1963’ te planlı kalkınma dönemine adım atan Türkiye, Kurulan Devlet Planlama Teşkilatı’ nın öncülük ettiği 5 Yıllık Kalkınma Planlarıyla ülkenin halkı ilgilendiren her alanını kapsayan (sosyal, ekonomik, sağlık, eğitim, ulaştırma, adalet, savunma vb) uzun soluklu yol haritalarını, vizyonunu ortaya koyuyor, tüm yatırımlar bu perspektif çerçevesinde yapılıyordu…
2011’ de hangi gerekçeyle bilinmez, DPT kapatıldı ve tüm kadroları yetkileriyle Kalkınma Bakanlığı’ na bağlandı…
2018’ e kadar kör topal yürüyen planlama süreçleri Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmesi ardından tümüyle sona erdi…
DPT’ nin yerini Cumhurbaşkanlığına bağlı Strateji ve Bütçe Başkanlığı aldı…
Demirel’ in başlarda ‘bize plan değil pilav lazım’ diye küçümsediği, sonraları en önemli kurum olarak değerlendirdiği DPT’ nin ülkeye nasıl bir katkısı olduğunu tek bir veri bile anlatmaya yeter:
“1963-2011 arasındaki 48 yılda 9 Kalkınma Planı hazırlandı; Türkiye o dönem içinde Askerin gerçekleştirdiği 3 darbe, yaşanan onca krize rağmen yılda ortalama yüzde 6-7 büyüdü…”
Özellikle 2018 sonrasında DPT ortadan kaldırılınca ülkenin vaat edilen ‘uçuşa geçmesi’ bir yana iki yakası bir araya gelmedi, gelmiyor…
Türkiye krizden krize sürüklenip yılları tüketirken dünya bambaşka bir faza atlamanın eşiğinde…
Tıpkı Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde Sanayi Devriminin ıskalandığı gibi bugün de Bilişim Çağının üreticisinden çok tüketicisi olarak küresel değişimin izleyicisi olmanın ötesine geçemeyen ülke konumundayız…
Türkiye Cumhuriyet döneminin en büyük fırsatlarından birini 2011-13 arası refaha ermenin tam da eşiğine geldiği ‘orta gelir tuzağından’ çıkacakken kaçırdı…
O dönem 15 bin dolarlara dayanan kişi başı milli gelire aradan geçen ve havanda su dövülen 10 yılın sonunda ancak erişebiliyor ülke…
2010’ da 10.500, 2013’ te 12.500 dolar olarak ölçülen kişi başı milli gelir için 2023 hedefi 25 bin dolar idi, bugün ancak TÜİK’ in tartışmalı verileriyle 2013-15 dönemine erişebildik.. (üstelik hesaplanan milli gelire o dönem gelen 5 milyon göçmenin katkısı eklenirken, GSMH hesabında o ilave nüfus göz önüne alınmadı)
Biz planlı kalkınma modelinden vazgeçip günü idare eden sürece geçerken Çin 5 yıllık Kalkınma Planlarıyla inanılmaz bir mucizeyi gerçekleştirdi…
2010 yılında 4.500 dolar olan kişi başı gelir 2015’ te 8.100 doları aştı ve 2020 yılında çok kritik 10 bin dolar eşiğini geçerek 10.500 dolara ulaştı…
İstikrarlı büyüme 5 yıllık kalkınma planlarının ön gördüğü yol haritası çerçevesinde sürerken 2024’te 13.125 dolara çıkan kişi başı gelirin 2025’ te 15 bin dolar olması bekleniyor…
2000’ lerin başına kadar emek yoğun sektörlerde dünyaya don gömlek dikerek boğaz çalışanların ucuz işgücü avantajıyla ayağa kalkmaya çalışan 1,4 milyar nüfusa sahip ülkesi bugün bilimde, teknolojide, buluşlarda dünya lideri Amerika Birleşik Devletleriyle boy ölçüşmekle kalmıyor, çoğu alanlarda zirveye yerleşmiş bulunuyor…
Son olarak yayınlanan tüm Akademik sıralamalarda dünyanın en iyi 10 Üniversitesinin 4’ ü, en iyi 100 Üniversitesinin 25’ i, en iyi 500 üniversitenin 93’ ü Çin’ e ait…
O sıralamada ilk 10,100, 500 arasına girebilen tek bir Türk Üniversitesinin yer alamaması aslında Çin ile Türkiye’ nin son 15 yıllık süreçlerini yeterince anlatıyor..
ODTÜ’ ye bağlı URAP (University Ranking by Academic Performance) 2024-2025 sıralamasında en iyi Türk Üniversitesi olarak giren Hacettepe 573. , onu takip eden İstanbul Teknik Üniversitesi (712), Ankara Üniversitesi (760), İstanbul Üniversitesi (813), Koç Üniversitesi (862) Orta Doğu Teknik Üniversitesi (881) diye uzayıp gidiyor liste…
**
Türkiye’ nin nerede yanlış yaptığını biliyoruz, burada oturup çok sayıda nedeni sıralayacak değilim…
Ama Çin neleri doğru yapıp böylesi bir mucizeyi yarattı sorularına yanıt aramak çok daha önemli diye düşünüyorum…
Altını çizmekte yarar var; Çin 2000 yılından başlayarak nitelikli kadroların hazırladığı ve Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi tarafından tartışılıp karara bağlanan, ardından Başkan ve merkezi, yerel yöneticilerin yürütmekle yükümlü olduğu 5 yıllık kalkınma planları, o planlarda yer alan hedefler…
2020 Kasım’ ında 14. Kalkınma Planı Merkez Komitesince onaylanıp yürürlüğe girerken kaleme aldığım makalede şu hususlara değinip, önemli tespitlerin altını çizmiştim*:
“ABD’ nin Çin’ i durdurma hamlesi sanayi çağının ötesine geçildiğini de açık biçimde ortaya koyuyor.
Örneğin ABD’ nin hayata geçirmeye çalıştığı, Çinli telekomünikasyon şirketleri ve bunların hızla dünyayı saran bulut/ mobil hizmet sağlayıcılarının uluslararası telekomünikasyon ağlarından çıkartılmasını öngören ‘Temiz Ağ Planı’..
Planla ABD özellikle 5G teknolojisine dayalı alt yapı hizmetlerinin kurulumunu başta Huawei olmak üzere Çinli şirketlere ihale eden AB ülkelerinin bu yatırımları durdurması amaçlanıyordu. Ancak plana İngiltere, Fransa, İspanya ve birkaç ülke destek verebileceğini vaat ederken Almanya ve Japonya gibi iki dev karşı çıkınca plan askıda kaldı.
Çin’ i durdurması beklenen bir başka gelişme ise 2020 başında önce burada ortaya çıkıp dünyaya yayılan ve halen kontrol altına alınamayan koronavirüs salgınıydı.
Ancak pandeminin çıktığı Çin kısa zamanda toparlanırken en büyük darbeyi başta ABD ve AB olmak üzere gelişmiş olarak tanımlanan ülkeler yedi.
IMF’ in son projeksiyonuna göre dünya ekonomisi ABD/AB gibi bölgelerde yaşanan daralma nedeniyle yüzde 5,8 daralırken Çin 1,9 büyüyecek. Çin’ li uzmanlar ise büyümenin yüzde 2,5′ a varacağını ön görmekte..
Kapitalizmin bunalımı aşmak için tüm dünyayı tek pazar haline getirmeyi amaçlayan ve Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumlarla oluşturduğu küreselleşme artık yaratıcılarını vuran ve hedef ülke Çin’ in kalkan olarak kullandığı paradigmaya evrilmiş durumda..
Küreselleşmeye karşı çıkan küreselleşme mucidi ABD ile küreselleşmenin en büyük savunucusu Çin..
30 yıl önce hayal olarak çıkılan yolculuk bugün artık yeni bir faza geçmenin eşiğinde..
2020 sonu kişi başı milli geliri 10.400 dolar olacak Çin, orta gelir tuzağı olarak tanımlanan en kritik virajın eşiğinde..
Orta gelir tuzağı gelişmekte olan tüm ülkelerin korkulu tuzağı.
Güney Kore gibi kurtulup refaha ermek te mümkün, Türkiye gibi eşiğinden geri dönmekte..
Çin ne 50 milyonluk Güney Kore, ne de Türkiye…
10 bin dolarlık milli gelire ulaşması hayli zahmetliydi ama bundan sonrası çok daha zor..
Çin’ in ekonomik anlamda ulaştığı gücü, siyasi ve hatta askeri gücüyle pekiştirip dünyanın pek çok noktasında hayata geçirme planlarını eskisi kadar kolay yürütemeyeceği açık..
Peki, bu durumda o orta gelir tuzağının on bin dolarlık barajını aşmaya ve büyümeyi sürdürmeye kararlı ülke bunu nasıl başaracak?
Sorunun yanıtıyla ilgili önemli ipuçları, 29 Ekim 2020′ de sona eren Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi çalıştayında kabul edilen 14. kalkınma planında yer almakta..
Plan 10 yıl içinde 22 trilyon dolarlık ithalat yanında bugün 8 trilyon dolara ulaşan ülke içi tüketimin önümüzdeki 5 yıl sonunda 12 trilyon dolara ulaşmasını hedefliyor..
Son 30 yıl boyunca kesintisiz büyümesini dış pazarlara yönelik ihracata borçlu Çin önümüzdeki dönem ‘İkili Sirkülasyon’ olarak tanımlanan ve iç tüketime de yönelecek bir yeni paradigmaya geçmeyi planlamakta..
Kolay mı? Çok zor ama imkansız değil..”
Aradan geçen 5 yılda Çin, hedeflerin neresine geldi? Bugünlerde ÇKP Merkez Komitesi’ nin son şeklini vermeye hazırlandığı 15. Beş Yıllık kalkınma planı nasıl bir perspektif sunuyor? Sorularına sonraki makalede yanıt arayacağım…
*makalenin tamamı https://abdullahayan.wordpress.com/2020/11/10/cin-in-orta-gelir-tuzagindan-cikma-cabasi-dunyayi-nasil-etkileyecek-10-11-2020/