Abdullah Ayan
Köşe Yazarı
Abdullah Ayan
 

Siber savaşa doğru…

Ukrayna- Rusya gerilimi yeniden küresel çapta bir dünya savaşını gündeme getirdi, tartışmaların odağına oturttu. Gerçekten bir yeni dünya savaşı çıkar mı? Çok uzak ihtimal ancak kimi gözlemciye göre Rusya' nın Ukrayna doğusunu bir bahaneyle ilhak girişimi eğer daha ileri aşamaya geçerse Küba krizinden de daha ciddi sorunla karşı karşıyayız.. 1961' de Küba' da konuşlanan nükleer başlıklı Rus füze rampalarının ABD uçakları tarafından tespitiyle başlayan ve ardından bölgeye yaklaşmakta olan Rus savaş gemilerini Pentagon' un Küba' yı abluka altına alarak durdurma girişimi iki ülkeyi nükleer savaşın eşiğine getirmiş ancak sonunda aklı selim galip gelerek dünya büyük bir badireyi atlatmıştı. Bu kez durumun ondan daha ciddi olduğu iddiası açıkçası çok inandırıcı gelmiyor ama Çehov' un o ünlü ilkesi unutulmamalı:  ‘Eğer ilk perdede duvarda asılı bir silah varsa, o silah ikinci veya üçüncü perdede mutlaka patlar.’ Aslında farklı sahnelerin farklı duvarlarında silahlar asılı ve biz farkına varsak ta varmasak ta durmadan patlıyorlar. Ama bu patlamalar henüz asıl sahnede gerçekleşmediği için perdenin kapanmasına yol açmıyor, bu nedenle de küresel çapta hissedilmeyebiliyor.. İkinci dünya savaşının hemen ardından önce Kore ardından Vietnam ile başlayıp Afganistan' ın iki süper güç tarafından nöbetleşe işgali.. Kıbrıs' ta yaşananlar.. On yıl süren Irak-İran savaşı, ardından Saddam' ın Kuveyt' i işgaliyle başlayan ve o gün bugündür Ortadoğu halklarına gün yüzü göstermeyen bölgesel çatışmalar.. Sovyetlerin dağılması ardından Yugoslavya' nın binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan iç savaş sonrası parçalanması.. Afrika' da her gün bir başka noktada patlak veren lokal savaşları saymıyorum bile.. Bugüne bir bakalım; Suriye, Libya, Yemen.. Daha henüz Azerbaycan- Ermenistan arasında patlak veren son savaşın bitip bitmediği bile meçhul.. Bir zamanların kaynayan kazanı Güney Amerika şimdilik sükunete ermiş bulunuyor ama özellikle içinde yer aldığımız Ortadoğu ve bugünlerde gelip gündemin tepesine oturan Ukrayna gerçekten kaynayan kazan ve patlamaya hazır barut fıçıları görünümünde.. Petrolün laneti diyenler de çıkabilir ama küresel güç savaşı bugün gerek aktörleri gerek faktörleri itibariyle bambaşka bir evreye geçmiş bulunuyor.. 2. dünya savaşı sonrası ortaya çıkan iki kutuplu dünya 1990 Berlin duvarının altında kalan Sovyetler Birliği' nin dağılmasıyla kısa bir zaman diliminde de olsa ABD' nin hakim güç olduğu bir görünüme büründü ama Fukuyama' nın  'Tarihin Sonu' olarak kutsadığı dönem uzun sürmedi.. Küresel kartlar karılıp yeniden dağıtılırken sahneye yepyeni bir oyuncunun oturduğunu gördük.. Masanın bir tarafında ABD ve onun desteklediği AB,İngiltere, Kanada,  Japonya, Güney Kore, Tayvan, Tayland, Avustralya hatta Körfez ülkeleri gibi başlıca aktörleriyle bir blok ve karşılarında artık Çin var. Çin yanına Rusya ve son dönem İran' ı da almış gibi görünüyor ancak bu yeni dünya düzenini eski soğuk savaş döneminden ayıran çok önemli özellikler var.. Sovyet tarzı sosyalizm Sovyetler ile birlikte tarihe karıştı.. Oluşmakta olan yeni kutuplardan birinin lokomotifi konumundaki Çin, oyunu bugün karşısındaki bloğun kurallarıyla, yöntemleriyle kısaca kendine adapte ettiği kapitalizmle oynuyor. Kendine özgü ihracata dayalı bir modelle, Dünya Ticaret Örgütü, liberal bir kambiyo rejimiyle batıda ne varsa hem alan hem batıya satan bir Çin var artık. Ve ister ülkeyi yöneten oligarşik yapı gibi 'Çin tarzı sosyalizm' deyin ister 'devlet kapitalizmi' olarak adlandırın, kapitalizmin tüm araçlarıyla hüküm sürdüğü bir rejim var karşımızda.. Çin bugün emek sömürüsü, gelir adaletsizliği, milyarlarca insanın boğaz tokluğuna çalıştırılması ve son yıllarda emperyalist yayılmacılıkla anılmakta..  İnsan potansiyelini harekete geçirip yabancı sermayeye kucak açan, ucuz iş gücü sayesinde deyim yerindeyse tüm dünyanın en büyük fabrikası haline gelen küresel üretim üssü.. Emek yoğun ürünlerle, boğaz tokluğuna çalışıp don gömlek diken milyarlarca insanıyla dünyanın başına bela olmadan batının kendisine biçtiği 'ucuza mal eden fabrika'  rolüyle yetinse muhtemeldir balayı uzunca zaman sürecekti. Öyle olmadı… Sonrasında yaşananlar ve Çin' in özellikle bilişim teknolojisinde ulaştığı konumun siber savaşlara dönüşme potansiyeli bir sonraki makale konusu olsun…  
Ekleme Tarihi: 19 Nisan 2021 - Pazartesi

Siber savaşa doğru…

Ukrayna- Rusya gerilimi yeniden küresel çapta bir dünya savaşını gündeme getirdi, tartışmaların odağına oturttu.

Gerçekten bir yeni dünya savaşı çıkar mı?

Çok uzak ihtimal ancak kimi gözlemciye göre Rusya' nın Ukrayna doğusunu bir bahaneyle ilhak girişimi eğer daha ileri aşamaya geçerse Küba krizinden de daha ciddi sorunla karşı karşıyayız..

1961' de Küba' da konuşlanan nükleer başlıklı Rus füze rampalarının ABD uçakları tarafından tespitiyle başlayan ve ardından bölgeye yaklaşmakta olan Rus savaş gemilerini Pentagon' un Küba' yı abluka altına alarak durdurma girişimi iki ülkeyi nükleer savaşın eşiğine getirmiş ancak sonunda aklı selim galip gelerek dünya büyük bir badireyi atlatmıştı.

Bu kez durumun ondan daha ciddi olduğu iddiası açıkçası çok inandırıcı gelmiyor ama Çehov' un o ünlü ilkesi unutulmamalı:

 ‘Eğer ilk perdede duvarda asılı bir silah varsa, o silah ikinci veya üçüncü perdede mutlaka patlar.’

Aslında farklı sahnelerin farklı duvarlarında silahlar asılı ve biz farkına varsak ta varmasak ta durmadan patlıyorlar. Ama bu patlamalar henüz asıl sahnede gerçekleşmediği için perdenin kapanmasına yol açmıyor, bu nedenle de küresel çapta hissedilmeyebiliyor..

İkinci dünya savaşının hemen ardından önce Kore ardından Vietnam ile başlayıp Afganistan' ın iki süper güç tarafından nöbetleşe işgali..

Kıbrıs' ta yaşananlar..

On yıl süren Irak-İran savaşı, ardından Saddam' ın Kuveyt' i işgaliyle başlayan ve o gün bugündür Ortadoğu halklarına gün yüzü göstermeyen bölgesel çatışmalar..

Sovyetlerin dağılması ardından Yugoslavya' nın binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan iç savaş sonrası parçalanması..

Afrika' da her gün bir başka noktada patlak veren lokal savaşları saymıyorum bile..

Bugüne bir bakalım; Suriye, Libya, Yemen.. Daha henüz Azerbaycan- Ermenistan arasında patlak veren son savaşın bitip bitmediği bile meçhul..

Bir zamanların kaynayan kazanı Güney Amerika şimdilik sükunete ermiş bulunuyor ama özellikle içinde yer aldığımız Ortadoğu ve bugünlerde gelip gündemin tepesine oturan Ukrayna gerçekten kaynayan kazan ve patlamaya hazır barut fıçıları görünümünde..

Petrolün laneti diyenler de çıkabilir ama küresel güç savaşı bugün gerek aktörleri gerek faktörleri itibariyle bambaşka bir evreye geçmiş bulunuyor..

2. dünya savaşı sonrası ortaya çıkan iki kutuplu dünya 1990 Berlin duvarının altında kalan Sovyetler Birliği' nin dağılmasıyla kısa bir zaman diliminde de olsa ABD' nin hakim güç olduğu bir görünüme büründü ama Fukuyama' nın  'Tarihin Sonu' olarak kutsadığı dönem uzun sürmedi..

Küresel kartlar karılıp yeniden dağıtılırken sahneye yepyeni bir oyuncunun oturduğunu gördük..

Masanın bir tarafında ABD ve onun desteklediği AB,İngiltere, Kanada,  Japonya, Güney Kore, Tayvan, Tayland, Avustralya hatta Körfez ülkeleri gibi başlıca aktörleriyle bir blok ve karşılarında artık Çin var. Çin yanına Rusya ve son dönem İran' ı da almış gibi görünüyor ancak bu yeni dünya düzenini eski soğuk savaş döneminden ayıran çok önemli özellikler var..

Sovyet tarzı sosyalizm Sovyetler ile birlikte tarihe karıştı..

Oluşmakta olan yeni kutuplardan birinin lokomotifi konumundaki Çin, oyunu bugün karşısındaki bloğun kurallarıyla, yöntemleriyle kısaca kendine adapte ettiği kapitalizmle oynuyor.

Kendine özgü ihracata dayalı bir modelle, Dünya Ticaret Örgütü, liberal bir kambiyo rejimiyle batıda ne varsa hem alan hem batıya satan bir Çin var artık. Ve ister ülkeyi yöneten oligarşik yapı gibi 'Çin tarzı sosyalizm' deyin ister 'devlet kapitalizmi' olarak adlandırın, kapitalizmin tüm araçlarıyla hüküm sürdüğü bir rejim var karşımızda..

Çin bugün emek sömürüsü, gelir adaletsizliği, milyarlarca insanın boğaz tokluğuna çalıştırılması ve son yıllarda emperyalist yayılmacılıkla anılmakta..

 İnsan potansiyelini harekete geçirip yabancı sermayeye kucak açan, ucuz iş gücü sayesinde deyim yerindeyse tüm dünyanın en büyük fabrikası haline gelen küresel üretim üssü..

Emek yoğun ürünlerle, boğaz tokluğuna çalışıp don gömlek diken milyarlarca insanıyla dünyanın başına bela olmadan batının kendisine biçtiği 'ucuza mal eden fabrika'  rolüyle yetinse muhtemeldir balayı uzunca zaman sürecekti.

Öyle olmadı…

Sonrasında yaşananlar ve Çin' in özellikle bilişim teknolojisinde ulaştığı konumun siber savaşlara dönüşme potansiyeli bir sonraki makale konusu olsun…

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.