İşgal Dönemi Mersin’deki Museviler ve Ermeniler

Spor 02.01.2022 - 19:30, Güncelleme: 02.01.2022 - 19:30
 

İşgal Dönemi Mersin’deki Museviler ve Ermeniler

30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile Mersin, İngiltere ve Fransa tarafından işgal edilir. Kentin iki ülke tarafından işgal edilmesinden bir sene sonra Mersin ve civarının askeri ve idari yönetimi, 1919'da aralarındaki anlaşma gereği Fransa’ya bırakılır.

30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile Mersin, İngiltere ve Fransa tarafından işgal edilir. Kentin iki ülke tarafından işgal edilmesinden bir sene sonra Mersin ve civarının askeri ve idari yönetimi, 1919'da aralarındaki anlaşma gereği Fransa’ya bırakılır. Fransa, bölgede kendi kontrolünde Ermenistan kurulması vaadinde bulunur. Evet kendi meclislerinde "Tüysüz Yüzlüler" dedikleri Ermenilere böyle bir hayal kurdururlar. Kurtuluş Savaşı döneminde orduya katılan ve Mersin Cephesi’nde “Hamzabeyli Müfrezesi” kumandanı olan Şeref Genç  anılarını yazdığı Yeni Mersin gazetesinde Mersin’in işgalinin başlangıcında kentteki durumu ve ihaneti şöyle aktarır: “…Gün geçti, bu gemiler Mersin limanına da girdiler. Bunlar savaş ve torpil tarama gemileri idi. Hakikaten yurdumuzun bedbaht ufukları kararmıştı. Düşman gemileri yaklaştıkça çoğalıyor, çoğaldıkça da içte asayişin korunması için sıkı tertibat alınıyordu. Bu gösteriyordu ki, bir felaket muhakkak ve yakındı… Görünen hareket bir işgal hazırlığından başka bir şey değildi. İşgal yüzü görmeyen, köleliği bir zul bilerek daima efendi yaşayan Türkler için bunun pek acı olması ve korkulu bir heyecan yaratması kadar da normal bir şey olamazdı. Bununla beraber bu heyecan hiç belli edilmek istenilmiyordu. Çünkü aramızda Türk’ün acısından zevk duyanlar her fırsatta nankörlüklerini göstermekten çekinmeyenler vardı…  Sabah vakti Mersin Limanında birçok düşman savaş ve taşıt gemileri görünüyorlardı. Esasen günlerden beri rahat uyku görmüyor, her an tetik üzerinde bekliyorduk. Limanda ki gemiler indirilmiş filikalar, sandallar, günlerden beri kulakları tırmalayan söylentilerin bir hakikat olacağını gösteriyordu. Zabıta kuvvetleri seferber edilmiş, devriyeler sıklaştırılmış, gerekli tedbirler alınmıştı.” İşgal döneminde Fransızlar, Türklere karşı ilginç bir taktik uygularlar, İskenderun’dan deniz yoluyla getirilen birlikler kara yoluyla tekrar İskenderun’a gönderiliyor, böylece bir yandan bölgeye sürekli takviye kuvvetler gönderildiği imajı yaratılmaya çalışılıyor diğer yandan işgal ordusu içindeki Müslümanlarla Türkler arasında diyalog kurulması engellenmeye çalışılıyordu. Fransa’nın Suriye ve Çukurova kuvvetleri başkomutanı General Gouraud’nun, emri altındaki askerlerden üçünü Ermeni taburu oluşturmaktaydı. Ermeni gönüllüleri, Fransız üniformaları giyiyor, Fransız bayrağı altında savaşıyorlardı. Günümüzde Suriye’deki terör örgütlerinin bu taktiği kullandığını görüyoruz. Kuklalar 100 yıl geçse de kukladır... Mersin’de Maliye, tapu ve evkaf idarelerinde asıl yetki kentin Ermenilerinden olan Hamparsum Tulumciyan’a verilmiş ve çeşitli oyunlarla araziler, gayrimenkuller Türklerin elinden alınmıştır. Şehirdeki yapıyı iyice bölmek isteyen Fransızlar, yardım bahanesiyle şehir sakinlerinden hayır cemiyetleri kurmalarını ister. Rumlar diğer Müslüman olmayan birçok grup cemiyet kurar ancak Musevi vatandaşlar cemiyet kurmayacaklarını bildirirler ve bu konuda direnirler. Musevilerin o dönemdeki temsilcisi Gatenyo ve Kapiloto, Fransızlardan gelen yardım cemiyeti kurma teklifine, cemaatlerinin Havrada teşkilatı olduğunu yardımların buraya gönderilmesini isteyerek ayrı bir cemiyet kurulmasına sıcak bakmadığını ifade etmiştir. Musevi vatandaşların bu ısrarı sonrası Mersin Gümrüğünde kimyager ve Mersin Mülki İdadi ’de öğretmenlik yapan ve Musevi olan Vital Strumza, “mücahitlere yardım ediyorsun” suçlamasıyla tutuklanmıştır. Bahsi geçen mücahitler; modern silahlı, bol ağır ve hafif makineli tüfekli ve takviyeli, iki yüz kişilik bir Fransız taburunu, su bendinde pusuya düşürmüş, yarısından fazlasını ya öldürmüşler veya yaralamışlardı. Bu sebeple Vital Strumza, bir hücrede Kadı Tahsin (Merzeci), Eski Cami imamı Ahmet (Ergelen), Niyazi (DeveIi), Eski Cami Müezzini Hacı Mahmut ile beraber kalmıştır. Bunun üzerine Vital Strumza durumu Adana’daki akrabası İspanya Konsolosu Hanri Gatenyo’ya aksettirmişti; o da Adana Baş Administratörü (Fransızların Çukurova’daki en yüksek memuru) Bremon ile gerekli görüşmeyi yapmıştır. Fakat Strumza: (Ya hepimiz suçluyuz veya hepimiz suçsuzuz.) diye direnmiştir: Kırk bir günlük hapishane hayatından sonra hepsi bırakılır. Daha sonra hepinizin bildiği gibi büyük çabalar sonucunda düşman muradına erememiş ve Anadolu halkı mücadelesinde galip çıkmıştı. Fransa ile Ankara Antlaşması sonrasında, işgal boyunca yaptıkları akıl ve hayale sığmayan zulümleri sebebi ile Ermeniler, telâş içinde kalacaklardır. Çünkü güneyde bir Ermeni Devleti kurma düşünceleri yok olmuş, bölgenin Türklere ait olduğu onaylanmıştı. Ermeni kaynaklarına göre, 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması ile bölgenin Fransızlar tarafından boşaltılması sırasında on binlerce  Ermeni Suriye'ye kaçmış, 30.000 kadar Ermeni de Kıbrıs'a, Mısır'a ve İstanbul'a göç etmiştir. Daha sonra Strumza, Gatenyo, Kapiloto ve diğer Musevilere ne olduğunu merak ediyorsunuz değil mi? Belki başka yazıda konumuz olabilir... 3 ocak Mersin'imizin Haçlılardan ve İşbirlikçilerinden Kurtuluşunun 100. Yılı Kutlu Olsun.   Tarihçi-Yazar Ömer Çelikaslan  
30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile Mersin, İngiltere ve Fransa tarafından işgal edilir. Kentin iki ülke tarafından işgal edilmesinden bir sene sonra Mersin ve civarının askeri ve idari yönetimi, 1919'da aralarındaki anlaşma gereği Fransa’ya bırakılır.

30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile Mersin, İngiltere ve Fransa tarafından işgal edilir. Kentin iki ülke tarafından işgal edilmesinden bir sene sonra Mersin ve civarının askeri ve idari yönetimi, 1919'da aralarındaki anlaşma gereği Fransa’ya bırakılır.

Fransa, bölgede kendi kontrolünde Ermenistan kurulması vaadinde bulunur. Evet kendi meclislerinde "Tüysüz Yüzlüler" dedikleri Ermenilere böyle bir hayal kurdururlar.

Kurtuluş Savaşı döneminde orduya katılan ve Mersin Cephesi’nde “Hamzabeyli Müfrezesi” kumandanı olan Şeref Genç  anılarını yazdığı Yeni Mersin gazetesinde Mersin’in işgalinin başlangıcında kentteki durumu ve ihaneti şöyle aktarır:

“…Gün geçti, bu gemiler Mersin limanına da girdiler. Bunlar savaş ve torpil tarama gemileri idi. Hakikaten yurdumuzun bedbaht ufukları kararmıştı. Düşman gemileri yaklaştıkça çoğalıyor, çoğaldıkça da içte asayişin korunması için sıkı tertibat alınıyordu. Bu gösteriyordu ki, bir felaket muhakkak ve yakındı… Görünen hareket bir işgal hazırlığından başka bir şey değildi. İşgal yüzü görmeyen, köleliği bir zul bilerek daima efendi yaşayan Türkler için bunun pek acı olması ve korkulu bir heyecan yaratması kadar da normal bir şey olamazdı. Bununla beraber bu heyecan hiç belli edilmek istenilmiyordu. Çünkü aramızda Türk’ün acısından zevk duyanlar her fırsatta nankörlüklerini göstermekten çekinmeyenler vardı…  Sabah vakti Mersin Limanında birçok düşman savaş ve taşıt gemileri görünüyorlardı. Esasen günlerden beri rahat uyku görmüyor, her an tetik üzerinde bekliyorduk. Limanda ki gemiler indirilmiş filikalar, sandallar, günlerden beri kulakları tırmalayan söylentilerin bir hakikat olacağını gösteriyordu. Zabıta kuvvetleri seferber edilmiş, devriyeler sıklaştırılmış, gerekli tedbirler alınmıştı.”

İşgal döneminde Fransızlar, Türklere karşı ilginç bir taktik uygularlar, İskenderun’dan deniz yoluyla getirilen birlikler kara yoluyla tekrar İskenderun’a gönderiliyor, böylece bir yandan bölgeye sürekli takviye kuvvetler gönderildiği imajı yaratılmaya çalışılıyor diğer yandan işgal ordusu içindeki Müslümanlarla Türkler arasında diyalog kurulması engellenmeye çalışılıyordu.

Fransa’nın Suriye ve Çukurova kuvvetleri başkomutanı General Gouraud’nun, emri altındaki askerlerden üçünü Ermeni taburu oluşturmaktaydı. Ermeni gönüllüleri, Fransız üniformaları giyiyor,

Fransız bayrağı altında savaşıyorlardı. Günümüzde Suriye’deki terör örgütlerinin bu taktiği kullandığını görüyoruz. Kuklalar 100 yıl geçse de kukladır...

Mersin’de Maliye, tapu ve evkaf idarelerinde asıl yetki kentin Ermenilerinden olan Hamparsum Tulumciyan’a verilmiş ve çeşitli oyunlarla araziler, gayrimenkuller Türklerin elinden alınmıştır.

Şehirdeki yapıyı iyice bölmek isteyen Fransızlar, yardım bahanesiyle şehir sakinlerinden hayır cemiyetleri kurmalarını ister. Rumlar diğer Müslüman olmayan birçok grup cemiyet kurar ancak Musevi vatandaşlar cemiyet kurmayacaklarını bildirirler ve bu konuda direnirler. Musevilerin o dönemdeki temsilcisi Gatenyo ve Kapiloto, Fransızlardan gelen yardım cemiyeti kurma teklifine, cemaatlerinin Havrada teşkilatı olduğunu yardımların buraya gönderilmesini isteyerek ayrı bir cemiyet kurulmasına sıcak bakmadığını ifade etmiştir.

Musevi vatandaşların bu ısrarı sonrası Mersin Gümrüğünde kimyager ve Mersin Mülki İdadi ’de öğretmenlik yapan ve Musevi olan Vital Strumza, “mücahitlere yardım ediyorsun” suçlamasıyla tutuklanmıştır. Bahsi geçen mücahitler; modern silahlı, bol ağır ve hafif makineli tüfekli ve takviyeli, iki yüz kişilik bir Fransız taburunu, su bendinde pusuya düşürmüş, yarısından fazlasını ya öldürmüşler veya yaralamışlardı. Bu sebeple Vital Strumza, bir hücrede Kadı Tahsin (Merzeci), Eski Cami imamı Ahmet (Ergelen), Niyazi (DeveIi), Eski Cami Müezzini Hacı Mahmut ile beraber kalmıştır.

Bunun üzerine Vital Strumza durumu Adana’daki akrabası İspanya Konsolosu Hanri Gatenyo’ya aksettirmişti; o da Adana Baş Administratörü (Fransızların Çukurova’daki en yüksek memuru) Bremon ile gerekli görüşmeyi yapmıştır. Fakat Strumza: (Ya hepimiz suçluyuz veya hepimiz suçsuzuz.) diye direnmiştir: Kırk bir günlük hapishane hayatından sonra hepsi bırakılır.

Daha sonra hepinizin bildiği gibi büyük çabalar sonucunda düşman muradına erememiş ve Anadolu halkı mücadelesinde galip çıkmıştı.

Fransa ile Ankara Antlaşması sonrasında, işgal boyunca yaptıkları akıl ve hayale sığmayan zulümleri sebebi ile Ermeniler, telâş içinde kalacaklardır. Çünkü güneyde bir Ermeni Devleti kurma düşünceleri yok olmuş, bölgenin Türklere ait olduğu onaylanmıştı. Ermeni kaynaklarına göre, 20 Ekim 1921 tarihli Ankara Antlaşması ile bölgenin Fransızlar tarafından boşaltılması sırasında on binlerce  Ermeni Suriye'ye kaçmış, 30.000 kadar Ermeni de Kıbrıs'a, Mısır'a ve İstanbul'a göç etmiştir.

Daha sonra Strumza, Gatenyo, Kapiloto ve diğer Musevilere ne olduğunu merak ediyorsunuz değil mi? Belki başka yazıda konumuz olabilir...

3 ocak Mersin'imizin Haçlılardan ve İşbirlikçilerinden Kurtuluşunun 100. Yılı Kutlu Olsun.

 

Tarihçi-Yazar

Ömer Çelikaslan

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.