Tuz deposundan Taş Binaʹ ya -58- ( Ak Kahveʹ de felsefe yılları)... Abdullah Ayan yazdı

Spor (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 29.03.2018 - 16:02, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Tuz deposundan Taş Binaʹ ya -58- ( Ak Kahveʹ de felsefe yılları)... Abdullah Ayan yazdı

Ankaraʹ ya gidişinin ardından işsiz döndüğü 1954ʹ lerin Mersinʹ ini, o küçücük kasabaya ülkenin dört yanından kaderin farklı rüzgarlarla savurduğu bir avuç entelektüelin yaşadıklarını, günler geceler boyu yaşananları, tartışmaları en geniş boyutları ve renkli yanlarıyla ˮSihirbaz Nuriʹ nin paletinde bizˮ öyküsünde anlatacaktır İlyas Halil… Nuri Abaç, Celal Çumralı, Osman Özeren ve Haşmet Akalʹ dan oluşan dörtlüye katılıp, o günleri ölümsüzleştiren, şiirsel bir dille öyküleştiren, Mersine sevdalı Halil… ˮ(…) ** Nuri, insanın iç dünyasını tuvale aktarıyordu o yıllar. Doğanın çirkin eğrisini, çarpıklığını tuvale yansıtan ilk ressam Nuri idi. İnsanın kamburunu topalını da çizdi. Renkler dikendi battı. Nuriʹ nin paletinde sarı korku, yeşil de kindir. Renkleri, ağaçların yapraksızlığı, dalları insan açlığının pusulasız çıplaklığıdır… ** Yıl 1954. Şiir dünyamı Ankaraʹ da bırakıp Mersinʹ e dönmüştüm. Mersin büyüdüğüm kentti. İlk gençliğim burada geçti. Zaman geçince eski arkadaşlardan çoğu dağılmıştı. Tanıdığım tek insan, Kaynak dergisinden şair Celal Çumralı idi. Nuriʹ yi bir yaz akşamı, Celal ile ortak kullandığı yazıhanede tanıdım. Haşmet Akal da, solcu olduğu için Mersinʹ e sürülmüştü. Ben ise işsizlikten Mersinʹ e dönmüştüm. Osman Özeren, Deniz Astsubay okulunda Fransızca öğretmeni idi. Ressam Haşmet Akal, eli yüzü boyalı, üstü lekeli ve başı bakışı kadın özlemi kokardı. Celal Çumralı, azı çoğu dilinde hep bir demet deniz kızı anlatırdı. Bilge Sokratʹ ımız Osman, şiirde resimde bilmeden hayata verdiğimiz renk ve boyutu bize anlatırdı. Bize göre aşk, o yıllarda, hayatın anlamadığımız bir yanı ya da bir kızın bilinmeyen, anlaşılmayan bir yönü idi. Mersin kızları, cennetten dünyayı gezmeye inmiş hurilerdi. Ressama nü pozu verecek denli de güzeldi her biri. Ben rakamları unutmuş bir bankacı idim o sıra. Celal Çumralı yargıç olmaktan çoktan vazgeçmiş, şiirin büyüsüne kapılmıştı. Hepimiz garip görünüşlü kanatsız kuşlardık ve daldan dala uçmaya çalışıyorduk. Celal Çumralı, aradığı insanlarını sokakta bulmuştu. Gündüzleri kahveler boştu. Hamalların sırtında yük. Fırıncı ekmek yoğurur, demirci demir döverdi. Aradığınız mutlu günlerimizin sesini ve renklerini burada bulacağız demişti. ˮİki cami, üç kilise ve bir havranız var. Hoşgörüyü öğreneceksiniz. Beni üç tapınakta da bulabilirsiniz.ˮ Tanrıyı aradığımız doğru ama kilisede, havrada bulduğumuz tanrı değildi herhalde. Tanrının kendine özgü dilini duymuş, onu anlamaya çalışıyorduk. Denizdi, güneşti… Değişmeyen doğa yasaları idi. Osman Özeren, hoca olduğunu unuturdu kimi zaman. Akşam serinliğine, bacağına çarpan bir etekte şiir bulurdu. Anlatmaya kalktığında Fransız Decartes olurdu. Mersinʹ de o beş yıl, sonra farkına varacağımız bir boyut kazandırdı bize. Hep şaşkın baktık, sorgu dolu yaşadık. Hayat hep ˮEğer ve çünküˮ kalmadı. Yalanı soydu attı aklımızdan. Gör, dedi. Bul, dedi. Ver, dedi. Nuri, geçtiği yolları renkle doldurdu. ** Mersin 1954 yılında, ilk kurulduğunda aldığı Mersina adının özelliğini henüz yitirmemişti. Sokakta Fransızca ve Arapça konuşan insana rastlamak olağandı. Kasaba doğu güneşiyle sabah kızıl, batıda, Pozcu bahçelerinde uzaklaşan gün ile kibrit alevine yakındı. Sahil her saat değişen bir mavi. Dağların yamacı yeşil yeşil yosundu. Mersin dört mevsimde, yaz kızları gülünce. Kış yağmurunda kızların kirpikleri ıslanınca… Güzün yaprak dökümü ayvadan sarılar, nardan kızıllar saçlarına sıçrayıp yanaklarına bulaşınca Mersin hep nisandı. ** Kışı ve güzüyle Mersina kızı, delikanlısının yanında kışın yanan ocaktı. Kuzeyde dağ tepeleri, uzakta sisli bir masal… Sevince yanarsan, yakınsak ateş içindesin. Öyle yürürsün. Sonra anısı yakar seni. ** Renklerimizi, kelimelerimizi gördüğümüz güzelden koparıyorduk. Nuri resmi boyuyor, Celal şiirini yazıyordu. Resme bakınca, şiiri okuyunca Mersinaʹ da olduğumuzu biliyorduk. Sonra oturup Mersinʹ ayı birbirimize anlatıyorduk. ** Doğa araştırmamız her gün, devlet dairelerinin kapanışından sonra, Nuri Abaçʹ ın mimarlık bürosunda başlardı. Güzellik arıyorduk. Bizim için o yıllar en kolay güzellik kadın güzelliği idi. Mevsimi yoktu. Kızların kokusu, çiçeklerin kokusundan değişikti. Kızıl güller hep aynı kokardı. Ak güller daha başka. Kadın, kız kokularına gelince, her biri bambaşka idi. Mahallesinin kokusunu saçardı adeta. Anasının öğrettiği bir koku idi. Aynı kızda birden çok kız vardı. Gözleri başka koku verirdi. Elleri daha başka. Ak göğüslerinden bir damla koku, bin yıl burnundan gitmezdi. Eli kolu bacağı başka bir heyecandı. Mersinʹde kızların ikisi üçü yan yana geldiğinde bir gül ve çiçek bahçesi kadar koku verirdi. (…)* * İlyas Halil Baharı Bekleyen Bahçe öyküler kitabı (2015), Sihirbaz Nuriʹ nin paletinde biz öyküsü (28.12.2012) Abdullah Ayan  
Ankaraʹ ya gidişinin ardından işsiz döndüğü 1954ʹ lerin Mersinʹ ini, o küçücük kasabaya ülkenin dört yanından kaderin farklı rüzgarlarla savurduğu bir avuç entelektüelin yaşadıklarını, günler geceler boyu yaşananları, tartışmaları en geniş boyutları ve renkli yanlarıyla ˮSihirbaz Nuriʹ nin paletinde bizˮ öyküsünde anlatacaktır İlyas Halil… Nuri Abaç, Celal Çumralı, Osman Özeren ve Haşmet Akalʹ dan oluşan dörtlüye katılıp, o günleri ölümsüzleştiren, şiirsel bir dille öyküleştiren, Mersine sevdalı Halil… ˮ(…) ** Nuri, insanın iç dünyasını tuvale aktarıyordu o yıllar. Doğanın çirkin eğrisini, çarpıklığını tuvale yansıtan ilk ressam Nuri idi. İnsanın kamburunu topalını da çizdi. Renkler dikendi battı. Nuriʹ nin paletinde sarı korku, yeşil de kindir. Renkleri, ağaçların yapraksızlığı, dalları insan açlığının pusulasız çıplaklığıdır… ** Yıl 1954. Şiir dünyamı Ankaraʹ da bırakıp Mersinʹ e dönmüştüm. Mersin büyüdüğüm kentti. İlk gençliğim burada geçti. Zaman geçince eski arkadaşlardan çoğu dağılmıştı. Tanıdığım tek insan, Kaynak dergisinden şair Celal Çumralı idi. Nuriʹ yi bir yaz akşamı, Celal ile ortak kullandığı yazıhanede tanıdım. Haşmet Akal da, solcu olduğu için Mersinʹ e sürülmüştü. Ben ise işsizlikten Mersinʹ e dönmüştüm. Osman Özeren, Deniz Astsubay okulunda Fransızca öğretmeni idi. Ressam Haşmet Akal, eli yüzü boyalı, üstü lekeli ve başı bakışı kadın özlemi kokardı. Celal Çumralı, azı çoğu dilinde hep bir demet deniz kızı anlatırdı. Bilge Sokratʹ ımız Osman, şiirde resimde bilmeden hayata verdiğimiz renk ve boyutu bize anlatırdı. Bize göre aşk, o yıllarda, hayatın anlamadığımız bir yanı ya da bir kızın bilinmeyen, anlaşılmayan bir yönü idi. Mersin kızları, cennetten dünyayı gezmeye inmiş hurilerdi. Ressama nü pozu verecek denli de güzeldi her biri. Ben rakamları unutmuş bir bankacı idim o sıra. Celal Çumralı yargıç olmaktan çoktan vazgeçmiş, şiirin büyüsüne kapılmıştı. Hepimiz garip görünüşlü kanatsız kuşlardık ve daldan dala uçmaya çalışıyorduk. Celal Çumralı, aradığı insanlarını sokakta bulmuştu. Gündüzleri kahveler boştu. Hamalların sırtında yük. Fırıncı ekmek yoğurur, demirci demir döverdi. Aradığınız mutlu günlerimizin sesini ve renklerini burada bulacağız demişti. ˮİki cami, üç kilise ve bir havranız var. Hoşgörüyü öğreneceksiniz. Beni üç tapınakta da bulabilirsiniz.ˮ Tanrıyı aradığımız doğru ama kilisede, havrada bulduğumuz tanrı değildi herhalde. Tanrının kendine özgü dilini duymuş, onu anlamaya çalışıyorduk. Denizdi, güneşti… Değişmeyen doğa yasaları idi. Osman Özeren, hoca olduğunu unuturdu kimi zaman. Akşam serinliğine, bacağına çarpan bir etekte şiir bulurdu. Anlatmaya kalktığında Fransız Decartes olurdu. Mersinʹ de o beş yıl, sonra farkına varacağımız bir boyut kazandırdı bize. Hep şaşkın baktık, sorgu dolu yaşadık. Hayat hep ˮEğer ve çünküˮ kalmadı. Yalanı soydu attı aklımızdan. Gör, dedi. Bul, dedi. Ver, dedi. Nuri, geçtiği yolları renkle doldurdu. ** Mersin 1954 yılında, ilk kurulduğunda aldığı Mersina adının özelliğini henüz yitirmemişti. Sokakta Fransızca ve Arapça konuşan insana rastlamak olağandı. Kasaba doğu güneşiyle sabah kızıl, batıda, Pozcu bahçelerinde uzaklaşan gün ile kibrit alevine yakındı. Sahil her saat değişen bir mavi. Dağların yamacı yeşil yeşil yosundu. Mersin dört mevsimde, yaz kızları gülünce. Kış yağmurunda kızların kirpikleri ıslanınca… Güzün yaprak dökümü ayvadan sarılar, nardan kızıllar saçlarına sıçrayıp yanaklarına bulaşınca Mersin hep nisandı. ** Kışı ve güzüyle Mersina kızı, delikanlısının yanında kışın yanan ocaktı. Kuzeyde dağ tepeleri, uzakta sisli bir masal… Sevince yanarsan, yakınsak ateş içindesin. Öyle yürürsün. Sonra anısı yakar seni. ** Renklerimizi, kelimelerimizi gördüğümüz güzelden koparıyorduk. Nuri resmi boyuyor, Celal şiirini yazıyordu. Resme bakınca, şiiri okuyunca Mersinaʹ da olduğumuzu biliyorduk. Sonra oturup Mersinʹ ayı birbirimize anlatıyorduk. ** Doğa araştırmamız her gün, devlet dairelerinin kapanışından sonra, Nuri Abaçʹ ın mimarlık bürosunda başlardı. Güzellik arıyorduk. Bizim için o yıllar en kolay güzellik kadın güzelliği idi. Mevsimi yoktu. Kızların kokusu, çiçeklerin kokusundan değişikti. Kızıl güller hep aynı kokardı. Ak güller daha başka. Kadın, kız kokularına gelince, her biri bambaşka idi. Mahallesinin kokusunu saçardı adeta. Anasının öğrettiği bir koku idi. Aynı kızda birden çok kız vardı. Gözleri başka koku verirdi. Elleri daha başka. Ak göğüslerinden bir damla koku, bin yıl burnundan gitmezdi. Eli kolu bacağı başka bir heyecandı. Mersinʹde kızların ikisi üçü yan yana geldiğinde bir gül ve çiçek bahçesi kadar koku verirdi. (…)* * İlyas Halil Baharı Bekleyen Bahçe öyküler kitabı (2015), Sihirbaz Nuriʹ nin paletinde biz öyküsü (28.12.2012) Abdullah Ayan  
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.