Yaşadığımız Sürecin Yarttığı Korkular Ve Belirsizliklerin Yol Açtığı Kaygılar... Prof.Dr.Ahmet Özer yazdı

16.04.2020 - 14:11, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Yaşadığımız Sürecin Yarttığı Korkular Ve Belirsizliklerin Yol Açtığı Kaygılar... Prof.Dr.Ahmet Özer yazdı

Ortalıkta dolaşan haberler, bir birine uymayan söylemler, tv’lerin kaş yapayım derken göz çıkarmaları korkuları ve kaygıları önlemek yerine körüklemektedir.En önemlisi yaklaşık 4-5 aylık bir zaman geçmesine karşın bu müsibete hala bir çözüm bulunamamış olması kaygı ve korkuları daha da artırıyor.

Değerli okurlar, zor bir süreçten geçiyoruz. Bu süreci en az zararla atlatmanın yollarını bulmalıyız. Yaşadığımız süreçte tabi ki öncelik sağlıkta. Sadece bedensel değil, yaşadığımız sürecin niteliği gereği ruh ve zihin sağlığını da diri tutmalıyız. Maalesef yapılan çoğu yayının ve uygulamanın bu yönde olmaması haklı olarak kaygı ve korkuları daha da artırıyor. Biraz sonra anlatacağım gibi bunlar da en az virüs kadar kötü sonuçlar doğurabilir. O yüzden dikkat etmek gerekir. Ortalıkta dolaşan haberler, bir birine uymayan söylemler, tv’lerin kaş yapayım derken göz çıkarmaları korkuları ve kaygıları önlemek yerine körüklemektedir. En önemlisi yaklaşık 4-5 aylık bir zaman geçmesine karşın bu müsibete hala bir çözüm bulunamamış olması kaygı ve korkuları daha da artırıyor. Devleti yönetenlerin ise herkesi kendileri gibi saraylarda yaşıyorlarmış gibi doğru dürüst bir önlem almadan toz pembe bir dünya çizmeleri bir başka ironi. Halkın kendilerine sunmuş oldukları olanakları doğru kullanmamaları işi daha da zorlaştırıyor. Sözgelimi bu kriz için 15 milyar dolarlık bir paket açıklamış bir ülke olarak, 750 milyar dolarlık bir paket açıklamış bir ülkeyeden çok daha iyi olduğumuzu ileri sürebiliyoruz.? İnsan sağlığını bile siyasete alet etmeden duramama hali var. Böyle bir günde bile yerel yönetimleri daha çok çalıştırmak yerine başarısız kılmanın kime ne yararı olacak, söyler misiniz? Böyle bir zamanda bile kaşla göz arasında kendilerine göre yasa çıkarmak, hala kayım atamak neyin nesi? Bunlar işin bir yanı ama bu yazıda asıl üzerinde durmak istediğim şey, bu süreçte yaşanan korkuların ve belirsizliklerin yol açacağı sonuçlara dikkatinizi çekmek ve buna göre önlemler geliştirmenin önemi üzerinde durmaktır. Çünkü bazen (özellikle böyle süreçlerde zaman uzadıkça) bahse konu hususlar virüs kadar tehlikeli olabilir. Şimdi bu noktada bir kaç önemli olguya değinmek istiyorum. 1.Belirsizlik: Korona virüsü sebebiyle hepimiz kaygılıyız doğal olarak.? Her şeyden önce yaşadığımız krizin ne kadar süreceğini bilmemek önemli bir sorun. Dünyanın en zor şeylerinden biri bu gibi konularda yaşanan muğlaklıktır. Söz gelimi iki ay dayanın, iki ay sonra bu kriz bitecek dense, her kes seve seve katlanır, sonunu bildiği için de çok fazla kaygılanmadan bunu bir fedakarlık olarak yerine getirir. Ama sonu belli olmayan bir durum için aynı şey söylenemez. Bu süreçte kendimize hedefler koyup, yapacaklarımızı bir program dahiline getirip bu hedeflerimize ulaşmak için bir meşgalenin içinde olmak en iyisi. 2.Ölüm Korkusu: Başka bir husus da ölüm riskinin genel bir korkuya dönüşmesi ve her gün her saat televizyonlarda bu tür haberlere muhatap olmamızdır. Bazı doktorlar ve akademisyenler sırf televizyonda boy göstermek adına döne döne aynı şeyleri günlerdir tekrarlayıp duruyorlar. Bazen de birbirini tutmayan, birbirinin tam tersi iddia ve söylemlerle kafaları karıştırıyorlar. Televizyonlarda reyting uğruna bunları habire verip duruyor.. Depremcilere benzemeye başladı tv sağlıkçıları. Böyle giderse halkı korkudan öldürecekler. Psikolog Hasan Belli, benim de katıldığım şu çarpıcı örneği veriyor: “70 yasinda birine hergün bu felaket haberlerini izletin, "sıra sana geliyooor, sana geliyoooor" mesajini verin, iddia ediyorum bu insan birkaç ay icinde ölür. Bu programlar stress ve anksiyete yoluyla immun sistemimizi perisan ediyorlar.. İzlemeyin! Bu saatten sonra ayni şeyleri tekrar etmek sadece yaşam kalitemizi yerle bir eder.''' Bence de günde bir saatten fazla bu nevi tv programları izlememek gerekir, o da genel gidişat hakkında malumat sahibi olmak için olmalı. Bunun yerine film izleyin, kitap okuyun, yapabiliyorsanız yazı yazın. Bu sizi teskin edecektir. Çünkü diğeri korku ve panikten başka bir işe yaramaz. 3.Panik: Panik korkuya, korku vücut direncini düşürmeye ve psikolojik patolojik sorunlara yol açar. Topyekün panik, örneklerine şahit olduğumuz topyekün toplumsal travmalara yol açabilir. Bu virüs ile aylarca yaşayacağız. İnkar da etmeyelim, panik de yapmayalım. Hayatı gereksiz yere zorlaştırmayalım. Mutlu olmayı ve bu gerçekle yaşamayı öğrenelim. 4. Sosyo Psikolojik Problemler: Korku ve panik hem insanların bağışıklık sistemlerini tahrip ediyor hem de psikolojilerini bozuyor. Bir arkadaşım buna dair öğretici bir darbımesel yollamış. Anlatmak istediğim şeyi çok güzel özetliyor: Tüccarın biri bir gün yolda Veba'yla karşılaşır; endişeyle ona bakar ve "Nereye gidiyorsun?" diye sorar. Veba, "Bağdat'a" diye yanıtlar. “Kaç kişinin canını alacaksın?” diye soran tüccara, Veba, “Çok değil, sadece 5 bin kişinin canını alacağım” der. Aradan zaman geçer ve Tüccar yolda yine Veba'yı görür. Fakat duymuştur ki Bağdat'ta vebadan dolayı 60 bin kişi ölmüş. “Bana 5 bin kişiyi öldüreceğini söylemiştin, oysa sen 60 bin cana kıymışsın” diye hiddetlenince; Veba gayet sakin ve kendinden emin, tüccara şu cevabı verir; “Ben 5 bin kişi öldürdüm, geriye kalanı korkudan öldü” der. Bilmem bir şey eklemeye gerek var mı? Unutmayalım bozulan psikoloji, bu süreçte ihtiyaç duyduğumuz en önemli şey olan bağışıklık sistemini de bozar. 5. Bilgi Kirliğiliği: Bu salgın başladığından beri bir ülkenin tedavi biçimi diğerine uymuyor. Tıpkı bir doktorun söylemlerinin bir diğerine uymaması gibi. Biri A diyor bir diğeri A’ya kulak asmayın siz asıl B’yi yapın diyor. Birbiri ile çelişen söylemler, ortalığı dolduran bilgi kirliliği bombardımanı ile karşı karşıyayız. Örnek: Bir diyor ki eve geldikten sonra soyup dökünün ve mümkünse banyo yapın. Maryland Üniversitesi, Enfeksiyon Hastalıkları şefi Dr. Faheem Younus ise; eve geldikten sonra kıyafetlerinizi değiştirip acilen duş almamız gerekmez. Temizlik bir erdemdir, paranoya değil” diyor Bir başka örnek: Biri ısrarla Covit 19 virüsünün havada üç beş sat durduğunu bu yolla geçtiğini söylerken; başka bir doktor, Covid 19 virüsü havada asılı durmaz, bu virüs yakın temas gerektiren bir damlacık enfeksiyonudur. Havası temiz, parklarda bahçelerde (mesafeyi koruyarak) dolaşabirsiniz diyor. Biri eldiven giymeden alışveriş yapmayın diyor, diğeri eldiven giymek kötü bir fikirdir, virüs eldiven üstünde birikebilir, yüzünüze dokunursanız kolayca bulaşır, diyor.. Şimdi bunlardan hangisine inanacağız. Önemli konularda bu kafa karışıklığını gidermek için ilgili otoriteler çalışıp tek bir geçerli bilgi türünü toplumla paylaşmalı. 6. Sorumsuzca Davranışlar: Her devlet yöneticisi en iyi biziz diyor onca ölüme rağmen. Söz gelimi Sağlık Bakanı her gün artan oranlarda ölü ve hasta sayısı açıklamaktan başka hastalığın özüne yönelik bir şey yapılamadığı halde “Biz çok iyiyiz, hiç bir eksiğimiz yok, çok iyi gidiyoruz, yeter ki siz evde kalın” gibi laflar ediyor. İçişleri bakanı bir anda yüzbinleri sokağa döküyor, sonra bu rezaletin hesabını vermek yerine bir yerleri temize çıkarmak adına sanki bu yanlışı o işlememiş gibi bir kahraman gibi geri çağrılıyor. 65 yaşında biri gazara hava almak için dışarı çıktığı zaman cezalandırılırken bundan sorumlu kişi bir anda yüzbinleri telaş içinde sokağa döküyor ana ona bir şey olmuyor. 7. Geçinememe Kaygısı: Maalesef ülkedeki gelir dağılımı çok bozuk. Resmî işsizlik 14’lerde. Corona süreci bu rakamı iki katına yükseltti. Bu insanlar aç ve perişan. Nüfusun üçte biri yoksul, onun da yarısı açlık sınırında dolaşıyor. 65 yaş evde kalsın diyorlar; iyi de sadece bu kategoride yarım milyon insan var sokaktan geçimini sağlayan. Eve kapatınca sonlarının nasıl olduğunu düşünen var mı? Yoksulların, yaşlıların, engellilerin durumu ne olacak? Her gün tv’lerde böbürlenerek anlatılanlarla evde , sokakta yaşAnan birbirine uymuyor. Palyatif, göstermelik tedbirler yerine sosyal devletin bütün imkanlarıyla devreye sokulması lazım. Bu gün değilse ne zaman? Bir de geçimini sağlayamama, ölüm riski gibi nedenlerin insanlarda yaratacağı genel kaygı sendromunu düşünün. 8. Adaptasyon Sorunu: Kaygının en önemli sebepleri arasında içinde bulunduğumuz duruma adapte olamama, hoşlanmadığımız bir durumdan kurtulmanın çaresini bulamama ve en önemlisi de geleceğin ne getireceğinden emin olamama ve daha da kötüsü geleceğin umut verici olmadığını düşünmektir. Hastalığın henüz bir aşısının bulunmamış olması ve her gün medyada bütün dünyadan günlük ölüm sayılarını duymak özelikle kaygıya meyilli kişilerde daha yüksek düzeyde panik atak ve fobi davranışı ortaya çıkaracaktır. Bir koronafobi durumu ile karşı karşıyayız. Sonuç olarak dikkat etmeliyiz. Vücut sağlığımızla birlikte akıl ve ruh sağlığımızı da korumalıyız. Psikolojik olarak yapabildiğimiz kadar güçlü olmaya çalışmalıyız. Unutmayın bu günler de geçecek..ve yeni bir dünyaya daha güçlü başlayabilmek için biz de yenilenmeliyiz. Bu günleri bir fırsata çevirip kendimizi şarz etmek için değerlendirmeliyiz. Prof.Dr. Ahmet Özer
Ortalıkta dolaşan haberler, bir birine uymayan söylemler, tv’lerin kaş yapayım derken göz çıkarmaları korkuları ve kaygıları önlemek yerine körüklemektedir.En önemlisi yaklaşık 4-5 aylık bir zaman geçmesine karşın bu müsibete hala bir çözüm bulunamamış olması kaygı ve korkuları daha da artırıyor.

Değerli okurlar, zor bir süreçten geçiyoruz. Bu süreci en az zararla atlatmanın yollarını bulmalıyız. Yaşadığımız süreçte tabi ki öncelik sağlıkta.

Sadece bedensel değil, yaşadığımız sürecin niteliği gereği ruh ve zihin sağlığını da diri tutmalıyız.

Maalesef yapılan çoğu yayının ve uygulamanın bu yönde olmaması haklı olarak kaygı ve korkuları daha da artırıyor.

Biraz sonra anlatacağım gibi bunlar da en az virüs kadar kötü sonuçlar doğurabilir. O yüzden dikkat etmek gerekir.

Ortalıkta dolaşan haberler, bir birine uymayan söylemler, tv’lerin kaş yapayım derken göz çıkarmaları korkuları ve kaygıları önlemek yerine körüklemektedir.

En önemlisi yaklaşık 4-5 aylık bir zaman geçmesine karşın bu müsibete hala bir çözüm bulunamamış olması kaygı ve korkuları daha da artırıyor.

Devleti yönetenlerin ise herkesi kendileri gibi saraylarda yaşıyorlarmış gibi doğru dürüst bir önlem almadan toz pembe bir dünya çizmeleri bir başka ironi. Halkın kendilerine sunmuş oldukları olanakları doğru kullanmamaları işi daha da zorlaştırıyor.

Sözgelimi bu kriz için 15 milyar dolarlık bir paket açıklamış bir ülke olarak, 750 milyar dolarlık bir paket açıklamış bir ülkeyeden çok daha iyi olduğumuzu ileri sürebiliyoruz.?

İnsan sağlığını bile siyasete alet etmeden duramama hali var. Böyle bir günde bile yerel yönetimleri daha çok çalıştırmak yerine başarısız kılmanın kime ne yararı olacak, söyler misiniz? Böyle bir zamanda bile kaşla göz arasında kendilerine göre yasa çıkarmak, hala kayım atamak neyin nesi?

Bunlar işin bir yanı ama bu yazıda asıl üzerinde durmak istediğim şey, bu süreçte yaşanan korkuların ve belirsizliklerin yol açacağı sonuçlara dikkatinizi çekmek ve buna göre önlemler geliştirmenin önemi üzerinde durmaktır.

Çünkü bazen (özellikle böyle süreçlerde zaman uzadıkça) bahse konu hususlar virüs kadar tehlikeli olabilir. Şimdi bu noktada bir kaç önemli olguya değinmek istiyorum.

1.Belirsizlik:

Korona virüsü sebebiyle hepimiz kaygılıyız doğal olarak.? Her şeyden önce yaşadığımız krizin ne kadar süreceğini bilmemek önemli bir sorun. Dünyanın en zor şeylerinden biri bu gibi konularda yaşanan muğlaklıktır.

Söz gelimi iki ay dayanın, iki ay sonra bu kriz bitecek dense, her kes seve seve katlanır, sonunu bildiği için de çok fazla kaygılanmadan bunu bir fedakarlık olarak yerine getirir. Ama sonu belli olmayan bir durum için aynı şey söylenemez.

Bu süreçte kendimize hedefler koyup, yapacaklarımızı bir program dahiline getirip bu hedeflerimize ulaşmak için bir meşgalenin içinde olmak en iyisi.

2.Ölüm Korkusu:

Başka bir husus da ölüm riskinin genel bir korkuya dönüşmesi ve her gün her saat televizyonlarda bu tür haberlere muhatap olmamızdır.

Bazı doktorlar ve akademisyenler sırf televizyonda boy göstermek adına döne döne aynı şeyleri günlerdir tekrarlayıp duruyorlar. Bazen de birbirini tutmayan, birbirinin tam tersi iddia ve söylemlerle kafaları karıştırıyorlar.

Televizyonlarda reyting uğruna bunları habire verip duruyor.. Depremcilere benzemeye başladı tv sağlıkçıları. Böyle giderse halkı korkudan öldürecekler.

Psikolog Hasan Belli, benim de katıldığım şu çarpıcı örneği veriyor: “70 yasinda birine hergün bu felaket haberlerini izletin, "sıra sana geliyooor, sana geliyoooor" mesajini verin, iddia ediyorum bu insan birkaç ay icinde ölür. Bu programlar stress ve anksiyete yoluyla immun sistemimizi perisan ediyorlar.. İzlemeyin! Bu saatten sonra ayni şeyleri tekrar etmek sadece yaşam kalitemizi yerle bir eder.'''

Bence de günde bir saatten fazla bu nevi tv programları izlememek gerekir, o da genel gidişat hakkında malumat sahibi olmak için olmalı. Bunun yerine film izleyin, kitap okuyun, yapabiliyorsanız yazı yazın. Bu sizi teskin edecektir. Çünkü diğeri korku ve panikten başka bir işe yaramaz.

3.Panik:

Panik korkuya, korku vücut direncini düşürmeye ve psikolojik patolojik sorunlara yol açar. Topyekün panik, örneklerine şahit olduğumuz topyekün toplumsal travmalara yol açabilir.

Bu virüs ile aylarca yaşayacağız. İnkar da etmeyelim, panik de yapmayalım. Hayatı gereksiz yere zorlaştırmayalım. Mutlu olmayı ve bu gerçekle yaşamayı öğrenelim.

4. Sosyo Psikolojik Problemler:

Korku ve panik hem insanların bağışıklık sistemlerini tahrip ediyor hem de psikolojilerini bozuyor.

Bir arkadaşım buna dair öğretici bir darbımesel yollamış. Anlatmak istediğim şeyi çok güzel özetliyor:

Tüccarın biri bir gün yolda Veba'yla karşılaşır; endişeyle ona bakar ve "Nereye gidiyorsun?" diye sorar. Veba, "Bağdat'a" diye yanıtlar. “Kaç kişinin canını alacaksın?” diye soran tüccara, Veba, “Çok değil, sadece 5 bin kişinin canını alacağım” der. Aradan zaman geçer ve Tüccar yolda yine Veba'yı görür. Fakat duymuştur ki Bağdat'ta vebadan dolayı 60 bin kişi ölmüş. “Bana 5 bin kişiyi öldüreceğini söylemiştin, oysa sen 60 bin cana kıymışsın” diye hiddetlenince; Veba gayet sakin ve kendinden emin, tüccara şu cevabı verir; “Ben 5 bin kişi öldürdüm, geriye kalanı korkudan öldü” der. Bilmem bir şey eklemeye gerek var mı?

Unutmayalım bozulan psikoloji, bu süreçte ihtiyaç duyduğumuz en önemli şey olan bağışıklık sistemini de bozar.

5. Bilgi Kirliğiliği:

Bu salgın başladığından beri bir ülkenin tedavi biçimi diğerine uymuyor. Tıpkı bir doktorun söylemlerinin bir diğerine uymaması gibi. Biri A diyor bir diğeri A’ya kulak asmayın siz asıl B’yi yapın diyor. Birbiri ile çelişen söylemler, ortalığı dolduran bilgi kirliliği bombardımanı ile karşı karşıyayız.

Örnek: Bir diyor ki eve geldikten sonra soyup dökünün ve mümkünse banyo yapın. Maryland Üniversitesi, Enfeksiyon Hastalıkları şefi Dr. Faheem Younus ise; eve geldikten sonra kıyafetlerinizi değiştirip acilen duş almamız gerekmez. Temizlik bir erdemdir, paranoya değil” diyor

Bir başka örnek: Biri ısrarla Covit 19 virüsünün havada üç beş sat durduğunu bu yolla geçtiğini söylerken; başka bir doktor, Covid 19 virüsü havada asılı durmaz, bu virüs yakın temas gerektiren bir damlacık enfeksiyonudur. Havası temiz, parklarda bahçelerde (mesafeyi koruyarak) dolaşabirsiniz diyor.

Biri eldiven giymeden alışveriş yapmayın diyor, diğeri eldiven giymek kötü bir fikirdir, virüs eldiven üstünde birikebilir, yüzünüze dokunursanız kolayca bulaşır, diyor..

Şimdi bunlardan hangisine inanacağız. Önemli konularda bu kafa karışıklığını gidermek için ilgili otoriteler çalışıp tek bir geçerli bilgi türünü toplumla paylaşmalı.

6. Sorumsuzca Davranışlar:

Her devlet yöneticisi en iyi biziz diyor onca ölüme rağmen. Söz gelimi Sağlık Bakanı her gün artan oranlarda ölü ve hasta sayısı açıklamaktan başka hastalığın özüne yönelik bir şey yapılamadığı halde “Biz çok iyiyiz, hiç bir eksiğimiz yok, çok iyi gidiyoruz, yeter ki siz evde kalın” gibi laflar ediyor.

İçişleri bakanı bir anda yüzbinleri sokağa döküyor, sonra bu rezaletin hesabını vermek yerine bir yerleri temize çıkarmak adına sanki bu yanlışı o işlememiş gibi bir kahraman gibi geri çağrılıyor.

65 yaşında biri gazara hava almak için dışarı çıktığı zaman cezalandırılırken bundan sorumlu kişi bir anda yüzbinleri telaş içinde sokağa döküyor ana ona bir şey olmuyor.

7. Geçinememe Kaygısı:

Maalesef ülkedeki gelir dağılımı çok bozuk. Resmî işsizlik 14’lerde. Corona süreci bu rakamı iki katına yükseltti. Bu insanlar aç ve perişan.

Nüfusun üçte biri yoksul, onun da yarısı açlık sınırında dolaşıyor. 65 yaş evde kalsın diyorlar; iyi de sadece bu kategoride yarım milyon insan var sokaktan geçimini sağlayan. Eve kapatınca sonlarının nasıl olduğunu düşünen var mı?

Yoksulların, yaşlıların, engellilerin durumu ne olacak? Her gün tv’lerde böbürlenerek anlatılanlarla evde , sokakta yaşAnan birbirine uymuyor.

Palyatif, göstermelik tedbirler yerine sosyal devletin bütün imkanlarıyla devreye sokulması lazım. Bu gün değilse ne zaman?

Bir de geçimini sağlayamama, ölüm riski gibi nedenlerin insanlarda yaratacağı genel kaygı sendromunu düşünün.

8. Adaptasyon Sorunu:

Kaygının en önemli sebepleri arasında içinde bulunduğumuz duruma adapte olamama, hoşlanmadığımız bir durumdan kurtulmanın çaresini bulamama ve en önemlisi de geleceğin ne getireceğinden emin olamama ve daha da kötüsü geleceğin umut verici olmadığını düşünmektir.

Hastalığın henüz bir aşısının bulunmamış olması ve her gün medyada bütün dünyadan günlük ölüm sayılarını duymak özelikle kaygıya meyilli kişilerde daha yüksek düzeyde panik atak ve fobi davranışı ortaya çıkaracaktır. Bir koronafobi durumu ile karşı karşıyayız.

Sonuç olarak dikkat etmeliyiz. Vücut sağlığımızla birlikte akıl ve ruh sağlığımızı da korumalıyız. Psikolojik olarak yapabildiğimiz kadar güçlü olmaya çalışmalıyız. Unutmayın bu günler de geçecek..ve yeni bir dünyaya daha güçlü başlayabilmek için biz de yenilenmeliyiz. Bu günleri bir fırsata çevirip kendimizi şarz etmek için değerlendirmeliyiz.

Prof.Dr. Ahmet Özer

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.