Türkiyeʹ nin nicelikten niteliğe dönüşemeyen yolculuğu (ihracat)... Abdullah Ayan yazdı

Spor (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 28.05.2018 - 09:11, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Türkiyeʹ nin nicelikten niteliğe dönüşemeyen yolculuğu (ihracat)... Abdullah Ayan yazdı

Bir önceki makalede AK Partiʹ nin ülkeyi yönettiği 16 yıllık dönemini üç merhaleye ayırmış, AB kriterlerine uyum çabaları ve IMF çıpalarına sarıldığı 2002-2008ʹ i yükseliş, 2008-2011ʹi duraklama ve 2011 sonrasını gerileme yılları olarak kimi alanlardaki veriler ışığında tanımlamaya çalışmıştım. Gelelim 16 yılın sonunda artık gerilemenin tıkanma, deyim yerindeyse duvara dayanma olarak tanımlanabilecek finaline… Yükselme döneminde nicelik olarak her alana yansıyan büyüme ve gelişmenin yerini iş niteliğe geldiğinde yine her alanda sayısız örneklemeyle anlatılabilecek tıkanma aldı. İhracat 2002ʹ den 2008ʹ e uzanan kısacık zamanda 36 milyar dolardan 132 milyar dolara çıkarma başarısız elbet yadsınamazdı. Gelin görün ki, son on yılda nefesi kesilen, dura kalka bir yerlere gitmeye çalışan, pusulasız, dümensiz bir görünüm arz etmekte.. Peki, neden? İyi başlayan yolculuk ne oldu da, kısa zaman içinde tatsız bir hal almaya başladı? Aslında sürecin gidişi, nasıl sonuçlanacağını yeterince anlatmaktaydı. Ama nedense gerçek yerine hayallere kapılma tercih edildi. Örneğin 2009 yılında TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) tarafından tüm sektörlerin mevcut durumu, potansiyeline göre geleceği göz önüne alınarak hazırlanan ve 2010ʹ da kamuoyuyla paylaşılan ˮHedef 2023, 500 Milyar Dolar İhracatˮ stratejik planına göre Türkiye, 13 yılda dünyadaki ihracat payını 2 katına çıkaracak ve en çok ihracat yapan ülkeler sıralamasındaki 31. likten çıkıp, ilk 20 ihracatçı ülke arasına girecekti. Nasıl yapılacaktı bu? İhracatı, nicelikten niteliğe dönüştürerek… TİM çalışmasında nicelik, nitelik kavramı ete kemiğe büründürülüp formüle de edilmişti: ˮBugün fasoncu, ürün odaklı, yerel üretici konumda iken yarın tüketici odaklı, global markalar çıkarmış ülke hedefine ulaşmak.ˮ Anlatılan hikaye heyecan verici, hedef Kaf dağının ardında gibi dursa da, söylenenlerin yapılması halinde erişimi imkansız bir yolculuk değildi bu. Gelin görün ki, evdeki hesap çarşıya uymadı. 2009ʹda hazırlanmaya başlanan projeksiyonda hayal olarak 2013 ihracat hedefi 160, 2018 hedefi ise 284 milyar dolar olarak öngörülüyordu, beklentinin ne kadarına eriştiğimizi sanırım hatırlatmama gerek yok. 2013 hedefini 5 yıl rötarla 2018ʹde yakalamaya çalışan Türkiye… Fasonculuktan kurtulup global marka çıkarmadığımız sürece gidilecek yer bellidir diyordu TİM, öyle de oldu. Fasonculuktan kurtulamayıp katma değeri üretimle kıyaslanmayacak yükseklikte küresel marka yaratmadıkça ihracat gelirlerini arttıramayan ülke, değer yerine miktar artışıyla sınırlı bir dar alana hapsolması kaçınılmazdı. Bugün sonuna geldiğimiz yol, böylesine açmazlarla dolu. Ve bizler o duvarın dibinde açılacak yeni bir kapı umut etmekteyiz. Oysa ne öyle bir kapı var, ne de bu gidişin sonu… Eskiden hepimizin hayali, para etmez tarım ürünleri yerine döviz girdisi yüksek sanayi ürünleri ihraç etmekti. İlerleyen yıllarda sanayi ürünü ihracatı da yetersiz ve bir yerde anlamsız kaldı. Artık teknoloji girmeye başlamıştı devreye, teknoloji ile birlikte bilişim sektörü önem kazandı. Gidişi kavrayan, hızlı biçimde uyum sağlayan ülkeler bu alanda hızlı yol aldılar. Eskiden Japonya bu alanda öncüydü, bugün Çin, Güney Kore ve izlerinden giden pek çok ülke açılan bu yeni fırsat kapısından geçip, yepyeni ufuklara yol almakta. İki basit örnek nicelik ve nitelik kavramıyla ne demek istediğimi yeterince özetleyecektir: Türkiye 2017 yılında 8 milyon ton çimento ihraç ederek yaklaşık 500 milyon dolar elde etti. Kaba tanımla ithal ettiği enerjiyle taş pişirip sattı. Havayı, suyu kısaca doğayı kirletme pahasına karşı ortaya çıkan reel ekonomik tablo bu. Çimentoda en büyük alıcı ise ABD… Aynı ABD, 8 milyon ton çimento ihraç edip 500 milyon dolarlık döviz girdisi için çabalayan Türkiyeʹ ye iki Boeing uçağı satarak aynı miktarda döviz elde ediyor. Yaklaşık 250 milyon dolarlık uçağın fiyatı içindeki teknoloji payını sanırım anlatmaya gerek yok. Bırakın uçak üretimi gibi hayli yüksek teknoloji gerektiren alanlarda boy göstermenin neredeyse imkansızlığının farkındayım. İyi de taşı pişirip çimento elde etme dışında yine taştan, topraktan katma değeri yüksek daha başka ürünler elde edilemez mi? Küresel arenada boy gösterecek markalar yaratılamaz mı? Güney Kore gibi bir rol model ülke var karşımızda… 1970ʹ lerin tarım toplumundan bugün dünyanın gıptayla baktığı teknoloji ağırlıklı ürün ihracatının yıldız ülkesi… Otomotiv üretiminde aynı yıl yola çıktığımız Güney Kore bugün otomotiv sektörüyle, küresel markalarıyla dünya pazarlarının tartışılmaz liderlerinden biri. 1980ʹ lere kadar gelişmişlik anlamında aynı kaderi paylaştığımız Güney Kore ve onun, iletişim, bilişim sektörüne damgasını vuran global markaları tüm dünyayı kasıp kavururken biz neredeyiz? Tek başına Samsungʹ un yıllık cirosu 240 milyar dolar. Üç Samsung, tüm Türkiyeʹ nin bir yılda yarattığı hasılaya eşit ciroya sahip… Güney Kore bugün yılda 51 milyon nüfusuyla, 552 milyar dolar ihracat gerçekleştiren bir ülke. Üstelik ihracatın yaklaşık üçte biri ileri teknoloji ürünü ihracatı.. 135 milyar dolarlık ileri teknoloji ürünü ihraç ediyor ki, bu 81 milyonluk Türkiyeʹnin toplam ihracatına yakın. (Dünya Bankası verilerine göre 2016ʹ da Türkiye ileri teknoloji ürün ihracatı 2 milyar 183 milyon dolardı) Tıpkı bizim gibi petrol ve türevlerini ithal etmek zorunda olan bir ülke ama 552 milyar dolarlık ihracata karşılık 448 milyar dolarlık ithalat yapıyor ve Türkiyeʹ nin tersine dış ticaret fazlası var. İleri teknoloji ölçütlerine konu hangi kriteri alırsanız alın Türkiye ile dünün yoksul köylüsü Kore arasında uçurumlar var. İyi de bunu nasıl sağladı derseniz? Niceliği önce eğitim sonra da üretimde niteliğe dönüştürdü. O nedenle Kore 1 kg ağırlıkta 10 akıllı telefon satarak 10 bin dolar elde ederken bizim aynı dövizi kazanmak için 20 bin kg domates satmamız gerekiyor. Eğitimde nitelik apayrı bir yazı konusu… Onu bir başka yazıda ele alalım…    Abdullah Ayan  
Bir önceki makalede AK Partiʹ nin ülkeyi yönettiği 16 yıllık dönemini üç merhaleye ayırmış, AB kriterlerine uyum çabaları ve IMF çıpalarına sarıldığı 2002-2008ʹ i yükseliş, 2008-2011ʹi duraklama ve 2011 sonrasını gerileme yılları olarak kimi alanlardaki veriler ışığında tanımlamaya çalışmıştım. Gelelim 16 yılın sonunda artık gerilemenin tıkanma, deyim yerindeyse duvara dayanma olarak tanımlanabilecek finaline… Yükselme döneminde nicelik olarak her alana yansıyan büyüme ve gelişmenin yerini iş niteliğe geldiğinde yine her alanda sayısız örneklemeyle anlatılabilecek tıkanma aldı. İhracat 2002ʹ den 2008ʹ e uzanan kısacık zamanda 36 milyar dolardan 132 milyar dolara çıkarma başarısız elbet yadsınamazdı. Gelin görün ki, son on yılda nefesi kesilen, dura kalka bir yerlere gitmeye çalışan, pusulasız, dümensiz bir görünüm arz etmekte.. Peki, neden? İyi başlayan yolculuk ne oldu da, kısa zaman içinde tatsız bir hal almaya başladı? Aslında sürecin gidişi, nasıl sonuçlanacağını yeterince anlatmaktaydı. Ama nedense gerçek yerine hayallere kapılma tercih edildi. Örneğin 2009 yılında TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) tarafından tüm sektörlerin mevcut durumu, potansiyeline göre geleceği göz önüne alınarak hazırlanan ve 2010ʹ da kamuoyuyla paylaşılan ˮHedef 2023, 500 Milyar Dolar İhracatˮ stratejik planına göre Türkiye, 13 yılda dünyadaki ihracat payını 2 katına çıkaracak ve en çok ihracat yapan ülkeler sıralamasındaki 31. likten çıkıp, ilk 20 ihracatçı ülke arasına girecekti. Nasıl yapılacaktı bu? İhracatı, nicelikten niteliğe dönüştürerek… TİM çalışmasında nicelik, nitelik kavramı ete kemiğe büründürülüp formüle de edilmişti: ˮBugün fasoncu, ürün odaklı, yerel üretici konumda iken yarın tüketici odaklı, global markalar çıkarmış ülke hedefine ulaşmak.ˮ Anlatılan hikaye heyecan verici, hedef Kaf dağının ardında gibi dursa da, söylenenlerin yapılması halinde erişimi imkansız bir yolculuk değildi bu. Gelin görün ki, evdeki hesap çarşıya uymadı. 2009ʹda hazırlanmaya başlanan projeksiyonda hayal olarak 2013 ihracat hedefi 160, 2018 hedefi ise 284 milyar dolar olarak öngörülüyordu, beklentinin ne kadarına eriştiğimizi sanırım hatırlatmama gerek yok. 2013 hedefini 5 yıl rötarla 2018ʹde yakalamaya çalışan Türkiye… Fasonculuktan kurtulup global marka çıkarmadığımız sürece gidilecek yer bellidir diyordu TİM, öyle de oldu. Fasonculuktan kurtulamayıp katma değeri üretimle kıyaslanmayacak yükseklikte küresel marka yaratmadıkça ihracat gelirlerini arttıramayan ülke, değer yerine miktar artışıyla sınırlı bir dar alana hapsolması kaçınılmazdı. Bugün sonuna geldiğimiz yol, böylesine açmazlarla dolu. Ve bizler o duvarın dibinde açılacak yeni bir kapı umut etmekteyiz. Oysa ne öyle bir kapı var, ne de bu gidişin sonu… Eskiden hepimizin hayali, para etmez tarım ürünleri yerine döviz girdisi yüksek sanayi ürünleri ihraç etmekti. İlerleyen yıllarda sanayi ürünü ihracatı da yetersiz ve bir yerde anlamsız kaldı. Artık teknoloji girmeye başlamıştı devreye, teknoloji ile birlikte bilişim sektörü önem kazandı. Gidişi kavrayan, hızlı biçimde uyum sağlayan ülkeler bu alanda hızlı yol aldılar. Eskiden Japonya bu alanda öncüydü, bugün Çin, Güney Kore ve izlerinden giden pek çok ülke açılan bu yeni fırsat kapısından geçip, yepyeni ufuklara yol almakta. İki basit örnek nicelik ve nitelik kavramıyla ne demek istediğimi yeterince özetleyecektir: Türkiye 2017 yılında 8 milyon ton çimento ihraç ederek yaklaşık 500 milyon dolar elde etti. Kaba tanımla ithal ettiği enerjiyle taş pişirip sattı. Havayı, suyu kısaca doğayı kirletme pahasına karşı ortaya çıkan reel ekonomik tablo bu. Çimentoda en büyük alıcı ise ABD… Aynı ABD, 8 milyon ton çimento ihraç edip 500 milyon dolarlık döviz girdisi için çabalayan Türkiyeʹ ye iki Boeing uçağı satarak aynı miktarda döviz elde ediyor. Yaklaşık 250 milyon dolarlık uçağın fiyatı içindeki teknoloji payını sanırım anlatmaya gerek yok. Bırakın uçak üretimi gibi hayli yüksek teknoloji gerektiren alanlarda boy göstermenin neredeyse imkansızlığının farkındayım. İyi de taşı pişirip çimento elde etme dışında yine taştan, topraktan katma değeri yüksek daha başka ürünler elde edilemez mi? Küresel arenada boy gösterecek markalar yaratılamaz mı? Güney Kore gibi bir rol model ülke var karşımızda… 1970ʹ lerin tarım toplumundan bugün dünyanın gıptayla baktığı teknoloji ağırlıklı ürün ihracatının yıldız ülkesi… Otomotiv üretiminde aynı yıl yola çıktığımız Güney Kore bugün otomotiv sektörüyle, küresel markalarıyla dünya pazarlarının tartışılmaz liderlerinden biri. 1980ʹ lere kadar gelişmişlik anlamında aynı kaderi paylaştığımız Güney Kore ve onun, iletişim, bilişim sektörüne damgasını vuran global markaları tüm dünyayı kasıp kavururken biz neredeyiz? Tek başına Samsungʹ un yıllık cirosu 240 milyar dolar. Üç Samsung, tüm Türkiyeʹ nin bir yılda yarattığı hasılaya eşit ciroya sahip… Güney Kore bugün yılda 51 milyon nüfusuyla, 552 milyar dolar ihracat gerçekleştiren bir ülke. Üstelik ihracatın yaklaşık üçte biri ileri teknoloji ürünü ihracatı.. 135 milyar dolarlık ileri teknoloji ürünü ihraç ediyor ki, bu 81 milyonluk Türkiyeʹnin toplam ihracatına yakın. (Dünya Bankası verilerine göre 2016ʹ da Türkiye ileri teknoloji ürün ihracatı 2 milyar 183 milyon dolardı) Tıpkı bizim gibi petrol ve türevlerini ithal etmek zorunda olan bir ülke ama 552 milyar dolarlık ihracata karşılık 448 milyar dolarlık ithalat yapıyor ve Türkiyeʹ nin tersine dış ticaret fazlası var. İleri teknoloji ölçütlerine konu hangi kriteri alırsanız alın Türkiye ile dünün yoksul köylüsü Kore arasında uçurumlar var. İyi de bunu nasıl sağladı derseniz? Niceliği önce eğitim sonra da üretimde niteliğe dönüştürdü. O nedenle Kore 1 kg ağırlıkta 10 akıllı telefon satarak 10 bin dolar elde ederken bizim aynı dövizi kazanmak için 20 bin kg domates satmamız gerekiyor. Eğitimde nitelik apayrı bir yazı konusu… Onu bir başka yazıda ele alalım…    Abdullah Ayan  
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.