Türkiye muhalefetinin Macaristan seçimlerinden çıkaracağı dersler…-2-

Güncel 14.04.2022 - 10:47, Güncelleme: 14.04.2022 - 10:47
 

Türkiye muhalefetinin Macaristan seçimlerinden çıkaracağı dersler…-2-

Seçim süreci, şapkadan çıkan tavşandan farksız düşük profilli bir ismin, muhalefetin ortak adayı Peter Marki-Zay'ın ülke genelinde bir kampanyayı kaldırabilecek kapasitede olup olmadığı tartışmalarıyla geçti.

Yenilgiyi getiren bir başka yanlış milletvekili adayları ve muhalif cephenin ortak başbakan adayının belirlenmesinde yaşandı… Dar bölge ve tek turlu (ilk seçimde en fazla oyu alan o bölge vekilliklerinin tümünü kazanıyor) Milletvekili seçimlerine tek adayla gitme zorunluluğu muhalefetin aday belirleme yönteminin zaafları yüzünden seçmen nezdinde tercih edilmeyen, defolu adayların ortaya çıkmasına, bu da bölgelerin kaybedilmesine yol açtı… Aynı zaaflar ortak Başbakan adayının belirlenmesinde görüldü. Muhalefet partilerinin önerdiği beş adayın arasından, aday sayısını önce üçe, sonra bire indiren ve tamamen kamuoyuna açık yapılan ön seçim sistemindeki boşluklar, sürpriz bir şekilde aslında arkasında bir parti bile bulunmayan küçük bir şehrin muhafazakâr belediye başkanının öne çıkmasını sağladı. Seçim süreci, şapkadan çıkan tavşandan farksız düşük profilli bir ismin, muhalefetin ortak adayı Peter Marki-Zay'ın ülke genelinde bir kampanyayı kaldırabilecek kapasitede olup olmadığı tartışmalarıyla geçti. Marki-Zay’ in kampanya sürecindeki hataları, yanlış açıklamaları nedeniyle defalarca seçmenden özür dilemesi, muhalefetin Orban karşısındaki başbakan adayının ağırlığını azaltmakla kalmadı. İttifak içindeki sağ seçmenin cephe değiştirmesine yol açtı… Muhalefet liderleri belirledikleri adayın zaaflarının ve yetersizliğinin farkına vardıklarında tamamen geri plana çekilip kampanyanın görünürdeki temsil yüzünü tümüyle ona bırakmaya yöneldiler, ancak muhalefetin ortak başbakan adayının her konuda bol bol açıklama yapması ve bunların önemli kısmının muhalefet bileşenlerince savunulamayacak düzeyde kalması sorunlara neden oldu. Bu da yetmedi… Seçim kampanyası boyunca aynı çatı altındaki muhalefet liderleri yer yer ve alttan alta diğer liderleri eleştiren söylemler dile getirdiler. Bu ise "kendi arasında bile anlaşamayan" liderlere ve partilere seçmenin duyduğu güveni azalttı. Muhalefet ittifakının bir başka zaafı dış politikada ortaya çıktı… Macaristan'daki seçim süreci daha önce muhalefetin hesaba katmadığı Rusya’ nın Ukrayna saldırısı sonucu patlayan savaşla da iç içe geçti denebilir. Aslında Rusya'nın Ukrayna'ya, tüm dünya tarafından mahkûm edilen kanlı bir savaş başlatması muhalefet açısından avantaj olarak değerlendirilebilirdi. Çünkü Viktor Orban iktidardaki özellikle son yıllarını Avrupa Birliği'ne karşı Rusya ile denge politikası inşa etmekte kullanmıştı. Orban doğalgaz ve ham petrol alabilmek için Rusya'ya belli tavizler de vermişti. Her yıl tekrarlanan Orban ve Putin zirveleri ile iki ülke arasındaki ilişkilerin ulaştığı nokta, AB ve ABD tarafından Orban'ın eleştirilmesine neden oluyordu. İşte patlayan savaş bu yakınlık nedeniyle Orban'ı zor durumda bıraktı. Ancak Viktor Orban, hızla "Savaşın dışında kalma, Macaristan'ı barış ve güvenlik içinde tutma" taktiğini seçim sloganı haline getiren yeni stratejiyi sahneye koydu. Devlet medyasının propaganda imkânları da bu stratejiye hizmet amacıyla harekete geçirildi. Muhalefet ise AB ve NATO çizgisinde kalmaya özen gösterdi. Ancak pratikte neler yapılması gerektiği konusunda kendi aralarında bir mutabakata varıncaya kadar devlet kaynaklarından beslenen FİDESZ propaganda merkezi düğmeye bastı ve halkın gözünde muhalefet "ülkeyi savaşa sokmak isteyen” ittifak olarak damgalanırken Orban ise “ülkesini barış içinde ve tarafsız konumda tutan güçlü lider” profiliyle öne çıkarıldı.. Seçim kampanyasının son günleri hep bu “muhalefet ülkeyi savaşa sokmak istiyor” iddialarının gölgesinde geçti ve muhalefet bunun doğru olmadığını anlatma çabalarıyla zaman yitirdi.. Ancak burada da “Atı alan Üsküdar’ı geçmişti”… Muhalefetin başarısızlığında belki de en önemli unsurlardan biri kampanyanın üzerine oturtulduğu ana ilkeydi. Viktor Orban'ın sadece seçimlerde de değil, yıllardır her fırsatta sürdürdüğü kampanyaların en temel özelliği halkı bölen, düşman yaratan, toplumu kamplara ayıran"negatif" kampanyalar olmasıydı. Bu kampanyalar karşı tarafı aşağılayan, zan altında bırakan, güvenilmezlik kuşkuları yaratan, farklılıkları dışlayan ve sonuçta kendi taraftarlarının saflarını, yaratılan korku çemberinde sıkılaştırmayı hedefleyen çalışmalardı. Muhalefet son seçim kampanyasında Orban'ı kendi silahıyla vurmayı denedi. Birleşik muhalefetin tüm seçim faaliyetleri Orban rejiminin olumsuzlukları ve yolsuzluk, hırsızlık iddiaları üzerine kuruldu. Muhalefet iktidara gelirse neyi nasıl yapacağı üzerine derli toplu bir program ortaya koyamadığı gibi Orban'ı eleştirme ötesinde yapacaklarıyla ilgili somut projeler sunamadı… Oysa Orban hayat pahalılığının geniş kesimlerdeki etkisini ve seçmene olası yansımalarını gördü ve birbirinden cazip önlemleri ardı ardına devreye soktu. Ebeveynlere gelir vergilerinin geri ödenmesi, emeklilere bir aylık ilave maaş verilmesi, benzin ve gıda fiyatlarını frenlemek için destek yapılması, doğalgaz ve elektrik fiyatlarındaki zamların olabildiğince geciktirilmesi ve Macaristan’ a özgü özellikle de sabit ve dar gelirlilerin bütçelerini sarsan yüksek apartman aidat giderlerine karşı mücadele başlatması… Orban’ ın şapkadan çıkardığı tavşanların sadece bir kaçı… Aritmetik olarak bir araya gelmiş gibi görünseler de altı partili muhalefetin parçalı söylemleriyle sergilediği zaaftan yararlanarak seçim kazanmış görünüyor Orban… Kazanmış görünüyor çünkü olası gelişmeler bundan sonraki sürecin geçmişten farklı olacağı yönünde epeyi ipucu veriyor… Öncelikle Macaristan AB üyesi bir ülke ve seçimlerin hemen ardından Avrupa Komisyonunun yaptığı açıklamaların sertliğine bakılırsa Orban bundan böyle dilediği gibi at oynatmayacak.. AB kriterlerine uyma zorunluluğu olan bir ülke; enflasyon, bütçe harcamaları, alınan yardım ve desteklerin kullanımı gibi alanlarda tek adamın dilediğini dilediğine peş keş çekmesini uzun süre sürdüremez… Ve Orban, ülkesini iflasa sürüklemek istemiyorsa tasarrufa gitmek zorunda. AB üyesi bir ülke olarak Macaristan, Orban popülizminin yarattığı cepheleşme ve bölünmeyi daha ne kadar sürdürebilir sorusu da bugünlerde sıkça dillendirilmekte… Bölünme artık coğrafi haritada bariz biçimde kendini gösterecek kadar açık: Muhalefet büyük kentlerin, Orban’ ın Fidesz cephesi ise kırsal bölgelerin oylarını alırken, destekçilerine göre Orban "barışın elçisi, ülkenin haklarının savunucusu ve kurtarıcısı" olarak idolleştirilirken, karşı cephede "Putin‘e yakınlığıyla tanınmış, dolandırıcı, yolsuz, Macaristan'ı Avrupa Birliği'nden çıkarmaya çalışan biri" olarak görülüyor. Bu ayrımcılığın sürdürülemeyeceğine ilişkin en çarpıcı sözler Alman yorumcu Dora Diseri’ ye ait:  Diseri, seçim sonrası Deutsche Welle’ de yayınlanan analizi şöyle noktalıyor: “Orban, halk içindeki bölünmede uçurumu öyle derin kazdı ki, bir gün içine kendi düşecek. Önce bunu fark etmesi gerekiyor, yoksa onun için de çok geç olacak.” Abdullah Ayan
Seçim süreci, şapkadan çıkan tavşandan farksız düşük profilli bir ismin, muhalefetin ortak adayı Peter Marki-Zay'ın ülke genelinde bir kampanyayı kaldırabilecek kapasitede olup olmadığı tartışmalarıyla geçti.

Yenilgiyi getiren bir başka yanlış milletvekili adayları ve muhalif cephenin ortak başbakan adayının belirlenmesinde yaşandı…

Dar bölge ve tek turlu (ilk seçimde en fazla oyu alan o bölge vekilliklerinin tümünü kazanıyor) Milletvekili seçimlerine tek adayla gitme zorunluluğu muhalefetin aday belirleme yönteminin zaafları yüzünden seçmen nezdinde tercih edilmeyen, defolu adayların ortaya çıkmasına, bu da bölgelerin kaybedilmesine yol açtı…

Aynı zaaflar ortak Başbakan adayının belirlenmesinde görüldü.

Muhalefet partilerinin önerdiği beş adayın arasından, aday sayısını önce üçe, sonra bire indiren ve tamamen kamuoyuna açık yapılan ön seçim sistemindeki boşluklar, sürpriz bir şekilde aslında arkasında bir parti bile bulunmayan küçük bir şehrin muhafazakâr belediye başkanının öne çıkmasını sağladı.

Seçim süreci, şapkadan çıkan tavşandan farksız düşük profilli bir ismin, muhalefetin ortak adayı Peter Marki-Zay'ın ülke genelinde bir kampanyayı kaldırabilecek kapasitede olup olmadığı tartışmalarıyla geçti.

Marki-Zay’ in kampanya sürecindeki hataları, yanlış açıklamaları nedeniyle defalarca seçmenden özür dilemesi, muhalefetin Orban karşısındaki başbakan adayının ağırlığını azaltmakla kalmadı. İttifak içindeki sağ seçmenin cephe değiştirmesine yol açtı…

Muhalefet liderleri belirledikleri adayın zaaflarının ve yetersizliğinin farkına vardıklarında tamamen geri plana çekilip kampanyanın görünürdeki temsil yüzünü tümüyle ona bırakmaya yöneldiler, ancak muhalefetin ortak başbakan adayının her konuda bol bol açıklama yapması ve bunların önemli kısmının muhalefet bileşenlerince savunulamayacak düzeyde kalması sorunlara neden oldu.

Bu da yetmedi…

Seçim kampanyası boyunca aynı çatı altındaki muhalefet liderleri yer yer ve alttan alta diğer liderleri eleştiren söylemler dile getirdiler. Bu ise "kendi arasında bile anlaşamayan" liderlere ve partilere seçmenin duyduğu güveni azalttı.

Muhalefet ittifakının bir başka zaafı dış politikada ortaya çıktı…

Macaristan'daki seçim süreci daha önce muhalefetin hesaba katmadığı Rusya’ nın Ukrayna saldırısı sonucu patlayan savaşla da iç içe geçti denebilir.

Aslında Rusya'nın Ukrayna'ya, tüm dünya tarafından mahkûm edilen kanlı bir savaş başlatması muhalefet açısından avantaj olarak değerlendirilebilirdi. Çünkü Viktor Orban iktidardaki özellikle son yıllarını Avrupa Birliği'ne karşı Rusya ile denge politikası inşa etmekte kullanmıştı.

Orban doğalgaz ve ham petrol alabilmek için Rusya'ya belli tavizler de vermişti. Her yıl tekrarlanan Orban ve Putin zirveleri ile iki ülke arasındaki ilişkilerin ulaştığı nokta, AB ve ABD tarafından Orban'ın eleştirilmesine neden oluyordu.

İşte patlayan savaş bu yakınlık nedeniyle Orban'ı zor durumda bıraktı. Ancak Viktor Orban, hızla "Savaşın dışında kalma, Macaristan'ı barış ve güvenlik içinde tutma" taktiğini seçim sloganı haline getiren yeni stratejiyi sahneye koydu. Devlet medyasının propaganda imkânları da bu stratejiye hizmet amacıyla harekete geçirildi.

Muhalefet ise AB ve NATO çizgisinde kalmaya özen gösterdi. Ancak pratikte neler yapılması gerektiği konusunda kendi aralarında bir mutabakata varıncaya kadar devlet kaynaklarından beslenen FİDESZ propaganda merkezi düğmeye bastı ve halkın gözünde muhalefet "ülkeyi savaşa sokmak isteyen” ittifak olarak damgalanırken Orban ise “ülkesini barış içinde ve tarafsız konumda tutan güçlü lider” profiliyle öne çıkarıldı..

Seçim kampanyasının son günleri hep bu “muhalefet ülkeyi savaşa sokmak istiyor” iddialarının gölgesinde geçti ve muhalefet bunun doğru olmadığını anlatma çabalarıyla zaman yitirdi..

Ancak burada da “Atı alan Üsküdar’ı geçmişti”

Muhalefetin başarısızlığında belki de en önemli unsurlardan biri kampanyanın üzerine oturtulduğu ana ilkeydi.

Viktor Orban'ın sadece seçimlerde de değil, yıllardır her fırsatta sürdürdüğü kampanyaların en temel özelliği halkı bölen, düşman yaratan, toplumu kamplara ayıran"negatif" kampanyalar olmasıydı.

Bu kampanyalar karşı tarafı aşağılayan, zan altında bırakan, güvenilmezlik kuşkuları yaratan, farklılıkları dışlayan ve sonuçta kendi taraftarlarının saflarını, yaratılan korku çemberinde sıkılaştırmayı hedefleyen çalışmalardı.

Muhalefet son seçim kampanyasında Orban'ı kendi silahıyla vurmayı denedi. Birleşik muhalefetin tüm seçim faaliyetleri Orban rejiminin olumsuzlukları ve yolsuzluk, hırsızlık iddiaları üzerine kuruldu.

Muhalefet iktidara gelirse neyi nasıl yapacağı üzerine derli toplu bir program ortaya koyamadığı gibi Orban'ı eleştirme ötesinde yapacaklarıyla ilgili somut projeler sunamadı…

Oysa Orban hayat pahalılığının geniş kesimlerdeki etkisini ve seçmene olası yansımalarını gördü ve birbirinden cazip önlemleri ardı ardına devreye soktu.

Ebeveynlere gelir vergilerinin geri ödenmesi, emeklilere bir aylık ilave maaş verilmesi, benzin ve gıda fiyatlarını frenlemek için destek yapılması, doğalgaz ve elektrik fiyatlarındaki zamların olabildiğince geciktirilmesi ve Macaristan’ a özgü özellikle de sabit ve dar gelirlilerin bütçelerini sarsan yüksek apartman aidat giderlerine karşı mücadele başlatması…

Orban’ ın şapkadan çıkardığı tavşanların sadece bir kaçı…

Aritmetik olarak bir araya gelmiş gibi görünseler de altı partili muhalefetin parçalı söylemleriyle sergilediği zaaftan yararlanarak seçim kazanmış görünüyor Orban…

Kazanmış görünüyor çünkü olası gelişmeler bundan sonraki sürecin geçmişten farklı olacağı yönünde epeyi ipucu veriyor…

Öncelikle Macaristan AB üyesi bir ülke ve seçimlerin hemen ardından Avrupa Komisyonunun yaptığı açıklamaların sertliğine bakılırsa Orban bundan böyle dilediği gibi at oynatmayacak..

AB kriterlerine uyma zorunluluğu olan bir ülke; enflasyon, bütçe harcamaları, alınan yardım ve desteklerin kullanımı gibi alanlarda tek adamın dilediğini dilediğine peş keş çekmesini uzun süre sürdüremez…

Ve Orban, ülkesini iflasa sürüklemek istemiyorsa tasarrufa gitmek zorunda.

AB üyesi bir ülke olarak Macaristan, Orban popülizminin yarattığı cepheleşme ve bölünmeyi daha ne kadar sürdürebilir sorusu da bugünlerde sıkça dillendirilmekte…

Bölünme artık coğrafi haritada bariz biçimde kendini gösterecek kadar açık:

Muhalefet büyük kentlerin, Orban’ ın Fidesz cephesi ise kırsal bölgelerin oylarını alırken, destekçilerine göre Orban "barışın elçisi, ülkenin haklarının savunucusu ve kurtarıcısı" olarak idolleştirilirken, karşı cephede "Putin‘e yakınlığıyla tanınmış, dolandırıcı, yolsuz, Macaristan'ı Avrupa Birliği'nden çıkarmaya çalışan biri" olarak görülüyor.

Bu ayrımcılığın sürdürülemeyeceğine ilişkin en çarpıcı sözler Alman yorumcu Dora Diseri’ ye ait:

 Diseri, seçim sonrası Deutsche Welle’ de yayınlanan analizi şöyle noktalıyor:

“Orban, halk içindeki bölünmede uçurumu öyle derin kazdı ki, bir gün içine kendi düşecek. Önce bunu fark etmesi gerekiyor, yoksa onun için de çok geç olacak.”

Abdullah Ayan

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.