Abdullah Ayan
Köşe Yazarı
Abdullah Ayan
 

Kim kazandı, kim kaybetti?

Kazananı, kaybedeni sorarken elbette 31 Mart yerel seçim sonuçlarını soruyorum. Ancak kaybedeni, kazananı itibariyle yerel seçimlerin çok ötesinde anlam ifade eden bir tabloyla karşı karşıyayız. O nedenle kaybedeni kazananı, adayların hatta partilerin ötesinde anlamlarıyla değerlendirmemiz gerektiğine inanıyorum. Aslında olağan gelişmeler ışığında, üstelik normal zamanında gerçekleşen bir yerel seçimi, ilçe ve bir adım ötesinde Büyükşehir Belediye başkanlığını kazanan isimler, o isimlerin performansları, projeleri, geleceğe yönelik kendilerine oy veren ve vermeyen seçmene verdikleri sözler, vaatler üzerinden konuşmamız gereken bir yerel seçimdir 31 Mart… Oysa Erdoğan; olağan bir yerel seçimi, üstelik henüz Cumhurbaşkanı olarak seçilmesinin üzerinden daha 9 ay geçmemişken ve görev süresinin bitmesine 4 yıl kalmışken bu seçimi ülkenin var olması olarak ta algılanabilecek 'beka' gibi ölüm kalım sürecine taşıdı. Taşımakla da kalmadı, "ya benimsin, ya toprağın" misali, benim gösterdiğim tarafa oy vermeyeni neredeyse ihanetle suçlayacak noktaya getirdi. İstedi ki, seçmen sandığa gittiği vakit, gözünün önüne soğan kuyruklarını, mutfakta şiddetlenen ve tüm haneyi saran yangını, evine ekmek götürmeye çalışan işsizin çaresizliğini değil de, onun öne sürdüğü ülkenin beka sorununu göz önüne getirsin. Öyle olmadı… Seçmen her zaman olduğu gibi soyut korkulara değil, somut gerçeğe baktı. Yıllardır her yerel seçim sonrası, Türkiye' den başlayıp yaşadığım Mersin Büyükşehir ve hatta önemli gördüğüm ilçeler bazında rakamlara dayalı analizler yapar, sandığa yansıyan seçmen iradesini, önceki verilerle karşılaştırıp ortaya çıkan tabloyu değerlendirmeye çalışırım. Bu kez böyle bir çabaya girmeyeceğim. Çeşitli nedenleri var; birincisi ittifaklar nedeniyle partilerin aldıkları oyları değerlendirmenin güçlüğü hatta olanaksızlığı söz konusu. Ama daha da önemlisi, Erdoğan' ın bambaşka platformlara taşımasının da etkisiyle, seçimlerin yerel aktörleri belirlemekten öte, referandumlara dönmeye başlaması… Bu yerel seçimlerle ortaya çıktı ki, eskiden olduğu gibi oyu ne olursa olsun, farklı adaylar arasından en yüksek oyu alanın koltuğa oturduğu dönemler kapandı. Tıpkı Cumhurbaşkanı seçiminde olduğu gibi belediye başkanlıkları da ikili ittifakların adayları üzerinden birini tercih etme dayatmasına dönmüş durumda… Örneğin bu yerel seçimde güçlü olduğu doğu, güneydoğuda kendi adaylarını çıkaran HDP, iş batı illerine geldiğinde tıpkı Adana, Mersin' de CHP, Gaziantep' te ise DSP adayını destekliyor. Bu durumda ne CHP, ne HDP, ne de DSP oyları üzerinden analiz yapılamaz, yapılsa da rakamları eğip bükmenin ötesine geçecek sağlıklı sonuçlar vermez… O halde rakamlardan ve yerel sonuçlardan uzaklaşıp daha büyük fotoğrafa bakmamızı gerektirecek bir tabloyla karşı karşıyayız. Ve tabloya baktığımızda bu seçimlerin kaybedeni Erdoğan… Bakmayın, "bizim halen 44 oyumuz var. İttifak olarak ta, 50' nin üzerindeyiz" söylemine… Rakamlara dayalı analiz yapmayacağım desem de şu veriyi paylaşmak zorundayım: Bana göre düşüş süreci 2011 seçimlerinden sonra başlamıştır. O Seçimleri baz alırsak; toplam seçmen sayısı 50 milyondur ve 87 katılımın olduğu o seçimden  AK Parti yaklaşık 21,5 milyon (21,346) seçmenin oyunu alarak çıkmıştır. Bugün seçimlere aynı ittifak çatısı altında girdiği için MHP oylarını da göz önüne alarak ortaya çıkan tabloyla karşılaştırılması ve kayıp/kazanç verilerinin mukayesesi bakımından 2014 yerel seçimleri daha sağlıklı ışık tutabilir: 2014' te seçmen sayısı 52,7 milyondur. AK Parti 19,45+ MHP 7,9 milyon oy almıştır. Bugünkü Cumhur ittifakının iki bileşeninin 2014 oy toplamı 27 milyon 331 bindir… Gelelim 31 Mart 2019 akşamına: İttifakın iki partisi seçimlere çoğu yerde birbirinin adayını destekleyerek ve kendileri aday çıkarmayarak girmeleri nedeniyle kendi başlarına aldıkları oylara bakıp değerlendirme anlam ifade etmez. (örneğin Mersin' de MHP bu seçim 433 bin oy alırken AKP aday göstermeyip MHP adayına oy verdiği için AKP oyu sıfır..) 2014' te 52,7 milyonun seçmenden 27,3 milyonunun oyunu alan Cumhur ittifakı partilerinin 2019' da 57 milyon seçmenden aldıkları oy toplamı 24 milyondur. MHP oylarında ciddi erime söz konusu olmadığına, aksine AKP' den geçiş yaşandığı gerçeği orta yerde durduğuna göre, AK Parti 7 milyon seçmen artışına karşı 2011' in hayli gerisindedir. Erdoğan' ın tek başına yürüttüğü 'beka' temalı kampanyalı seçimin, rakamları istedikleri kadar eğip büksünler 31 Mart akşamı tablosu budur. Erdoğan sadece bir yerel seçimi kaybetmemiştir. İstanbul, Ankara' yı kaybetmiştir. Hatay' dan Edirne' ye kadar aralarında Adana, Mersin, Antalya gibi Cumhur ittifakının elinde olan tüm kıyı illerini kaybetmiştir. Daha da önemlisi, ülke ekonomisinin dinamosu olan ekonominin yarısından fazlasını elinde tutan neredeyse tüm metropolleri kaybetmiştir. Aslında Erdoğan' ın bugün değil, kazandım dediği 24 Haziran 2018 seçimlerinde de kaybedeceğini, kaybettiğini 18 Haziran 2018 tarihli "Erdoğan kaybetti" makalesinde üstelik seçimlerden önce gerekçeleriyle yazmıştım. O nedenle 31 Mart sonucu en azından benim gibi düşünenler için sürpriz değil. O nedenle AKP' nin İstanbul' da kaosa döndürmeye çalıştığı ve kaybettiği apaçık ortada iken kendi lehine çevirme çabalarını da ciddiye almadan asıl büyük sorunun cevabını aramamız, bu alanda daha fazla düşünmemiz, kaygılanmamız gerektiğine inanıyorum.  2011' den beri gerilemeye başlayan Erdoğan ve iktidarı bugün itibariyle kendi krizini ülke krizine dönüştürme potansiyeli taşımaktadır. Önemli soru bu krizden nasıl çıkılacağıdır.        
Ekleme Tarihi: 08 Nisan 2019 - Pazartesi

Kim kazandı, kim kaybetti?

Kazananı, kaybedeni sorarken elbette 31 Mart yerel seçim sonuçlarını soruyorum. Ancak kaybedeni, kazananı itibariyle yerel seçimlerin çok ötesinde anlam ifade eden bir tabloyla karşı karşıyayız. O nedenle kaybedeni kazananı, adayların hatta partilerin ötesinde anlamlarıyla değerlendirmemiz gerektiğine inanıyorum.

Aslında olağan gelişmeler ışığında, üstelik normal zamanında gerçekleşen bir yerel seçimi, ilçe ve bir adım ötesinde Büyükşehir Belediye başkanlığını kazanan isimler, o isimlerin performansları, projeleri, geleceğe yönelik kendilerine oy veren ve vermeyen seçmene verdikleri sözler, vaatler üzerinden konuşmamız gereken bir yerel seçimdir 31 Mart…

Oysa Erdoğan; olağan bir yerel seçimi, üstelik henüz Cumhurbaşkanı olarak seçilmesinin üzerinden daha 9 ay geçmemişken ve görev süresinin bitmesine 4 yıl kalmışken bu seçimi ülkenin var olması olarak ta algılanabilecek 'beka' gibi ölüm kalım sürecine taşıdı.

Taşımakla da kalmadı, "ya benimsin, ya toprağın" misali, benim gösterdiğim tarafa oy vermeyeni neredeyse ihanetle suçlayacak noktaya getirdi.

İstedi ki, seçmen sandığa gittiği vakit, gözünün önüne soğan kuyruklarını, mutfakta şiddetlenen ve tüm haneyi saran yangını, evine ekmek götürmeye çalışan işsizin çaresizliğini değil de, onun öne sürdüğü ülkenin beka sorununu göz önüne getirsin.

Öyle olmadı…

Seçmen her zaman olduğu gibi soyut korkulara değil, somut gerçeğe baktı.

Yıllardır her yerel seçim sonrası, Türkiye' den başlayıp yaşadığım Mersin Büyükşehir ve hatta önemli gördüğüm ilçeler bazında rakamlara dayalı analizler yapar, sandığa yansıyan seçmen iradesini, önceki verilerle karşılaştırıp ortaya çıkan tabloyu değerlendirmeye çalışırım.

Bu kez böyle bir çabaya girmeyeceğim.

Çeşitli nedenleri var; birincisi ittifaklar nedeniyle partilerin aldıkları oyları değerlendirmenin güçlüğü hatta olanaksızlığı söz konusu.

Ama daha da önemlisi, Erdoğan' ın bambaşka platformlara taşımasının da etkisiyle, seçimlerin yerel aktörleri belirlemekten öte, referandumlara dönmeye başlaması…

Bu yerel seçimlerle ortaya çıktı ki, eskiden olduğu gibi oyu ne olursa olsun, farklı adaylar arasından en yüksek oyu alanın koltuğa oturduğu dönemler kapandı. Tıpkı Cumhurbaşkanı seçiminde olduğu gibi belediye başkanlıkları da ikili ittifakların adayları üzerinden birini tercih etme dayatmasına dönmüş durumda…

Örneğin bu yerel seçimde güçlü olduğu doğu, güneydoğuda kendi adaylarını çıkaran HDP, iş batı illerine geldiğinde tıpkı Adana, Mersin' de CHP, Gaziantep' te ise DSP adayını destekliyor. Bu durumda ne CHP, ne HDP, ne de DSP oyları üzerinden analiz yapılamaz, yapılsa da rakamları eğip bükmenin ötesine geçecek sağlıklı sonuçlar vermez…

O halde rakamlardan ve yerel sonuçlardan uzaklaşıp daha büyük fotoğrafa bakmamızı gerektirecek bir tabloyla karşı karşıyayız.

Ve tabloya baktığımızda bu seçimlerin kaybedeni Erdoğan…

Bakmayın, "bizim halen 44 oyumuz var. İttifak olarak ta, 50' nin üzerindeyiz" söylemine…

Rakamlara dayalı analiz yapmayacağım desem de şu veriyi paylaşmak zorundayım:

Bana göre düşüş süreci 2011 seçimlerinden sonra başlamıştır. O Seçimleri baz alırsak; toplam seçmen sayısı 50 milyondur ve 87 katılımın olduğu o seçimden  AK Parti yaklaşık 21,5 milyon (21,346) seçmenin oyunu alarak çıkmıştır.

Bugün seçimlere aynı ittifak çatısı altında girdiği için MHP oylarını da göz önüne alarak ortaya çıkan tabloyla karşılaştırılması ve kayıp/kazanç verilerinin mukayesesi bakımından 2014 yerel seçimleri daha sağlıklı ışık tutabilir: 2014' te seçmen sayısı 52,7 milyondur. AK Parti 19,45+ MHP 7,9 milyon oy almıştır. Bugünkü Cumhur ittifakının iki bileşeninin 2014 oy toplamı 27 milyon 331 bindir…

Gelelim 31 Mart 2019 akşamına: İttifakın iki partisi seçimlere çoğu yerde birbirinin adayını destekleyerek ve kendileri aday çıkarmayarak girmeleri nedeniyle kendi başlarına aldıkları oylara bakıp değerlendirme anlam ifade etmez. (örneğin Mersin' de MHP bu seçim 433 bin oy alırken AKP aday göstermeyip MHP adayına oy verdiği için AKP oyu sıfır..)

2014' te 52,7 milyonun seçmenden 27,3 milyonunun oyunu alan Cumhur ittifakı partilerinin 2019' da 57 milyon seçmenden aldıkları oy toplamı 24 milyondur. MHP oylarında ciddi erime söz konusu olmadığına, aksine AKP' den geçiş yaşandığı gerçeği orta yerde durduğuna göre, AK Parti 7 milyon seçmen artışına karşı 2011' in hayli gerisindedir.

Erdoğan' ın tek başına yürüttüğü 'beka' temalı kampanyalı seçimin, rakamları istedikleri kadar eğip büksünler 31 Mart akşamı tablosu budur.

Erdoğan sadece bir yerel seçimi kaybetmemiştir.

İstanbul, Ankara' yı kaybetmiştir.

Hatay' dan Edirne' ye kadar aralarında Adana, Mersin, Antalya gibi Cumhur ittifakının elinde olan tüm kıyı illerini kaybetmiştir.

Daha da önemlisi, ülke ekonomisinin dinamosu olan ekonominin yarısından fazlasını elinde tutan neredeyse tüm metropolleri kaybetmiştir.

Aslında Erdoğan' ın bugün değil, kazandım dediği 24 Haziran 2018 seçimlerinde de kaybedeceğini, kaybettiğini 18 Haziran 2018 tarihli "Erdoğan kaybetti" makalesinde üstelik seçimlerden önce gerekçeleriyle yazmıştım.

O nedenle 31 Mart sonucu en azından benim gibi düşünenler için sürpriz değil.

O nedenle AKP' nin İstanbul' da kaosa döndürmeye çalıştığı ve kaybettiği apaçık ortada iken kendi lehine çevirme çabalarını da ciddiye almadan asıl büyük sorunun cevabını aramamız, bu alanda daha fazla düşünmemiz, kaygılanmamız gerektiğine inanıyorum.

 2011' den beri gerilemeye başlayan Erdoğan ve iktidarı bugün itibariyle kendi krizini ülke krizine dönüştürme potansiyeli taşımaktadır. Önemli soru bu krizden nasıl çıkılacağıdır.

 

 

 

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.