Abdullah Ayan
Köşe Yazarı
Abdullah Ayan
 

Yaşlanan Türkiye…

Dünya, beslenme sorunundan tutun da küresel ısınmayı ve dolayısıyla insanlığı yok oluş tehlikesiyle karşı karşıya bırakan pek çok riski barındıran nüfus artışıyla baş etmeye çalışırken bir başka cephede azalan doğurganlık ve yaşlanan nüfusun yaratacağı kaotik sorunların yakın gelecekte aşılması üzerine önlemler almaya, çözümler üretmeye çalışıyor… Dünyadaki gelişmelere benzer biçimde bir zamanlar ‘daha az çocuk yapın’ kampanyalarının öne çıktığı Türkiye de, yakın zamana kadar ülke gelişmesinin önemli çekici güçlerinden biri olarak görülen genç nüfus avantajının yitmekte olduğu ve doğurganlıkla ilgili sürecin tersine çevrilmesinin güçlükleri ortaya çıkmakta… Cumhuriyet'in ilk yıllarında yapılan 1927 yılı genel nüfus sayımı sonucunda 14 milyona yakın (13 milyon 648 bin) olan ülke nüfusu, yıllar içinde sürekli artma eğilimi göstererek 2021'de 84 milyon 680 bin kişiye ulaştı. Ancak yıllar içinde ve özellikle son dönem doğurganlık oranlarının dramatik biçimde gerilediği yadsınamaz gerçek olarak karşımıza çıkıyor… Örneğin Türkiye'nin nüfus artış oranları yıllara göre incelendiğinde, 1935'te binde 21,1 olan yıllık artış hızının 2021'de binde 12,7'ye düştüğü görülüyor… Özellikle sosyal güvenlik sistemini bekleyen ciddi sorunlar da gidişi riskli kılan çeşitli ve farklı faktörler barındırıyor… Doğurganlık azalırken yaşam süreleri uzuyor, yaşlı nüfusun genel piramit içindeki payı hızla artıyor ve böylece ülke genelindeki piramit şekil değiştiriyor… Yeni şekillenmeye başlayan tabloda ortanca yaş yükselirken, çocuk ve gençlerin toplam nüfus içindeki oranı azalıyor… Bir zamanlar genç nüfusuyla övünen ve bunu önemli bir itici güç olarak gören Türkiye bu pozitif özelliği yitirme sürecine girmiş bulunuyor. 1975’ te nüfus piramidinin tabanını oluşturan 0-4, 5-9, 10-14, 15-19 yaş grubu en geniş paya sahipken medyan grafiği o tabanın erimesiyle artık piramit görünümünden hızla uzaklaşıyor… 1935’ te 16 milyon toplam nüfusa sahip ülkemizde 0-14 yaş arası 6,7 milyon çocuk yaşıyordu, oran ise yüzde 41… Buna karşı 65 yaş üzeri nüfus bir milyonun hayli altında yüzde 3,9’ luk oranla 628 bin civarındaydı. 1980’ e kadar nüfus hızla artsa da 0-14 yaş grubunun genel tablo içindeki payı değişmedi ve hep yüzde 40’ larda seyretti… Örneğin 1980’ de 44,7 milyon toplam nüfusun 17,4 milyonu 14 yaş ve altı insandan oluşuyordu, oran da yüzde 39,1… 1990’ da 14 yaş altı çocukların genel nüfus içindeki oranı yüzde 35’ geriledi. 2000 yılında yüzde 30 (29,8), 2010’ da yüzde 25 oranları çıktı karşımıza… 2022’ de artık yüzde yirmilere doğru hızla eriyen 14 yaş ve altı nüfusun trend böyle sürerse ve ailelerin çocuk yapmasıyla ilgili önlemler alınmaz, hatta kimi ülkelerde gördüğümüz teşvikler sağlanmazsa Türkiye önümüzdeki 30 yıl içinde yaşlı ülkeler kategorisinde yer alacak… 65 yaş üzeri nüfusta görülen artış ve yaşlı olarak tanımlanan 65 yaş üstü dilimin aldığı paya bakıldığında tıpkı 0-14 arasındaki erimeye koşut bir artış oranı görmek mümkün… Örneğin 1935’ te 65 yaş üzeri (yaşlı olarak tanımlanıyor) oranının genel nüfus içindeki payı yüzde 3,9 iken ve bu oran 1990 yılına kadar yüzde 4’ lerde seyrederken (1990 oranı yüzde 4,3) sonraki yıllarda 65 yaş üzeri nüfus oranı hızla yükselmeye başlıyor.. 2000 yılında 3,9 milyon ve genel nüfus içindeki payı 5,7 olmasına karşın 2010 yılında 5,7 milyon kişi yaşlı kategorisinde ve dağılımdaki payı yüzde 7,2… 2021’ de ise dünya genelinde alarm olarak kabul edilen yüzde 10’ a dayanıyor 65 yaş üstü nüfusun genel nüfus içindeki oranı… 14 yaş altı nüfusun geneldeki payının azalması ve 65 yaş üstü nüfusun oransal artışındaki gelişmeler yanında, ülkelerin büyüme potansiyelini etkileyen en önemli faktörlerden biri de yaş gruplarının genel tablodaki paylarına bakılarak hesaplanan ortanca yaş… Bir ülkeyi üretim, istihdam anlamında ayakta tutan temel direği olarak tanımlanabilecek rtanca yaş, Türkiye'de 1935'te 21,2 iken 2021'de 33,1 oldu. Diğer ifadeyle 1935’ ten bugüne on yıl yaşlanmış Türkiye… Üzerinde konuşulmaya, tartışılmaya değecek bir tablo ile karşı karşıyayız… Sosyal güvenlik sistemi üzerinde doğuracağı riskler yanında, nüfus içindeki artan ağırlıklarının etkisiyle de olsa yaşlılarımızın daha kaliteli bir yaşam sürdürmeleri amacıyla çok daha kapsamlı politikalar geliştirilmesi, bu yönde ciddi adımlar atılması gerekiyor… Yaşlanma sorunu henüz Avrupa ülkeleri kadar yakıcı biçimde etkilemiyor ama hızla gelen bir dalga olduğunu da kabul etmek, dalgaya uygun yeni yol haritaları çıkarmak, çözümler bulmak zorundayız…, Japonya, Avrupa ülkeleri derken düne kadar Hindistan ile birlikte dünyanın en büyük nüfusa sahip iki ülkesinden biri olan Çin’ de ilk kez 2022’ de nüfus artışının durduğu, hatta bir nebze de olsa gerilediğini duyurdu son günlerde… Peki, yaşlanma sorununa karşın hangi ülke ne gibi adımlar atıyor? Devlet zoruyla nüfus artışına engel olan ve ailelerin çocuk yapmasını güvenlik güçleriyle engellemeye çalışan Çin, şimdi panik içinde nasıl bir çıkış yolu arıyor? Sorulara yanıt aramayı bir sonraki makalede sürdüreceğim…
Ekleme Tarihi: 06 Şubat 2023 - Pazartesi

Yaşlanan Türkiye…

Dünya, beslenme sorunundan tutun da küresel ısınmayı ve dolayısıyla insanlığı yok oluş tehlikesiyle karşı karşıya bırakan pek çok riski barındıran nüfus artışıyla baş etmeye çalışırken bir başka cephede azalan doğurganlık ve yaşlanan nüfusun yaratacağı kaotik sorunların yakın gelecekte aşılması üzerine önlemler almaya, çözümler üretmeye çalışıyor…

Dünyadaki gelişmelere benzer biçimde bir zamanlar ‘daha az çocuk yapın’ kampanyalarının öne çıktığı Türkiye de, yakın zamana kadar ülke gelişmesinin önemli çekici güçlerinden biri olarak görülen genç nüfus avantajının yitmekte olduğu ve doğurganlıkla ilgili sürecin tersine çevrilmesinin güçlükleri ortaya çıkmakta…

Cumhuriyet'in ilk yıllarında yapılan 1927 yılı genel nüfus sayımı sonucunda 14 milyona yakın (13 milyon 648 bin) olan ülke nüfusu, yıllar içinde sürekli artma eğilimi göstererek 2021'de 84 milyon 680 bin kişiye ulaştı.

Ancak yıllar içinde ve özellikle son dönem doğurganlık oranlarının dramatik biçimde gerilediği yadsınamaz gerçek olarak karşımıza çıkıyor…

Örneğin Türkiye'nin nüfus artış oranları yıllara göre incelendiğinde, 1935'te binde 21,1 olan yıllık artış hızının 2021'de binde 12,7'ye düştüğü görülüyor…

Özellikle sosyal güvenlik sistemini bekleyen ciddi sorunlar da gidişi riskli kılan çeşitli ve farklı faktörler barındırıyor…

Doğurganlık azalırken yaşam süreleri uzuyor, yaşlı nüfusun genel piramit içindeki payı hızla artıyor ve böylece ülke genelindeki piramit şekil değiştiriyor…

Yeni şekillenmeye başlayan tabloda ortanca yaş yükselirken, çocuk ve gençlerin toplam nüfus içindeki oranı azalıyor…

Bir zamanlar genç nüfusuyla övünen ve bunu önemli bir itici güç olarak gören Türkiye bu pozitif özelliği yitirme sürecine girmiş bulunuyor.

1975’ te nüfus piramidinin tabanını oluşturan 0-4, 5-9, 10-14, 15-19 yaş grubu en geniş paya sahipken medyan grafiği o tabanın erimesiyle artık piramit görünümünden hızla uzaklaşıyor…

1935’ te 16 milyon toplam nüfusa sahip ülkemizde 0-14 yaş arası 6,7 milyon çocuk yaşıyordu, oran ise yüzde 41… Buna karşı 65 yaş üzeri nüfus bir milyonun hayli altında yüzde 3,9’ luk oranla 628 bin civarındaydı.

1980’ e kadar nüfus hızla artsa da 0-14 yaş grubunun genel tablo içindeki payı değişmedi ve hep yüzde 40’ larda seyretti…

Örneğin 1980’ de 44,7 milyon toplam nüfusun 17,4 milyonu 14 yaş ve altı insandan oluşuyordu, oran da yüzde 39,1…

1990’ da 14 yaş altı çocukların genel nüfus içindeki oranı yüzde 35’ geriledi.

2000 yılında yüzde 30 (29,8), 2010’ da yüzde 25 oranları çıktı karşımıza…

2022’ de artık yüzde yirmilere doğru hızla eriyen 14 yaş ve altı nüfusun trend böyle sürerse ve ailelerin çocuk yapmasıyla ilgili önlemler alınmaz, hatta kimi ülkelerde gördüğümüz teşvikler sağlanmazsa Türkiye önümüzdeki 30 yıl içinde yaşlı ülkeler kategorisinde yer alacak…

65 yaş üzeri nüfusta görülen artış ve yaşlı olarak tanımlanan 65 yaş üstü dilimin aldığı paya bakıldığında tıpkı 0-14 arasındaki erimeye koşut bir artış oranı görmek mümkün…

Örneğin 1935’ te 65 yaş üzeri (yaşlı olarak tanımlanıyor) oranının genel nüfus içindeki payı yüzde 3,9 iken ve bu oran 1990 yılına kadar yüzde 4’ lerde seyrederken (1990 oranı yüzde 4,3) sonraki yıllarda 65 yaş üzeri nüfus oranı hızla yükselmeye başlıyor..

2000 yılında 3,9 milyon ve genel nüfus içindeki payı 5,7 olmasına karşın 2010 yılında 5,7 milyon kişi yaşlı kategorisinde ve dağılımdaki payı yüzde 7,2…

2021’ de ise dünya genelinde alarm olarak kabul edilen yüzde 10’ a dayanıyor 65 yaş üstü nüfusun genel nüfus içindeki oranı…

14 yaş altı nüfusun geneldeki payının azalması ve 65 yaş üstü nüfusun oransal artışındaki gelişmeler yanında, ülkelerin büyüme potansiyelini etkileyen en önemli faktörlerden biri de yaş gruplarının genel tablodaki paylarına bakılarak hesaplanan ortanca yaş…

Bir ülkeyi üretim, istihdam anlamında ayakta tutan temel direği olarak tanımlanabilecek rtanca yaş, Türkiye'de 1935'te 21,2 iken 2021'de 33,1 oldu.

Diğer ifadeyle 1935’ ten bugüne on yıl yaşlanmış Türkiye…

Üzerinde konuşulmaya, tartışılmaya değecek bir tablo ile karşı karşıyayız…

Sosyal güvenlik sistemi üzerinde doğuracağı riskler yanında, nüfus içindeki artan ağırlıklarının etkisiyle de olsa yaşlılarımızın daha kaliteli bir yaşam sürdürmeleri amacıyla çok daha kapsamlı politikalar geliştirilmesi, bu yönde ciddi adımlar atılması gerekiyor…

Yaşlanma sorunu henüz Avrupa ülkeleri kadar yakıcı biçimde etkilemiyor ama hızla gelen bir dalga olduğunu da kabul etmek, dalgaya uygun yeni yol haritaları çıkarmak, çözümler bulmak zorundayız…,

Japonya, Avrupa ülkeleri derken düne kadar Hindistan ile birlikte dünyanın en büyük nüfusa sahip iki ülkesinden biri olan Çin’ de ilk kez 2022’ de nüfus artışının durduğu, hatta bir nebze de olsa gerilediğini duyurdu son günlerde…

Peki, yaşlanma sorununa karşın hangi ülke ne gibi adımlar atıyor?

Devlet zoruyla nüfus artışına engel olan ve ailelerin çocuk yapmasını güvenlik güçleriyle engellemeye çalışan Çin, şimdi panik içinde nasıl bir çıkış yolu arıyor?

Sorulara yanıt aramayı bir sonraki makalede sürdüreceğim…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.