerinde sayısız makale yazılabilir, araştırma yapılabilir.. Ama bir neden vardı ki, diğerlerini anlamsız kılmaya yetiyordu… Sol çizgide olduğunu söyleyen bir parti, yerel iktidarla birlikte inandığı tüm ilkeleri dışarıda bırakmış, içeriyi müteahhitlerle, belediye sırtından vurgun peşindeki ihalecilerle doldurmuştu. 25 yıl içinde neler olmadı ki? İstanbul, Ankara gibi iki metropol İslamcı partilerce yönetildi. Ve bugün artık görüyoruz ki, iş halkın sırtından vurguna, ranta dayandığında siyasi görüşler çok ta anlam ifade etmiyormuş… Bir başka şey daha oldu. Bilgiye erişim ve paylaşım geçen zaman içinde akıl almaz biçimde hızlandı. 25 yıl önce internet yoktu, artık var. 25 yıl önce bilgi almak ve bilgiye belgeye dayalı haber yayınlamak gazete ve belli konularda uzmanlaşmış dergilerin işiydi. Bugün sosyal medyada boy gösteren herkes haberci, yorumcu.. Devlet Başkanları dünyayı sarsacak, küresel ekonomiyi alt üst edecek  görüşleri, kararları üç cümlelik Twitter mesajlarıyla duyuruyorlar. Düne kadar kapalı kapılar ardında bir avuç siyasetçinin uhdesinde olan Belediye Meclis toplantıları artık Facebook, Youtube ,üzerinden yayınlanıyor. Akıllı telefonu olan herkes televizyon yayıncısı, söyleyecek kelamı olan herkes yorumcu… Toplum bu kadar ileriye gitmişken seçilmişleri de kısa zaman içinde avucuna alan bürokratik yapı, yerel yönetimleri eski alışkanlıklarla yöneteceğini sanıyor. Kimi seçilmiş te ilerideki tuzakları görmediği için bürokratın uzattığı havucun cazibesine kapılıp kısa sürede ya makamın esiri oluyor, ya da buruşturulup çöpe atılıyor. Bugün ayak seslerini duymaya başladığımız ilk örnekler gösteriyor ki, başka partilerde ilgi çekmeyen, seçmenin kanıksadığı olaylar, iş CHP' li belediyelere geldiğinde toplumsal boyutta aşırı tepkiye yol açıyor. Bu umut verici gelişme aslında.. Siyasetten umudunu kesen, siyasetçiye güvenmeyen milyonların duyarlılığı tümüyle sona ermiş değil ve bu geleceğimiz adına oldukça olumlu… Kılıçdaroğlu' nun CHP' den seçilen tüm belediye başkanlarını toplayıp, ciddi uyarılarda bulunduğu, manifesto yayınlama ihtiyacı duyduğu son çalıştayda öne çıkardığı en önemli husus tek kelimeden ibaret: "Saydamlık"… Saydamlık ya da halktaki karşılığıyla şeffaflık, halkın parasının emanetçisi olan seçtiğimiz belediye başkanlarının bize ait kaynakları nasıl kullandıklarını örtüsüz, gizli saklısız, amasız, bahanesiz halkla paylaşmaları demek… Avrupa Birliği standartları başka alanlarda olduğu gibi bu alanda da işi şansa bırakmamış. Yasal düzenlemeleri yapmış, en güçlü denetim mekanizmalarından biri olan vatandaşın bilgilenme hakkını yasal güvence altına almış.. 14 yıldır 'bilgi edinme hakkını' kullanıyor ve bu yolla elde ettiğim bilgi, belgeleri kamuoyuyla paylaşıyorsam, bunda AB ile uyum süreci adına hayata geçirilen 'Bilgi Edinme Kanunu' ve uygulama yönetmeliğinin payı büyük… Başlarda burnundan kıl aldırmaz bürokrasinin bilgi vermekte gösterdiği direncin kırılması bu yolla mümkün olabildi dersem abartmış sayılmam.. Ancak Türkiye' nin zaman içinde AB ile zayıflayan bağları, durumdan vazife çıkaran belediye bürokrasisini etkilemiş görünüyor.. Kamuya hesap vermekle yükümlü kimi resmi kurumların ve kurum kadrolarındaki bürokrasinin zaman içinde yasayla iyi kötü yürüyen bilgi edinme hakkını nasıl pasifize ettiğini Mersin Büyükşehir Belediyesinden örneklerle anlatmaya çalışacağım. Abdullah Ayan  
Bugün ayak seslerini duymaya başladığımız ilk örnekler gösteriyor ki, başka partilerde ilgi çekmeyen, seçmenin kanıksadığı olaylar, iş CHP' li belediyelere geldiğinde toplumsal boyutta aşırı tepkiye yol açıyor. Bu umut verici gelişme aslında..

31 Mart 2019 yerel seçimleri ardından kaleme aldığım ilk makale "89 gibi başladı, 94 gibi bitmesin" başlığını taşıyordu.

Boşuna değildi, başlığa yansıyan endişe..

Geriye sarılmış film 89 seçimlerini, o seçimlerde Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Diyarbakır, Mersin, Antep, Kocaeli gibi ülkenin en önemli kentlerini kazanan 'aslan sosyal demokratların' çok değil beş yıl sonra yerle bir oluşunu yeterince anlatmakta..

SHP ve ardından yeniden siyaset sahnesine çıkan CHP' yi yerle bir eden depremin ardından o siyasi çizgi tam 25 yıl iktidar yüzü görmedi.

Siyasi yıkımın pek çok nedeni sıralanabilir, üzerinde sayısız makale yazılabilir, araştırma yapılabilir..

Ama bir neden vardı ki, diğerlerini anlamsız kılmaya yetiyordu…

Sol çizgide olduğunu söyleyen bir parti, yerel iktidarla birlikte inandığı tüm ilkeleri dışarıda bırakmış, içeriyi müteahhitlerle, belediye sırtından vurgun peşindeki ihalecilerle doldurmuştu.

25 yıl içinde neler olmadı ki?

İstanbul, Ankara gibi iki metropol İslamcı partilerce yönetildi. Ve bugün artık görüyoruz ki, iş halkın sırtından vurguna, ranta dayandığında siyasi görüşler çok ta anlam ifade etmiyormuş…

Bir başka şey daha oldu.

Bilgiye erişim ve paylaşım geçen zaman içinde akıl almaz biçimde hızlandı.

25 yıl önce internet yoktu, artık var. 25 yıl önce bilgi almak ve bilgiye belgeye dayalı haber yayınlamak gazete ve belli konularda uzmanlaşmış dergilerin işiydi. Bugün sosyal medyada boy gösteren herkes haberci, yorumcu..

Devlet Başkanları dünyayı sarsacak, küresel ekonomiyi alt üst edecek  görüşleri, kararları üç cümlelik Twitter mesajlarıyla duyuruyorlar.

Düne kadar kapalı kapılar ardında bir avuç siyasetçinin uhdesinde olan Belediye Meclis toplantıları artık Facebook, Youtube ,üzerinden yayınlanıyor.

Akıllı telefonu olan herkes televizyon yayıncısı, söyleyecek kelamı olan herkes yorumcu…

Toplum bu kadar ileriye gitmişken seçilmişleri de kısa zaman içinde avucuna alan bürokratik yapı, yerel yönetimleri eski alışkanlıklarla yöneteceğini sanıyor. Kimi seçilmiş te ilerideki tuzakları görmediği için bürokratın uzattığı havucun cazibesine kapılıp kısa sürede ya makamın esiri oluyor, ya da buruşturulup çöpe atılıyor.

Bugün ayak seslerini duymaya başladığımız ilk örnekler gösteriyor ki, başka partilerde ilgi çekmeyen, seçmenin kanıksadığı olaylar, iş CHP' li belediyelere geldiğinde toplumsal boyutta aşırı tepkiye yol açıyor.

Bu umut verici gelişme aslında..

Siyasetten umudunu kesen, siyasetçiye güvenmeyen milyonların duyarlılığı tümüyle sona ermiş değil ve bu geleceğimiz adına oldukça olumlu…

Kılıçdaroğlu' nun CHP' den seçilen tüm belediye başkanlarını toplayıp, ciddi uyarılarda bulunduğu, manifesto yayınlama ihtiyacı duyduğu son çalıştayda öne çıkardığı en önemli husus tek kelimeden ibaret: "Saydamlık"…

Saydamlık ya da halktaki karşılığıyla şeffaflık, halkın parasının emanetçisi olan seçtiğimiz belediye başkanlarının bize ait kaynakları nasıl kullandıklarını örtüsüz, gizli saklısız, amasız, bahanesiz halkla paylaşmaları demek…

Avrupa Birliği standartları başka alanlarda olduğu gibi bu alanda da işi şansa bırakmamış. Yasal düzenlemeleri yapmış, en güçlü denetim mekanizmalarından biri olan vatandaşın bilgilenme hakkını yasal güvence altına almış..

14 yıldır 'bilgi edinme hakkını' kullanıyor ve bu yolla elde ettiğim bilgi, belgeleri kamuoyuyla paylaşıyorsam, bunda AB ile uyum süreci adına hayata geçirilen 'Bilgi Edinme Kanunu' ve uygulama yönetmeliğinin payı büyük…

Başlarda burnundan kıl aldırmaz bürokrasinin bilgi vermekte gösterdiği direncin kırılması bu yolla mümkün olabildi dersem abartmış sayılmam..

Ancak Türkiye' nin zaman içinde AB ile zayıflayan bağları, durumdan vazife çıkaran belediye bürokrasisini etkilemiş görünüyor..

Kamuya hesap vermekle yükümlü kimi resmi kurumların ve kurum kadrolarındaki bürokrasinin zaman içinde yasayla iyi kötü yürüyen bilgi edinme hakkını nasıl pasifize ettiğini Mersin Büyükşehir Belediyesinden örneklerle anlatmaya çalışacağım.

Abdullah Ayan

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.