Türkiye orta gelir tuzağından nasıl çıkacak?... Abdullah Ayan yazdı

Spor (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 24.11.2016 - 10:38, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Türkiye orta gelir tuzağından nasıl çıkacak?... Abdullah Ayan yazdı

Bir önceki yazıda orta gelir tuzağını genel anlamda ele almaya, 20.yüzyılın tartışılmaz lideri ABDʹ nin kişi başına düşen yıllık milli gelirinin %20ʹ sine ulaşamayan ülkelerin orta gelir tuzağı kategorisinde görüldüğünü rakamlarla anlatmaya çalıştım. Yazının sonunda, birbirinden hayli uzak ama son yıllarda ortaya çıkan siyasi/sosyal/ekonomik çalkantılarıyla benzerlikler taşıyan Türkiye ile Brezilyaʹ nın kişi başına düşen milli gelir verilerine özellikle yer verdim. 1970ʹten başlayarak, bugüne kadar iki ülkenin dolar bazında kişi başına düşen gelirleri yani büyüme performansları ile paralel yaşadıkları sancılar hayli ilginç derslerle dolu. Oysa iki ülkenin jeopolitik konumları, büyümeye damgasını vuran dinamikleri ve hepsinden önemlisi siyasi erkleri itibariyle hayli farklı iki ayrı modele sahip. Örneğin Brezilya yer altı özellikle de petrol ve doğalgaza sahip ve ülkeyi geçmişteki dikta/yarı dikta yönetimlere inat 2003ʹ ten beri sol bir iktidar tarafından yönetiliyordu. (Ta ki bu yılın Ağustosunda Parlamento tarafından seçimle iş başına gelmiş devlet başkanı Dilma Rousseff azledilinceye kadar) Türkiyeʹ nin son yıllarda iç ve dış gelişmelerin de etkisiyle yaşadığı sıkıntılara burada değinecek değilim. Ama 2008 küresel krizine rağmen 2010 yılında on bin dolarları gayet rahat aşan iki ülkenin sonrasında yaşadıkları, tüm dünyada orta gelir tuzağına örnek gösterilecek, tez konusu olacak cinsten. Ve 2010-2014 arasındaki 5 yıl içinde duraklayan ve patinaj yapmaya başlayan büyüme rakamlarının 2015ʹte dolar bazında düşmeye başlamasıyla da ilginç benzerlikler taşımakta. İki ülkenin ortak ve ayrışan yanlarıyla ilgili analizleri bir yana bırakıp bugün Türkiyeʹ nin takıldığı orta gelir tuzağıyla ilgili mevcut görünümüne ve yeni nesillere ışık tutacak çıkış yollarına gelecek olursak... Türkiye son beş yıldır ihracat, yatırım, tasarruf, faiz, enflasyon anlamında hangi veriye bakarsak bakalım bir yerlere gelip tıkanmış ülke görüntüsü veriyor. Büyümek için yeni ve teknolojik anlamda katma değeri yüksek üretim sağlayacak yatırım gerekiyor oysa yatırım için gerekli tasarruf oranları gerilemekte. Yeni istihdam için her yıl GSYİHʹ nın %20-25ʹ i kadar yatırıma kaynak sağlayacak tasarruf şu anda %12ʹ ler civarında ve kolay kolay artacak gibi de durmuyor. Daha da önemlisi sanayi üretim ve ihracatını çeşitlendirmeyi nispeten başarmış Türkiye, iş katma değerli ürüne geldiğinde tıkanıp kalmış. O çok eleştirdiğimiz büyümenin durakladığı 1990ʹ larda bile imalat sanayindeki katma değer payı bakımından dünya 13. lüğüne yerleşen Türkiye 2010 yılında sıralama dışına çıkıyor ve bir daha da giremiyor. (McKinsey Manufactoring The Future: The Next Era of Global Growth and İnnovation raporu) Oysa Türkiyeʹ yi orta gelir tuzağından çekip çıkaracak en önemli faktörlerin başında katma değeri yüksek ürün imalat ve ihracatından geçiyor. 2023 hedefi olarak 500 milyar dolar ihracat, 25 bin dolar kişi başı milli gelir çıtasını koymuş Türkiyeʹ nin bugünkü tabloyla asla o rakamlara erişmeyeceği gerçeğini yeniden tekrarlamanın ne gereği ne yararı var. Türkiye yıllık 90 milyon ton olan ihracatını yedi yılda fiziki olarak üç katına çıkaramayacağına göre 500 milyar dolar hedefine ancak katma değeri yüksek kaliteli ürünle erişebilir. Bunun da yolu 1,5 dolar/kg değerindeki ihracat verisini 4 dolarlara çıkarmaktan geçiyor. Basit bir örnek vereyim: Bugün Türkiye 20 ton patates/soğan satarak ancak 2 bin dolar elde edebiliyor. 10 ton patates/soğan hatta narenciyeden sağlanan dövizle 80 gramlık akıllı telefonun döviz getirisi aynı. Oysa günümüzdeki soluksuz küresel yarış, patatesi patates olarak satma yerine ondan çok daha farklı ve döviz getiren katma değeri yüksek ürün elde etmekten geçiyor. Telefon gibi teknolojik üründen geçtim, pazarlamaya çalıştığımız ve onu da doğru düzgün yapamadığımız için her yıl yüz binlerce tonunu dökecek çöplük aradığımız soğanın tonu 100 dolar ama aynı soğanın kurutulmuşu, yani soğan tozunun tonu 3 bin dolar. Türkiye son 15 yılda eğitimini bilişim çağıyla buluşturabilse, en önemli fırsat dinamiği gençlerini bu yolda eğitebilse dünya çapında sıçrama kaydedebilirdi, ne yazık ki bu şansı yitirmekte olan bir ülke görünümünde bugün. Sanayi çağını ıskalayan, bugün de bilişim trenini kaçırma olasılığı hayli yüksek Türkiyeʹ nin, sanayi ile bilişimi buluşturan ve sanayi 4.0 denilen devrimi yakalama şansı var mı? Onu da bir başka yazıda ele alacağım ama imalat sanayi içindeki katma değer payını arttırmak demişken, dünyadaki sıralamayı ele alan McKinsey araştırmasının dikkat çeken kimi ülkelerine bakıp bu yazıyı noktalayayım: 1980ʹ de 15. sırada yer alan Hindistan, 1990ʹ da Türkiyeʹnin bir basamak altında 14. sırada yer alırken Türkiyeʹ nin sıralama dışı kaldığı 2010 yılında 10. sıraya yerleşiyor. Asıl ilginç performansı ise Çin, Güney Kore ve Rusya gösteriyor. 1980 ve 90ʹ da dünya 7. si olan Çin 2000 yılında 4. ve 2010ʹ da ABD ardından dünya 2.liğini alıyor, bırakmaya da niyeti yok. 1980ʹ de dünya sıralamasında 25. olan Güney Kore, 1990ʹ da 11., 2000ʹ de 8. ve 2010 yılında dünya 7.si... Türkiyeʹ nin dünya 15. si olduğu 2000 yılında 21. sırada kendisine yer bulabilen Rusya ise 10 yılda 10 basamak sıçrayıp 2010ʹ da dünya 11. si... Aşağıda özetlediğim McKinsey 2012 raporundaki sıralama çok şey anlatıyor, tabii ders alma niyetinde olanlara...   1980 1990 2000 2010 ABD 1 1 1 1 Almanya 2 3 3 4 Japonya 3 2 2 3 Çin 7 7 4 2 Güney Kore 25 11 8 7 Hindistan 15 14 14 10 Rusya - - 21 11 Türkiye - 13 15 -    Abdullah Ayan  
Bir önceki yazıda orta gelir tuzağını genel anlamda ele almaya, 20.yüzyılın tartışılmaz lideri ABDʹ nin kişi başına düşen yıllık milli gelirinin %20ʹ sine ulaşamayan ülkelerin orta gelir tuzağı kategorisinde görüldüğünü rakamlarla anlatmaya çalıştım. Yazının sonunda, birbirinden hayli uzak ama son yıllarda ortaya çıkan siyasi/sosyal/ekonomik çalkantılarıyla benzerlikler taşıyan Türkiye ile Brezilyaʹ nın kişi başına düşen milli gelir verilerine özellikle yer verdim. 1970ʹten başlayarak, bugüne kadar iki ülkenin dolar bazında kişi başına düşen gelirleri yani büyüme performansları ile paralel yaşadıkları sancılar hayli ilginç derslerle dolu. Oysa iki ülkenin jeopolitik konumları, büyümeye damgasını vuran dinamikleri ve hepsinden önemlisi siyasi erkleri itibariyle hayli farklı iki ayrı modele sahip. Örneğin Brezilya yer altı özellikle de petrol ve doğalgaza sahip ve ülkeyi geçmişteki dikta/yarı dikta yönetimlere inat 2003ʹ ten beri sol bir iktidar tarafından yönetiliyordu. (Ta ki bu yılın Ağustosunda Parlamento tarafından seçimle iş başına gelmiş devlet başkanı Dilma Rousseff azledilinceye kadar) Türkiyeʹ nin son yıllarda iç ve dış gelişmelerin de etkisiyle yaşadığı sıkıntılara burada değinecek değilim. Ama 2008 küresel krizine rağmen 2010 yılında on bin dolarları gayet rahat aşan iki ülkenin sonrasında yaşadıkları, tüm dünyada orta gelir tuzağına örnek gösterilecek, tez konusu olacak cinsten. Ve 2010-2014 arasındaki 5 yıl içinde duraklayan ve patinaj yapmaya başlayan büyüme rakamlarının 2015ʹte dolar bazında düşmeye başlamasıyla da ilginç benzerlikler taşımakta. İki ülkenin ortak ve ayrışan yanlarıyla ilgili analizleri bir yana bırakıp bugün Türkiyeʹ nin takıldığı orta gelir tuzağıyla ilgili mevcut görünümüne ve yeni nesillere ışık tutacak çıkış yollarına gelecek olursak... Türkiye son beş yıldır ihracat, yatırım, tasarruf, faiz, enflasyon anlamında hangi veriye bakarsak bakalım bir yerlere gelip tıkanmış ülke görüntüsü veriyor. Büyümek için yeni ve teknolojik anlamda katma değeri yüksek üretim sağlayacak yatırım gerekiyor oysa yatırım için gerekli tasarruf oranları gerilemekte. Yeni istihdam için her yıl GSYİHʹ nın %20-25ʹ i kadar yatırıma kaynak sağlayacak tasarruf şu anda %12ʹ ler civarında ve kolay kolay artacak gibi de durmuyor. Daha da önemlisi sanayi üretim ve ihracatını çeşitlendirmeyi nispeten başarmış Türkiye, iş katma değerli ürüne geldiğinde tıkanıp kalmış. O çok eleştirdiğimiz büyümenin durakladığı 1990ʹ larda bile imalat sanayindeki katma değer payı bakımından dünya 13. lüğüne yerleşen Türkiye 2010 yılında sıralama dışına çıkıyor ve bir daha da giremiyor. (McKinsey Manufactoring The Future: The Next Era of Global Growth and İnnovation raporu) Oysa Türkiyeʹ yi orta gelir tuzağından çekip çıkaracak en önemli faktörlerin başında katma değeri yüksek ürün imalat ve ihracatından geçiyor. 2023 hedefi olarak 500 milyar dolar ihracat, 25 bin dolar kişi başı milli gelir çıtasını koymuş Türkiyeʹ nin bugünkü tabloyla asla o rakamlara erişmeyeceği gerçeğini yeniden tekrarlamanın ne gereği ne yararı var. Türkiye yıllık 90 milyon ton olan ihracatını yedi yılda fiziki olarak üç katına çıkaramayacağına göre 500 milyar dolar hedefine ancak katma değeri yüksek kaliteli ürünle erişebilir. Bunun da yolu 1,5 dolar/kg değerindeki ihracat verisini 4 dolarlara çıkarmaktan geçiyor. Basit bir örnek vereyim: Bugün Türkiye 20 ton patates/soğan satarak ancak 2 bin dolar elde edebiliyor. 10 ton patates/soğan hatta narenciyeden sağlanan dövizle 80 gramlık akıllı telefonun döviz getirisi aynı. Oysa günümüzdeki soluksuz küresel yarış, patatesi patates olarak satma yerine ondan çok daha farklı ve döviz getiren katma değeri yüksek ürün elde etmekten geçiyor. Telefon gibi teknolojik üründen geçtim, pazarlamaya çalıştığımız ve onu da doğru düzgün yapamadığımız için her yıl yüz binlerce tonunu dökecek çöplük aradığımız soğanın tonu 100 dolar ama aynı soğanın kurutulmuşu, yani soğan tozunun tonu 3 bin dolar. Türkiye son 15 yılda eğitimini bilişim çağıyla buluşturabilse, en önemli fırsat dinamiği gençlerini bu yolda eğitebilse dünya çapında sıçrama kaydedebilirdi, ne yazık ki bu şansı yitirmekte olan bir ülke görünümünde bugün. Sanayi çağını ıskalayan, bugün de bilişim trenini kaçırma olasılığı hayli yüksek Türkiyeʹ nin, sanayi ile bilişimi buluşturan ve sanayi 4.0 denilen devrimi yakalama şansı var mı? Onu da bir başka yazıda ele alacağım ama imalat sanayi içindeki katma değer payını arttırmak demişken, dünyadaki sıralamayı ele alan McKinsey araştırmasının dikkat çeken kimi ülkelerine bakıp bu yazıyı noktalayayım: 1980ʹ de 15. sırada yer alan Hindistan, 1990ʹ da Türkiyeʹnin bir basamak altında 14. sırada yer alırken Türkiyeʹ nin sıralama dışı kaldığı 2010 yılında 10. sıraya yerleşiyor. Asıl ilginç performansı ise Çin, Güney Kore ve Rusya gösteriyor. 1980 ve 90ʹ da dünya 7. si olan Çin 2000 yılında 4. ve 2010ʹ da ABD ardından dünya 2.liğini alıyor, bırakmaya da niyeti yok. 1980ʹ de dünya sıralamasında 25. olan Güney Kore, 1990ʹ da 11., 2000ʹ de 8. ve 2010 yılında dünya 7.si... Türkiyeʹ nin dünya 15. si olduğu 2000 yılında 21. sırada kendisine yer bulabilen Rusya ise 10 yılda 10 basamak sıçrayıp 2010ʹ da dünya 11. si... Aşağıda özetlediğim McKinsey 2012 raporundaki sıralama çok şey anlatıyor, tabii ders alma niyetinde olanlara...   1980 1990 2000 2010 ABD 1 1 1 1 Almanya 2 3 3 4 Japonya 3 2 2 3 Çin 7 7 4 2 Güney Kore 25 11 8 7 Hindistan 15 14 14 10 Rusya - - 21 11 Türkiye - 13 15 -    Abdullah Ayan  
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.