Harun Arslan
Köşe Yazarı
Harun Arslan
 

Stratejik Öneme Sahip Mersin Engellenebilecek Mi ?

Önce, içinde bulunduğumuz küresel çağa dair bir alfabe bilgisini hatırlayalım: Küresel kapitalizm, ekonomik haritasına dahil hiçbir ülkede olan bitenlere kayıtsız değildir; bu nedenle de ülkelerin iç işlerindeki gelişme dinamiklerini  ve olayları anlamaya çalışırken, dışardaki konuyla ilgili güç merkezlerini denkleme dahil etmeyen her zihniyet ya sakattır, ya da bilerek bazı şeylere alet olmakta, bazı kirli hesaplar uğruna ülkesine kötülük etmektedir. Bu bağlamda, dünyada benzeri olmayan bir halk direnişiyle püskürtülen kirli FETÖ kalkışmasını ve bu kukla yapının gerisindeki küresel güç odaklarını not edip geçiyorum. *                     *                     * Şimdi; sosyolojik yapısı, gelişim potansiyeli, coğrafî konumu ve geleceğe ilişkin ekonomik vaatleri nedeniyle stratejik bir öneme sahip Mersin’imizde, yakın zamanlarda yaşadığımız kimi olayları bu çerçevede hatırlamaya çalışalım:   *Taşucu’na kurulmak istenen,  dolaylı 10 bin kişiye istihdam sağlayacak ve bölgeyi kalkındıracak SEKA Taşucu- Tersanesi, kendisine çevreci diyen gruplar tarafından engellendi. Çevreci grupların yanında Greenpeace ve Alman Vakıflarını görüyoruz.   *Türkiye’nin kalkınmasını sağlayacak ve enerji ihtiyacında dışa bağımlılığını azaltacak Akkuyu-Nükleer Santral Projesi,  çevreci (!)gruplar tarafından engellenmeye çalışıldı. Bu güya çevreci grupların yanında yine Greenpeace ve Alman Vakıflarını görüyoruz.   *Tarsus’a yapılacak enerji sağlayıcı HESS’ ler, “çevreci “ gruplar tarafından engellenmeye çalışıldı. Bu “istemezük!”çü çığırtkanların yanında da Alman Yeşiller Partisi yetkilileri vardı.    *Gezi olaylarında Almanya’dan gelerek destekleyen Alman Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cludia Roth’u unutmayalım.   *Yine Gezi Olayları sürecinde,  olayların durması için öne sürülen şartlardan biri Akkuyu Nükleer Santrali’nden ve yine ülkemize güç verecek 3. Köprü ve yeni Havalimanı projelerinden vazgeçilmesi idi. Öyle ki, Taksim’deki çevre koruma kaygısı bir anda uluslararası dev yatırım şirketlerinin rekabetine aracı olmuştu; ama ülkemizin kalkınması ve çağdaşlık yolunda büyük adımlar atması anlamına gelen büyük yatırımlarımızın durdurulması pahasına! Peki bu denklemde küresel kapitalizmin ölümcül rekabet telaşı niçin ıskalandı?  *                     *                     * Elbette unutmadan: Gezi Olayları’nı ve 15 Temmuz Darbe Girişimi’ni Mersin’den destekleyen bazı yabancı temsilcileri hatırlayalım. Bu iki kirli oyunun, Türkiye’de bir iktidar değişimi için fitili ateşleyeceğini hesaplayan onlarca kapitalist ülkeyle aynı dili konuşan Mersin’imizde kimi uğursuz çevrelerin sosyal medya iletileri hâlâ ortada duruyor. Geçen hafta hakkında yakalama kararı çıkan oyuncu M. Ali Alabora’nın o günlerde sosyal medyadaki şu cümlesi, sağır kulaklara küpe, kör gözlere ışıktır: “Mesele Gezi Parkı değil arkadaş, sen hâlâ anlamadın mı? Hadi gel! “   Ve şimdi…  Nükleer enerjiye ve diğer yatırımlara karşı çıkan bazı yerli siyasilerin, Fransa’daki olayları yakından izlediğini ve Gezi Olayları benzetmesi yaptıklarını üzülerek ve endişe ile gözlemliyoruz.   Fransa olayları, ABD ile Avrupa Birliği arasındaki gerilimin eseridir: Fransa Devlet Başkanı’nın  Avrupa Ordusu kurulması  gerektiğini söylemesinin ardından Trump’un hiç sakınmasız saldırıya geçmesi; ABD’nin Avrupa’daki Truva Atı İngiltere’nin Avrupa Birliğinden ayrılması; Almanya Şansölyesinin Rusya ve Türkiye ile yakınlaşması vb. onlarca işarete ek olarak, Fransa olayları için Trump’un sevinç dolu tweetleri ! Fransa ekonomisine büyük girdisi olan denizaşırı sömürgeleri üzerinden ABD ile derinlerde yaşanan sessiz gerilimi de ekleyelim. Özetle: Fransa olayları, Avrupa’yı küresel kapitalist rejime uygun olarak yeniden dizayn etme çalışmasıdır.   Yani bizdeki kimi aklı evveller, alelacele zil takıp oynamadan, yani Erdoğan’a olan öfke ve nefretini yaşadığı ülkeye nefrete dönüştürmeden, şuncacık siyasi analize kafa yorması gerekiyor. Kaldı ki, daha dün FETO kalkışması nedeniyle bu ülke insanı artık sandığa sahip çıkıyor, seçtiği siyasetçiyi savunuyor, iradesini çiğnemek isteyenlere ölümüne direniyor ve ülkeye hizmet konusunda doğrudan kendi şahitliğine güveniyor. Kısacası şu: Bu darbeci kalıntısı kafalar da siyaset sahnesinden silinecektir; hele Mersin özelinde böylesi çağ dışı kirli hesaplar artık kapatılmalıdır.  *                     *                     * Türkiye’nin kalkınmasına, sahip olduğu zenginliklerle çok ciddi katkı verecek yerlerin en başında bölgemiz gelir. Bu yüzden yıllarca bölgemizin kalkınması hem yabancı örgütler hem de içimizde ki menfaat çevreleri tarafından engellenmeye çalışılmıştır. Maalesef bazı iyi niyetli hemşerilerimiz de, özellikle saf çevreci duygularla buna alet olmuştur.   Bölgenin gelişmesini başta kendi rantları için uygun görmeyen,  farklı kaynaklardan beslenen, farklı amaçlı oluşumlara hizmet eden, farklı birliktelikler içerisinde olan bir küçük rantçı azınlık da hep bu şehrin önünde engel olmuştur. Bunların yanında maşa görevi gören, küçük menfaatlerle yetinen yandaş alt grupları ise bu kentte her türlü tehdit, iftira, karalama, şantaj yollarına girerek kentin önündeki engel olan kişilerin maşası görevi görmüşlerdir.   Geçtiğimiz aylarda bir devlet projesi olan ve ülkemiz ve bölgemiz ekonomisine büyük katkı da bulunacak balık çiftliklerine de, aynı güya çevreci gruplar,  Mersin’deki çevreciler karşı çıkmışlar fakat bu karşı çıkışları eskiye göre zayıf kalmıştır; artık ifşa olan yabancı çevre örgütlerinden ve Alman Vakıflarından da destek görmemişlerdir. Ayrıca adeta kadrolu gibi her yatırıma karşı çıkan belirli kesimler, isimler ve onların menfaatçi alt destekçileri bu defa etkili ve başarılı olamamışlardır.   Sonuç olarak: Artık kenti sömüren rantçı grubun güçlerinin giderek azaldığını, gerçek maksatları ortaya çıkanların kentin gündeminden yavaş yavaş çıktıklarını ve azınlıkta kaldıklarını görüyoruz. Onların kirli alt uzantıları da giderek güçlerini kaybediyor; şantaj, tehdit ve iftiralarına artık kimse kayıtsız kalmıyor; yargı tarafından cezalandırılıyorlar. (Artık eline kalem alan kimse, basında her nasılsa işgal ettiği köşesinden insanlara aslı astarı olmayan sözlerle saldıramayacak, kişisel psikolojik sıkıntılarını, ezikliğini memleket meselesi yapamayacaktır; değilse yargı gereken dersi verecektir. Umarım bu cezalar, yerel basınımızda olumlu bir gelişmeler için hayırlı bir ders olur.)    Evet; sonunda Mersin kendini bu “Kenti Geliştirmeyen”lerden ve küçük işbirlikçilerinden temizleyecektir. Kentin önünü tıkayarak tüm kentin ve insanların geleceğini karartanlar kendi karanlık vicdanlarıyla baş başa kalıp yok olacaklardır. *                     *                     * Yinelemekte fayda vardır; çünkü bazıları anlamamakta ısrar ediyor: Gezi olaylarında ve 15 Temmuz darbe girişiminde Devletimizin ve halkımızın dik duruşu ve güçlü karşı koyuşu bütün dünyaya ders olmuştur. Halkımızın büyük kısmı bu güçlü iradeyi gösterirken, buna duyarsız kalan ve adeta her kirli kalkışmayı destekleyen batının yanında, içimizde de meydanlara çıkacağına marketlere koşanları ve olayları sosyal medyada destekleyenleri ve direnişi basitleştirenleri de unutmamalıyız.  Artık bunu tekrar denemeyi kimse aklından bile geçiremeyecektir; geçirmemelidir.   Avrupalılar Gezi olaylarını ve 15 Temmuz darbe girişimini sıcak odalarında televizyondan seyrediyorlardı. Başlarındaki siyasiler ise sevinçle ellerini ovuşturuyordu( bizdeki bazı uşaklarıyla aynı kirli umut içinde…) Şimdi Avrupa’daki olayları biz seyrediyoruz; ama biz kendi tarihimizi onurla yazdık, gereken dersleri de alarak ülkemizle, halkımızla, devletimizle gurur duyuyoruz… Avrupa’nın bu kargaşadan ne derslerle, hangi maliyetle çıkacağını ise bekleyip göreceğiz.    Özellikle yerel seçim öncesi, Mersin üzerinde neredeyse çeyrek asırdır süren toplumu dizayn etme ve kentin önünü tıkama girişimleri hızını azaltarak da olsa sürecektir; ama meşhur sözdür: Tarih ilk kez yaşanırken trajik olabiliyor; ama aynı şey ikinci kez yaşanırken komedi olur! Dolayısıyla, dün bu ülkede yaşanan trajik olayları ikinci kez bekleme gafletinde olanlar sadece gülünç oluyorlar; gülünç ve acınası! Umarım artık kentin köşe başlarını tutan çıkar güçleri ve onların küçük menfaatçi yandaşları da bu acıklı komedide rol almayacak kadar akıllanmışlardır.   HARUN ARSLAN  
Ekleme Tarihi: 10 Aralık 2018 - Pazartesi

Stratejik Öneme Sahip Mersin Engellenebilecek Mi ?

Önce, içinde bulunduğumuz küresel çağa dair bir alfabe bilgisini hatırlayalım:

Küresel kapitalizm, ekonomik haritasına dahil hiçbir ülkede olan bitenlere kayıtsız değildir; bu nedenle de ülkelerin iç işlerindeki gelişme dinamiklerini  ve olayları anlamaya çalışırken, dışardaki konuyla ilgili güç merkezlerini denkleme dahil etmeyen her zihniyet ya sakattır, ya da bilerek bazı şeylere alet olmakta, bazı kirli hesaplar uğruna ülkesine kötülük etmektedir.

Bu bağlamda, dünyada benzeri olmayan bir halk direnişiyle püskürtülen kirli FETÖ kalkışmasını ve bu kukla yapının gerisindeki küresel güç odaklarını not edip geçiyorum.

*                     *                     *

Şimdi; sosyolojik yapısı, gelişim potansiyeli, coğrafî konumu ve geleceğe ilişkin ekonomik vaatleri nedeniyle stratejik bir öneme sahip Mersin’imizde, yakın zamanlarda yaşadığımız kimi olayları bu çerçevede hatırlamaya çalışalım:

 

*Taşucu’na kurulmak istenen,  dolaylı 10 bin kişiye istihdam sağlayacak ve bölgeyi kalkındıracak SEKA Taşucu- Tersanesi, kendisine çevreci diyen gruplar tarafından engellendi.

Çevreci grupların yanında Greenpeace ve Alman Vakıflarını görüyoruz.

 

*Türkiye’nin kalkınmasını sağlayacak ve enerji ihtiyacında dışa bağımlılığını azaltacak Akkuyu-Nükleer Santral Projesi,  çevreci (!)gruplar tarafından engellenmeye çalışıldı.

Bu güya çevreci grupların yanında yine Greenpeace ve Alman Vakıflarını görüyoruz.

 

*Tarsus’a yapılacak enerji sağlayıcı HESS’ ler, “çevreci “ gruplar tarafından engellenmeye çalışıldı.

Bu “istemezük!”çü çığırtkanların yanında da Alman Yeşiller Partisi yetkilileri vardı. 

 

*Gezi olaylarında Almanya’dan gelerek destekleyen Alman Yeşiller Partisi Eş Başkanı Cludia Roth’u unutmayalım.

 

*Yine Gezi Olayları sürecinde,  olayların durması için öne sürülen şartlardan biri Akkuyu Nükleer Santrali’nden ve yine ülkemize güç verecek 3. Köprü ve yeni Havalimanı projelerinden vazgeçilmesi idi.

Öyle ki, Taksim’deki çevre koruma kaygısı bir anda uluslararası dev yatırım şirketlerinin rekabetine aracı olmuştu; ama ülkemizin kalkınması ve çağdaşlık yolunda büyük adımlar atması anlamına gelen büyük yatırımlarımızın durdurulması pahasına! Peki bu denklemde küresel kapitalizmin ölümcül rekabet telaşı niçin ıskalandı? 

*                     *                     *

Elbette unutmadan: Gezi Olayları’nı ve 15 Temmuz Darbe Girişimi’ni Mersin’den destekleyen bazı yabancı temsilcileri hatırlayalım.

Bu iki kirli oyunun, Türkiye’de bir iktidar değişimi için fitili ateşleyeceğini hesaplayan onlarca kapitalist ülkeyle aynı dili konuşan Mersin’imizde kimi uğursuz çevrelerin sosyal medya iletileri hâlâ ortada duruyor.

Geçen hafta hakkında yakalama kararı çıkan oyuncu M. Ali Alabora’nın o günlerde sosyal medyadaki şu cümlesi, sağır kulaklara küpe, kör gözlere ışıktır: “Mesele Gezi Parkı değil arkadaş, sen hâlâ anlamadın mı? Hadi gel! “

 

Ve şimdi… 

Nükleer enerjiye ve diğer yatırımlara karşı çıkan bazı yerli siyasilerin, Fransa’daki olayları yakından izlediğini ve Gezi Olayları benzetmesi yaptıklarını üzülerek ve endişe ile gözlemliyoruz.

 

Fransa olayları, ABD ile Avrupa Birliği arasındaki gerilimin eseridir:

Fransa Devlet Başkanı’nın  Avrupa Ordusu kurulması  gerektiğini söylemesinin ardından Trump’un hiç sakınmasız saldırıya geçmesi; ABD’nin Avrupa’daki Truva Atı İngiltere’nin Avrupa Birliğinden ayrılması; Almanya Şansölyesinin Rusya ve Türkiye ile yakınlaşması vb. onlarca işarete ek olarak, Fransa olayları için Trump’un sevinç dolu tweetleri ! Fransa ekonomisine büyük girdisi olan denizaşırı sömürgeleri üzerinden ABD ile derinlerde yaşanan sessiz gerilimi de ekleyelim. Özetle: Fransa olayları, Avrupa’yı küresel kapitalist rejime uygun olarak yeniden dizayn etme çalışmasıdır.

 

Yani bizdeki kimi aklı evveller, alelacele zil takıp oynamadan, yani Erdoğan’a olan öfke ve nefretini yaşadığı ülkeye nefrete dönüştürmeden, şuncacık siyasi analize kafa yorması gerekiyor.

Kaldı ki, daha dün FETO kalkışması nedeniyle bu ülke insanı artık sandığa sahip çıkıyor, seçtiği siyasetçiyi savunuyor, iradesini çiğnemek isteyenlere ölümüne direniyor ve ülkeye hizmet konusunda doğrudan kendi şahitliğine güveniyor.

Kısacası şu: Bu darbeci kalıntısı kafalar da siyaset sahnesinden silinecektir; hele Mersin özelinde böylesi çağ dışı kirli hesaplar artık kapatılmalıdır. 

*                     *                     *

Türkiye’nin kalkınmasına, sahip olduğu zenginliklerle çok ciddi katkı verecek yerlerin en başında bölgemiz gelir.

Bu yüzden yıllarca bölgemizin kalkınması hem yabancı örgütler hem de içimizde ki menfaat çevreleri tarafından engellenmeye çalışılmıştır.

Maalesef bazı iyi niyetli hemşerilerimiz de, özellikle saf çevreci duygularla buna alet olmuştur.

 

Bölgenin gelişmesini başta kendi rantları için uygun görmeyen,  farklı kaynaklardan beslenen, farklı amaçlı oluşumlara hizmet eden, farklı birliktelikler içerisinde olan bir küçük rantçı azınlık da hep bu şehrin önünde engel olmuştur.

Bunların yanında maşa görevi gören, küçük menfaatlerle yetinen yandaş alt grupları ise bu kentte her türlü tehdit, iftira, karalama, şantaj yollarına girerek kentin önündeki engel olan kişilerin maşası görevi görmüşlerdir.

 

Geçtiğimiz aylarda bir devlet projesi olan ve ülkemiz ve bölgemiz ekonomisine büyük katkı da bulunacak balık çiftliklerine de, aynı güya çevreci gruplar,  Mersin’deki çevreciler karşı çıkmışlar fakat bu karşı çıkışları eskiye göre zayıf kalmıştır; artık ifşa olan yabancı çevre örgütlerinden ve Alman Vakıflarından da destek görmemişlerdir.

Ayrıca adeta kadrolu gibi her yatırıma karşı çıkan belirli kesimler, isimler ve onların menfaatçi alt destekçileri bu defa etkili ve başarılı olamamışlardır.

 

Sonuç olarak: Artık kenti sömüren rantçı grubun güçlerinin giderek azaldığını, gerçek maksatları ortaya çıkanların kentin gündeminden yavaş yavaş çıktıklarını ve azınlıkta kaldıklarını görüyoruz.

Onların kirli alt uzantıları da giderek güçlerini kaybediyor; şantaj, tehdit ve iftiralarına artık kimse kayıtsız kalmıyor; yargı tarafından cezalandırılıyorlar.

(Artık eline kalem alan kimse, basında her nasılsa işgal ettiği köşesinden insanlara aslı astarı olmayan sözlerle saldıramayacak, kişisel psikolojik sıkıntılarını, ezikliğini memleket meselesi yapamayacaktır; değilse yargı gereken dersi verecektir. Umarım bu cezalar, yerel basınımızda olumlu bir gelişmeler için hayırlı bir ders olur.) 

 

Evet; sonunda Mersin kendini bu “Kenti Geliştirmeyen”lerden ve küçük işbirlikçilerinden temizleyecektir.

Kentin önünü tıkayarak tüm kentin ve insanların geleceğini karartanlar kendi karanlık vicdanlarıyla baş başa kalıp yok olacaklardır.

*                     *                     *

Yinelemekte fayda vardır; çünkü bazıları anlamamakta ısrar ediyor:

Gezi olaylarında ve 15 Temmuz darbe girişiminde Devletimizin ve halkımızın dik duruşu ve güçlü karşı koyuşu bütün dünyaya ders olmuştur.

Halkımızın büyük kısmı bu güçlü iradeyi gösterirken, buna duyarsız kalan ve adeta her kirli kalkışmayı destekleyen batının yanında, içimizde de meydanlara çıkacağına marketlere koşanları ve olayları sosyal medyada destekleyenleri ve direnişi basitleştirenleri de unutmamalıyız.

 Artık bunu tekrar denemeyi kimse aklından bile geçiremeyecektir; geçirmemelidir.

 

Avrupalılar Gezi olaylarını ve 15 Temmuz darbe girişimini sıcak odalarında televizyondan seyrediyorlardı. Başlarındaki siyasiler ise sevinçle ellerini ovuşturuyordu( bizdeki bazı uşaklarıyla aynı kirli umut içinde…)

Şimdi Avrupa’daki olayları biz seyrediyoruz; ama biz kendi tarihimizi onurla yazdık, gereken dersleri de alarak ülkemizle, halkımızla, devletimizle gurur duyuyoruz… Avrupa’nın bu kargaşadan ne derslerle, hangi maliyetle çıkacağını ise bekleyip göreceğiz. 

 

Özellikle yerel seçim öncesi, Mersin üzerinde neredeyse çeyrek asırdır süren toplumu dizayn etme ve kentin önünü tıkama girişimleri hızını azaltarak da olsa sürecektir; ama meşhur sözdür: Tarih ilk kez yaşanırken trajik olabiliyor; ama aynı şey ikinci kez yaşanırken komedi olur!

Dolayısıyla, dün bu ülkede yaşanan trajik olayları ikinci kez bekleme gafletinde olanlar sadece gülünç oluyorlar; gülünç ve acınası!

Umarım artık kentin köşe başlarını tutan çıkar güçleri ve onların küçük menfaatçi yandaşları da bu acıklı komedide rol almayacak kadar akıllanmışlardır.

 

HARUN ARSLAN

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.