Dilsiz kalem... Birsen Sak yazdı

Spor (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 19.08.2018 - 08:39, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Dilsiz kalem... Birsen Sak yazdı

Kalemler dilsiz kaldı artık. Ya da çok dili var ofa almış kendini. Anlayacağınız bir yerleri yorulmuş artık konuşmaktan. Hiç düşündünüz mü dil yerine gönül konuşsaydı neler olur du? Bu cümle aklıma gelince hafif gülümsedim kendi kendime. Sonra o minik gülümseme kendini büyük bir kahkahaya dönüştürüverdi hiç farkında olmadan. Ağız ishali nedir bilir misiniz? Birde bunu gönül dilinde düşünsenize bir Yumuşak kalpliler gözleriyle anlata bilir söylemek istediklerini. Ya kötü kalplilerin gönül sesleri!.. Aklı vicdanını esir almış kalp gözü kira bedeli ödemeye hazır .... Ardındakini hiç düşünmeden yaşar gider... Umarsızdır, vicdan onda sadece bir kadın ismidir artık. Zamana ayak uyduramaz gönlüyle konuşan insan. Kapatır kendini kimse farkına bile varmaz. Hatta vicdanın sesini bastırsın diye daha yüksek sesle hiç durmadan konuşmaya alıştırır kendini. Onun için Allah yaratandır, onun için Allah bir mesuliyettir. Onun tüm yarattıklarından mesul hisseder kendini. Bir karınca onun için çok değerlidir. Kimseye göre hareket etmeyi sevmez. Kendi doğruları vardır. Onun doğruları çoğu zaman yaratılana ters gelir ˮ bir bakmışsın o herkese o vakit ters gelen aslında olması gerekendir ˮ ... Dilinde dönemeçler yoktur. O insana insan olduğundan çok yaratanın kabul gördüğü biri olarak davranır .haa insanlar onu saf - aptal olarak tarif etseler de onun lügatinde bu doğru , olması gerekendir !.. Kimseye olduğu ya da bulunduğu konumundan dolayı özel bir değer vermez. Gözündeki perde yoktur onun. Herkesin anlayacağı dille konuşmam gerekirse kıblesi de yoktur! Mesela ibadet eder ama görsel şov yapmaz. Her vakit temiz olması gerektiğine inanır. Zaten onun için önemli olan el -yüz temizliği değildir. Vicdanı temizse olay bitmiştir. Her yerde ibadet edilebileceğinden emindir. Bizi yaratan giysiyle yaratmadı ki . Bizi yaratan bizden utanmadı ki. Bizler zaman içerisinde ˮnefis ˮ denilen lanetlenmiş duygumuzu mahmuzlamak amaçlı kapattık oramızı, buramızı . Ve kapitalizm denen canavarı hortlattık. Markaya göre arkadaşlarımız olmaya başladı. İbadet saati başlattık kendimize. Buna amaçsızca birde isim taktık dini bayram dedik ,milli bayram dedik . Farkında olmadan yine hayatımıza tel örgüler çektik bunları yaparken . Yaradanın bizim her halimizi bildiğine şüphe yok. Durum böyleyken nedir kıble nedir örtünme .. Kısacası nedir bu şekilcilik.Amaç doymak ,doyurmaksa eğer ... Amaç Allahʹa yakın hissetmekse kendini. O zaten sende var. Sana şakaklarının içindeki bir kas kadar yakın. Doğru bilinmeseydi eğri bilinir miydi? İnsanlar vardır; Gelip geçerler hayatlarımızdan, kimi hiçbir iz bırakmaz ardından, kimi hafifçe okşar ruhumuzu, Kimi de hüzün bırakır ardından. İnsanlar vardır; usulca sokulurlar içimize, Sonsuzcasına orada kalsın isteriz. Bazıları serap gibidir, Yokluğunda hayalleridir gerçeğimiz… İnsanlar vardır; Su gibi aziz, su gibi duru Konuştukça su olur akarlar kalbimize, Kan gibi, Can gibi, Canan gibi… İnsanlar vardır; ışığı sönmüş yıldızlar gibi çaresizdirler. Açtın mı kollarını, Kalbine doldururlar ışığı. İnsanlar vardır, Soğuk duvarlar misali Gülümsemenin sıcaklığını bilmezler, Bilseler de sevmezler… İnsanlar vardır, Gelip geçerler hayatlarımızdan Kimi depremlerle gider, Kimi fırtınalarla… Ben kalanlardan yanayım. Gitmeyenlerin sadakatini ve sabrını severim, Sarılıp bırakmayanların sıcaklığını… Şems-i Tebriz’i Bu benim ilk çağrım değil hepiniz bunu bilirsiniz. Acı olan bu son çağrım da olmayacağı. Tebriz’inin de dediği gibi. Her canlıyı sevin korkmayın dokunun. İster üzerinde ki çamurla sevin ya da zamanın ona hak bulduğu o kötü kokusuyla. Ama dokunun bir dokunun vicdanın sesine kulak verip gönül gözünüzle dokunun ama. Şekilciliği bırakın. Benim abaza diye tabirlerimden uzaklaşın. Siz hepiniz yaratılansınız aynı güçle ayaktasınız. Unutmayın !.. Haaa adalet mi (!) Yok adalet yaradan da yok ki kuranın adaleti olsun . Kısmet diye nitelendirdiğim bir mevzu var ortalarda. Kiminin kalıbının sapı uzun fiziğiyse kallavi, bir de kolu kuvvetliyse iyi daldırıyor kaşığı ne dicen. Kiminin kaşığı küçük .. yahu bazısının elinde kaşık bile yok. Yani anlayacağınız dünya adil bir yer değil. Hemen sağında bir duvar var ya hah işte o duvar şimdi dönüp baktığın. ˮ bir zahmet başını oraya benim için vuru ver ˮ . Sakın beni yanlış anlama seni isyana davet değil bu cümleler. İlk gelişin değil bu hayata. Sen vicdanından arınmış yaşadığın sürece belli aralıklarla daha çok kişinin bedeninde geleceksin dünyaya. Bir dahakine kim bilir bir masanın ayağı ya da saksıda bir süs bitkisi olacaksın. Güçlü olan kazansın diye başlayan maçlar çoğu zaman güçlüler yararına bitemiyor... Küçük bir anekdot kalemin dili yok artık. Tıpkı bizim olduğu gibi... Dilsiz kalem !..Birsoo  
Kalemler dilsiz kaldı artık. Ya da çok dili var ofa almış kendini. Anlayacağınız bir yerleri yorulmuş artık konuşmaktan. Hiç düşündünüz mü dil yerine gönül konuşsaydı neler olur du? Bu cümle aklıma gelince hafif gülümsedim kendi kendime. Sonra o minik gülümseme kendini büyük bir kahkahaya dönüştürüverdi hiç farkında olmadan. Ağız ishali nedir bilir misiniz? Birde bunu gönül dilinde düşünsenize bir Yumuşak kalpliler gözleriyle anlata bilir söylemek istediklerini. Ya kötü kalplilerin gönül sesleri!.. Aklı vicdanını esir almış kalp gözü kira bedeli ödemeye hazır .... Ardındakini hiç düşünmeden yaşar gider... Umarsızdır, vicdan onda sadece bir kadın ismidir artık. Zamana ayak uyduramaz gönlüyle konuşan insan. Kapatır kendini kimse farkına bile varmaz. Hatta vicdanın sesini bastırsın diye daha yüksek sesle hiç durmadan konuşmaya alıştırır kendini. Onun için Allah yaratandır, onun için Allah bir mesuliyettir. Onun tüm yarattıklarından mesul hisseder kendini. Bir karınca onun için çok değerlidir. Kimseye göre hareket etmeyi sevmez. Kendi doğruları vardır. Onun doğruları çoğu zaman yaratılana ters gelir ˮ bir bakmışsın o herkese o vakit ters gelen aslında olması gerekendir ˮ ... Dilinde dönemeçler yoktur. O insana insan olduğundan çok yaratanın kabul gördüğü biri olarak davranır .haa insanlar onu saf - aptal olarak tarif etseler de onun lügatinde bu doğru , olması gerekendir !.. Kimseye olduğu ya da bulunduğu konumundan dolayı özel bir değer vermez. Gözündeki perde yoktur onun. Herkesin anlayacağı dille konuşmam gerekirse kıblesi de yoktur! Mesela ibadet eder ama görsel şov yapmaz. Her vakit temiz olması gerektiğine inanır. Zaten onun için önemli olan el -yüz temizliği değildir. Vicdanı temizse olay bitmiştir. Her yerde ibadet edilebileceğinden emindir. Bizi yaratan giysiyle yaratmadı ki . Bizi yaratan bizden utanmadı ki. Bizler zaman içerisinde ˮnefis ˮ denilen lanetlenmiş duygumuzu mahmuzlamak amaçlı kapattık oramızı, buramızı . Ve kapitalizm denen canavarı hortlattık. Markaya göre arkadaşlarımız olmaya başladı. İbadet saati başlattık kendimize. Buna amaçsızca birde isim taktık dini bayram dedik ,milli bayram dedik . Farkında olmadan yine hayatımıza tel örgüler çektik bunları yaparken . Yaradanın bizim her halimizi bildiğine şüphe yok. Durum böyleyken nedir kıble nedir örtünme .. Kısacası nedir bu şekilcilik.Amaç doymak ,doyurmaksa eğer ... Amaç Allahʹa yakın hissetmekse kendini. O zaten sende var. Sana şakaklarının içindeki bir kas kadar yakın. Doğru bilinmeseydi eğri bilinir miydi? İnsanlar vardır; Gelip geçerler hayatlarımızdan, kimi hiçbir iz bırakmaz ardından, kimi hafifçe okşar ruhumuzu, Kimi de hüzün bırakır ardından. İnsanlar vardır; usulca sokulurlar içimize, Sonsuzcasına orada kalsın isteriz. Bazıları serap gibidir, Yokluğunda hayalleridir gerçeğimiz… İnsanlar vardır; Su gibi aziz, su gibi duru Konuştukça su olur akarlar kalbimize, Kan gibi, Can gibi, Canan gibi… İnsanlar vardır; ışığı sönmüş yıldızlar gibi çaresizdirler. Açtın mı kollarını, Kalbine doldururlar ışığı. İnsanlar vardır, Soğuk duvarlar misali Gülümsemenin sıcaklığını bilmezler, Bilseler de sevmezler… İnsanlar vardır, Gelip geçerler hayatlarımızdan Kimi depremlerle gider, Kimi fırtınalarla… Ben kalanlardan yanayım. Gitmeyenlerin sadakatini ve sabrını severim, Sarılıp bırakmayanların sıcaklığını… Şems-i Tebriz’i Bu benim ilk çağrım değil hepiniz bunu bilirsiniz. Acı olan bu son çağrım da olmayacağı. Tebriz’inin de dediği gibi. Her canlıyı sevin korkmayın dokunun. İster üzerinde ki çamurla sevin ya da zamanın ona hak bulduğu o kötü kokusuyla. Ama dokunun bir dokunun vicdanın sesine kulak verip gönül gözünüzle dokunun ama. Şekilciliği bırakın. Benim abaza diye tabirlerimden uzaklaşın. Siz hepiniz yaratılansınız aynı güçle ayaktasınız. Unutmayın !.. Haaa adalet mi (!) Yok adalet yaradan da yok ki kuranın adaleti olsun . Kısmet diye nitelendirdiğim bir mevzu var ortalarda. Kiminin kalıbının sapı uzun fiziğiyse kallavi, bir de kolu kuvvetliyse iyi daldırıyor kaşığı ne dicen. Kiminin kaşığı küçük .. yahu bazısının elinde kaşık bile yok. Yani anlayacağınız dünya adil bir yer değil. Hemen sağında bir duvar var ya hah işte o duvar şimdi dönüp baktığın. ˮ bir zahmet başını oraya benim için vuru ver ˮ . Sakın beni yanlış anlama seni isyana davet değil bu cümleler. İlk gelişin değil bu hayata. Sen vicdanından arınmış yaşadığın sürece belli aralıklarla daha çok kişinin bedeninde geleceksin dünyaya. Bir dahakine kim bilir bir masanın ayağı ya da saksıda bir süs bitkisi olacaksın. Güçlü olan kazansın diye başlayan maçlar çoğu zaman güçlüler yararına bitemiyor... Küçük bir anekdot kalemin dili yok artık. Tıpkı bizim olduğu gibi... Dilsiz kalem !..Birsoo  
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.