Kırılgan Dengelerin Gölgesinde Türkiye... Bedrettin Gündeş yazdı
Kırılgan Dengelerin Gölgesinde Türkiye... Bedrettin Gündeş yazdı
Bugün Türkiye’nin önündeki en acil seçenek iç huzurun sağlanmasıdır. Bu iç huzur adaletle, demokrasiyle, üretimle, kalkınmayla, teknolojiyi iyi kullanmakla mümkündür
Bugün Türkiye’nin önündeki en acil seçenek iç huzurun sağlanmasıdır. Bu iç huzur adaletle, demokrasiyle, üretimle, kalkınmayla, teknolojiyi iyi kullanmakla mümkündür
Türkiye, uzun süredir ekonomik, toplumsal ve siyasal açılardan çok boyutlu, çok bilinmeyenli bir değişim ve dönüşüm sürecinden geçmektedir. Son yıllarda artan ekonomik dalgalanmalar, yalnızca rakamsal göstergelerde değil, aynı zamanda gündelik yaşamda da derin etkiler bırakmaktadır.
Ekonomideki dar boğaz olarak tarif edilen bu süreç, her sektörü ve bireyleri doğrudan etkilemektedir. Bu olumsuz etkiler yüksek enflasyon, gelir dağılımındaki adaletsizlik, işsizlik oranlarının yükselişi ve alım gücünün azalması gibi birçok yapısal sorunu beraberinde getirmiştir. Bu ekonomik bunalımın en somut yansımaları sokakta, pazarda, toplu taşımada, kısacası yaşamın her alanında gözlemlenmektedir.
Geniş halk kesimleri temel ihtiyaçlarını karşılamakta dahi zorlanırken, toplumsal huzursuzluk sessiz bir travmaya dönüşmekte, umutsuzluk ve öfke günlük yaşamın doğal bir parçası haline gelmektedir.
Bu zorlayıcı ve belirsiz koşullar içerisinde, toplumun farklı kesimleri farklı açılardan etkilenmektedir. Özellikle emekliler, sınırlı gelirleriyle artan yaşam maliyetlerine karşı mücadele etmekte, temel sağlık hizmetlerinden barınmaya kadar pek çok konuda ciddi sıkıntılar yaşamaktadır. Geçmişte emeğiyle ülkeye katkı sunmuş bireyler, bugün sosyal güvenlik sisteminin çöküş sinyalleri veren zayıf yapısı nedeniyle adeta hayatta kalma mücadelesi vermektedir.
Bu durum, yalnızca ekonomik değil; aynı zamanda psikolojik ve sosyolojik bir krize de işaret etmektedir. Emeklilerin yaşadığı bu zorluklar, toplumda adalet duygusunun zedelenmesine, kuşaklar arası güvenin erozyona uğramasına, sosyal devlete olan inancın daha da azalmasına ve aidiyetin sorgulanmasına yol açmaktadır.
Ekonomik ve sosyal meselelerin yanı sıra, Türkiye'nin güvenlik eksenli kaygıları da toplumsal bilinç üzerinde belirleyici olmaya devam etmektedir. “Terörsüz Türkiye” özlemi, neredeyse her siyasi dönemde farklı biçimlerde dillendirilen ama bir türlü kalıcı çözüme kavuşamayan bir beklenti olarak varlığını koruyor. “Terörsüz Türkiye” özlemi, toplumun büyük kesiminin olumlu baktığı, desteklediği ve son gelişmelerle birlikte iç huzurun demokrasiyle güçlenerek olgunlaşmasını istediği de görülmektedir.
Terör ve şiddetin gölgesinde büyüyen kuşaklar, sosyolojik olarak sürekli bir belirsizlik içinde yaşamaya alışmış, bu durum toplumsal psikolojide bir tür travmatik normalleşmeye sebep olmuştur.
Huzur ve güvenlik arayışı, sadece fiziksel güvenlikle sınırlı kalmayıp, hukuki güvenlikten ifade özgürlüğüne ve demokratik değerlere kadar uzanan geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Dolayısıyla, "terörsüz bir Türkiye" talebi, aynı zamanda daha demokratik, daha şeffaf ve daha adil bir yönetim arzusunun da ifadesidir.
Bu süreçte üzerinde en çok durulması gereken konu; adaletin, özgürlüğün, hukukun sosyal yaşamda karşılığının olmasıdır. Sadece söylemlerle sorunların çözülemediği, daha da ağırlaştırılmış haliyle karşımıza geldiği de bilinmektedir.
Bütün bu iç dinamiklerin yanı sıra, dış politika gelişmeleri de Türkiye’nin kaderini doğrudan etkileyen bir boyuta ulaşmıştır. İran ile İsrail arasındaki savaş bütün dünyayı etkilediği gibi, Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir. Savaş teknolojisinde kim güçlüyse üstünlüğü kolayca ele geçirdiğini canlı örneğiyle yaşıyoruz. İnsanlık suçu olarak görülen savaşların yarattığı yıkım ve felaketler acıları da beraberinde getiriyor.
Akıl, mantık ve bilim ekseninde yol alınmayınca, bu tür felaketler karşısında ülkeler kendi toplumlarına karşı mahcubiyet yaşayabiliyorlar. İran’ın lider kadroları yatak odalarında bile etkisiz hale getirilebiliyor. Türkiye, jeopolitik konumu gereği bu çatışmaların merkezine oldukça yakın bir pozisyondadır. Enerji güvenliği, sınır güvenliği, göç dalgaları, etnik ve mezhepsel kırılganlıklar gibi birçok parametre bu savaşın Türkiye üzerindeki etkilerini artırmaktadır.
Bu tür bölgesel krizler, sadece dış politikayla sınırlı kalmaz; içerideki toplumsal huzuru, ekonomik istikrarı ve siyasal yönelimleri de doğrudan etkiler.
Bugün Türkiye’nin önündeki en acil seçenek iç huzurun sağlanmasıdır. Bu iç huzur adaletle, demokrasiyle, üretimle, kalkınmayla, teknolojiyi iyi kullanmakla mümkündür. Bütün kesimleri memnun edecek ve aidiyet duygusunu güçlendirecek şekilde önlemlerin alınması ve uygulanması öncelikli konudur.
Türkiye çok katmanlı bir kriz döneminden geçmektedir. Ekonomik darboğaz, sosyal adaletsizlikler, güvenlik endişeleri ve bölgesel tehditler, toplumun farklı kesimlerinde birbirinden bağımsız gibi görünen ama gerçekte birbirini besleyen travmalar yaratmaktadır.
Tüm bu etmenlere rağmen; güçlü toplum, güçlü irade, güçlü ekonomik ve teknolojik kabiliyetin artması, mutlaka insanı önceleyen ve güçlendiren demokratik değerlere sıkı sıkıya bağlanmaktan geçiyor.
Bedrettin Gündeş Sosyolog / Yazar
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.