Fren, denge meselesi… ABD, Türkiye karşılaştırması…Abdullah Ayan yazdı

Spor (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 12.07.2018 - 07:39, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Fren, denge meselesi… ABD, Türkiye karşılaştırması…Abdullah Ayan yazdı

Kurguladığı yeni sistemin tüm hazırlıkları tamamlanmış, alt yapısı için gerekli yasal düzenlemeler kanun hükmünde kararnamelerle birbiri peşi sıra yayınlanıp yürürlüğe girmiş ve Erdoğan tasarladığı yönetimin resmen başlayacağı yemin seremonisini de tamamlayarak 2023ʹ e kadar sürecek Başkanlığın son eşiğini de geçmiş… Artık herkes gibi yeni kabinenin kimlerden oluştuğunu öğrenmek için ˮBaşkanınˮ yapacağı açıklamayı beklemekteyim. Tüm haber kanalları da o bekleme zamanını boş geçirmemek için ekranlara çıkardıkları bir takım isimlere yorumlar yaptırmakta, yorumcular da ʹülkeyi uçuşa geçirecekʹ yeni dönemin kerametlerini anlatıp durmakta… Yeni dönemin yeni şöhreti köşe yazarları da var değerlendirme yapanlar arasında, akademi dünyasından isimler de… İşte adının önünde yer alan akademik kariyeri sayesinde öğretim üyesi olduğunu anladığım biri, aldığı notlara çaktırmadan göz atıp, makineli tüfek gibi ABD Başkanlık sistemiyle Türkiyeʹ nin eşiğinden geçtiği yeni model arasında paralellikler kuruncaya kadar tepkisiz kulak misafiri olduğum monolog, ˮbu kadarı ancak okumuş cehaletiyle mümkün olabilirˮ noktasına evriliyor. Gerçekten de ABDʹ nin 231 yıllık anayasasıyla sürdürdüğü federal sistemle, Erdoğanʹ ın Türkiyeʹ ye giydirmek için tasarladığı eşi benzeri zor bulunur elbise arasında bağ kurmak için özel çabanın ötesinde apayrı bir gayret gerekiyor. Aradaki farkların ne olduğunu anlamak için öyle geniş kapsamlı araştırmalar yapmaya da gerek yok. Günlerdir tüm ABD, Başkan Trumpʹ ın boşalan Yüksek Mahkeme (Anayasa Mahkemesi) üyeliğine kimi atayacağı konusuna kilitlenmiş durumda. Muhtemel adaylar hakkında sayfalar dolusu makaleler yazılıyor, en küçük detayına varıncaya kadar geçmişleriyle ilgili haberler yapılıyor. Bir Başkan, anayasanın kendisine tanıdığı yetkiye dayanarak dilediği ismi Yüksek Mahkeme üyeliğine getirir, destekçisinden muhalifine herkese de saygı duymak düşer diye düşünüyorsanız, durum pek öyle değil. Değil çünkü, 1787ʹ de ABD anayasasını yapan kurucu babalar, ister seçimle gelsin, ister bürokrat olarak atansın, ister Establishment olarak tanımlanan yönetici elit veya devlet aklı dediğimiz seçkinler olsun, hiç kimse gücü eline geçirip te halkın ensesinde boza pişirmesin diye her önlemi almaya gayret etmişler. Bunu da fren-denge mekanizmalarıyla sağlamaya çalışmışlar. Bakanların, Büyükelçilerin, önemli bağımsız kurumların başına getirilecek olanlarla ilgili Başkana atama yetkisi verilmiş ama, atanacak isimler için Senato onayı da şart koşulmuş. Trump gibi her konuya bodoslama atlayan birine bile kılı kırk yardıran, ʹkimi Anayasa Mahkemesine aday göstereceğine dairʹ uzun zamandır titiz çalışmaya iten de bu ONAMA mekanizması… Çünkü Trump, boşalan Anayasa Mahkemesi üyeliğine doğrudan atama yapamıyor, isim önerebiliyor. Bir başka ifadeyle, belirlediği ismin kesinleşmesi Senato çoğunluğunun onayına bağlı. Önerdiği ismin Federal Yüksek Mahkeme üyelik koltuğuna oturması için, önce Senatoda oluşturulan özel komitedeki sorgulamadan yüzünün akıyla çıkması ardından da Senatoʹ nun bu konuda düzenlenen özel oturumda onaylaması gerekiyor. Trump, görevlendirdiği özel ekibin belirlediği 25 isimlik listeyi 4ʹ e indirmiş, ancak bu 4 ismi düne kadar sır gibi saklamıştı. Hafta sonu kafasındaki 4 isim arasından kimi önereceğini belirlemiş olmalı ki, Türkiye 9 Temmuz günü yeni sistemle ilgili en önemli virajı dönerken, ABDʹ de Trump, Brett Kavanaughʹ u atadığını duyurdu. Yüksek Mahkeme üyeliğine kimin getirileceği neden önemli? Önemli çünkü, kendileri ayrılmadığı sürece ömür boyu görev yapacak 9 üye her ne kadar tarafsızlık temel ilkesine uymaları beklense de, sonunda onlar da herkes gibi siyasi sosyal ilişkileri, ideolojik görüşleri olan insanlar. Ve o nedenle 9 üyeden oluşan Mahkemenin vereceği, ABDʹ de yaşayan tüm bireyleri doğrudan etkileyen her türlü karar, bu 9 üyenin dünya görüşleri, olaylara yaklaşımlarından etkileniyor. Örneğin 2000-2008 yılları arasında Başkanlık görevini sürdüren George Bush döneminde boşalan koltuklara yapılan atamalarla Yüksek Mahkeme muhafazakarların ağırlıkta olduğu yapıya dönüşmüş ve aldığı kararlarda bu muhafazakar yön ağır basmıştı. Obama döneminde denge bu kez 6-3 liberal görüşten yana olanların lehine değişti. Geçtiğimiz yıl Trump, Obama döneminde ölen üyenin yerine muhafazakar yargıç Neal Gorsuchʹ u aday gösterdi ve Senatoʹ nun onayı sonrası Yüksek Mahkemeʹ de liberallerin ağırlığı 5-4ʹe düştü. Bıçak sırtı denge, geçtiğimiz günlerde 81 yaşındaki yargıç Anthony Kennedyʹ in artık emekli olmak istediğini açıklamasıyla Trumpʹ ın karşısına altın fırsat çıkardı. 31 Temmuz günü görevi bırakacak olan Kennedy, son yıllarda mahkemeden çıkan liberal kararların tümünde anahtar role sahipti. Ayrılmasının ardından Trumpʹ un dün atayacağını açıkladığı Kavanaughʹ u eğer Senato onaylarsa artık Yüksek Mahkeme kararlarında, örneğin kürtaj gibi, göçmenlere yönelik bağlayıcı nitelikteki uygulamalar gibi sürekli tartışma konusu olan kararlara muhafazakar üyeler damgasını vuracak. Senatoʹ nun onaylamama olasılığı var mı? Senatoda Demokratlar 49, Cumhuriyetçiler 51 sandalyeye sahip. Bu nedenle oylama her türlü sonuca gebe ve büyük pazarlıklar döneceğini öngörmek zor değil. Bunca analizi, her şeyin kurum ve kurallarıyla sonuna kadar işlediği ABD ile ʹkervan yolda dizilirʹ misali Cumhurbaşkanı olarak seçilmesi ardından dün yemin ettikten sonra gelen sorular üzerine kendisini ʹBaşkanʹ olarak tanımlayan ve her şeyi kendisine bağlayan Erdoğan Türkiyesi arasındaki farkı anlatmak için yaptım. ABDʹ de Trumpʹ ın aldığı her karar, ister muhafazakar ister liberal görüşlere sahip olsun, tümü de ülkenin en saygın hukukçularının ve ondan da önemlisi Kongreʹ nin denetimine açık, onayına bağlı. Türkiyeʹ de ise yasama, yargı, yürütme bir yana, ilaç fiyatlarının tespitine kadar her şeyi, ama istisnasız her şeyi kendine bağlayan, her konuda son karar merci olarak kendisini ilan eden, ülkenin denetimsiz tek adamına bağımlı artık kaderlerimiz… Türkiyeʹ de Erdoğanʹ ın eriştiği gücü en iyi tanımlayan analizlerden biri, Almanyaʹ nın saygın gazetelerinden Süddeutsche Zeitungʹun bugünkü (10.7.2018) sayısında yer alıyordu. Şöyle deniyor analizin bir yerinde: ˮErdoğanʹın damatlarından biri seçim kampanyası sırasında ‘Erdoğan aya dört şeritli otoyol yapacağını söylese iktidar partisinin seçmeni ona inanırʹ, demişti. Erdoğan şimdi mutlak kudretiyle yıldızlara uzanabilir. Ancak otoyolun ne bariyeri ne de emniyet şeridi var. İkinci Türkiye Cumhuriyetiʹnde iktidarı kontrol mekanizması olmayacak. Hata sistemde yatıyor. Sistem, Erdoğanʹın sandığı kadar sağlam çıkmayabilir.”    Abdullah Ayan  
Kurguladığı yeni sistemin tüm hazırlıkları tamamlanmış, alt yapısı için gerekli yasal düzenlemeler kanun hükmünde kararnamelerle birbiri peşi sıra yayınlanıp yürürlüğe girmiş ve Erdoğan tasarladığı yönetimin resmen başlayacağı yemin seremonisini de tamamlayarak 2023ʹ e kadar sürecek Başkanlığın son eşiğini de geçmiş… Artık herkes gibi yeni kabinenin kimlerden oluştuğunu öğrenmek için ˮBaşkanınˮ yapacağı açıklamayı beklemekteyim. Tüm haber kanalları da o bekleme zamanını boş geçirmemek için ekranlara çıkardıkları bir takım isimlere yorumlar yaptırmakta, yorumcular da ʹülkeyi uçuşa geçirecekʹ yeni dönemin kerametlerini anlatıp durmakta… Yeni dönemin yeni şöhreti köşe yazarları da var değerlendirme yapanlar arasında, akademi dünyasından isimler de… İşte adının önünde yer alan akademik kariyeri sayesinde öğretim üyesi olduğunu anladığım biri, aldığı notlara çaktırmadan göz atıp, makineli tüfek gibi ABD Başkanlık sistemiyle Türkiyeʹ nin eşiğinden geçtiği yeni model arasında paralellikler kuruncaya kadar tepkisiz kulak misafiri olduğum monolog, ˮbu kadarı ancak okumuş cehaletiyle mümkün olabilirˮ noktasına evriliyor. Gerçekten de ABDʹ nin 231 yıllık anayasasıyla sürdürdüğü federal sistemle, Erdoğanʹ ın Türkiyeʹ ye giydirmek için tasarladığı eşi benzeri zor bulunur elbise arasında bağ kurmak için özel çabanın ötesinde apayrı bir gayret gerekiyor. Aradaki farkların ne olduğunu anlamak için öyle geniş kapsamlı araştırmalar yapmaya da gerek yok. Günlerdir tüm ABD, Başkan Trumpʹ ın boşalan Yüksek Mahkeme (Anayasa Mahkemesi) üyeliğine kimi atayacağı konusuna kilitlenmiş durumda. Muhtemel adaylar hakkında sayfalar dolusu makaleler yazılıyor, en küçük detayına varıncaya kadar geçmişleriyle ilgili haberler yapılıyor. Bir Başkan, anayasanın kendisine tanıdığı yetkiye dayanarak dilediği ismi Yüksek Mahkeme üyeliğine getirir, destekçisinden muhalifine herkese de saygı duymak düşer diye düşünüyorsanız, durum pek öyle değil. Değil çünkü, 1787ʹ de ABD anayasasını yapan kurucu babalar, ister seçimle gelsin, ister bürokrat olarak atansın, ister Establishment olarak tanımlanan yönetici elit veya devlet aklı dediğimiz seçkinler olsun, hiç kimse gücü eline geçirip te halkın ensesinde boza pişirmesin diye her önlemi almaya gayret etmişler. Bunu da fren-denge mekanizmalarıyla sağlamaya çalışmışlar. Bakanların, Büyükelçilerin, önemli bağımsız kurumların başına getirilecek olanlarla ilgili Başkana atama yetkisi verilmiş ama, atanacak isimler için Senato onayı da şart koşulmuş. Trump gibi her konuya bodoslama atlayan birine bile kılı kırk yardıran, ʹkimi Anayasa Mahkemesine aday göstereceğine dairʹ uzun zamandır titiz çalışmaya iten de bu ONAMA mekanizması… Çünkü Trump, boşalan Anayasa Mahkemesi üyeliğine doğrudan atama yapamıyor, isim önerebiliyor. Bir başka ifadeyle, belirlediği ismin kesinleşmesi Senato çoğunluğunun onayına bağlı. Önerdiği ismin Federal Yüksek Mahkeme üyelik koltuğuna oturması için, önce Senatoda oluşturulan özel komitedeki sorgulamadan yüzünün akıyla çıkması ardından da Senatoʹ nun bu konuda düzenlenen özel oturumda onaylaması gerekiyor. Trump, görevlendirdiği özel ekibin belirlediği 25 isimlik listeyi 4ʹ e indirmiş, ancak bu 4 ismi düne kadar sır gibi saklamıştı. Hafta sonu kafasındaki 4 isim arasından kimi önereceğini belirlemiş olmalı ki, Türkiye 9 Temmuz günü yeni sistemle ilgili en önemli virajı dönerken, ABDʹ de Trump, Brett Kavanaughʹ u atadığını duyurdu. Yüksek Mahkeme üyeliğine kimin getirileceği neden önemli? Önemli çünkü, kendileri ayrılmadığı sürece ömür boyu görev yapacak 9 üye her ne kadar tarafsızlık temel ilkesine uymaları beklense de, sonunda onlar da herkes gibi siyasi sosyal ilişkileri, ideolojik görüşleri olan insanlar. Ve o nedenle 9 üyeden oluşan Mahkemenin vereceği, ABDʹ de yaşayan tüm bireyleri doğrudan etkileyen her türlü karar, bu 9 üyenin dünya görüşleri, olaylara yaklaşımlarından etkileniyor. Örneğin 2000-2008 yılları arasında Başkanlık görevini sürdüren George Bush döneminde boşalan koltuklara yapılan atamalarla Yüksek Mahkeme muhafazakarların ağırlıkta olduğu yapıya dönüşmüş ve aldığı kararlarda bu muhafazakar yön ağır basmıştı. Obama döneminde denge bu kez 6-3 liberal görüşten yana olanların lehine değişti. Geçtiğimiz yıl Trump, Obama döneminde ölen üyenin yerine muhafazakar yargıç Neal Gorsuchʹ u aday gösterdi ve Senatoʹ nun onayı sonrası Yüksek Mahkemeʹ de liberallerin ağırlığı 5-4ʹe düştü. Bıçak sırtı denge, geçtiğimiz günlerde 81 yaşındaki yargıç Anthony Kennedyʹ in artık emekli olmak istediğini açıklamasıyla Trumpʹ ın karşısına altın fırsat çıkardı. 31 Temmuz günü görevi bırakacak olan Kennedy, son yıllarda mahkemeden çıkan liberal kararların tümünde anahtar role sahipti. Ayrılmasının ardından Trumpʹ un dün atayacağını açıkladığı Kavanaughʹ u eğer Senato onaylarsa artık Yüksek Mahkeme kararlarında, örneğin kürtaj gibi, göçmenlere yönelik bağlayıcı nitelikteki uygulamalar gibi sürekli tartışma konusu olan kararlara muhafazakar üyeler damgasını vuracak. Senatoʹ nun onaylamama olasılığı var mı? Senatoda Demokratlar 49, Cumhuriyetçiler 51 sandalyeye sahip. Bu nedenle oylama her türlü sonuca gebe ve büyük pazarlıklar döneceğini öngörmek zor değil. Bunca analizi, her şeyin kurum ve kurallarıyla sonuna kadar işlediği ABD ile ʹkervan yolda dizilirʹ misali Cumhurbaşkanı olarak seçilmesi ardından dün yemin ettikten sonra gelen sorular üzerine kendisini ʹBaşkanʹ olarak tanımlayan ve her şeyi kendisine bağlayan Erdoğan Türkiyesi arasındaki farkı anlatmak için yaptım. ABDʹ de Trumpʹ ın aldığı her karar, ister muhafazakar ister liberal görüşlere sahip olsun, tümü de ülkenin en saygın hukukçularının ve ondan da önemlisi Kongreʹ nin denetimine açık, onayına bağlı. Türkiyeʹ de ise yasama, yargı, yürütme bir yana, ilaç fiyatlarının tespitine kadar her şeyi, ama istisnasız her şeyi kendine bağlayan, her konuda son karar merci olarak kendisini ilan eden, ülkenin denetimsiz tek adamına bağımlı artık kaderlerimiz… Türkiyeʹ de Erdoğanʹ ın eriştiği gücü en iyi tanımlayan analizlerden biri, Almanyaʹ nın saygın gazetelerinden Süddeutsche Zeitungʹun bugünkü (10.7.2018) sayısında yer alıyordu. Şöyle deniyor analizin bir yerinde: ˮErdoğanʹın damatlarından biri seçim kampanyası sırasında ‘Erdoğan aya dört şeritli otoyol yapacağını söylese iktidar partisinin seçmeni ona inanırʹ, demişti. Erdoğan şimdi mutlak kudretiyle yıldızlara uzanabilir. Ancak otoyolun ne bariyeri ne de emniyet şeridi var. İkinci Türkiye Cumhuriyetiʹnde iktidarı kontrol mekanizması olmayacak. Hata sistemde yatıyor. Sistem, Erdoğanʹın sandığı kadar sağlam çıkmayabilir.”    Abdullah Ayan  
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.