Yüzleşme ve Yenileşme Olmadan Asla…Bedrettin Gündeş yazdı
Yüzleşme ve Yenileşme Olmadan Asla…Bedrettin Gündeş yazdı
Özellikle Ortadoğu coğrafyasında süregelen siyasal istikrarsızlıklar ve yeniden yapılanma süreçleri hem ulusal düzeyde hem de bölgesel ölçekte yeni bir toplumsal uzlaşıyı ve barış inşasını zorunlu kılmaktadır.
Özellikle Ortadoğu coğrafyasında süregelen siyasal istikrarsızlıklar ve yeniden yapılanma süreçleri hem ulusal düzeyde hem de bölgesel ölçekte yeni bir toplumsal uzlaşıyı ve barış inşasını zorunlu kılmaktadır.
Dünya, tarih boyunca belki de en hızlı ve en derin dönüşüm süreçlerinden birinden geçmektedir. Küreselleşmenin etkisiyle sınırlar daha geçirgen hale gelirken, teknoloji ve bilgiye erişim imkânları baş döndürücü bir hızla artmakta; bireyler, toplumlar ve devletler her geçen gün birbirine daha fazla temas etmektedir.
Bu gelişmeler, bir yandan insan hakları, demokrasi, hukuk devleti gibi evrensel değerlerin daha çok tartışılmasına ve benimsenmesine yol açarken, öte yandan kök salmış güvenlik sorunlarını da yeniden yüzeye çıkarmaktadır. Bu arada milliyetçilik, ırkçılık, ötekileştirme gibi ideolojik hastalıklar, kimi zaman siyasi çıkarların, kimi zaman toplumsal korkuların beslediği birer araç haline gelmektedir.
Özellikle Ortadoğu coğrafyası, bu çelişkili dönüşümün en kırılgan alanlarından biri olarak öne çıkmaktadır. Bir yanda yıkıcı savaşlar, etnik ve mezhepsel çatışmalar; diğer yanda halkların barış, özgürlük ve adalet arayışı içindeki direnişleri, umutla karışık bir geleceği şekillendirmektedir.
Ortadoğu yeniden yapılanırken, bu sürece dâhil olan her ülkenin, sadece jeopolitik hesaplarla değil, aynı zamanda kendi iç barışını ve toplumsal sözleşmesini yeniden gözden geçirme sorumluluğu vardır.
Bu noktada Türkiye'nin konumu özel bir önem taşımaktadır. Tarihsel, kültürel ve coğrafi olarak hem Doğu'ya hem Batı'ya komşu olan hem farklı inançlara hem farklı kimliklere ev sahipliği yapan bir ülke olarak Türkiye, demokratik değerlerin ve toplumsal barışın yeniden inşasında anahtar rol üstlenebilir. “Toplumsal Barış ve Kardeşlik” Süreci bir fırsat olup, tarafların bunu çok iyi değerlendirmesi; Türkiye’nin geleceği, demokrasisi ve kalkınması açısından hayati önemdedir. Bu süreci işletirken; adalet ve hukukun korunması ve sağlanması hayati önemdedir.
Ancak bu refleksin oluşması için; yüzleşme cesareti, empati yeteneği ve ortak gelecek vizyonuyla mümkün olabilir. Toplumu yıllardır biçimlendiren ırkçı, ayrımcı ve ötekileştirici resmî ideolojilerin sorgulanması; medya, eğitim ve siyaset gibi alanlarda bu yapay algıların dönüştürülmesi gerekmektedir.
Bugün her birey ve kurumun, “biz” duygusunu yeniden tarif etmeye, demokrasiyi sadece bir yönetim biçimi değil, bir yaşam kültürü olarak içselleştirmeye, farklılıkları tehdit değil zenginlik olarak görmeye her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır. Bu dönüşüm, yalnızca siyasi bir reform meselesi değil; bir bilinç, bir yüzleşme, adaletli olma ve bir yenilenme meselesidir.
İçinden geçmekte olduğumuz çağ, yalnızca teknolojik gelişmelerin ve dijital dönüşümün belirleyici olduğu bir dönem değil, aynı zamanda sosyo-politik dinamiklerin yeniden şekillendiği, ulus-devlet kavramının sınandığı ve toplumsal sözleşmelerin gözden geçirildiği bir geçiş evresidir. Özellikle küreselleşmenin etkisiyle farklı kimliklerin, inançların ve kültürel yapılarının daha fazla görünürlük kazandığı bir düzlemde; demokratik değerlerin, insan haklarının, adaletin ve çoğulculuğun güçlendirilmesi gerekliliği her zamankinden daha ön planda durmaktadır.
Ancak bu çok katmanlı dönüşüm süreci, paradoksal biçimde, etnik milliyetçilik, popülist siyaset ve ırkçılık gibi kutuplaştırıcı ideolojilerin de yeniden canlanmasına neden olmaktadır. Bu tür eğilimler, yalnızca bireysel düzeyde ötekileştirici tutumlara değil, aynı zamanda kurumsal yapılar aracılığıyla sistematik ayrımcılıklara da zemin hazırlamaktadır.
Bu bağlamda, özellikle Ortadoğu coğrafyasında süregelen siyasal istikrarsızlıklar ve yeniden yapılanma süreçleri hem ulusal düzeyde hem de bölgesel ölçekte yeni bir toplumsal uzlaşıyı ve barış inşasını zorunlu kılmaktadır.
Türkiye, bu dönüşüm sürecinde hem tarihsel misyonu hem de coğrafi konumu gereği merkezi bir rol oynamaktadır. Ancak bu rolün sağlıklı bir biçimde icra edilebilmesi, ülke içinde demokratik kültürün kurumsallaşması, toplumsal barışın tesis edilmesi ve farklı etnik, dini ve kültürel kimliklerin eşit yurttaşlık temelinde tanınmasıyla mümkündür. Ne var ki, geçmişten bugüne taşınan ideolojik kalıplar, resmi söylemler ve medya aracılığıyla inşa edilen “öteki” algısı, bu sürecin önündeki en büyük engellerden biri olmaya devam etmektedir.
Modern Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşundan itibaren belirli bir ulus inşası projesi çerçevesinde resmi ideolojiyi kurumsallaştırmış; bu ideoloji, yurttaşların kimliğini, aidiyetini, hafızasını ve algı dünyasını biçimlendirmede merkezi bir rol oynamıştır.
Bu yapı, homojen bir ulus yaratma hedefi doğrultusunda başta Kürtler, Aleviler, gayrimüslimler ve diğer etnik-dini topluluklar olmak üzere pek çok kesimi ya görünmez kılmış ya da bir “makbul vatandaş” kalıbına sıkıştırarak asimilasyona tabi tutmuştur.
Resmî ideolojinin özellikle eğitim, medya, hukuk ve devlet kurumları aracılığıyla yeniden üretildiği bu süreçte; farklılıklar bir tehdit unsuru olarak kodlanmış, çeşitlilik ise bir zayıflık olarak görülmüştür. Bu durum, yalnızca kültürel çoğulculuğun bastırılmasına yol açmakla kalmamış; aynı zamanda büyük bir toplumsal travmanın, güvensizlik duygusunun ve aidiyet krizinin oluşmasına da zemin hazırlamıştır.
Bu durum, Türkiye'deki toplumsal yapının derin fay hatları üzerine inşa edilmesine neden olmuş; bu fay hatları günümüzde dahi siyasal kutuplaşmalara, toplumsal öfkelere ve empati yoksunluğuna zemin teşkil etmektedir.
Toplumun geçmişle yüzleşmesi, bastırılmış hafızaların gün yüzüne çıkması, travmaların inkâr değil tanınma ve onarım yoluyla aşılması, ancak hakikat temelli bir ortak yaşam projesiyle mümkündür.
Eğitimden medyaya, siyasetten sivil topluma kadar her alanda yeni bir dilin, daha kapsayıcı bir vatandaşlık anlayışının ve demokratik kültürün inşası, Türkiye’nin toplumsal barış yolunda atacağı en önemli adımlardan biridir.
Bedrettin Gündeş / Sosyolog- Yazar
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.