Tuz deposundan Taş Binaʹ ya... -16... Abdullah Ayan yazdı

Spor (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 07.08.2017 - 09:00, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Tuz deposundan Taş Binaʹ ya... -16... Abdullah Ayan yazdı

1951ʹ de şiir kitabıyla sanat dünyasına merhaba diyen İlyas Halilʹ in Akkahve dönemine denk gelen masalımsı Mersin anlatımlarını öyküleştirmesi 1985ʹ te yayınlanan Çıplak Yula kitabıyla başlar ve ardından birbiri peşi sıra yayınlanan tüm eserlerine hasret dolu cümlelerle yansır. İlginçtir, Çıplak Yulaʹ dan önce ilk öykü kitabı Doyumsuz Göz 1983ʹte basılıp okuyucuyla buluşur ancak o ilk kitapta Halil gezip gördüğü dünyanın dört bucağından esinlenip mizahi bir dille yazar ama Mersin tek cümleyle bile olsa yer almaz. Evet, ʹÇıplak Yulaʹ ile başlayan ve bir dönemi şair diliyle ölümsüzleştiren o Mersin sevdasıyla dokunan öyküler, yıllar boyu yayınlanan tüm kitaplarında artık vazgeçemediği ana temalardan biridir. Akkahve çatısı altında pekişen dostluklar, yıllar geçse de unutulmayan çocukluk, gençlik aşkları... Ve hepsinden önemlisi, anıları besleyen tüm mekanları yok edilirken sesini çıkarmayan, ʹunutmaya meyilliʹ bir kentin yok olmaya yüz tutmuş dönemini ressam titizliğiyle bugüne ve geleceğe aktaran İlyas Halilʹ e neleri borçlu olduğumuz ileride daha iyi anlaşılacaktır. Çıplak Yula kitabındaki öykülerden derlediğim bir bölümle sürdürelim sisler arasında yitip giden Mersini solumaya... ˮGözlerimi sımsıkı yumuyorum. Tek damla ışık bırakmıyorum içeriye. Alçaklar, bir yolunu bulup dalgama taş atıyorlar. Perişan ediyorlar beni. Bıktım gözlerimden. Sımsıkı yumdum pezevenkleri. Şimdi Mersinʹ de Pompeipolisʹ te Viran Şehrindeyim. Tıraşım uzamış, sıcaktan, terden boynum kaşınıyor. Ya Temmuz ya Ağustos ayındayız. Dik beyaz taş kolonlar, ufak kum tepeleri, yığınla kurumuş ot, çalı... Uzaktan mavi Akdenizin hışırtısı. ˮYum ulan gözlerini yumˮ Daha kuvvetle bastırıyorum göz kapaklarımı. Tamam, işte yavaş yavaş denizin hışırtısı çoğalıyor. Kum bir sıcak ki, hiç sormayın. Çifte telliye ayak uydurur gibi hop hop sıçrıyorum sıcak kumun üstünde. ˮAmanin göbeğim de uyyˮ ver yansın, o da bu havaya uyuyor. Yeni tutulmuş balık gibi zıplıyor. Hani neredesin rüzgâr? Es ulan es! Tam zamanı işte! ˮUlan alçak, tiril tiril titrerken soğukta esersin değil mi? Eseceksen şimdi es! Es be yiğidim es! Park Avenueʹnun Jean Talonʹ a* yakın köşesinde Giritli kahvehanesi vardır.(...) (...) Jean Talonʹ a varınca Akdenizʹ e varırsınız. ... (...) Yine gözlerimi sıkıca yumdum. Sinemaya vakit var. Mersine döndüm. Bakkal Ali Kokulu! Arkadaki kulübede gazoz kasaları. Sonra yine tertemiz deniz. Yeni sulanmış topraktan hafif bir güneş kokusu yayılmış havaya. Çiçeklerin koca, mavi, kırmızı gözleri yok artık, güneşi çekilen ikindi gölgesinde parıldıyor. Diyorlar ki, şimdi Akdeniz pişmiş! Kokuyormuş! Ölüymüş! Vurulmuş yaban keçisi gibi uzanmış yatıyormuş. Kokudan kimse yaklaşmıyor, kimse aldırmıyormuş ona. Kişiler aceleci, kızgın, kavgacı imiş. Güneşi yitirmişler, her taraf kükürt kokuyormuş. Kimseler deniz kıyısında dolaşmıyor, ıslık çalmıyormuş. Güldüm! Çayımdan bir yudum aldım. Yalnız deniz mi ihtiyarlayan böyle. O günün genç kızlarına ne oldu acaba? Gelinlik kızları nine olan bir kentte deniz böyle kokar herhalde. (...) (...) Harvey geldi. ˮHaydi sinemayaˮ dedi. Yanında yürürken gökyüzüne bakıyordum. Pompeipolisʹ i, Mersinʹ li Ali Kokuluʹ yu, ölü Akdenizʹ i bırakıp sinemaya yöneldik. (...)ˮ ** ** Yıllar önce (1951) yayınlanan ilk şiir kitabına adını veren ˮHal ve Hayâlˮ de tam olarak tanımladığı dünyanın bir ucundayken Mersinʹde olma hayali olarak tanımlanabilecek ruh hali yukarıdaki öyküyle kalmaz. 1985ʹ ten sonra yayınlanan pek çok kitabındaki öykülere yansır. Öyle olmasa; ˮPlace DʹArmes***, Ocak ayında ölü karın altında gömülü kalır. Renksiz, yapışkan, köpek fışkısına benzer kar, leş kokar. Hışırtılı fışkıya basa basa yürüyordu sel-akan insanlar. Yan yana yürüyenlerin başı eğik, ağzı susuktuˮ diye başladığı öyküde , sıkça başvurduğu ʹkuş misali yolculuklaˮ Akkahve günlerindeki Mersinʹ e kanat çırpıp ˮfelsefeci Osmanʹ ınˮ omuzuna konar mıydı? Konmakla da kalmaz soluksuz uçtuğu mavi gök denizini Osman, Osmanʹı koyusundan eAkdeniz niyetine döker miydi: ˮOsmanʹ ı kıyıda ninni söylerken buldum. Osmanʹ a ˮkendini mi uyutmağa çalışıyorsun?ˮ dedim. ˮHayırˮ dedi. ˮDenizi uyutacağım. Üç saattir bu türküyü söylüyorum. Denizin bir ucu uyudu, bak yel dindi. Gökyüzünün mumları söndü.ˮ Osman ağzını açınca denizin hışırtısı geliyor insanın kulağına.ˮ**** *Kanada Qubec bölgesinde Atlantik Okyanusuna açılan St. Lawrence körfezine bakan yerleşim yeri ** Çıplak Yula (1985) kitabı, Uçan Kuşlar öyküsü *** Montreal merkezinde önemli bulvar **** Çıplak Yula, Sabah trafiği öyküsü   Abdullah Ayan Tuz deposundan taş binaya-1 Tuz deposundan taş binaya-2 Tuz deposundan taş binaya-3 Tuz deposundan taş binaya-4 Tuz deposundan taş binaya-5 Tuz deposundan taş binaya-6 Tuz deposundan taş binaya-7 Tuz deposundan taş binaya-8 Tuz deposundan taş binaya-9 Tuz deposundan taş binaya-10 Tuz deposundan taş binaya-11 Tuz deposundan taş binaya-12 Tuz deposundan taş binaya-13 Tuz deposundan taş binaya-14 Tuz deposundan taş binaya-15    
1951ʹ de şiir kitabıyla sanat dünyasına merhaba diyen İlyas Halilʹ in Akkahve dönemine denk gelen masalımsı Mersin anlatımlarını öyküleştirmesi 1985ʹ te yayınlanan Çıplak Yula kitabıyla başlar ve ardından birbiri peşi sıra yayınlanan tüm eserlerine hasret dolu cümlelerle yansır. İlginçtir, Çıplak Yulaʹ dan önce ilk öykü kitabı Doyumsuz Göz 1983ʹte basılıp okuyucuyla buluşur ancak o ilk kitapta Halil gezip gördüğü dünyanın dört bucağından esinlenip mizahi bir dille yazar ama Mersin tek cümleyle bile olsa yer almaz. Evet, ʹÇıplak Yulaʹ ile başlayan ve bir dönemi şair diliyle ölümsüzleştiren o Mersin sevdasıyla dokunan öyküler, yıllar boyu yayınlanan tüm kitaplarında artık vazgeçemediği ana temalardan biridir. Akkahve çatısı altında pekişen dostluklar, yıllar geçse de unutulmayan çocukluk, gençlik aşkları... Ve hepsinden önemlisi, anıları besleyen tüm mekanları yok edilirken sesini çıkarmayan, ʹunutmaya meyilliʹ bir kentin yok olmaya yüz tutmuş dönemini ressam titizliğiyle bugüne ve geleceğe aktaran İlyas Halilʹ e neleri borçlu olduğumuz ileride daha iyi anlaşılacaktır. Çıplak Yula kitabındaki öykülerden derlediğim bir bölümle sürdürelim sisler arasında yitip giden Mersini solumaya... ˮGözlerimi sımsıkı yumuyorum. Tek damla ışık bırakmıyorum içeriye. Alçaklar, bir yolunu bulup dalgama taş atıyorlar. Perişan ediyorlar beni. Bıktım gözlerimden. Sımsıkı yumdum pezevenkleri. Şimdi Mersinʹ de Pompeipolisʹ te Viran Şehrindeyim. Tıraşım uzamış, sıcaktan, terden boynum kaşınıyor. Ya Temmuz ya Ağustos ayındayız. Dik beyaz taş kolonlar, ufak kum tepeleri, yığınla kurumuş ot, çalı... Uzaktan mavi Akdenizin hışırtısı. ˮYum ulan gözlerini yumˮ Daha kuvvetle bastırıyorum göz kapaklarımı. Tamam, işte yavaş yavaş denizin hışırtısı çoğalıyor. Kum bir sıcak ki, hiç sormayın. Çifte telliye ayak uydurur gibi hop hop sıçrıyorum sıcak kumun üstünde. ˮAmanin göbeğim de uyyˮ ver yansın, o da bu havaya uyuyor. Yeni tutulmuş balık gibi zıplıyor. Hani neredesin rüzgâr? Es ulan es! Tam zamanı işte! ˮUlan alçak, tiril tiril titrerken soğukta esersin değil mi? Eseceksen şimdi es! Es be yiğidim es! Park Avenueʹnun Jean Talonʹ a* yakın köşesinde Giritli kahvehanesi vardır.(...) (...) Jean Talonʹ a varınca Akdenizʹ e varırsınız. ... (...) Yine gözlerimi sıkıca yumdum. Sinemaya vakit var. Mersine döndüm. Bakkal Ali Kokulu! Arkadaki kulübede gazoz kasaları. Sonra yine tertemiz deniz. Yeni sulanmış topraktan hafif bir güneş kokusu yayılmış havaya. Çiçeklerin koca, mavi, kırmızı gözleri yok artık, güneşi çekilen ikindi gölgesinde parıldıyor. Diyorlar ki, şimdi Akdeniz pişmiş! Kokuyormuş! Ölüymüş! Vurulmuş yaban keçisi gibi uzanmış yatıyormuş. Kokudan kimse yaklaşmıyor, kimse aldırmıyormuş ona. Kişiler aceleci, kızgın, kavgacı imiş. Güneşi yitirmişler, her taraf kükürt kokuyormuş. Kimseler deniz kıyısında dolaşmıyor, ıslık çalmıyormuş. Güldüm! Çayımdan bir yudum aldım. Yalnız deniz mi ihtiyarlayan böyle. O günün genç kızlarına ne oldu acaba? Gelinlik kızları nine olan bir kentte deniz böyle kokar herhalde. (...) (...) Harvey geldi. ˮHaydi sinemayaˮ dedi. Yanında yürürken gökyüzüne bakıyordum. Pompeipolisʹ i, Mersinʹ li Ali Kokuluʹ yu, ölü Akdenizʹ i bırakıp sinemaya yöneldik. (...)ˮ ** ** Yıllar önce (1951) yayınlanan ilk şiir kitabına adını veren ˮHal ve Hayâlˮ de tam olarak tanımladığı dünyanın bir ucundayken Mersinʹde olma hayali olarak tanımlanabilecek ruh hali yukarıdaki öyküyle kalmaz. 1985ʹ ten sonra yayınlanan pek çok kitabındaki öykülere yansır. Öyle olmasa; ˮPlace DʹArmes***, Ocak ayında ölü karın altında gömülü kalır. Renksiz, yapışkan, köpek fışkısına benzer kar, leş kokar. Hışırtılı fışkıya basa basa yürüyordu sel-akan insanlar. Yan yana yürüyenlerin başı eğik, ağzı susuktuˮ diye başladığı öyküde , sıkça başvurduğu ʹkuş misali yolculuklaˮ Akkahve günlerindeki Mersinʹ e kanat çırpıp ˮfelsefeci Osmanʹ ınˮ omuzuna konar mıydı? Konmakla da kalmaz soluksuz uçtuğu mavi gök denizini Osman, Osmanʹı koyusundan eAkdeniz niyetine döker miydi: ˮOsmanʹ ı kıyıda ninni söylerken buldum. Osmanʹ a ˮkendini mi uyutmağa çalışıyorsun?ˮ dedim. ˮHayırˮ dedi. ˮDenizi uyutacağım. Üç saattir bu türküyü söylüyorum. Denizin bir ucu uyudu, bak yel dindi. Gökyüzünün mumları söndü.ˮ Osman ağzını açınca denizin hışırtısı geliyor insanın kulağına.ˮ**** *Kanada Qubec bölgesinde Atlantik Okyanusuna açılan St. Lawrence körfezine bakan yerleşim yeri ** Çıplak Yula (1985) kitabı, Uçan Kuşlar öyküsü *** Montreal merkezinde önemli bulvar **** Çıplak Yula, Sabah trafiği öyküsü   Abdullah Ayan Tuz deposundan taş binaya-1 Tuz deposundan taş binaya-2 Tuz deposundan taş binaya-3 Tuz deposundan taş binaya-4 Tuz deposundan taş binaya-5 Tuz deposundan taş binaya-6 Tuz deposundan taş binaya-7 Tuz deposundan taş binaya-8 Tuz deposundan taş binaya-9 Tuz deposundan taş binaya-10 Tuz deposundan taş binaya-11 Tuz deposundan taş binaya-12 Tuz deposundan taş binaya-13 Tuz deposundan taş binaya-14 Tuz deposundan taş binaya-15    
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.