Yırtılan kanserojen atık brandası mı, bir kentin silinen hafızası mı?...Abdullah Ayan yazdı

Spor (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 27.04.2017 - 09:07, Güncelleme: 29.11.2021 - 14:41
 

Yırtılan kanserojen atık brandası mı, bir kentin silinen hafızası mı?...Abdullah Ayan yazdı

18 yıldır çoğu Mersin, Mersinin sorunları, kısaca sevdalandığım bu kentle ilgili düşüncelerimi, önerilerimi, düşlerimi içeren yazılar kaleme alırım. Oturup saymadım ama ilk dönem neredeyse her gün, sonraları da aksatmadan haftada en az iki kez yazdığıma göre sanırım 5 bine yaklaşan makaleler... Ve bu 17 yılın içinde bir araya getirsem kitap olacak kadar önemli yer tutar Kromsan atıkları... Son olarak 23 Nisan 2017 günü çıkan fırtınada tesisin bahçesindeki atıkları örten çadırın yırtıldığını ve etrafa atıkların savrulduğunu okuyunca derin bir sızı kapladı içimi... Çoğu zaman tek başıma verdiğim mücadele, konuştukları vakit mangalda kül bırakmayan nice örgüt, kişinin nedense uzak durduğu, yeterince parası, hukuki anlamda desteği olan bir şirkete karşı onca kavganın bırakın hatırlanmasını, onca yazıdan söz eden bile yok... Elbette onca yazıyı tefrika haline getirip binbir gece masalları niyetine yeniden anlatacak değilim. Ama uzun zaman önce kullandığım tabirle, günün birinde bu kentin geçmişinde yaşananları oturup yazacak olanlara, bir pencere açar, dünden yarına bir iz taşır düşüncesiyle ve belki de kendi adıma son kez o tesis ve atıklarıyla ilgili yaşadıklarımdan ve o yaşananların ışığında kaleme aldığım yazılardan derlediğim bir özeti paylaşayım istedim. En azından ˮiyi de onca felaketin kilometre taşları döşenirken bu kent uyuyor muydu?ˮ diye soracak olanlara ˮhayır uyumayanlar da vardı ama güçleri yetmedi, ya da bu kadarına yettiˮ yanıtını vermem gerekiyordu. Bu derleme o amaçla yapıldı... ** Ekim 2003; Türkiyeʹ nin Bilgi Edinme Kanunu ile tanıştığı tarih... 19 Nisan 2004 ise aynı kanunun uygulama yönetmeliği yayınlanıp, vatandaşın kamu kurumlarından bilgi edinebilmesinin önü açıldığı gün... Ve ben beklemeden ilk bilgi edinme başvurumu o Nisan ayında Çevre Bakanlığına yaptım. Bürokrasi Cumhuriyetinde o güne kadar işlerin nasıl yürüdüğünü bildiğim için en küçük bir olasılık ta vermiyordum yanıt alacağıma. Ama şaşırtıcı bir şey oldu. İpe un sermeden, ˮsırˮ gerekçelerine sığınmadan, evelemeden/gevelemeden, üstelik yasal süre bile beklenmeden sorduğum tüm sorulara doyurucu yanıtlarla dolu, aslında iyi değerlendirilse Mersin adına hayati önemde bilgiler içeren bir açıklama göndermişti Bakanlık... Örneğin o güne kadar Kromsan yetkililerinin durmadan inkar ettikleri Gözne yolunda açık alana döktükleri atıkların varlığını Bakanlık kabul ediyordu ve bu nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu bilmeyen halk kesimlerini de uyandıran bir alarm ziliydi. Çevre Bakanlığına başvurum ve gelen yanıtın ardından kaleme aldığım makalelerden birinden derlediğim aşağıdaki bölümler konu hakkında sanırım bir fikir verecektir. ˮ(...) Bilgi edindirme kanunu hayata geçince, yıllardır gizlenen, sır gibi saklanan bir tabuya dokunmuş, Çevre Bakanlığına başvurarak, Kromsan’ ın, kanserojen etkili Cr+6 tehlikeli atıklarının son durumu ve miktarı hakkında bilgi istemiştim. Bakanlıktan gelen çok kapsamlı, detaylı bilgi ve belgeler kan donduracak cinstendi. Beni asıl şaşırtan, fabrika sahasında depolandığı o güne kadar tartışılan atıkların 1,7 milyon ton olduğunun Bakanlıkça itirafından ibaret te değildi. Bu atıklar ilkel saklama koşullarına, her an meydana gelebilecek herhangi bir afete karşı Mersin’i tehdit te etme riskine rağmen, yine de iyi kötü naylon branda altında muhafaza ediliyordu. (Söz konusu saklama yönteminin savunulacak bir yanı olmadığını ve Çevre Bakanlığının yayınladığı yönetmeliklere aykırı ve suç teşkil eden işlem oluşturduğunu belirtmeme gerek yok sanırım.) Bakanlığın, okudukça renkten renge girdiğim itiraf gibi yanıtında Gözne yolu üzerindeki Murt Pınarı bölgesine dökülen, 6 ila 8 bin ton arasında olduğu tahmin edilen bir atıktan söz ediliyordu. Aynı Bakanlık benim bilgi edindirme başvurum üzerine uyanmış ve Kromsan yetkililerine “o 6 bin ton civarındaki atığın” derhal bulunduğu yerden kaldırılması hususunda yazılar yazılmıştı. Soluduğumuz havaya, içtiğimiz suya, bizi besleyen toprağa yıllarca karışmış, bulaşmış binlerce ton tehlikeli atık… Mızrağın çuvala girmeyeceğini gören Kromsan yetkilileri de, artık Gözne yolundaki atıkları kabul etmiş, düzenledikleri basın toplantısıyla “söz konusu atıkların en kısa zamanda fabrika sahasına taşınacağını” beyan etmişlerdi. Bu itiraf karşısında duyarlı bir insan olarak üzerime düşeni yaptım. 2004 yılının son aylarında oturdum “Savcılıklar Böyle Günlere Lazım” diye bir yazı yazdım. Yazımın ardından o günlerde Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı koltuğunda oturan duyarlı insan Cemil Kuyu beni aradı. Konuya özel ilgi gösterdiğini, yazımı suç ihbarı kabul ederek gerekli soruşturmayı başlattığını duyurdu. Birkaç gün sonra konuyu soruşturan bir Cumhuriyet Savcısından davet aldım. Yazımda yalnızca Kromsan yetkilileri değil, söz konusu atıkların çevreyi kirletmesine –su, hava, toprağımızı- tüm canlıları tehdit etmesine göz yuman sorumlular hakkında suç duyurusu anlamına gelecek ifadeler vardı. Örneğin yazının bir bölümünde şöyle demiştim: “Çevreye karşı işlenen ve ikrar edilen suç” hakkında denetleme görevini hakkıyla yerine getirmeyen yetkililer dahil, tüm sorumlular hakkında soruşturma başlatmalıdır. Üstelik bu soruşturmada Kromsan yetkilileri yanında, Gözne yolundaki 6 bin ton kanserojen madde içeren tehlikeli atığı yıllardır sadece seyreden tüm kurum yetkilileri hakkında da gereken yapılmalıdır… Son yıllardaki Mersin Valileri Şenol Engin, Akif Tığ ve  A.Atilla Osmançelebioğlu ile İl Çevre Müdürü Recep Metin hakkında Gözne yolundaki tehlikeli atıkların yıllardır yarattığı kirliliğe rağmen kaldırılması konusunda gerekli önlemleri almaması nedeniyle en azından görevin ihmali söz konusu değil midir?.. Yine son yıllarda görev yapan Soda Krom Kimyasalları Şirketine bağlı Kromsan tesis sorumluları hakkında kendi ifadeleriyle de ortaya çıkan Çevresel suça karşı verilmesi gereken bir ceza yok mudur?.   Savcı ifademi alırken, üst düzey üç yetkili, üç Vali hakkındaki talebimi yineledim. İkimiz de Yorgun ve umutsuzduk. Odasından çıkarken bana söylediklerini bugünmüş gibi anımsıyorum. “Savcılık olarak Valileri soruşturma yetkimiz yok. Ama İl Çevre Müdürü için Valiliğe yazacağım. Eğer İl İdare Kurulu uygun bulursa ifadesini alırım.” Günlük telaş içinde Kromsan’ı, soruşturmayı unuttum. Derken, yaklaşık bir ay sonra telefonum çaldı. Arayan dönemin Mersin Vali yardımcılarından rahmetli İbrahim Şeker’ di… Devletin yetkilisi hayli kibar, nazik bir dille kahve içmeye davet ediyordu beni.. Gittim, kahvelerimizi içtik. Ardından yine çok nazik bir dille, birlikte başka bir odaya gideceğimizi, alınması gereken bir ifadem olduğunu söyledi. Karmaşık koridorlardan geçip, bir odaya girdik. Tavana kadar tozlu dosyalarla küf kokan bir odada daktilo başında bir memur bekliyordu ve anladım ki, ciddi ciddi, sanki soruşturulan İl Çevre Müdürü değil de benmişim gibi ifademin alınacağı bir hazırlık yapılmıştı. İşte tam da o an kanımın çekilip beynime yürüdüğünü hissettim.. Gözne yoluna tehlikeli atıkları dökenlerin, döktürenlerin, göz yuman Valilerin, Müdürlerin, yetkililerin değil benim ifademin alınması karşısında Vali yardımcısı falan demeden söylenmesi gerekeni söyledim. Ve o gün en çarpıcı deneyimle bürokrasinin bu ülkede nasıl işlediğini anladım. Ardından yazılı ifade için hazırlananları hayal kırıklığı içinde bırakıp çıktım. Sonra ne mi oldu? İnanın bilmiyorum. O İl İdare Kurulu nasıl bir karar aldı? Savcılık Kromsan dosyası hakkında ne yaptı? Ne merak ettim, ne de sordum…ˮ   Devam edeceğim geçmiş makalelerden özetlerle.. Hele bir ˮAçık, mektup, pulsuz dilekçeˮ var ki, mutlaka paylaşmalıyım ama bir sonraki yazıda...   Abdullah Ayan  
18 yıldır çoğu Mersin, Mersinin sorunları, kısaca sevdalandığım bu kentle ilgili düşüncelerimi, önerilerimi, düşlerimi içeren yazılar kaleme alırım. Oturup saymadım ama ilk dönem neredeyse her gün, sonraları da aksatmadan haftada en az iki kez yazdığıma göre sanırım 5 bine yaklaşan makaleler... Ve bu 17 yılın içinde bir araya getirsem kitap olacak kadar önemli yer tutar Kromsan atıkları... Son olarak 23 Nisan 2017 günü çıkan fırtınada tesisin bahçesindeki atıkları örten çadırın yırtıldığını ve etrafa atıkların savrulduğunu okuyunca derin bir sızı kapladı içimi... Çoğu zaman tek başıma verdiğim mücadele, konuştukları vakit mangalda kül bırakmayan nice örgüt, kişinin nedense uzak durduğu, yeterince parası, hukuki anlamda desteği olan bir şirkete karşı onca kavganın bırakın hatırlanmasını, onca yazıdan söz eden bile yok... Elbette onca yazıyı tefrika haline getirip binbir gece masalları niyetine yeniden anlatacak değilim. Ama uzun zaman önce kullandığım tabirle, günün birinde bu kentin geçmişinde yaşananları oturup yazacak olanlara, bir pencere açar, dünden yarına bir iz taşır düşüncesiyle ve belki de kendi adıma son kez o tesis ve atıklarıyla ilgili yaşadıklarımdan ve o yaşananların ışığında kaleme aldığım yazılardan derlediğim bir özeti paylaşayım istedim. En azından ˮiyi de onca felaketin kilometre taşları döşenirken bu kent uyuyor muydu?ˮ diye soracak olanlara ˮhayır uyumayanlar da vardı ama güçleri yetmedi, ya da bu kadarına yettiˮ yanıtını vermem gerekiyordu. Bu derleme o amaçla yapıldı... ** Ekim 2003; Türkiyeʹ nin Bilgi Edinme Kanunu ile tanıştığı tarih... 19 Nisan 2004 ise aynı kanunun uygulama yönetmeliği yayınlanıp, vatandaşın kamu kurumlarından bilgi edinebilmesinin önü açıldığı gün... Ve ben beklemeden ilk bilgi edinme başvurumu o Nisan ayında Çevre Bakanlığına yaptım. Bürokrasi Cumhuriyetinde o güne kadar işlerin nasıl yürüdüğünü bildiğim için en küçük bir olasılık ta vermiyordum yanıt alacağıma. Ama şaşırtıcı bir şey oldu. İpe un sermeden, ˮsırˮ gerekçelerine sığınmadan, evelemeden/gevelemeden, üstelik yasal süre bile beklenmeden sorduğum tüm sorulara doyurucu yanıtlarla dolu, aslında iyi değerlendirilse Mersin adına hayati önemde bilgiler içeren bir açıklama göndermişti Bakanlık... Örneğin o güne kadar Kromsan yetkililerinin durmadan inkar ettikleri Gözne yolunda açık alana döktükleri atıkların varlığını Bakanlık kabul ediyordu ve bu nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu bilmeyen halk kesimlerini de uyandıran bir alarm ziliydi. Çevre Bakanlığına başvurum ve gelen yanıtın ardından kaleme aldığım makalelerden birinden derlediğim aşağıdaki bölümler konu hakkında sanırım bir fikir verecektir. ˮ(...) Bilgi edindirme kanunu hayata geçince, yıllardır gizlenen, sır gibi saklanan bir tabuya dokunmuş, Çevre Bakanlığına başvurarak, Kromsan’ ın, kanserojen etkili Cr+6 tehlikeli atıklarının son durumu ve miktarı hakkında bilgi istemiştim. Bakanlıktan gelen çok kapsamlı, detaylı bilgi ve belgeler kan donduracak cinstendi. Beni asıl şaşırtan, fabrika sahasında depolandığı o güne kadar tartışılan atıkların 1,7 milyon ton olduğunun Bakanlıkça itirafından ibaret te değildi. Bu atıklar ilkel saklama koşullarına, her an meydana gelebilecek herhangi bir afete karşı Mersin’i tehdit te etme riskine rağmen, yine de iyi kötü naylon branda altında muhafaza ediliyordu. (Söz konusu saklama yönteminin savunulacak bir yanı olmadığını ve Çevre Bakanlığının yayınladığı yönetmeliklere aykırı ve suç teşkil eden işlem oluşturduğunu belirtmeme gerek yok sanırım.) Bakanlığın, okudukça renkten renge girdiğim itiraf gibi yanıtında Gözne yolu üzerindeki Murt Pınarı bölgesine dökülen, 6 ila 8 bin ton arasında olduğu tahmin edilen bir atıktan söz ediliyordu. Aynı Bakanlık benim bilgi edindirme başvurum üzerine uyanmış ve Kromsan yetkililerine “o 6 bin ton civarındaki atığın” derhal bulunduğu yerden kaldırılması hususunda yazılar yazılmıştı. Soluduğumuz havaya, içtiğimiz suya, bizi besleyen toprağa yıllarca karışmış, bulaşmış binlerce ton tehlikeli atık… Mızrağın çuvala girmeyeceğini gören Kromsan yetkilileri de, artık Gözne yolundaki atıkları kabul etmiş, düzenledikleri basın toplantısıyla “söz konusu atıkların en kısa zamanda fabrika sahasına taşınacağını” beyan etmişlerdi. Bu itiraf karşısında duyarlı bir insan olarak üzerime düşeni yaptım. 2004 yılının son aylarında oturdum “Savcılıklar Böyle Günlere Lazım” diye bir yazı yazdım. Yazımın ardından o günlerde Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı koltuğunda oturan duyarlı insan Cemil Kuyu beni aradı. Konuya özel ilgi gösterdiğini, yazımı suç ihbarı kabul ederek gerekli soruşturmayı başlattığını duyurdu. Birkaç gün sonra konuyu soruşturan bir Cumhuriyet Savcısından davet aldım. Yazımda yalnızca Kromsan yetkilileri değil, söz konusu atıkların çevreyi kirletmesine –su, hava, toprağımızı- tüm canlıları tehdit etmesine göz yuman sorumlular hakkında suç duyurusu anlamına gelecek ifadeler vardı. Örneğin yazının bir bölümünde şöyle demiştim: “Çevreye karşı işlenen ve ikrar edilen suç” hakkında denetleme görevini hakkıyla yerine getirmeyen yetkililer dahil, tüm sorumlular hakkında soruşturma başlatmalıdır. Üstelik bu soruşturmada Kromsan yetkilileri yanında, Gözne yolundaki 6 bin ton kanserojen madde içeren tehlikeli atığı yıllardır sadece seyreden tüm kurum yetkilileri hakkında da gereken yapılmalıdır… Son yıllardaki Mersin Valileri Şenol Engin, Akif Tığ ve  A.Atilla Osmançelebioğlu ile İl Çevre Müdürü Recep Metin hakkında Gözne yolundaki tehlikeli atıkların yıllardır yarattığı kirliliğe rağmen kaldırılması konusunda gerekli önlemleri almaması nedeniyle en azından görevin ihmali söz konusu değil midir?.. Yine son yıllarda görev yapan Soda Krom Kimyasalları Şirketine bağlı Kromsan tesis sorumluları hakkında kendi ifadeleriyle de ortaya çıkan Çevresel suça karşı verilmesi gereken bir ceza yok mudur?.   Savcı ifademi alırken, üst düzey üç yetkili, üç Vali hakkındaki talebimi yineledim. İkimiz de Yorgun ve umutsuzduk. Odasından çıkarken bana söylediklerini bugünmüş gibi anımsıyorum. “Savcılık olarak Valileri soruşturma yetkimiz yok. Ama İl Çevre Müdürü için Valiliğe yazacağım. Eğer İl İdare Kurulu uygun bulursa ifadesini alırım.” Günlük telaş içinde Kromsan’ı, soruşturmayı unuttum. Derken, yaklaşık bir ay sonra telefonum çaldı. Arayan dönemin Mersin Vali yardımcılarından rahmetli İbrahim Şeker’ di… Devletin yetkilisi hayli kibar, nazik bir dille kahve içmeye davet ediyordu beni.. Gittim, kahvelerimizi içtik. Ardından yine çok nazik bir dille, birlikte başka bir odaya gideceğimizi, alınması gereken bir ifadem olduğunu söyledi. Karmaşık koridorlardan geçip, bir odaya girdik. Tavana kadar tozlu dosyalarla küf kokan bir odada daktilo başında bir memur bekliyordu ve anladım ki, ciddi ciddi, sanki soruşturulan İl Çevre Müdürü değil de benmişim gibi ifademin alınacağı bir hazırlık yapılmıştı. İşte tam da o an kanımın çekilip beynime yürüdüğünü hissettim.. Gözne yoluna tehlikeli atıkları dökenlerin, döktürenlerin, göz yuman Valilerin, Müdürlerin, yetkililerin değil benim ifademin alınması karşısında Vali yardımcısı falan demeden söylenmesi gerekeni söyledim. Ve o gün en çarpıcı deneyimle bürokrasinin bu ülkede nasıl işlediğini anladım. Ardından yazılı ifade için hazırlananları hayal kırıklığı içinde bırakıp çıktım. Sonra ne mi oldu? İnanın bilmiyorum. O İl İdare Kurulu nasıl bir karar aldı? Savcılık Kromsan dosyası hakkında ne yaptı? Ne merak ettim, ne de sordum…ˮ   Devam edeceğim geçmiş makalelerden özetlerle.. Hele bir ˮAçık, mektup, pulsuz dilekçeˮ var ki, mutlaka paylaşmalıyım ama bir sonraki yazıda...   Abdullah Ayan  
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.