Türkiye her bakımdan yeni vizyona, atılıma muhtaç... Abdullah Ayan yazdı

Spor (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 30.04.2018 - 08:40, Güncelleme: 30.04.2024 - 19:53
 

Türkiye her bakımdan yeni vizyona, atılıma muhtaç... Abdullah Ayan yazdı

Türkiye 24 Ocak kararları olarak nitelendirilen, ülkeyi dünyaya açan, küresel sahnede boy ölçüşecek sanayi ve ekonomiye kavuşturmaya çalışan dönemin ötesine bir türlü geçemiyor.

Türkiye 24 Ocak kararları olarak nitelendirilen, ülkeyi dünyaya açan, küresel sahnede boy ölçüşecek sanayi ve ekonomiye kavuşturmaya çalışan dönemin ötesine bir türlü geçemiyor. Oysa 24 Ocak doğrusu yanlışlarıyla bir dönemdi ve değişip dönüşen dünyada bugün bam başka paradigmalar söz konusu. 24 Ocakʹ ı günah ve sevaplarıyla tarihçilere bırakıp, zamanın şaşmaz terazisinin değerlendirmesine bırakmak, artık bu ülke ekonomisi başta olmak üzere, sosyal ve siyasal hayatı üzerine yeni şeyler söylemek zorundayız. Örneğin 24 Ocak kararlarının alındığı dönemdeki enerji kaynaklarıyla bugünküler arasındaki farklar bile dünyanın nereden nereye geldiğini, buna karşın Türkiyeʹ nin halen nerelerde tıkanıp kaldığını göstermesi bakımından hayli ilginç tablolarla dolu. Türkiye artık kurumaya yüz tutan derelerine bile barajlar kurarak, kömür yakarak, hatta nükleer enerji santrallerine bel bağlayarak enerji kaynaklarını çeşitlendirdiğini, çoğalttığını sanıyor. Oysa gelecek güneş enerjisinde, gümbür gümbür gelmekte olan bu teknolojiye yönelmek, verecekseniz teşvikleri bu alana yoğunlaştırmak en akıllıca ve çağa uygun yol. Öyle mi yapıyoruz? Hayır. Akarsularımız zaten yetersiz ve küresel ısınma nedeniyle bu alanda her yıl biraz daha yoksullaşıyoruz. Kaliteli kömürümüz de yok. Olsa bile çevre sorunları yaratması bakımından en kötü seçenek bu ve mümkün olan en kısa sürede bırakın yenilerine kucak açmayı bu alandaki mevcut yatırımları bile durdurmanın yollarını bulmalıyız. Nükleer santral konusundaki aymazlık ise hepsinden önemli ve doğuracağı sonuçlar bakımından bir adım atmadan bin kez düşünülmesi gereken bir alan. Tek örnek bu konudaki en hafif deyimle yukarıda tanımladığım ˮaymazlığınˮ boyutlarını ortaya koyması bakımından nasıl vahim bir durumla karşı karşıya olduğumuzu anlatmaya yeter. Bugün Türkiye; 20 milyar dolar diye başlayan, bazı gözlemcilere göre 30 milyar dolara bile çıkacağı şüpheli Akkuyu Nükleer Santraline akıl almaz teşvikler sağlayıp, günün birinde elde edilecek enerjinin kilowatt saatini yaklaşık 9 yıl öncesinde imzalanan uluslararası anlaşma gereği üretileceği tarihten itibaren onlarca yıl 12,35 sente alacağını şimdiden garanti ediyor. Oysa bu 9 yıl içinde güneş enerji maliyetleri 12-13 sentlerden 5 sentlere kadar düşmüş durumda. Trend düşen panel fiyatları ve gelişen yeni teknolojilerle öylesine bir grafik izliyor ki, 5 sent/kwh maliyetin 10-15 yıl sonra Akkuyu bittiğinde ne olacağını tahmin etmek bile güç. Ama şurası bir gerçek ki, bugünkü 5 sentlerden bile ucuz olacağı kesin… Bu durumda ayağa kalkıp tercihi Nükleer enerji yönünde kullanan siyasetçilere ˮne yapıyorsunuz, ne bu akıl tutulması?ˮ diye sormamız gerekmez mi? Aynı şekilde bilişim ve ona bağlı biçimde akıl almaz hızla gelişen iletişim teknolojisi. Artık hem dünya küçük bir köy haline gelmiş durumda, hem de eskisi gibi çantayı alıp ülkeden ülkeye koşturmanın dönemi kapandı. Bugün sanal ticaret bildiğimiz babadan dededen kalma usulleri yerle bir etti, artık kendi mağazanızı bir Alışveriş Merkezi içinde kurmanın çok ta anlamı kalmadı. Satacağınız malınız hatta hizmetiniz varsa, ya elektronik ticaret platformlarından birine ürün/hizmeti koyuyorsunuz. Hem çok daha ucuza hem de çok etkili biçimde satabiliyorsunuz. Türkiye dış kredilerle ve döviz borçlanarak bulduğu her alanı AVM inşaatıyla dolduran iş adamlarıyla dolu. Oysa bu AVM ve devasa marketçiliğin mucidi ABD bile bu işlerin sona erdiğinin farkında… Vakti olan Google arama motoruna ˮWallmartˮ ve ˮAmazonˮ yazsın. Ne demek istediğimi fazlasıyla anlar. Anlamakla da kalmaz, saçını başını yolar. 12 bin mağazası ve 2 milyon 200 bin çalışanıyla 2017ʹ de 485 milyar ciro elde etse bile Wallmart, her gün Amazon karşısında mevzi kaybettiğinin farkında. Eskiden her yıl bin mağaza açan şirket artık binlerce mağazayı kapatma yollarını arıyor. Buna karşın henüz 20. yaşını kutlamaya hazırlanan Amazon elektronik ticarette başladığı devrimsel yolculukta Wallmartʹ ın fiziki perakendeciliğine karşı sanal mağazacılıkla deyim yerindeyse çığır açtı. Çok değil on yıl önce ABDʹ nin efsane perakendecileri Sears, Macyʹs, Jc Penny gibi şirketleri zarar açıklarken, bu yılın Nisan ayında Trumpʹ ın kişisel saldırı twitlerine muhatap olmadan birkaç hafta önce Amazon dünya üzerindeki ilk bir trilyon dolarlık şirket unvanını yakaladı. Wallmartʹ ın 2,2 milyon çalışanına karşı 154 bin çalışanıyla Amazonʹ un gerçekten baş döndüren bir hikayesi var. Gelin görün ki, nasıl Wallmart, Amazonʹ u gıpta ile izliyorsa, Amazonʹ u da çıldırtan küresel bir rakibi var: Çinʹ li Alibaba… Son üç yılda %80 büyüyen ve uzman öngörülerine göre 2018ʹ de alanında dünyanın en büyüğü konumuna gelecek olan Alibaba ve kurucusu Jack Ma gerçekten de sanal alışverişi dünya çapında değiştirip, dönüştüren en önemli ve bir o kadar da ilginç öyküye sahip aktör ˮZenginin malı, züğürdün çenesiˮ diyenler çıkabilir. Oysa yukarıda özetin de özeti biçimde birkaç yüzeysel örnekle anlatmaya çalıştığım tablodan anlaşılacağı gibi zengin ile züğürt kavramları bile baştan aşağı sarsılmış, tüm ezberler bozulmuş durumda. Yoksul bir öğretmenken tasarladığı pazarlama yöntemini anlatmak, en azından küçük te olsa işe başlamak için birkaç bin dolar finans desteği bulmak için çalmadık kapı bırakmayan ve başvurduğu tüm kurumların randevu bile vermediği bir çılgınÇinʹ li tek metrekarelik market hatta depolama alanına bile ihtiyaç duymadan ˮelin taşıyla, elin kuşunu vurmaˮ olarak özetlenecek yöntemle dünyanın en büyüğü olma yolunda ilerliyor. Biz ise ne yapıyoruz… Ne yapacağız ki! On yıldır dönüştüremediğimiz için bir türlü arttırmadığımız ihracatımızla aynı yerde debelenip duruyoruz. Çevreyi, havayı, suyu kısaca tüm doğayı kirletme, yok etme pahasına çimento üretiyor ve ürettiğimiz bu taş toprak ihracatıyla övünüyoruz. Peki Türkiye yılda dışarıya ne kadar çimento satıp, ne elde ediyor dersiniz? 7 milyon ton çimento ihracından 500 milyon dolar döviz geliyor. Eğer döviz girdisi ölçüyse -ki en önemli göstergelerden biri hatta birincisidir- Güney Koreʹ nin Samsung markası aynı dövizi 500 bin akıllı telefonla elde ediyor. 50 bin kg inovatif ürüne karşı, on milyonlarca ton taşı, toprağı pişirerek 7 milyon ton çimento satan Türkiye Taş toprak satarak 140 bilemediniz 150 milyar dolarlık ihracatınızı nasıl olacak ta 500 milyar dolara çıkaracak, küresel sahnede nasıl yer alacaksınız? Hazır 40-45 gün sonra önünüze sandık gelmişken, sağduyunuzla, aklınızla baş başa kaldığınız, vicdana yoğunlaştığınız o birkaç saniyede, en azından yazdıklarımı bir kez gözlerinizin önüne getirin, mührü pusulaya öyle vurun derim… Güneş enerjisi mi? nükleer santral mi? Taş toprak sanayi mi, bilişim sektörü mü? Tercih sizin Diyeceğim ama öyle de değil Çocuklarınız ve torunlarınızın biraz da    Abdullah Ayan
Türkiye 24 Ocak kararları olarak nitelendirilen, ülkeyi dünyaya açan, küresel sahnede boy ölçüşecek sanayi ve ekonomiye kavuşturmaya çalışan dönemin ötesine bir türlü geçemiyor.

Türkiye 24 Ocak kararları olarak nitelendirilen, ülkeyi dünyaya açan, küresel sahnede boy ölçüşecek sanayi ve ekonomiye kavuşturmaya çalışan dönemin ötesine bir türlü geçemiyor. Oysa 24 Ocak doğrusu yanlışlarıyla bir dönemdi ve değişip dönüşen dünyada bugün bam başka paradigmalar söz konusu.

24 Ocakʹ ı günah ve sevaplarıyla tarihçilere bırakıp, zamanın şaşmaz terazisinin değerlendirmesine bırakmak, artık bu ülke ekonomisi başta olmak üzere, sosyal ve siyasal hayatı üzerine yeni şeyler söylemek zorundayız. Örneğin 24 Ocak kararlarının alındığı dönemdeki enerji kaynaklarıyla bugünküler arasındaki farklar bile dünyanın nereden nereye geldiğini, buna karşın Türkiyeʹ nin halen nerelerde tıkanıp kaldığını göstermesi bakımından hayli ilginç tablolarla dolu. Türkiye artık kurumaya yüz tutan derelerine bile barajlar kurarak, kömür yakarak, hatta nükleer enerji santrallerine bel bağlayarak enerji kaynaklarını çeşitlendirdiğini, çoğalttığını sanıyor.

Oysa gelecek güneş enerjisinde, gümbür gümbür gelmekte olan bu teknolojiye yönelmek, verecekseniz teşvikleri bu alana yoğunlaştırmak en akıllıca ve çağa uygun yol. Öyle mi yapıyoruz? Hayır. Akarsularımız zaten yetersiz ve küresel ısınma nedeniyle bu alanda her yıl biraz daha yoksullaşıyoruz. Kaliteli kömürümüz de yok. Olsa bile çevre sorunları yaratması bakımından en kötü seçenek bu ve mümkün olan en kısa sürede bırakın yenilerine kucak açmayı bu alandaki mevcut yatırımları bile durdurmanın yollarını bulmalıyız. Nükleer santral konusundaki aymazlık ise hepsinden önemli ve doğuracağı sonuçlar bakımından bir adım atmadan bin kez düşünülmesi gereken bir alan.

Tek örnek bu konudaki en hafif deyimle yukarıda tanımladığım ˮaymazlığınˮ boyutlarını ortaya koyması bakımından nasıl vahim bir durumla karşı karşıya olduğumuzu anlatmaya yeter. Bugün Türkiye; 20 milyar dolar diye başlayan, bazı gözlemcilere göre 30 milyar dolara bile çıkacağı şüpheli Akkuyu Nükleer Santraline akıl almaz teşvikler sağlayıp, günün birinde elde edilecek enerjinin kilowatt saatini yaklaşık 9 yıl öncesinde imzalanan uluslararası anlaşma gereği üretileceği tarihten itibaren onlarca yıl 12,35 sente alacağını şimdiden garanti ediyor. Oysa bu 9 yıl içinde güneş enerji maliyetleri 12-13 sentlerden 5 sentlere kadar düşmüş durumda.

Trend düşen panel fiyatları ve gelişen yeni teknolojilerle öylesine bir grafik izliyor ki, 5 sent/kwh maliyetin 10-15 yıl sonra Akkuyu bittiğinde ne olacağını tahmin etmek bile güç. Ama şurası bir gerçek ki, bugünkü 5 sentlerden bile ucuz olacağı kesin… Bu durumda ayağa kalkıp tercihi Nükleer enerji yönünde kullanan siyasetçilere ˮne yapıyorsunuz, ne bu akıl tutulması?ˮ diye sormamız gerekmez mi? Aynı şekilde bilişim ve ona bağlı biçimde akıl almaz hızla gelişen iletişim teknolojisi.

Artık hem dünya küçük bir köy haline gelmiş durumda, hem de eskisi gibi çantayı alıp ülkeden ülkeye koşturmanın dönemi kapandı. Bugün sanal ticaret bildiğimiz babadan dededen kalma usulleri yerle bir etti, artık kendi mağazanızı bir Alışveriş Merkezi içinde kurmanın çok ta anlamı kalmadı. Satacağınız malınız hatta hizmetiniz varsa, ya elektronik ticaret platformlarından birine ürün/hizmeti koyuyorsunuz. Hem çok daha ucuza hem de çok etkili biçimde satabiliyorsunuz.

Türkiye dış kredilerle ve döviz borçlanarak bulduğu her alanı AVM inşaatıyla dolduran iş adamlarıyla dolu. Oysa bu AVM ve devasa marketçiliğin mucidi ABD bile bu işlerin sona erdiğinin farkında… Vakti olan Google arama motoruna ˮWallmartˮ ve ˮAmazonˮ yazsın. Ne demek istediğimi fazlasıyla anlar. Anlamakla da kalmaz, saçını başını yolar. 12 bin mağazası ve 2 milyon 200 bin çalışanıyla 2017ʹ de 485 milyar ciro elde etse bile Wallmart, her gün Amazon karşısında mevzi kaybettiğinin farkında. Eskiden her yıl bin mağaza açan şirket artık binlerce mağazayı kapatma yollarını arıyor. Buna karşın henüz 20. yaşını kutlamaya hazırlanan Amazon elektronik ticarette başladığı devrimsel yolculukta Wallmartʹ ın fiziki perakendeciliğine karşı sanal mağazacılıkla deyim yerindeyse çığır açtı. Çok değil on yıl önce ABDʹ nin efsane perakendecileri Sears, Macyʹs, Jc Penny gibi şirketleri zarar açıklarken, bu yılın Nisan ayında Trumpʹ ın kişisel saldırı twitlerine muhatap olmadan birkaç hafta önce Amazon dünya üzerindeki ilk bir trilyon dolarlık şirket unvanını yakaladı. Wallmartʹ ın 2,2 milyon çalışanına karşı 154 bin çalışanıyla Amazonʹ un gerçekten baş döndüren bir hikayesi var.

Gelin görün ki, nasıl Wallmart, Amazonʹ u gıpta ile izliyorsa, Amazonʹ u da çıldırtan küresel bir rakibi var: Çinʹ li Alibaba… Son üç yılda %80 büyüyen ve uzman öngörülerine göre 2018ʹ de alanında dünyanın en büyüğü konumuna gelecek olan Alibaba ve kurucusu Jack Ma gerçekten de sanal alışverişi dünya çapında değiştirip, dönüştüren en önemli ve bir o kadar da ilginç öyküye sahip aktör

ˮZenginin malı, züğürdün çenesiˮ diyenler çıkabilir. Oysa yukarıda özetin de özeti biçimde birkaç yüzeysel örnekle anlatmaya çalıştığım tablodan anlaşılacağı gibi zengin ile züğürt kavramları bile baştan aşağı sarsılmış, tüm ezberler bozulmuş durumda. Yoksul bir öğretmenken tasarladığı pazarlama yöntemini anlatmak, en azından küçük te olsa işe başlamak için birkaç bin dolar finans desteği bulmak için çalmadık kapı bırakmayan ve başvurduğu tüm kurumların randevu bile vermediği bir çılgınÇinʹ li tek metrekarelik market hatta depolama alanına bile ihtiyaç duymadan ˮelin taşıyla, elin kuşunu vurmaˮ olarak özetlenecek yöntemle dünyanın en büyüğü olma yolunda ilerliyor. Biz ise ne yapıyoruz… Ne yapacağız ki! On yıldır dönüştüremediğimiz için bir türlü arttırmadığımız ihracatımızla aynı yerde debelenip duruyoruz.

Çevreyi, havayı, suyu kısaca tüm doğayı kirletme, yok etme pahasına çimento üretiyor ve ürettiğimiz bu taş toprak ihracatıyla övünüyoruz. Peki Türkiye yılda dışarıya ne kadar çimento satıp, ne elde ediyor dersiniz? 7 milyon ton çimento ihracından 500 milyon dolar döviz geliyor. Eğer döviz girdisi ölçüyse -ki en önemli göstergelerden biri hatta birincisidir- Güney Koreʹ nin Samsung markası aynı dövizi 500 bin akıllı telefonla elde ediyor. 50 bin kg inovatif ürüne karşı, on milyonlarca ton taşı, toprağı pişirerek 7 milyon ton çimento satan Türkiye

Taş toprak satarak 140 bilemediniz 150 milyar dolarlık ihracatınızı nasıl olacak ta 500 milyar dolara çıkaracak, küresel sahnede nasıl yer alacaksınız? Hazır 40-45 gün sonra önünüze sandık gelmişken, sağduyunuzla, aklınızla baş başa kaldığınız, vicdana yoğunlaştığınız o birkaç saniyede, en azından yazdıklarımı bir kez gözlerinizin önüne getirin, mührü pusulaya öyle vurun derim… Güneş enerjisi mi? nükleer santral mi? Taş toprak sanayi mi, bilişim sektörü mü? Tercih sizin

Diyeceğim ama öyle de değil

Çocuklarınız ve torunlarınızın biraz da

   Abdullah Ayan

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.