Muassır Medeniyet hedefi , AB yolculuğu... Abdullah Ayan yazdı

Spor (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 01.12.2016 - 10:48, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Muassır Medeniyet hedefi , AB yolculuğu... Abdullah Ayan yazdı

Türkiyeʹnin AB hedefi sadece bir pakta, bir birliğe girme macerasından ibaret değildir. Bu topraklarda yaşayanların neredeyse 200 yıla varan, meşakkatli yolculuğunun büyükçe hayallerinden birinin Avrupa ile bir arada olma fikrinin gerçekleşmesidir. 2. Mahmud ve Sadrazam Alemdar mustafa Paşaʹ nın imzaladıkları Senedi ittifakʹ la başlar. Yeniçeri ocağını dağıtan padişahın adını ˮgavuraˮ çıkaran çapulcuların akıttığı kanlar bu yolda ödenen ilk bedelleri anlatır. 1839 Tanzimat fermanı, 1856 Islahat fermanı... Daha da önemlisi 1876ʹ da yürürlüğe giren kanuni esasi, bugün bile kendimize uygun elbiseyi bir türlü giyemediğimiz, halen tartışa geldiğimiz anayasaların ilki ve bugün bile uygulanabilse çoğumuzun kabul edeceği standartlara sahip... Örnek mi? Yasa önünde tüm Osmanlıların eşit olduğu, işkence ve eziyetin kesinlikle yasaklanması, yasayla hükme bağlanmadan kimseden vergi, harç vs. alınamayacağı, vergilerin ödeme gücüyle orantılı toplanması, Hakimlerin azlolunamayacağı, yargılamaların aleni yapılması, herkese mahkemelerde savunma hakkı tanınması, hiç kimsenin mahkemelere müdahalede bulunamayacağı... Yasamayı Meclis-i Mebusan (Temsilciler Meclisi) ve Heyet-i Ayanʹdan (Günümüzdeki karşılığı Senato) oluşan Meclis-i Umumiʹ ye bırakan, üstelik her vekilin düşüncelerini özgürce söylediği ve rüşvet, vatana ihanet, anayasayı çiğneyecek eyleme kalkışmadıkça kendisine dokunulmazlık sağlayan bir anayasa... Sonrası hem batılılaşma hem de batılılaşmayı pek çok yapısal reform, demokrasi çizgisinde götürmeye çalışanlar adına tam bir med cezirdir ve AB ile ilişkilerin bugün kopma noktasına geldiğini sananların nasıl bir yanılgı içinde olduklarını anlamalarını sağlayacak sayısız derslerle doludur. Osmanlıʹ yı bir yana bırakıp genç Cumhuriyete bakacak olursak, Anadoluʹ nun yüzü hep batıya dönüktür, İmparatorluğun kurduğu batılı tüm kurumlar Cumhuriyet ile güçlendirilmekle kalmamış, eğitim gibi, dinle devlet işlerinin ayrılması gibi reformlar batı standartlarına uygun hale getirilmiş, mühendislikten mimarlığa, felsefeye, edebiyata, tıbba, pozitif bilimlere kadar yaşamı etkileyen her alanda tüm kurum ve kavramlara batılılaşma egemen olmuştur. Osmanlı ve onun küllerinden doğan Türkiye batıya bu denli entegre olmaya çalışırken batı diye tanımladığımız Avrupa da med cezir dalgalarıyla çalkalanmaktadır. İki dünya savaşı, iki savaş arasında ortaya çıkan faşizm dalgasının yükselişi, diktatörlerin kan gölüne çevirdiği ve o güne kadar tarihin pek tanık olmadığı milyonlarca insanın hayatına mal olan bir kıtayı yakıp yıkan karanlık döneme karşın bu ülke yüzünü doğuya değil hep batıya dönük tutmuştur. Mustafa Kemalʹ in ˮmuassır medeniyetˮ olarak tanımladığı günümüz Türkçesiyle seslendirirsek ʹçağdaş uygarlıkʹ çizgisi, çağdaşlık ve uygarlığı model olarak tüm kurumları ve enstrümanlarıyla hep batıdan almıştır. Ceza ve medeni hukuk, Üniversiteler, ikinci dünya savaşının bitmesiyle tıpkı Avrupaʹ da olduğu gibi hızlanan demokratik arayışlar, çok partili sisteme geçiş, ˮgizli oy, açık sayımˮ ilkesinin de kabulüyle gittikçe önem ve anlam kazanan ˮhalk iradesineˮ saygı... Darbelerle uğranılan yol kazalarına rağmen o sandığı halkın önüne götürme ilkesinin işlemesi de ˮbatı icadıˮ demokrasinin kazanımları sayesinde olmuştur. Avrupaʹ nin birlik fikri işte o iki büyük yangının yerle bir ettiği, yenilen bir yana kazananın da enkaz altında kaldığı iki büyük savaşın ve 60 milyon insanın cesetleri üzerinde doğar... İki savaşın asıl iki rakibi Fransa ve Almanyaʹ nın bir türlü uzlaşamadığı kömür ve çelik endüstrilerini kan yerine barış çubuğu tüttürerek küresel kurallara göre ortak yönetme fikri ve iki ülkenin yanlarına aldıkları İtalya ve üç Benelüks ülkesi (Hollanda, Belçika, Lüksemburg) altıya ulaşan Avrupa Kömür Çelik Topluluğu 1951 Paris Anlaşmasıyla doğar böylece... Ve topluluk 1957 Roma anlaşmasıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu AET adını alır. Artık hedef kömür ve çelik endüstrilerinin ortaklaşa yönetilmesinden çok daha farklı ve ileri boyuttadır. Gümrük Birliğiyle ülkeler arası gümrük duvarlarının kısıtladığı mal değişimi yanında, insanların topluluk içinde serbestçe dolaşımı da sağlanacaktır. Avrupaʹ daki bu gelişmelere ve birleşik Avrupa fikrinin somut ürünü ABʹ ye uzanan süreçte Türkiye ilk gününden başlayarak Avrupa kurumlarının içinde yer alma arzusunu sürekli ortaya koyan istekli partner görünümündedir. Daha Avrupa Çelik/Kömür Topluluğundan da önce 1949ʹ da oluşturulan Avrupa Konseyinin ve konseyi oluşturan ülkelerin parlamenterlerinden oluşan Meclise temsilci veren ülkedir Türkiye... Bu kadar da değil... 1957ʹ de Avrupa Ekonomik Topluluğunun temelleri atılırken ortaklığa girme arayışları dönemin iktidarı Demokrat Partinin de gündemindedir. Dönemin Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu daha Çelik/Kömür Topluluğu AETʹ ye evrilmeden 1955ʹ te Türkiyeʹ nin bu çağdaş uygarlık modeli gördüğü Birliğe girmesi için hükümeti nezdinden çaba gösterir ve aldığı yeşil ışık sonucu 1959ʹ da ilk resmi başvurunun yapılmasını sağlar. Tarihin tozlu ama yalan bilmez arşivi bakın nasıl anlatıyor o günleri: 60 darbesinin ardından kurulan mahkemede idama mahkum edilen Demokrat Parti önde gelenleri kararın ardından 15 Eylül 1961 davanın görüldüğü Yassıadaʹ dan İmralıʹ ya askeri hücumbotla sevk edilmekte. Elleri kelepçeli asılmaya götürülmekte olan grubun üzerine çökmüş olan ölüm sessizliğini Celal Bayar bozar. karşısındaki Zorluʹ ya döner ve seslenir: ˮFatin Bey bize şu Ortak Pazarʹ ı anlatˮ Bir gün sonra darağacına çıkarılacak Zorlu heyecanla bir yıl önce kendi elleriyle yaptığı başvuruyla başlayan süreci yolculuk boyu anlatacaktır... Bugün bir kalemde köprüleri atmaya çalışanlara ve Çelik Topluluğundan Avrupa Birliğine, Avrupa Konseyinden Avrupa Parlamentosuna uzanan meşakkatli yolculuğu kolaylıkla inilecek vasıtaya benzetenlere bakmayın. İnönü hükümeti döneminde imzalanan 1963 Ankara anlaşmasından 1987 Özalʹ ın tam üyelik başvurusuna, 1994 Gümrük Birliğinden 2004 tam üyelik müzakere sürecine uzanan macera dolu yolculuğun ilginç öyküsünü bir sonraki yazıda sürdüreyim. Şanghay İşbirliği Örgütü, ABʹ ye alternatif mi? tartışması mı? Onu da yeri geldiğince siyasetten uzak, ekonomik veriler ışığında yapalım izninizle...   Abdullah Ayan
Türkiyeʹnin AB hedefi sadece bir pakta, bir birliğe girme macerasından ibaret değildir. Bu topraklarda yaşayanların neredeyse 200 yıla varan, meşakkatli yolculuğunun büyükçe hayallerinden birinin Avrupa ile bir arada olma fikrinin gerçekleşmesidir. 2. Mahmud ve Sadrazam Alemdar mustafa Paşaʹ nın imzaladıkları Senedi ittifakʹ la başlar. Yeniçeri ocağını dağıtan padişahın adını ˮgavuraˮ çıkaran çapulcuların akıttığı kanlar bu yolda ödenen ilk bedelleri anlatır. 1839 Tanzimat fermanı, 1856 Islahat fermanı... Daha da önemlisi 1876ʹ da yürürlüğe giren kanuni esasi, bugün bile kendimize uygun elbiseyi bir türlü giyemediğimiz, halen tartışa geldiğimiz anayasaların ilki ve bugün bile uygulanabilse çoğumuzun kabul edeceği standartlara sahip... Örnek mi? Yasa önünde tüm Osmanlıların eşit olduğu, işkence ve eziyetin kesinlikle yasaklanması, yasayla hükme bağlanmadan kimseden vergi, harç vs. alınamayacağı, vergilerin ödeme gücüyle orantılı toplanması, Hakimlerin azlolunamayacağı, yargılamaların aleni yapılması, herkese mahkemelerde savunma hakkı tanınması, hiç kimsenin mahkemelere müdahalede bulunamayacağı... Yasamayı Meclis-i Mebusan (Temsilciler Meclisi) ve Heyet-i Ayanʹdan (Günümüzdeki karşılığı Senato) oluşan Meclis-i Umumiʹ ye bırakan, üstelik her vekilin düşüncelerini özgürce söylediği ve rüşvet, vatana ihanet, anayasayı çiğneyecek eyleme kalkışmadıkça kendisine dokunulmazlık sağlayan bir anayasa... Sonrası hem batılılaşma hem de batılılaşmayı pek çok yapısal reform, demokrasi çizgisinde götürmeye çalışanlar adına tam bir med cezirdir ve AB ile ilişkilerin bugün kopma noktasına geldiğini sananların nasıl bir yanılgı içinde olduklarını anlamalarını sağlayacak sayısız derslerle doludur. Osmanlıʹ yı bir yana bırakıp genç Cumhuriyete bakacak olursak, Anadoluʹ nun yüzü hep batıya dönüktür, İmparatorluğun kurduğu batılı tüm kurumlar Cumhuriyet ile güçlendirilmekle kalmamış, eğitim gibi, dinle devlet işlerinin ayrılması gibi reformlar batı standartlarına uygun hale getirilmiş, mühendislikten mimarlığa, felsefeye, edebiyata, tıbba, pozitif bilimlere kadar yaşamı etkileyen her alanda tüm kurum ve kavramlara batılılaşma egemen olmuştur. Osmanlı ve onun küllerinden doğan Türkiye batıya bu denli entegre olmaya çalışırken batı diye tanımladığımız Avrupa da med cezir dalgalarıyla çalkalanmaktadır. İki dünya savaşı, iki savaş arasında ortaya çıkan faşizm dalgasının yükselişi, diktatörlerin kan gölüne çevirdiği ve o güne kadar tarihin pek tanık olmadığı milyonlarca insanın hayatına mal olan bir kıtayı yakıp yıkan karanlık döneme karşın bu ülke yüzünü doğuya değil hep batıya dönük tutmuştur. Mustafa Kemalʹ in ˮmuassır medeniyetˮ olarak tanımladığı günümüz Türkçesiyle seslendirirsek ʹçağdaş uygarlıkʹ çizgisi, çağdaşlık ve uygarlığı model olarak tüm kurumları ve enstrümanlarıyla hep batıdan almıştır. Ceza ve medeni hukuk, Üniversiteler, ikinci dünya savaşının bitmesiyle tıpkı Avrupaʹ da olduğu gibi hızlanan demokratik arayışlar, çok partili sisteme geçiş, ˮgizli oy, açık sayımˮ ilkesinin de kabulüyle gittikçe önem ve anlam kazanan ˮhalk iradesineˮ saygı... Darbelerle uğranılan yol kazalarına rağmen o sandığı halkın önüne götürme ilkesinin işlemesi de ˮbatı icadıˮ demokrasinin kazanımları sayesinde olmuştur. Avrupaʹ nin birlik fikri işte o iki büyük yangının yerle bir ettiği, yenilen bir yana kazananın da enkaz altında kaldığı iki büyük savaşın ve 60 milyon insanın cesetleri üzerinde doğar... İki savaşın asıl iki rakibi Fransa ve Almanyaʹ nın bir türlü uzlaşamadığı kömür ve çelik endüstrilerini kan yerine barış çubuğu tüttürerek küresel kurallara göre ortak yönetme fikri ve iki ülkenin yanlarına aldıkları İtalya ve üç Benelüks ülkesi (Hollanda, Belçika, Lüksemburg) altıya ulaşan Avrupa Kömür Çelik Topluluğu 1951 Paris Anlaşmasıyla doğar böylece... Ve topluluk 1957 Roma anlaşmasıyla Avrupa Ekonomik Topluluğu AET adını alır. Artık hedef kömür ve çelik endüstrilerinin ortaklaşa yönetilmesinden çok daha farklı ve ileri boyuttadır. Gümrük Birliğiyle ülkeler arası gümrük duvarlarının kısıtladığı mal değişimi yanında, insanların topluluk içinde serbestçe dolaşımı da sağlanacaktır. Avrupaʹ daki bu gelişmelere ve birleşik Avrupa fikrinin somut ürünü ABʹ ye uzanan süreçte Türkiye ilk gününden başlayarak Avrupa kurumlarının içinde yer alma arzusunu sürekli ortaya koyan istekli partner görünümündedir. Daha Avrupa Çelik/Kömür Topluluğundan da önce 1949ʹ da oluşturulan Avrupa Konseyinin ve konseyi oluşturan ülkelerin parlamenterlerinden oluşan Meclise temsilci veren ülkedir Türkiye... Bu kadar da değil... 1957ʹ de Avrupa Ekonomik Topluluğunun temelleri atılırken ortaklığa girme arayışları dönemin iktidarı Demokrat Partinin de gündemindedir. Dönemin Dış İşleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu daha Çelik/Kömür Topluluğu AETʹ ye evrilmeden 1955ʹ te Türkiyeʹ nin bu çağdaş uygarlık modeli gördüğü Birliğe girmesi için hükümeti nezdinden çaba gösterir ve aldığı yeşil ışık sonucu 1959ʹ da ilk resmi başvurunun yapılmasını sağlar. Tarihin tozlu ama yalan bilmez arşivi bakın nasıl anlatıyor o günleri: 60 darbesinin ardından kurulan mahkemede idama mahkum edilen Demokrat Parti önde gelenleri kararın ardından 15 Eylül 1961 davanın görüldüğü Yassıadaʹ dan İmralıʹ ya askeri hücumbotla sevk edilmekte. Elleri kelepçeli asılmaya götürülmekte olan grubun üzerine çökmüş olan ölüm sessizliğini Celal Bayar bozar. karşısındaki Zorluʹ ya döner ve seslenir: ˮFatin Bey bize şu Ortak Pazarʹ ı anlatˮ Bir gün sonra darağacına çıkarılacak Zorlu heyecanla bir yıl önce kendi elleriyle yaptığı başvuruyla başlayan süreci yolculuk boyu anlatacaktır... Bugün bir kalemde köprüleri atmaya çalışanlara ve Çelik Topluluğundan Avrupa Birliğine, Avrupa Konseyinden Avrupa Parlamentosuna uzanan meşakkatli yolculuğu kolaylıkla inilecek vasıtaya benzetenlere bakmayın. İnönü hükümeti döneminde imzalanan 1963 Ankara anlaşmasından 1987 Özalʹ ın tam üyelik başvurusuna, 1994 Gümrük Birliğinden 2004 tam üyelik müzakere sürecine uzanan macera dolu yolculuğun ilginç öyküsünü bir sonraki yazıda sürdüreyim. Şanghay İşbirliği Örgütü, ABʹ ye alternatif mi? tartışması mı? Onu da yeri geldiğince siyasetten uzak, ekonomik veriler ışığında yapalım izninizle...   Abdullah Ayan
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.