Mustafa Esmer Cengiz
Köşe Yazarı
Mustafa Esmer Cengiz
.
 

Türkiye’de “Suriyeli” Olasım Geliyor !

Malumunuz üzere komşu ülkemizde yaşanan iç savaş nedeniyle birçok Suriyeli çevre ülkelere göç etmek zorunda kaldı. Kimileri tampon bölgelerde kurulan çadırlara, kimileri ise komşu ülkelerin sınıra yakın şehirlerine yerleşti. Gün geçmiyor ki Suriye için bir yardım kampanyası oluşturulmasın. Kızılay ve birçok sivil toplum örgütünün yürüttüğü bu samimi ve insani çalışmaları yürekten destekledik, elimizde olandan verebildiğimiz kadarını da verdik. Kimimiz evindeki ikinci battaniyeyi gönderdi, kimimiz soframızdaki ekmeği. Gücü olanlarımız evlerini, arsalarını açtı, prefabrik evler verdi. Bunların yanında ufak tefek işler verilerek onlara, ‘Emeğinizle para kazanıyorsunuz, yardımlardan ötürü mahçubiyet hissetmeyin’ mesajı verilmek istendi. Milletimizin empati ve misafirperverlik özellikleri oldukça yüksek. Buraya kadar her şey çok güzel; asil bir millet olarak üzerimize düşeni ziyadesiyle yapmaya çalışıyoruz. Gelin hep birlikte bir de madalyonun diğer yüzüne bakalım. Suriye’den savaştan kaçarak gelenlere bir bakıyoruz, en lüks araçlar kendilerinde. En gözde restaurantlarda yemek yiyenler ve lüks sitelerde kalanlar, gelenlerin içerisinde çoğunlukta. Gözümüz yok elbette, daha iyilerine sahip olsunlar inşallah. Fakat, durumları bu kadar iyiyken “Savaş mağduruyuz” diyerek hem insanlarımızı hem de kurumlarımızı sömürmemeliler. Bu davranışları içlerindeki gerçek mağdurların desteklenmesini maalesef engelleyecek düzeye gelmekte. Ev kiralayanların, ülkemiz vatandaşı olmamaları nedeniyle imzalanan  sözleşmelerde hiçbir sorumlulukları olmuyor. Su ve elektrik abonesi olamadıkları için ev sahipleri hemen devreye girip kendi adlarına abonelik açıyorlar. Pratikte gördüklerimden birkaç örnek vereyim: Evi kiralayan Suriyeli aile, 2. Ayın sonunda bir sabah ortadan kayboluyor. Ev sahibi kira alamadığıyla kalmıyor bir de elektrik ve su faturalarını ödemek zorunda kalıyor. Söz konusu aile bir diğer ilçede yeni bir ev kiralayıp oturmaya başlıyor. O ev sahibinin akibeti de benzer oluyor. Bir diğer aile 5 günlüğüne araç kiralıyor ve parasını ödüyor. Fakat araçtan bir daha haber alınamıyor. En son görüntü Suriye sınır kapısından; kiralık araç Suriye’ye geçiyor. Kiralama firması zararda. Trafikte hatalı solama yapanı da var hatasının üzerine bir de utanmadan küfredeni de. Bizde de aynı diyebilirsiniz ama bu onların yaptığını haklı çıkarmaz.Hastaneye gidiyoruz, Suriyeliler öncelik sıralamasında birinci sırada. Kapıda lüks araçları bekliyor, kendilerine soğuk algınlığı teşhisi koyuluyor, müdahalede bulunulup yolcu ediliyorlar. Bu arada da 5 dakika bekletildikleri için güvenlik görevlisini azarlıyorlar, hemşireye kızıyorlar. Doktorla konuşurken seviyesizce hareketlerde bulunuyorlar. Kimse de ağzını açıp bir şey demiyor. Peki neden? E onlar savaş mağduru ya ayıp olmasın! Suriye’den gelenlerin büyük bölümünün insanımıza, esnafımıza verdiği maddi zararların yanında, kamu vicdanında yarattığı yara çok daha büyük. Maalesef kandırıldığımızı düşünmeye başladık. Mersin bazında bakacak olursak, Mersinlilerin sabrının tükendiğine işaret eden birçok serzeniş yüksek sesle ifade edilmeye başlandı. Güvenlik güçlerinin ve özellikle yasa koyucuların yani hükümet ve milletvekillerinin bu duruma acil bir çözüm bulmaları gerekmektedir. Sınırdan elini kolunu sallayarak herkes ülkemize girmekte ve şehirlerimizde infiale neden olacak davranışlar sergilemekteler. Artık “İyilikten maraz mı doğar” dersiniz yoksa “Besle kargayı oysun gözünü” mü dersiniz bilmem…
Ekleme Tarihi: 14 Şubat 2013 - Perşembe

Türkiye’de “Suriyeli” Olasım Geliyor !

Malumunuz üzere komşu ülkemizde yaşanan iç savaş nedeniyle birçok Suriyeli çevre ülkelere göç etmek zorunda kaldı. Kimileri tampon bölgelerde kurulan çadırlara, kimileri ise komşu ülkelerin sınıra yakın şehirlerine yerleşti.
Gün geçmiyor ki Suriye için bir yardım kampanyası oluşturulmasın. Kızılay ve birçok sivil toplum örgütünün yürüttüğü bu samimi ve insani çalışmaları yürekten destekledik, elimizde olandan verebildiğimiz kadarını da verdik. Kimimiz evindeki ikinci battaniyeyi gönderdi, kimimiz soframızdaki ekmeği. Gücü olanlarımız evlerini, arsalarını açtı, prefabrik evler verdi. Bunların yanında ufak tefek işler verilerek onlara, ‘Emeğinizle para kazanıyorsunuz, yardımlardan ötürü mahçubiyet hissetmeyin’ mesajı verilmek istendi. Milletimizin empati ve misafirperverlik özellikleri oldukça yüksek. Buraya kadar her şey çok güzel; asil bir millet olarak üzerimize düşeni ziyadesiyle yapmaya çalışıyoruz.
Gelin hep birlikte bir de madalyonun diğer yüzüne bakalım. Suriye’den savaştan kaçarak gelenlere bir bakıyoruz, en lüks araçlar kendilerinde. En gözde restaurantlarda yemek yiyenler ve lüks sitelerde kalanlar, gelenlerin içerisinde çoğunlukta. Gözümüz yok elbette, daha iyilerine sahip olsunlar inşallah. Fakat, durumları bu kadar iyiyken “Savaş mağduruyuz” diyerek hem insanlarımızı hem de kurumlarımızı sömürmemeliler. Bu davranışları içlerindeki gerçek mağdurların desteklenmesini maalesef engelleyecek düzeye gelmekte.
Ev kiralayanların, ülkemiz vatandaşı olmamaları nedeniyle imzalanan  sözleşmelerde hiçbir sorumlulukları olmuyor. Su ve elektrik abonesi olamadıkları için ev sahipleri hemen devreye girip kendi adlarına abonelik açıyorlar. Pratikte gördüklerimden birkaç örnek vereyim: Evi kiralayan Suriyeli aile, 2. Ayın sonunda bir sabah ortadan kayboluyor. Ev sahibi kira alamadığıyla kalmıyor bir de elektrik ve su faturalarını ödemek zorunda kalıyor. Söz konusu aile bir diğer ilçede yeni bir ev kiralayıp oturmaya başlıyor. O ev sahibinin akibeti de benzer oluyor. Bir diğer aile 5 günlüğüne araç kiralıyor ve parasını ödüyor. Fakat araçtan bir daha haber alınamıyor. En son görüntü Suriye sınır kapısından; kiralık araç Suriye’ye geçiyor. Kiralama firması zararda. Trafikte hatalı solama yapanı da var hatasının üzerine bir de utanmadan küfredeni de. Bizde de aynı diyebilirsiniz ama bu onların yaptığını haklı çıkarmaz.
Hastaneye gidiyoruz, Suriyeliler öncelik sıralamasında birinci sırada. Kapıda lüks araçları bekliyor, kendilerine soğuk algınlığı teşhisi koyuluyor, müdahalede bulunulup yolcu ediliyorlar. Bu arada da 5 dakika bekletildikleri için güvenlik görevlisini azarlıyorlar, hemşireye kızıyorlar. Doktorla konuşurken seviyesizce hareketlerde bulunuyorlar. Kimse de ağzını açıp bir şey demiyor. Peki neden? E onlar savaş mağduru ya ayıp olmasın!
Suriye’den gelenlerin büyük bölümünün insanımıza, esnafımıza verdiği maddi zararların yanında, kamu vicdanında yarattığı yara çok daha büyük. Maalesef kandırıldığımızı düşünmeye başladık. Mersin bazında bakacak olursak, Mersinlilerin sabrının tükendiğine işaret eden birçok serzeniş yüksek sesle ifade edilmeye başlandı. Güvenlik güçlerinin ve özellikle yasa koyucuların yani hükümet ve milletvekillerinin bu duruma acil bir çözüm bulmaları gerekmektedir. Sınırdan elini kolunu sallayarak herkes ülkemize girmekte ve şehirlerimizde infiale neden olacak davranışlar sergilemekteler. Artık “İyilikten maraz mı doğar” dersiniz yoksa “Besle kargayı oysun gözünü” mü dersiniz bilmem…
Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.