Mardin izlenimlerim… -1- (Bardağın dolu tarafı)... Abdullah Ayan yazdı

Spor (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 10.05.2018 - 08:36, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Mardin izlenimlerim… -1- (Bardağın dolu tarafı)... Abdullah Ayan yazdı

Mardin benim ana kucağım, baba ocağım… Kadim şehrim… Doğduğum, masallara taş çıkartan sokaklarında koşuşturduğum, abbaralarında devlerin gölgelerine daldığım, elimde bir hurma evimizin toprak damına çıkıp komşu minareden iftarı müjdeleyen Ramazan ezanlarını beklediğim efsanem… Altmış yıl önce yedi yaşında iken ayrıldığım Mardinʹ e; hasret giderme, helalleşme, vuslat olarak ta adlandırılacak buluşmayı elli yıl sonra ancak 2008ʹ de gerçekleştirebilmiştim.. Bugün dingin zihinle düşünüyorum da, sabırları zorlayan bunca uzun ayrılığı, yoğun iş hayatımın zaman fukaralığıyla izah etmek, işin kolayına kaçmakmış. Sanıyorum, zamanın durduğu, hiçbir olumlu gelişmenin yaşanmadığı, açık hava müzesini beklemeyi kader seçmiş bir avuç sabır küpü dışında neredeyse tüm insanlarını iç ve dış göçlerle dünyanın her yanına savurmuş bir şehirde gidip te bulacağım fazla şey yoktu diye düşünmüş te olabilirim. Aslında şaşacak bir şey de yok, şehrime bakış anlamında ülkemle aynı durumdaydık. Öyle ya, yöneten muktedirler de unuttuğu bir beldeden söz ediyoruz, bu küçük ve bir köşeye sıkışmış, binlerce yılın birikimini imbiklerinde demleyip, sabır küplerinde saklayan dervişlerin beldesini… İsyanı törpüleyerek yerine tevekkülü gergefine işleyen ermiş kaderine razı kadınların şehrini.. Ve birden bire ve apansız öylesine bir an geldi ki, tıpkı benim gibi neredeyse tüm ülke, unuttuğu bu taşa işlenmiş sabır müzesini yeniden keşfetmeye çıktı. Evlerine hapsolmuş insanların bayram niyetine meydanlara akması nasıl bir patlamaysa, bir dönem onu yaşadı Mardin… Ve Mardin, aslında yıllarca süren ihmal edilmişliğin, gelişmeye uygun olmayan topografyanın sağladığı doğal korumanın üzerine bir şal gibi serdiği unutulmuşluğu, o tozlu ve terk edilmiş müzenin üzerindeki ölü toprağını silkelemeye çalışarak ayağa kalkmaya çalışırken zincirlerinden kurtulan eski zaman mahkumunu andırıyordu. İlk çağlardan beri varlığını korumuş taştan sokakların; yer yer ruhu dinlendiren, yer yer bedeni çürüten labirentlerinde, taşa işlenmiş konaklara açılan daracık sokaklarında kaybolsa da, tüm ölümcül darbelere direnen bir hali vardı Mardinin… O direnişin altında, resmi ideolojinin kenti terk edip gelişmeye uygun başka alanlara taşıma dışında Mardinin ve Mardinlinin hasletlerine yer vermeyen dayatmacı projelerine kafa tutan, bir avuç köklerine sahip gönüllü ve sevdalı ʹmüze bekçisininʹ akıl almaz tutkusu, günümüzün yozlaşmış ölçülerine ve o ölçülerin getireceği ekonomik getirilerin kantarına vurulursa akılsızlığı! yatıyordu. İster akılsızlık, ister taşa sevdalı tutku deyin sonunda haklı çıkanlar, yaşadığı şehrin taşına, dokusuna, kokusuna sevdalı bir avuç insan oldu. Ve insanlar sayesinde, bambaşka ufuklara yelken açan yeni paradigmalarla tanıştı Mardin… Hakkını vermek lazım, tek başına bir televizyon dizisi bu yeni pencerelerin anahtarı oldu ama benzer dizilerin benzer etkilerinden çok farklı yansımaları, sonuçları olduğu gerçeğini de vurgulamak lazım. Gerçekten de Sıla isimli dizinin Mardinʹ in ülkeye hatta Ortadoğu başta olmak üzere dünyaya tanıtılmasında yadsınamaz rolü oldu ama benzer dizilerin benzer kadim yörelere etkisi Mardinʹ e göre geçici sabun köpüğünden farksızdı… Bir ara bölgenin tümünü etkisi altına alan çatışma iklimi nedeniyle sendelese de, Mardin çabuk toparlandı. Ziyaretçi hareketliliğine bakıp, büyük/küçük pek çok konaklama yapımına girişen yatırımcıların yaşadığı hayal kırıklığının yıkıcı etkisi oldu ama bu yıl Nisan sonunda yeniden kucaklaştığım Mardin yaralarını sarmakla kalmamış, krizden dersler çıkarmış izlenimler bıraktı bende… Önce bu olumlu izlenimlerime değineyim… Gelen ziyaretçileri isyan ettiren konaklama fiyatları normal seviyeye dönmüş. Artan yatak kapasitesinin de etkisiyle rekabet hem kaliteyi getirmiş, hem de makul ve herkesin kesesine göre kalabileceği mekan sayısı büyük rahatlık sağlamış… Daha da önemlisi esnafın gelen ziyaretçilerle etkileşiminde geçen sekiz, on yıl içinde inanılmaz gelişme yaşandığına tanık oldum. Bu anlamda Mardinliler, yakaladığı yabancının eline, yakasına yapışan çekiştirip duran aşina olduğumuz esnaf anlayışını elinin tersiyle itip, tüm ülkeye örnek olacak olgunlukta ve herkes rızkına razı olacak kadar vakur yepyeni bir anlayış, davranış modeliyle çıkıyor karşımıza. Daha da anlamlısı, bu modeli çıkarcı hesaplarla değil, gönülden benimsemiş olması… Bir şey almak için girdiği dükkanda aradığını bulamayan gezginin önüne düşüp, en uygununu bulacağı komşusuna götüren, yardımcı olan esnaf görmek isteyenin Mardinʹ e gitmesini öneririm. Eminim herkes Gördüklerinden dersler çıkaracak, bu yeni anlayışı besleyen eski zaman hasletleriyle ilgili epeyi tahliller yapacaktır. Ve bir izlenimimi daha gururla itiraf etmeliyim, gözlemim ana caddesiyle de sınırlı kalsa şaşırtıcı biçimde bu kez çok temiz buldum Mardinʹ i… Rehberlik etmeye çalıştığım dostlarımın sınırlı zamanı, benim kadar taşa ve eski zaman mekanlarına fazla ilgi duymaması nedeniyle ana arter dışına çıkmayıp sokaklarını görmediğim için tüm Mardin aynı temizlikte miydi? Sorusuna doyurucu yanıt veremem ama belli yerlerle de yetinsem gördüğüm temizlik çok mutlu etti beni… Temizlikte en büyük payı, tıpkı ziyaretçilerle olan ilişkilerinin güzelliği kadar temizliğe de önem veren o ʹmüze şehirʹ esnafına versem de, Belediyenin bu alandaki çabalarını unutmamak gereğine inanıyorum. Sonuçta temizlik tek ayakla sağlanacak bir olgu değil. Yaşayanlar kadar, yönetenlerin de katkı vereceği bir hizmet… Ziyaretçiler açısından zaten tek caddeye hapsolmuş bir kentte günde birkaç kez çöpleri toplayan araçların katkısı inkar edilmez. Ama esnafın da bu konuda önceki yıllara göre inanılmaz düzeyde bilinçlendiğini görmek kent adına umut kendi adıma gurur verici gelişme… Bunlar Mardinʹ le ilgili olumlu izlenimlerim… Olumsuzluktan da öte bu kez Mardinʹ i bekleyen çok büyük bir hatta birkaç tehlikeyi hissettim, çoğunu da hissetmenin ötesinde gözledim. Sevdalı da olsam, ileride ortaya çıkma olasılığı hayli yüksek olumsuzlukları yazmak boynumun borcu… Bir sonraki yazıda da onlara değinmeye çalışayım…  Abdullah Ayan  
Mardin benim ana kucağım, baba ocağım… Kadim şehrim… Doğduğum, masallara taş çıkartan sokaklarında koşuşturduğum, abbaralarında devlerin gölgelerine daldığım, elimde bir hurma evimizin toprak damına çıkıp komşu minareden iftarı müjdeleyen Ramazan ezanlarını beklediğim efsanem… Altmış yıl önce yedi yaşında iken ayrıldığım Mardinʹ e; hasret giderme, helalleşme, vuslat olarak ta adlandırılacak buluşmayı elli yıl sonra ancak 2008ʹ de gerçekleştirebilmiştim.. Bugün dingin zihinle düşünüyorum da, sabırları zorlayan bunca uzun ayrılığı, yoğun iş hayatımın zaman fukaralığıyla izah etmek, işin kolayına kaçmakmış. Sanıyorum, zamanın durduğu, hiçbir olumlu gelişmenin yaşanmadığı, açık hava müzesini beklemeyi kader seçmiş bir avuç sabır küpü dışında neredeyse tüm insanlarını iç ve dış göçlerle dünyanın her yanına savurmuş bir şehirde gidip te bulacağım fazla şey yoktu diye düşünmüş te olabilirim. Aslında şaşacak bir şey de yok, şehrime bakış anlamında ülkemle aynı durumdaydık. Öyle ya, yöneten muktedirler de unuttuğu bir beldeden söz ediyoruz, bu küçük ve bir köşeye sıkışmış, binlerce yılın birikimini imbiklerinde demleyip, sabır küplerinde saklayan dervişlerin beldesini… İsyanı törpüleyerek yerine tevekkülü gergefine işleyen ermiş kaderine razı kadınların şehrini.. Ve birden bire ve apansız öylesine bir an geldi ki, tıpkı benim gibi neredeyse tüm ülke, unuttuğu bu taşa işlenmiş sabır müzesini yeniden keşfetmeye çıktı. Evlerine hapsolmuş insanların bayram niyetine meydanlara akması nasıl bir patlamaysa, bir dönem onu yaşadı Mardin… Ve Mardin, aslında yıllarca süren ihmal edilmişliğin, gelişmeye uygun olmayan topografyanın sağladığı doğal korumanın üzerine bir şal gibi serdiği unutulmuşluğu, o tozlu ve terk edilmiş müzenin üzerindeki ölü toprağını silkelemeye çalışarak ayağa kalkmaya çalışırken zincirlerinden kurtulan eski zaman mahkumunu andırıyordu. İlk çağlardan beri varlığını korumuş taştan sokakların; yer yer ruhu dinlendiren, yer yer bedeni çürüten labirentlerinde, taşa işlenmiş konaklara açılan daracık sokaklarında kaybolsa da, tüm ölümcül darbelere direnen bir hali vardı Mardinin… O direnişin altında, resmi ideolojinin kenti terk edip gelişmeye uygun başka alanlara taşıma dışında Mardinin ve Mardinlinin hasletlerine yer vermeyen dayatmacı projelerine kafa tutan, bir avuç köklerine sahip gönüllü ve sevdalı ʹmüze bekçisininʹ akıl almaz tutkusu, günümüzün yozlaşmış ölçülerine ve o ölçülerin getireceği ekonomik getirilerin kantarına vurulursa akılsızlığı! yatıyordu. İster akılsızlık, ister taşa sevdalı tutku deyin sonunda haklı çıkanlar, yaşadığı şehrin taşına, dokusuna, kokusuna sevdalı bir avuç insan oldu. Ve insanlar sayesinde, bambaşka ufuklara yelken açan yeni paradigmalarla tanıştı Mardin… Hakkını vermek lazım, tek başına bir televizyon dizisi bu yeni pencerelerin anahtarı oldu ama benzer dizilerin benzer etkilerinden çok farklı yansımaları, sonuçları olduğu gerçeğini de vurgulamak lazım. Gerçekten de Sıla isimli dizinin Mardinʹ in ülkeye hatta Ortadoğu başta olmak üzere dünyaya tanıtılmasında yadsınamaz rolü oldu ama benzer dizilerin benzer kadim yörelere etkisi Mardinʹ e göre geçici sabun köpüğünden farksızdı… Bir ara bölgenin tümünü etkisi altına alan çatışma iklimi nedeniyle sendelese de, Mardin çabuk toparlandı. Ziyaretçi hareketliliğine bakıp, büyük/küçük pek çok konaklama yapımına girişen yatırımcıların yaşadığı hayal kırıklığının yıkıcı etkisi oldu ama bu yıl Nisan sonunda yeniden kucaklaştığım Mardin yaralarını sarmakla kalmamış, krizden dersler çıkarmış izlenimler bıraktı bende… Önce bu olumlu izlenimlerime değineyim… Gelen ziyaretçileri isyan ettiren konaklama fiyatları normal seviyeye dönmüş. Artan yatak kapasitesinin de etkisiyle rekabet hem kaliteyi getirmiş, hem de makul ve herkesin kesesine göre kalabileceği mekan sayısı büyük rahatlık sağlamış… Daha da önemlisi esnafın gelen ziyaretçilerle etkileşiminde geçen sekiz, on yıl içinde inanılmaz gelişme yaşandığına tanık oldum. Bu anlamda Mardinliler, yakaladığı yabancının eline, yakasına yapışan çekiştirip duran aşina olduğumuz esnaf anlayışını elinin tersiyle itip, tüm ülkeye örnek olacak olgunlukta ve herkes rızkına razı olacak kadar vakur yepyeni bir anlayış, davranış modeliyle çıkıyor karşımıza. Daha da anlamlısı, bu modeli çıkarcı hesaplarla değil, gönülden benimsemiş olması… Bir şey almak için girdiği dükkanda aradığını bulamayan gezginin önüne düşüp, en uygununu bulacağı komşusuna götüren, yardımcı olan esnaf görmek isteyenin Mardinʹ e gitmesini öneririm. Eminim herkes Gördüklerinden dersler çıkaracak, bu yeni anlayışı besleyen eski zaman hasletleriyle ilgili epeyi tahliller yapacaktır. Ve bir izlenimimi daha gururla itiraf etmeliyim, gözlemim ana caddesiyle de sınırlı kalsa şaşırtıcı biçimde bu kez çok temiz buldum Mardinʹ i… Rehberlik etmeye çalıştığım dostlarımın sınırlı zamanı, benim kadar taşa ve eski zaman mekanlarına fazla ilgi duymaması nedeniyle ana arter dışına çıkmayıp sokaklarını görmediğim için tüm Mardin aynı temizlikte miydi? Sorusuna doyurucu yanıt veremem ama belli yerlerle de yetinsem gördüğüm temizlik çok mutlu etti beni… Temizlikte en büyük payı, tıpkı ziyaretçilerle olan ilişkilerinin güzelliği kadar temizliğe de önem veren o ʹmüze şehirʹ esnafına versem de, Belediyenin bu alandaki çabalarını unutmamak gereğine inanıyorum. Sonuçta temizlik tek ayakla sağlanacak bir olgu değil. Yaşayanlar kadar, yönetenlerin de katkı vereceği bir hizmet… Ziyaretçiler açısından zaten tek caddeye hapsolmuş bir kentte günde birkaç kez çöpleri toplayan araçların katkısı inkar edilmez. Ama esnafın da bu konuda önceki yıllara göre inanılmaz düzeyde bilinçlendiğini görmek kent adına umut kendi adıma gurur verici gelişme… Bunlar Mardinʹ le ilgili olumlu izlenimlerim… Olumsuzluktan da öte bu kez Mardinʹ i bekleyen çok büyük bir hatta birkaç tehlikeyi hissettim, çoğunu da hissetmenin ötesinde gözledim. Sevdalı da olsam, ileride ortaya çıkma olasılığı hayli yüksek olumsuzlukları yazmak boynumun borcu… Bir sonraki yazıda da onlara değinmeye çalışayım…  Abdullah Ayan  
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.