Demokrasi mi, coğrafya mı? Kuzey Güney Kore karşılaştırması... Abdullah Ayan yazdı

Spor (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 26.03.2018 - 08:54, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Demokrasi mi, coğrafya mı? Kuzey Güney Kore karşılaştırması... Abdullah Ayan yazdı

İlk iki yazıda Daron Acemoğlu ve James Robinsonʹ un Ulusların Düşüşü kitabındaki tezlerinden de yararlanarak ülkelerin gelişmesi ve refahında özgürlük, çok seslilik ve demokrasinin oynadığı role değinmiş, çeşitli örneklerle bir zamanlar oldukça kabul gören ˮulusların gelişiminde coğrafya ve iklimin en büyük faktör olduğuˮ tezinin günümüzde pek te geçerli olmadığını anlatmaya çalışmıştım. Kaldığımız yerden sürdürelim… Acemoğlu-Robinson ikilisine göre dünyada ortaya çıkan eşitsizlik ve refahın dağıtılmasıyla iklim, coğrafyanın elle tutulur bağlantısı yoktur. Aksine aynı coğrafya ve iklime sahip sınır komşusu ülke ve hatta kentler arasında bile uçurumlar ortaya çıkıyor. Uçurumu iklimin yansıması olan tarımsal verimlilikteki farklılıklarla da açıklamak artık pek mümkün değil. Değil çünkü, 20. yüzyılda başlayıp günümüzde hızlanan sanayi teknolojilerinin dağılımının yarattığı eşitsizlik yanında, tarım ürünleri verimliliği dişe dokunur rol oynamıyor. Peki, Max Weberʹ in öne çıkardığı kültürel farklılıklar önemsenecek boyutta mı? Acemoğlu-Robinson bu tezin çok ta sağlam temellere dayanmadığını Güney-Kuzey Kore karşılaştırmasıyla gösteriyor. Her ne kadar bugün Güney ve Kuzey Kore arasında refah, zenginlik bir yana kültürel uçurum olsa da, iki ülkenin son 60 yıllık dönemine damgasını vuran ekonomik gelişmelerinde ve ayrışmalarında kültür sebep değil sonuçla ilgili bir faktördür. 1950ʹ deki ABD müdahalesiyle başlayan süreçte ikiye bölününceye kadar Kore; dil, inanç, etnisite, kültür bakımından dünyada eşine zor rastlanır homojenlikteydi. Parçalanma sonrası ikiye ayrılan ulusun iki ülkesi apayrı ideolojilere sahip, birbirine zıt iki modele yönelmiş, bunun sonucu Güney Kore teknolojik gelişmenin rüzgarını da arkasına alarak dünyanın en hızlı gelişen ülkelerinden biri haline gelirken, Kuzey Kore yönetimi dünyadan izole ettiği ülke halkını yokluğa ve yoksulluğa mahkum etmiştir. 25 milyonluk Kuzey Koreʹ nin 14 milyonluk iş gücü olmasına karşın yaratılan yıllık hasıla resmi döviz kuruyla 28 milyar, satın alma gücü paritesine göre 40 milyar dolardır. Hangi veriyi alırsanız alın ülke dünyanın en yoksulları arasındadır ve satın alma gücüne göre dahi kişi başı gelir 1700 dolar civarındadır. Buna karşın 51 milyon nüfuslu Güney Kore satın alma gücü paritesine göre 2017ʹde 2 trilyon doları aşkın Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) yaratırken kişi başına düşen gelir 40 bin dolara ulaşmıştır. Sadece bu kadar da değil… Güney Kore bilişim, otomotiv, enerji sektörlerinde tüm dünyanın parmak ısırdığı gelişme kaydederken, ülkelerin refahının ölçülmesinde önemli rol oynayan sağlık, eğitim, ortalama yaşam, doğumda ölüm oranlarıyla da büyük fark atar. Örneğin Kuzey Koreʹ de ortalama ömür 70,7 yıl iken Güneyʹ de 82 dir. Doğumda anne ölüm hızı Kuzeyʹ de yüz binde 82, Güneyʹ de 11, bebek ölüm oranı Kuzeyʹ de binde 22, Güneyʹ de3 tür. 60 yıl içinde aynı kültürel kodlara sahip halkın iki ülkeyle ayrışan kaderi ve bugün ortaya çıkan tabloyu Acemoğlu-Robinson gelmiş geçmiş tüm hipotezlerin dışına çıkarak yeni bir okumayla çözümlemeye çalışırken şu tezleri savunurlar: Ülkelerin ekonomik başarıları kurumlara, ekonominin işleyişini belirleyen düzenleyici kurallara ve bireyi motive eden teşviklere göre farklılık gösterir. Ekonomik ve siyasal kurumların tüm toplumu kapsaması ya da siyasi kurumların sömürücü davranışları gelişmeyi belirleyen önemli faktörlerdir. Çoğulcu siyasi kurumlar ister istemez kapsayıcıdır, baskıcı yönetimler ise sömürücü. Ekonomik ve siyasal kurumlar arasında güçlü bir bağ, sinerji vardır. Sömürücü siyasi kurumlarca yönetilen ülkelerde güç bir avuç elitin elinde yoğunlaşır, buna karşın gücü geniş biçimde dağıtan ʹkapsayıcıʹ siyasal kurumlar, çoğunluğun kaynaklarına el koyan, gümrük duvarlarıyla halkı sömüren, iktidar sahiplerinin etrafına kümelenmiş bir avuç azınlık yararlansın diye piyasaların işleyişine baskıyla müdahale eden kurumları yok etmeyi hedefler. Acemoğlu ve Robinson, modern dünyada sömürücü siyasal kurumların kapsayıcı kurumlara dönüşmesinin çıkış noktası olarak 1688 İngiliz Devrimiʹ ni esas alırlar. Ayrıştırıcı baskıcı kurumların yönetildiği ülkelerle, kapsayıcı çoğulcu ülkelerin durumu böyle de, yeni dünya düzeninin en önemli aktörü Çinʹ i ve Çinʹ in 1990ʹ larda başlayan soluksuz yükselişini hangi modellemelerle izah edecek, bu devasa ülkeyi nereye koyacağız derseniz? Çin ve Hindistan ayrı bir makale konusu olsun… Abdullah Ayan
İlk iki yazıda Daron Acemoğlu ve James Robinsonʹ un Ulusların Düşüşü kitabındaki tezlerinden de yararlanarak ülkelerin gelişmesi ve refahında özgürlük, çok seslilik ve demokrasinin oynadığı role değinmiş, çeşitli örneklerle bir zamanlar oldukça kabul gören ˮulusların gelişiminde coğrafya ve iklimin en büyük faktör olduğuˮ tezinin günümüzde pek te geçerli olmadığını anlatmaya çalışmıştım. Kaldığımız yerden sürdürelim… Acemoğlu-Robinson ikilisine göre dünyada ortaya çıkan eşitsizlik ve refahın dağıtılmasıyla iklim, coğrafyanın elle tutulur bağlantısı yoktur. Aksine aynı coğrafya ve iklime sahip sınır komşusu ülke ve hatta kentler arasında bile uçurumlar ortaya çıkıyor. Uçurumu iklimin yansıması olan tarımsal verimlilikteki farklılıklarla da açıklamak artık pek mümkün değil. Değil çünkü, 20. yüzyılda başlayıp günümüzde hızlanan sanayi teknolojilerinin dağılımının yarattığı eşitsizlik yanında, tarım ürünleri verimliliği dişe dokunur rol oynamıyor. Peki, Max Weberʹ in öne çıkardığı kültürel farklılıklar önemsenecek boyutta mı? Acemoğlu-Robinson bu tezin çok ta sağlam temellere dayanmadığını Güney-Kuzey Kore karşılaştırmasıyla gösteriyor. Her ne kadar bugün Güney ve Kuzey Kore arasında refah, zenginlik bir yana kültürel uçurum olsa da, iki ülkenin son 60 yıllık dönemine damgasını vuran ekonomik gelişmelerinde ve ayrışmalarında kültür sebep değil sonuçla ilgili bir faktördür. 1950ʹ deki ABD müdahalesiyle başlayan süreçte ikiye bölününceye kadar Kore; dil, inanç, etnisite, kültür bakımından dünyada eşine zor rastlanır homojenlikteydi. Parçalanma sonrası ikiye ayrılan ulusun iki ülkesi apayrı ideolojilere sahip, birbirine zıt iki modele yönelmiş, bunun sonucu Güney Kore teknolojik gelişmenin rüzgarını da arkasına alarak dünyanın en hızlı gelişen ülkelerinden biri haline gelirken, Kuzey Kore yönetimi dünyadan izole ettiği ülke halkını yokluğa ve yoksulluğa mahkum etmiştir. 25 milyonluk Kuzey Koreʹ nin 14 milyonluk iş gücü olmasına karşın yaratılan yıllık hasıla resmi döviz kuruyla 28 milyar, satın alma gücü paritesine göre 40 milyar dolardır. Hangi veriyi alırsanız alın ülke dünyanın en yoksulları arasındadır ve satın alma gücüne göre dahi kişi başı gelir 1700 dolar civarındadır. Buna karşın 51 milyon nüfuslu Güney Kore satın alma gücü paritesine göre 2017ʹde 2 trilyon doları aşkın Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) yaratırken kişi başına düşen gelir 40 bin dolara ulaşmıştır. Sadece bu kadar da değil… Güney Kore bilişim, otomotiv, enerji sektörlerinde tüm dünyanın parmak ısırdığı gelişme kaydederken, ülkelerin refahının ölçülmesinde önemli rol oynayan sağlık, eğitim, ortalama yaşam, doğumda ölüm oranlarıyla da büyük fark atar. Örneğin Kuzey Koreʹ de ortalama ömür 70,7 yıl iken Güneyʹ de 82 dir. Doğumda anne ölüm hızı Kuzeyʹ de yüz binde 82, Güneyʹ de 11, bebek ölüm oranı Kuzeyʹ de binde 22, Güneyʹ de3 tür. 60 yıl içinde aynı kültürel kodlara sahip halkın iki ülkeyle ayrışan kaderi ve bugün ortaya çıkan tabloyu Acemoğlu-Robinson gelmiş geçmiş tüm hipotezlerin dışına çıkarak yeni bir okumayla çözümlemeye çalışırken şu tezleri savunurlar: Ülkelerin ekonomik başarıları kurumlara, ekonominin işleyişini belirleyen düzenleyici kurallara ve bireyi motive eden teşviklere göre farklılık gösterir. Ekonomik ve siyasal kurumların tüm toplumu kapsaması ya da siyasi kurumların sömürücü davranışları gelişmeyi belirleyen önemli faktörlerdir. Çoğulcu siyasi kurumlar ister istemez kapsayıcıdır, baskıcı yönetimler ise sömürücü. Ekonomik ve siyasal kurumlar arasında güçlü bir bağ, sinerji vardır. Sömürücü siyasi kurumlarca yönetilen ülkelerde güç bir avuç elitin elinde yoğunlaşır, buna karşın gücü geniş biçimde dağıtan ʹkapsayıcıʹ siyasal kurumlar, çoğunluğun kaynaklarına el koyan, gümrük duvarlarıyla halkı sömüren, iktidar sahiplerinin etrafına kümelenmiş bir avuç azınlık yararlansın diye piyasaların işleyişine baskıyla müdahale eden kurumları yok etmeyi hedefler. Acemoğlu ve Robinson, modern dünyada sömürücü siyasal kurumların kapsayıcı kurumlara dönüşmesinin çıkış noktası olarak 1688 İngiliz Devrimiʹ ni esas alırlar. Ayrıştırıcı baskıcı kurumların yönetildiği ülkelerle, kapsayıcı çoğulcu ülkelerin durumu böyle de, yeni dünya düzeninin en önemli aktörü Çinʹ i ve Çinʹ in 1990ʹ larda başlayan soluksuz yükselişini hangi modellemelerle izah edecek, bu devasa ülkeyi nereye koyacağız derseniz? Çin ve Hindistan ayrı bir makale konusu olsun… Abdullah Ayan
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.