Nasıl bir kampanya?... Abdullah Ayan yazdı

Spor (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 03.05.2018 - 10:31, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Nasıl bir kampanya?... Abdullah Ayan yazdı

Eğer AK Parti-MHP ortaklığıyla oluşan ittifak kazanırsa, Türkiye, parlamenter rejimden tek adama dayalı Türk işi bir başkanlık sistemine geçecek. Tek başına bu olasılık bile gerçekten de nasıl bir tarihi süreçten geçtiğimizi göstermeye fazlasıyla yeter… Bu nedenle 24 Haziran seçimleri ne tek parti diktasından çok partililiğe geçmeye çalıştığımız, tarihe ˮaçık oy, gizli sayımˮ tanımlamasıyla geçen 1946 seçimlerine benziyor. Ne tek parti CHPʹ nin,Demokrat Parti (DP) tarafından ˮyeter söz milletindirˮ sloganıyla al aşağı edildiği 1950ʹyi, ne 1960 darbesinden sonra yeni ve daha özgürlükçü, daha demokratik anayasa hazırlama iddiasıyla ortaya atılan kurucu meclis fikrinin, hayata geçtiği 1961 seçimlerini andırıyor. 1971 muhtırasından sonra oluşacak Parlamento seçimleriyle de ilgisi yok, 1980 darbesinden sonraki 83 seçimleriyle de… Bambaşka bir dönemin eşiğindeyiz. Ya karşımızdaki iki kapıdan birini açıp, bilinmezlerle dolu bir eşikten içeri girerek, yaşayarak göreceğimiz, öğreneceğimiz bir döneme adım atacağız. Ya da, ikinci kapıyı açıp, yeniden Parlamenter sisteme dönecek, bir başka ifadeyle ˮnerede kalmıştık?ˮ noktasına döneceğiz… Her belirsizlik insanları ve toplumları tedirgin eder. Bu kez 81 milyonluk koca bir ülke son iki yıldır gittikçe belirsizleşen yolculuğa ya son verecek, ya da 16 yıldır iyisi kötüsüyle neyi yapıp, neyi yapamayacağını yeterince gördüğümüz tek adamın tek başına her şeye karar verdiği bir yönetim anlayışına teslim olacağız… Hayli sıkışmış bir seçim takvimi var önümüzde… Bu yazı kaleme alınırken 53 gün kalmıştı, ilk okuduğunuzda 7 haftalık hayli hızlı bir koşuya çıkmış olacağız. Kimlerin Cumhurbaşkanlığı yarışına katılacağı, kimlerin Milletvekili adayı olacağı bir hafta içinde belli olacak. Sonrasında da Türk insanının oruç tuttuğu Ramazan ayıyla aynı ortamda başlayacak kampanya dönemi… Tam da bu kampanya döneminde nelerle karşılaşacağımızı, hangi parti ya da gizli/açık ittifakın hangi taktikleri, yöntemleri kullanacağına ilişkin gözlemlerimi, geçmişten farklı olarak kampanyalarda hangi yeniliklerle karşılaşacağımızı ele almak istiyorum. Öncelikle şu kadarını söyleyeyim: Artık cadde cadde, sokak sokak dolaşma, esnaf eli sıkma, ˮişleriniz nasılˮ biçiminde 50-60 yıldır süren bir dönemin kapanmakta olduğuna tanık olacağız. Ev ziyaretleri de azalacak, usuldendir denerek boylarına, etki güçlerine bakılmaksızın denerek alışkanlık haline gelen STKʹ larla toplantılar… Hatta yazılı ve görsel medya bile etkisini yitiriyor… Bambaşka bir mecra açılıyor önümüzde. (Aslında o kanallar yıllardır vardı ama bu kez çok daha yoğun hissedeceğiz, gözlerimizi ne yöne çevirsek bu yeni tarz kampanyaların izlerine rastlayacağız.) Daha açık ifade edeyim… Özellikle de özel radyo ve tvʹ lerin hayatımıza girmesiyle etkisi görülmeye başlanan Radyo ve Televizyonlar birkaç nedenle etkisini yitiriyor. Asıl neden tüm dünyada bu mecraların izlenirlik etkisini yitirmesi ve yerlerini sosyal medya ağırlıklı yeni akım iletişim kanallarının almaya başlaması… Türkiyeʹ ye özgü nedeni ise, ülkede etkili yaygın medya dediğimiz tüm görsel ve yazılı medyanın neredeyse tamamının iktidar kontrolüne geçmiş olması ve etkisini, inandırıcılığını yitirmesi… Bu kanallar artık izlenmiyor. O nedenle seçmene siyasetçinin mesajlarını iletmesi son yıllarda sosyal medya üzerinden mümkün olabildi. Ve bu mecraların etkisi gittikçe arttı. Artık bir seçmenin ortalama olarak bir iki saatini facebook, twitter, youtube, instgram vs. gibi her gün artan ama tümünün ortak özelliği internet üzerinden erişilen mecralarda geçiriyor. Tek başına bu neden bile o radyodan bu radyoya, o televizyondan bu televizyona adayların koşuşturma döneminin kapanması anlamına geliyor. Geçmiş makalelerden birinde son ABD seçimleriyle ilgili değerlendirme yaparken bazı verileri de paylaşmıştım. Orada çarpıcı kimi rakamlar da yer alıyor ve o rakamlar başlayan yeni süreci gayet iyi anlatıyordu… * Makalede de değinmiştim ama Hillary Clinton-Trump yarışıyla ilgili can alıcı bölümü yeniden özetleyeyim: ˮ2016 seçimlerinde de ortalığa saçılan yüzlerce milyon dolarlık fonlarla yürütülen kampanyalar gözlendi. Hillary Clinton kampanyaya 200 milyon, Trump ise 250 milyon dolar bütçe ayırdı. Tek farkla ki, Clinton paranın 170 milyon dolarını TV reklamlarına 30 milyon dolarını sosyal medya mecralarına ayırırken, Trump pastanın 90 milyon dolarını online platformlarda kullanması için Parscaleʹ nin digital reklam şirketine aktarıyordu.ˮ Konuya bir başka makalede yeniden dönüp kaldığım yerden sürdürmeye çalışacağım ama şu kadarını söyleyerek noktalayayım: Artık kahvehanelerin gittikçe tarihe karıştığı, yerlerini konsepti itibariyle siyasetçinin içeri dalıp propaganda yapmasına olanak vermeyen, yapmaya kalkışanın da hayli gülünç duruma düştüğü Cafeʹ lerin aldığı bir döneme savruluyoruz. Eski kahvehaneler ise artık Facebookʹ ta kahvenin olmadığı sanal ortamlarda icra-ı sanat eylemekte ve tabii şimdilik… Ne diyordu bir dönemler sıkça kullandığımız söz: ˮTaş devri, taş bittiği için sona ermediˮ Kahvehaneden, Facebookʹ a geçiş te öyle bir süreci özetliyor. Unutmayın 10 yıl sonra bu ülkenin %40ʹ ı bırakın kahvehaneyi, sokakta oynamanın ne olduğunu, bayramda el öpmenin anlamını bilmeyen, steril sitelerde doğup büyüyen bir nesilden oluşacak. Herkes gibi siyasetçiler de iletişim kanallarını, oyun planlarını bu gerçeğe bakarak gözden geçirmeli derim. Özellikle de bu yola çıkmaya hevesli gençler… * yazının tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://abdullahayan.wordpress.com/2018/01/15/sosyal-medyanin-secimlere-etkisi-facebook-tan-yalan-haberlere-onlemler-15-ocak-2018/ Abdullah Ayan  
Eğer AK Parti-MHP ortaklığıyla oluşan ittifak kazanırsa, Türkiye, parlamenter rejimden tek adama dayalı Türk işi bir başkanlık sistemine geçecek. Tek başına bu olasılık bile gerçekten de nasıl bir tarihi süreçten geçtiğimizi göstermeye fazlasıyla yeter… Bu nedenle 24 Haziran seçimleri ne tek parti diktasından çok partililiğe geçmeye çalıştığımız, tarihe ˮaçık oy, gizli sayımˮ tanımlamasıyla geçen 1946 seçimlerine benziyor. Ne tek parti CHPʹ nin,Demokrat Parti (DP) tarafından ˮyeter söz milletindirˮ sloganıyla al aşağı edildiği 1950ʹyi, ne 1960 darbesinden sonra yeni ve daha özgürlükçü, daha demokratik anayasa hazırlama iddiasıyla ortaya atılan kurucu meclis fikrinin, hayata geçtiği 1961 seçimlerini andırıyor. 1971 muhtırasından sonra oluşacak Parlamento seçimleriyle de ilgisi yok, 1980 darbesinden sonraki 83 seçimleriyle de… Bambaşka bir dönemin eşiğindeyiz. Ya karşımızdaki iki kapıdan birini açıp, bilinmezlerle dolu bir eşikten içeri girerek, yaşayarak göreceğimiz, öğreneceğimiz bir döneme adım atacağız. Ya da, ikinci kapıyı açıp, yeniden Parlamenter sisteme dönecek, bir başka ifadeyle ˮnerede kalmıştık?ˮ noktasına döneceğiz… Her belirsizlik insanları ve toplumları tedirgin eder. Bu kez 81 milyonluk koca bir ülke son iki yıldır gittikçe belirsizleşen yolculuğa ya son verecek, ya da 16 yıldır iyisi kötüsüyle neyi yapıp, neyi yapamayacağını yeterince gördüğümüz tek adamın tek başına her şeye karar verdiği bir yönetim anlayışına teslim olacağız… Hayli sıkışmış bir seçim takvimi var önümüzde… Bu yazı kaleme alınırken 53 gün kalmıştı, ilk okuduğunuzda 7 haftalık hayli hızlı bir koşuya çıkmış olacağız. Kimlerin Cumhurbaşkanlığı yarışına katılacağı, kimlerin Milletvekili adayı olacağı bir hafta içinde belli olacak. Sonrasında da Türk insanının oruç tuttuğu Ramazan ayıyla aynı ortamda başlayacak kampanya dönemi… Tam da bu kampanya döneminde nelerle karşılaşacağımızı, hangi parti ya da gizli/açık ittifakın hangi taktikleri, yöntemleri kullanacağına ilişkin gözlemlerimi, geçmişten farklı olarak kampanyalarda hangi yeniliklerle karşılaşacağımızı ele almak istiyorum. Öncelikle şu kadarını söyleyeyim: Artık cadde cadde, sokak sokak dolaşma, esnaf eli sıkma, ˮişleriniz nasılˮ biçiminde 50-60 yıldır süren bir dönemin kapanmakta olduğuna tanık olacağız. Ev ziyaretleri de azalacak, usuldendir denerek boylarına, etki güçlerine bakılmaksızın denerek alışkanlık haline gelen STKʹ larla toplantılar… Hatta yazılı ve görsel medya bile etkisini yitiriyor… Bambaşka bir mecra açılıyor önümüzde. (Aslında o kanallar yıllardır vardı ama bu kez çok daha yoğun hissedeceğiz, gözlerimizi ne yöne çevirsek bu yeni tarz kampanyaların izlerine rastlayacağız.) Daha açık ifade edeyim… Özellikle de özel radyo ve tvʹ lerin hayatımıza girmesiyle etkisi görülmeye başlanan Radyo ve Televizyonlar birkaç nedenle etkisini yitiriyor. Asıl neden tüm dünyada bu mecraların izlenirlik etkisini yitirmesi ve yerlerini sosyal medya ağırlıklı yeni akım iletişim kanallarının almaya başlaması… Türkiyeʹ ye özgü nedeni ise, ülkede etkili yaygın medya dediğimiz tüm görsel ve yazılı medyanın neredeyse tamamının iktidar kontrolüne geçmiş olması ve etkisini, inandırıcılığını yitirmesi… Bu kanallar artık izlenmiyor. O nedenle seçmene siyasetçinin mesajlarını iletmesi son yıllarda sosyal medya üzerinden mümkün olabildi. Ve bu mecraların etkisi gittikçe arttı. Artık bir seçmenin ortalama olarak bir iki saatini facebook, twitter, youtube, instgram vs. gibi her gün artan ama tümünün ortak özelliği internet üzerinden erişilen mecralarda geçiriyor. Tek başına bu neden bile o radyodan bu radyoya, o televizyondan bu televizyona adayların koşuşturma döneminin kapanması anlamına geliyor. Geçmiş makalelerden birinde son ABD seçimleriyle ilgili değerlendirme yaparken bazı verileri de paylaşmıştım. Orada çarpıcı kimi rakamlar da yer alıyor ve o rakamlar başlayan yeni süreci gayet iyi anlatıyordu… * Makalede de değinmiştim ama Hillary Clinton-Trump yarışıyla ilgili can alıcı bölümü yeniden özetleyeyim: ˮ2016 seçimlerinde de ortalığa saçılan yüzlerce milyon dolarlık fonlarla yürütülen kampanyalar gözlendi. Hillary Clinton kampanyaya 200 milyon, Trump ise 250 milyon dolar bütçe ayırdı. Tek farkla ki, Clinton paranın 170 milyon dolarını TV reklamlarına 30 milyon dolarını sosyal medya mecralarına ayırırken, Trump pastanın 90 milyon dolarını online platformlarda kullanması için Parscaleʹ nin digital reklam şirketine aktarıyordu.ˮ Konuya bir başka makalede yeniden dönüp kaldığım yerden sürdürmeye çalışacağım ama şu kadarını söyleyerek noktalayayım: Artık kahvehanelerin gittikçe tarihe karıştığı, yerlerini konsepti itibariyle siyasetçinin içeri dalıp propaganda yapmasına olanak vermeyen, yapmaya kalkışanın da hayli gülünç duruma düştüğü Cafeʹ lerin aldığı bir döneme savruluyoruz. Eski kahvehaneler ise artık Facebookʹ ta kahvenin olmadığı sanal ortamlarda icra-ı sanat eylemekte ve tabii şimdilik… Ne diyordu bir dönemler sıkça kullandığımız söz: ˮTaş devri, taş bittiği için sona ermediˮ Kahvehaneden, Facebookʹ a geçiş te öyle bir süreci özetliyor. Unutmayın 10 yıl sonra bu ülkenin %40ʹ ı bırakın kahvehaneyi, sokakta oynamanın ne olduğunu, bayramda el öpmenin anlamını bilmeyen, steril sitelerde doğup büyüyen bir nesilden oluşacak. Herkes gibi siyasetçiler de iletişim kanallarını, oyun planlarını bu gerçeğe bakarak gözden geçirmeli derim. Özellikle de bu yola çıkmaya hevesli gençler… * yazının tamamına aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://abdullahayan.wordpress.com/2018/01/15/sosyal-medyanin-secimlere-etkisi-facebook-tan-yalan-haberlere-onlemler-15-ocak-2018/ Abdullah Ayan  
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.