Abdullah Ayan
Köşe Yazarı
Abdullah Ayan
 

Cihad Baban gözüyle Mersin narenciyesi, sorunlar çözüm önerileri…

Cumhuriyet döneminde Mersin’ i ziyaret eden yazarların izlenim ve gözlemlerini derlediğim yazı dizisinde 1944 yılının son aylarında kente gelen Cihad Baban özel bir yeri hak ediyor. Baban tam bir hafta kalıyor Mersin’ de ve özellikle narenciye ile o tarihteki durumuyla bir türlü hayata geçirilemeyen liman projesini derinlemesine ve uzman titizliğiyle inceleyip çalıştığı gazetede yayınlıyor… Baban’ ın narenciye üretim miktarı, faydaları gibi görüş ve değerlendirmelerini daha önce paylaştım.. 6 ana başlıkta topladığı ve çözüm önerilerine de yer verdiği sorunların başına koyduğu üretimin artması sonucu ürün fazlasında ortaya çıkacak darboğazın giderilmesinde ihracat pazarlarının önemiyle ilgili görüşlerine önceki makalede yer verdim. Baban sorun ve çözüm önerilerine şöyle devam ediyor: “İkinci tedbir yalnız narenciyeye mahsus olmak üzere, istihlak ve istihsal (tüketim ve üretim) merkezlerinde soğuk hava tesisatı vücuda getirerek, mahsulü bütün sene boyunca muhafaza etmenin çarelerini aramaktır. Münhasıran narenciyeye tahsis edilecek bu soğuk hava depolarının içindeki hararet derecesi turunçgil fasilesinin bünyesine göre ayar edileceğinden zayiat ta az olacak ve yaz aylarında bol bol meyve yemek ve limonata içmek imkanı elde edilmiş bulunacaktır. Bu iki tedbir alınsa da, gene narenciye mahsulünün verimi artmış ve narenciyecilik teşvik edilmiş olmayacaktır. Sarfiyatı arttırmak için, bu meyvelerimizi üçüncü bir tedbire başvurarak büyük bir sanayinin iptidai maddesi haline getirmeliyiz. Memnunlukla öğrenmiş bulunuyoruz ki, İnhisarlar İdaresi (Tekel), Adana’ da bir esans ve usare fabrikası kurmak için hazırlıklar yapmaktadır. Bu neviden işler büyük sermayeye ihtiyaç göstermediğinden ferdler tarafından da başarılabilir. Portakal, limon turunç kabuklarından esans istihsal etmek ve bu esansları memleket dahilinde sarf ettikten sonra, ihraç ta etmek, yeni yeni işlerin açılmasına vesile verebilir. Usareler şişelerde uzun zaman durarak, meyvelerin çürümesinden ileri gelen zararları önleyeceği gibi, senenin her mevsiminde taze meyve suyu içmek fırsatını da bize kazandırır.” 78 yıl sonra Mersin’ in narenciyeyi değerlendirme alanlarına baktıkça nereden nereye geldiğimizi, daha doğru ifadeyle artan ve gittikçe sorun yaratmaya başlayan üretimi farklı yan ürünlerle değerlendirme konusunda ilerlemek  bir yana, arpa boyu yol alamayışımızı şaşkınlıkla izlemek can yakıcı… Onca yıla inat değişmeyen tablonun benzerliği bununla da sınırlı değil, üreticinin örgütlenme zorunluluğunu şöyle dile getiriyor Baban: “Dördüncü tedbir de, satışları tanzim etmek ve mutavassıtın (aracının) kârlarını  müstahsile (üreticiye) mal etmek için artık klasik olan genel bir çareye başvurarak, müstahsilin teşkilatlanmasını sağlamak ve tüccar, kabzımal, madrabaz, vb. namı altında araya girenleri tasfiye etmektir. Bu satırları okuyan kabzımalların güleceklerini biliyorum, bilhassa meyve mevzuunda, bu mutavassıt sınıfın ortadan kalkmasının pek güç olduğunu da takdir ediyorum. O müstahsiller birleşsinler, bir kooperatif kursunlar, bu kooperatif Türkiye’ nin her tarafında satış teşkilatı vücuda getirsin ve bu suretle müstahsil kendi malını kendi satsın demek çok kolaydır.* Resmi bir teşekkül, bir kooperatif, daha mahsul çiçek açmamışken, parasını tehlikeye koyarak, bahçeciye avans veremez, kooperatifin memuru, kaç para maaş alırsa alsın, kabzımal gibi sabahın üçünde iş başı edemez. Bir kurşunkalemle ve yarım yamalak bir katiple muhasebe tutamaz, veresiye veremez, verirse takip edemez, icap ettiğinde manavın gırtlağına basarak parasını zorla alamaz. Karaborsadan kâğıt, çember, çivi tedarik edip bahçeciye yollayamaz ve bütün bunları yapmadıkça, kabzımalın yerine geçemez ve onunla rekabet edemez. Kaldı ki, bahçeci de hotkâm (çıkarcılık) bir mahlûktur. Ne kadar sureti haktan görünürse görünsün, evvela kendi malını satmak ister, musavata (eşitlik), hakka kolay kolay razı olmaz.. Rakibini ezmeye çalışır ve bütün bu ruhi tezatlardan istifade eden mutavassıt ta haklı olarak, müstahsilin zararına, kendisine geniş bir hayat sahası bularak yaşar, durur. Bununla beraber hastalığın tedavisinin zor olması, tedavi çarelerine başvurmamak için sebep teşkil etmez. Müstahsili teşkilatlandırmak için icap eden iktisadi, psikolojik amilleri hazırlamak üzere şimdiden teşebbüse girişmek te faydalıdır. Mesela ilk çare olarak, kabzımalın hem komisyoncu hem tüccar olmasının önüne geçmek lazımdır. Kabzımal yalnız komisyoncu olarak kalmalıdır ki, mal para ettiği zaman kendisininkini fiyatlar düştüğü zaman da müstahsilinkini satmasın!... Beşinci bir tedbir de şudur; narenciyenin son zamanlar zarfında verilen yeni bir karar misilli 510 numaralı kararnamenin** şümulü (kapsamı)  dışına çıkarılmasıdır. Bu takdirde müstahsil veya tüccar elindeki mahsulü tutarak, piyasaya ihtiyacı nispetinde sevk edecek ve bugünkü gibi zararlı fiyat sukutlarına meydan verilmeyerek yaz aylarındaki darlığın da önüne geçilmiş olacaktır. Narenciyecilik teknik eleman yokluğunun da acısını çekmektedir. Bahçecilerin ampirik (tecrübeyle/ deneysel) olarak tatbik ettikleri usuller, artık kendilerini de tatmin etmemektedir. Bunun için Ziraat Vekâletinin (Alata) civarında yeni kurulmakta olan “Teknik Bahçıvanlık ve Meyvecilik Okulu” ***nun önümüzdeki yıllarda mezun edeceği talebeler büyük bir sabırsızlıkla beklenmektedir. ** Fenike’den İskenderun’ a kadar Anadolumuzun Akdenize bakan sahillerini baştanbaşa istila etmeye hazır narenciyeciliğin yirmi yıl evvelki haliyle bugünü arasında yapılacak mukayese bu sahadaki geniş inkişaf hamlelerini çok canlı olarak ortaya koyar. Bugüne kadar başı boş büyüyen bu nazlı yavru artık gelinlik bir kız olmuştur. Onu dertleri ıstırapları ile yüz üstü bırakmak, hatta temayüllerine, arzularına körü körüne set çekmek, bir gün ya davulcuya ya zurnacıya kaçmasına sebep olabilir. İş işten geçtikten sonra, âhüzar ile vakit geçirmektense, onun gelişen şuuruna güvenerek gönül verdiği istikameti gölgelemeyerek tez elden baş göz etmek en kestirme yoldur. O zaman göreceksiniz bu memlekete ne hayırlı evlatlar yetiştirecektir.” Narenciyenin başta Mersin olmak üzere tüm Akdeniz kıyılarına bereket getiren çok önemli bir sektör olduğu, Baban’ ın öngörüsüyle ‘hayırlı evlatlar yetiştirdiği’ yadsınamaz bir gerçek… Ancak aradan geçen onca yıla rağmen yüz yıla yaklaşan süreç içinde öylesine benzer sorunların çözümü noktasında ilerleme sağlanamamış olması da şaşırtıcı olması yanında üzücü de… Mersin tetkik ziyaretinde sadece limonla ilgilenmemiş Baban… Tarihsel boyutlarını da kapsayan liman konusunu ele alışı var ki, Mersin’ i var eden gözlemlerini, o günkü ortama göre değerlendirip yeniden okumakta yarar var… Sonraki makale, Cihat Baban’ ın Ocak 1945’te yayınlanan Mersin ve liman konulu yazı dizisi olsun..   *Narenciyeciliğin kooperatifleşmesi 1960’ larda devlet teşvikleri ve düzenlemeleriyle mümkün olacak ancak kişisel çıkar kavgaları ve birliktelik ruhunun olmayışı sonucu kısa zamanda yıkımla sonuçlanacaktır. Bu konuda geniş ve detaylı bilgi/belgelere ‘Mersin Dedikleri Bir Limandı Aslında’ kitabımda yer verdim. Merak eden oradan erişebilir. ** 1944’ te Milli korunma Kanununa dayanarak yayınlanan ticaretin tanzimi ve ihtikar (karaborsa) hakkındaki kararname *** 1943’ te kurulmasına karar verilen ve günümüzde Araştırma Enstitüsü olarak faaliyet gösteren Alata Teknik Bahçıvanlık ve Meyvecilik Okulu
Ekleme Tarihi: 28 Mart 2022 - Pazartesi

Cihad Baban gözüyle Mersin narenciyesi, sorunlar çözüm önerileri…

Cumhuriyet döneminde Mersin’ i ziyaret eden yazarların izlenim ve gözlemlerini derlediğim yazı dizisinde 1944 yılının son aylarında kente gelen Cihad Baban özel bir yeri hak ediyor.

Baban tam bir hafta kalıyor Mersin’ de ve özellikle narenciye ile o tarihteki durumuyla bir türlü hayata geçirilemeyen liman projesini derinlemesine ve uzman titizliğiyle inceleyip çalıştığı gazetede yayınlıyor…

Baban’ ın narenciye üretim miktarı, faydaları gibi görüş ve değerlendirmelerini daha önce paylaştım..

6 ana başlıkta topladığı ve çözüm önerilerine de yer verdiği sorunların başına koyduğu üretimin artması sonucu ürün fazlasında ortaya çıkacak darboğazın giderilmesinde ihracat pazarlarının önemiyle ilgili görüşlerine önceki makalede yer verdim.

Baban sorun ve çözüm önerilerine şöyle devam ediyor:

“İkinci tedbir yalnız narenciyeye mahsus olmak üzere, istihlak ve istihsal (tüketim ve üretim) merkezlerinde soğuk hava tesisatı vücuda getirerek, mahsulü bütün sene boyunca muhafaza etmenin çarelerini aramaktır.

Münhasıran narenciyeye tahsis edilecek bu soğuk hava depolarının içindeki hararet derecesi turunçgil fasilesinin bünyesine göre ayar edileceğinden zayiat ta az olacak ve yaz aylarında bol bol meyve yemek ve limonata içmek imkanı elde edilmiş bulunacaktır.

Bu iki tedbir alınsa da, gene narenciye mahsulünün verimi artmış ve narenciyecilik teşvik edilmiş olmayacaktır. Sarfiyatı arttırmak için, bu meyvelerimizi üçüncü bir tedbire başvurarak büyük bir sanayinin iptidai maddesi haline getirmeliyiz. Memnunlukla öğrenmiş bulunuyoruz ki, İnhisarlar İdaresi (Tekel), Adana’ da bir esans ve usare fabrikası kurmak için hazırlıklar yapmaktadır. Bu neviden işler büyük sermayeye ihtiyaç göstermediğinden ferdler tarafından da başarılabilir. Portakal, limon turunç kabuklarından esans istihsal etmek ve bu esansları memleket dahilinde sarf ettikten sonra, ihraç ta etmek, yeni yeni işlerin açılmasına vesile verebilir. Usareler şişelerde uzun zaman durarak, meyvelerin çürümesinden ileri gelen zararları önleyeceği gibi, senenin her mevsiminde taze meyve suyu içmek fırsatını da bize kazandırır.”

78 yıl sonra Mersin’ in narenciyeyi değerlendirme alanlarına baktıkça nereden nereye geldiğimizi, daha doğru ifadeyle artan ve gittikçe sorun yaratmaya başlayan üretimi farklı yan ürünlerle değerlendirme konusunda ilerlemek  bir yana, arpa boyu yol alamayışımızı şaşkınlıkla izlemek can yakıcı…

Onca yıla inat değişmeyen tablonun benzerliği bununla da sınırlı değil, üreticinin örgütlenme zorunluluğunu şöyle dile getiriyor Baban:

“Dördüncü tedbir de, satışları tanzim etmek ve mutavassıtın (aracının) kârlarını  müstahsile (üreticiye) mal etmek için artık klasik olan genel bir çareye başvurarak, müstahsilin teşkilatlanmasını sağlamak ve tüccar, kabzımal, madrabaz, vb. namı altında araya girenleri tasfiye etmektir. Bu satırları okuyan kabzımalların güleceklerini biliyorum, bilhassa meyve mevzuunda, bu mutavassıt sınıfın ortadan kalkmasının pek güç olduğunu da takdir ediyorum.

O müstahsiller birleşsinler, bir kooperatif kursunlar, bu kooperatif Türkiye’ nin her tarafında satış teşkilatı vücuda getirsin ve bu suretle müstahsil kendi malını kendi satsın demek çok kolaydır.*

Resmi bir teşekkül, bir kooperatif, daha mahsul çiçek açmamışken, parasını tehlikeye koyarak, bahçeciye avans veremez, kooperatifin memuru, kaç para maaş alırsa alsın, kabzımal gibi sabahın üçünde iş başı edemez. Bir kurşunkalemle ve yarım yamalak bir katiple muhasebe tutamaz, veresiye veremez, verirse takip edemez, icap ettiğinde manavın gırtlağına basarak parasını zorla alamaz.

Karaborsadan kâğıt, çember, çivi tedarik edip bahçeciye yollayamaz ve bütün bunları yapmadıkça, kabzımalın yerine geçemez ve onunla rekabet edemez. Kaldı ki, bahçeci de hotkâm (çıkarcılık) bir mahlûktur. Ne kadar sureti haktan görünürse görünsün, evvela kendi malını satmak ister, musavata (eşitlik), hakka kolay kolay razı olmaz.. Rakibini ezmeye çalışır ve bütün bu ruhi tezatlardan istifade eden mutavassıt ta haklı olarak, müstahsilin zararına, kendisine geniş bir hayat sahası bularak yaşar, durur.

Bununla beraber hastalığın tedavisinin zor olması, tedavi çarelerine başvurmamak için sebep teşkil etmez. Müstahsili teşkilatlandırmak için icap eden iktisadi, psikolojik amilleri hazırlamak üzere şimdiden teşebbüse girişmek te faydalıdır.

Mesela ilk çare olarak, kabzımalın hem komisyoncu hem tüccar olmasının önüne geçmek lazımdır. Kabzımal yalnız komisyoncu olarak kalmalıdır ki, mal para ettiği zaman kendisininkini fiyatlar düştüğü zaman da müstahsilinkini satmasın!...

Beşinci bir tedbir de şudur; narenciyenin son zamanlar zarfında verilen yeni bir karar misilli 510 numaralı kararnamenin** şümulü (kapsamı)  dışına çıkarılmasıdır. Bu takdirde müstahsil veya tüccar elindeki mahsulü tutarak, piyasaya ihtiyacı nispetinde sevk edecek ve bugünkü gibi zararlı fiyat sukutlarına meydan verilmeyerek yaz aylarındaki darlığın da önüne geçilmiş olacaktır.

Narenciyecilik teknik eleman yokluğunun da acısını çekmektedir. Bahçecilerin ampirik (tecrübeyle/ deneysel) olarak tatbik ettikleri usuller, artık kendilerini de tatmin etmemektedir. Bunun için Ziraat Vekâletinin (Alata) civarında yeni kurulmakta olan “Teknik Bahçıvanlık ve Meyvecilik Okulu” ***nun önümüzdeki yıllarda mezun edeceği talebeler büyük bir sabırsızlıkla beklenmektedir.

**

Fenike’den İskenderun’ a kadar Anadolumuzun Akdenize bakan sahillerini baştanbaşa istila etmeye hazır narenciyeciliğin yirmi yıl evvelki haliyle bugünü arasında yapılacak mukayese bu sahadaki geniş inkişaf hamlelerini çok canlı olarak ortaya koyar. Bugüne kadar başı boş büyüyen bu nazlı yavru artık gelinlik bir kız olmuştur. Onu dertleri ıstırapları ile yüz üstü bırakmak, hatta temayüllerine, arzularına körü körüne set çekmek, bir gün ya davulcuya ya zurnacıya kaçmasına sebep olabilir. İş işten geçtikten sonra, âhüzar ile vakit geçirmektense, onun gelişen şuuruna güvenerek gönül verdiği istikameti gölgelemeyerek tez elden baş göz etmek en kestirme yoldur. O zaman göreceksiniz bu memlekete ne hayırlı evlatlar yetiştirecektir.”

Narenciyenin başta Mersin olmak üzere tüm Akdeniz kıyılarına bereket getiren çok önemli bir sektör olduğu, Baban’ ın öngörüsüyle ‘hayırlı evlatlar yetiştirdiği’ yadsınamaz bir gerçek…

Ancak aradan geçen onca yıla rağmen yüz yıla yaklaşan süreç içinde öylesine benzer sorunların çözümü noktasında ilerleme sağlanamamış olması da şaşırtıcı olması yanında üzücü de…

Mersin tetkik ziyaretinde sadece limonla ilgilenmemiş Baban…

Tarihsel boyutlarını da kapsayan liman konusunu ele alışı var ki, Mersin’ i var eden gözlemlerini, o günkü ortama göre değerlendirip yeniden okumakta yarar var…

Sonraki makale, Cihat Baban’ ın Ocak 1945’te yayınlanan Mersin ve liman konulu yazı dizisi olsun..

 

*Narenciyeciliğin kooperatifleşmesi 1960’ larda devlet teşvikleri ve düzenlemeleriyle mümkün olacak ancak kişisel çıkar kavgaları ve birliktelik ruhunun olmayışı sonucu kısa zamanda yıkımla sonuçlanacaktır. Bu konuda geniş ve detaylı bilgi/belgelere ‘Mersin Dedikleri Bir Limandı Aslında’ kitabımda yer verdim. Merak eden oradan erişebilir.

** 1944’ te Milli korunma Kanununa dayanarak yayınlanan ticaretin tanzimi ve ihtikar (karaborsa) hakkındaki kararname

*** 1943’ te kurulmasına karar verilen ve günümüzde Araştırma Enstitüsü olarak faaliyet gösteren Alata Teknik Bahçıvanlık ve Meyvecilik Okulu

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.