Abdullah Ayan
Köşe Yazarı
Abdullah Ayan
 

Mersin neden tıkanıyor?

Eski zaman yazıları: (28 Ağustos 2010) Tıkanma sözcüğünü hangi anlamda alırsanız alın, gerçek değişmiyor… Ciddi bir tıkanma gözleniyor Mersin’ de… Sorunların dillendirilmesinden, çözümüne kadar, söz gelip gelip, boğazın bir yerinde düğümlenir gibi kalıyor. Tıkanmanın biri bu… Bir diğeri, tartışmaların, çözüm önerilerinin bir türlü pratiğe geçmemesi, ete kemiğe bürünmemesi… Bu da zaman içinde bunaltıyor sorgulayan insanları… Tıkanmanın bir başka türünü yaşıyoruz böylece… Ve bu tıkanmalar havasızlığı, havasızlık yorgunluğu, yorgunluk ise yılgınlığı yaratıyor… ** Türkiye’ de İstanbul’ u ayrı bir yere konumlandırırsak kültür ve sanat başta olmak üzere, günümüz dünyasına ayak uydurmakta zorlanan iki kent var ve ikisi de aslında aynı kaderi paylaşıyor: Eski günlerin çok renkli, çok sesli, tüm “tek tipleştirmelere” inat kozmopolitliği zenginlik olarak değerlendiren, benimseyen İzmir ve Mersin… İkisinin de dinamikleri başta olmak üzere, kent halkı dünya ve ülkemizdeki gelişmeleri tam olarak okuyamadığı için zaman tünelinde çakıldı, kaldı. Hoşgörü de yitti zamanla. Kent aydınlarının bir kısmı, tüm olumsuzlukların faturasını, son çeyrek asırda yaşanan büyük savrulmaya, başta Kürtlerin oluşturduğu göç dalgasına yükleme kolaycılığını seçti. Bir dönemlerin herkesi kucaklayan dünyalı kentleri yeni potansiyel zenginliğe sahip çıkacağına onu dışlamayı tercih etti. Bugün artık birbirinden kopuk iki Mersin var karşımızda… Biri ekonomik anlamda da yaşanan süreci, gelişmeleri, değişimi okuyamayan, dar kalıpları içine sıkışmış, varlığını korumaya çalışan bir kesim… Sanat ve kültüre yatkınlıkları, meyilleri var ama oluşturdukları adacıklardan çıkıp toplumun diğer katmanlarına ulaşmaya niyetleri, hatta mecalleri yok. Aksine korkuları nedeniyle kapılarını sıkı sıkıya kapatma yanlışını yapıyorlar. Diğer Mersin’ e gelince… Gözü pek ve ataklar. Göç dalgasıyla savruldukları bu kentte “zincirlerinden başka kaybedecek bir şeylerinin olmadığı günlerden kalma anlayışla” enerjilerinin neredeyse tamamını para kazanmaya, yerleşik düzenin gereği daha iyi evlerde oturmaya harcıyorlar. Zenginliği en güzel arabalara binme, en iyi konutlarda oturmaktan ibaret görüyorlar… Bu durumda kendisini aydın, entelektüel olarak tanımlayan bir başka kesim “kentin sessizliğe, ilgisizliğe bürünmesini, ekonomik krizlere bağlarken” aslında o ekonomik krizlerin sadece kendi çevreleriyle sınırlı olduğunu göremiyorlar. Kültür ve sanat etkinliklerine katılma, katkı yapma belki de üç nesilden süzülerek ortaya çıkacak sancılı bir süreç. Süreci olumlu anlamda hızlandırmak, yollarını açmak bu kentin aydınlarına, sanatçılarına (entelektüel zenginlik potansiyeline itirazım yok) düşüyor en başta… Bunun da yolu, yeni zenginleri etnisitelerine bakıp peşin hükümle dışlamak yerine, başta kültür ve sanat olmak üzere her tür etkinliğe, kent dinamiklerini oluşturan yapılanmalara, mütevazı bir yerlerden başlayarak içselleştirmekten geçiyor. Aydın ve sanatçı öncelikle bölen, ayrıştıran değil, birleştiren olmalı, olaylara kendi dar penceresinden değil, süreçlere evrensel kriterlerle okuyabilmeli… Aksi takdirde daha uzun yıllar Mersin’ de giden günlere yanmaya devam eder birileri… Gelmekte olan farklı ve kendi içinde zenginliklerini barındıran yeni kozmopolit dalgayı görmeden, onu kapsayacak birlikteliği sağlamadan Mersin’ in mevcut tıkanmışlığı aşması da olanaksız…  
Ekleme Tarihi: 29 Aralık 2025 -Pazartesi

Mersin neden tıkanıyor?

Eski zaman yazıları: (28 Ağustos 2010)

Tıkanma sözcüğünü hangi anlamda alırsanız alın, gerçek değişmiyor…

Ciddi bir tıkanma gözleniyor Mersin’ de…

Sorunların dillendirilmesinden, çözümüne kadar, söz gelip gelip, boğazın bir yerinde düğümlenir gibi kalıyor. Tıkanmanın biri bu…

Bir diğeri, tartışmaların, çözüm önerilerinin bir türlü pratiğe geçmemesi, ete kemiğe bürünmemesi…

Bu da zaman içinde bunaltıyor sorgulayan insanları…

Tıkanmanın bir başka türünü yaşıyoruz böylece…

Ve bu tıkanmalar havasızlığı, havasızlık yorgunluğu, yorgunluk ise yılgınlığı yaratıyor…

**

Türkiye’ de İstanbul’ u ayrı bir yere konumlandırırsak kültür ve sanat başta olmak üzere, günümüz dünyasına ayak uydurmakta zorlanan iki kent var ve ikisi de aslında aynı kaderi paylaşıyor:

Eski günlerin çok renkli, çok sesli, tüm “tek tipleştirmelere” inat kozmopolitliği zenginlik olarak değerlendiren, benimseyen İzmir ve Mersin…

İkisinin de dinamikleri başta olmak üzere, kent halkı dünya ve ülkemizdeki gelişmeleri tam olarak okuyamadığı için zaman tünelinde çakıldı, kaldı.

Hoşgörü de yitti zamanla.

Kent aydınlarının bir kısmı, tüm olumsuzlukların faturasını, son çeyrek asırda yaşanan büyük savrulmaya, başta Kürtlerin oluşturduğu göç dalgasına yükleme kolaycılığını seçti. Bir dönemlerin herkesi kucaklayan dünyalı kentleri yeni potansiyel zenginliğe sahip çıkacağına onu dışlamayı tercih etti.

Bugün artık birbirinden kopuk iki Mersin var karşımızda…

Biri ekonomik anlamda da yaşanan süreci, gelişmeleri, değişimi okuyamayan, dar kalıpları içine sıkışmış, varlığını korumaya çalışan bir kesim…

Sanat ve kültüre yatkınlıkları, meyilleri var ama oluşturdukları adacıklardan çıkıp toplumun diğer katmanlarına ulaşmaya niyetleri, hatta mecalleri yok.

Aksine korkuları nedeniyle kapılarını sıkı sıkıya kapatma yanlışını yapıyorlar.

Diğer Mersin’ e gelince…

Gözü pek ve ataklar.

Göç dalgasıyla savruldukları bu kentte “zincirlerinden başka kaybedecek bir şeylerinin olmadığı günlerden kalma anlayışla” enerjilerinin neredeyse tamamını para kazanmaya, yerleşik düzenin gereği daha iyi evlerde oturmaya harcıyorlar.

Zenginliği en güzel arabalara binme, en iyi konutlarda oturmaktan ibaret görüyorlar…

Bu durumda kendisini aydın, entelektüel olarak tanımlayan bir başka kesim “kentin sessizliğe, ilgisizliğe bürünmesini, ekonomik krizlere bağlarken” aslında o ekonomik krizlerin sadece kendi çevreleriyle sınırlı olduğunu göremiyorlar.

Kültür ve sanat etkinliklerine katılma, katkı yapma belki de üç nesilden süzülerek ortaya çıkacak sancılı bir süreç.

Süreci olumlu anlamda hızlandırmak, yollarını açmak bu kentin aydınlarına, sanatçılarına (entelektüel zenginlik potansiyeline itirazım yok) düşüyor en başta…

Bunun da yolu, yeni zenginleri etnisitelerine bakıp peşin hükümle dışlamak yerine, başta kültür ve sanat olmak üzere her tür etkinliğe, kent dinamiklerini oluşturan yapılanmalara, mütevazı bir yerlerden başlayarak içselleştirmekten geçiyor.

Aydın ve sanatçı öncelikle bölen, ayrıştıran değil, birleştiren olmalı, olaylara kendi dar penceresinden değil, süreçlere evrensel kriterlerle okuyabilmeli…

Aksi takdirde daha uzun yıllar Mersin’ de giden günlere yanmaya devam eder birileri…

Gelmekte olan farklı ve kendi içinde zenginliklerini barındıran yeni kozmopolit dalgayı görmeden, onu kapsayacak birlikteliği sağlamadan Mersin’ in mevcut tıkanmışlığı aşması da olanaksız…

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.