Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Ali Uysal Ve Şiir

   “Her haykırış şiir değildir ama her şiir bir haykırıştır.”    Aşkın tarifi, mutluluğun tarifi ne kadar çok ise veya nasıl her kişinin bir aşk, mutluluk tarifi var ise; şiirin de tarifi en az onlar kadar çoktur. Ülkemizde “her dört kişiden, beşinin şair olduğu” varsayılır. Bu bir yazım hatası değil elbette. Buradaki amaç, insanımızın şiirle ne kadar alakalı olduğunu anlatmaktır. Hemen herkes hayatının bir döneminde şiir yazmıştır ya da yazmaya teşebbüs etmiştir. Yazmıştır derken, okur –yazar olmayan birçok yurdum insanının şiiri, kağıt- kaleme gerek duymadan zihinlerine yazdıklarını biliyoruz.      Türk halk şiiri ağırlıklı olarak, dilden dile, diyardan diyara dolaşarak günümüze aktarılmıştır. Karacoğlan (17.yy) Türk halk şiirinde ayrıcalıklı yere sahiptir. Türk milleti onu o kadar sahiplenir ki, mezar yeri konusunda aralarında bir türlü anlaşamaz, her yöre, onun kendi bağrından çıktığı iddiasını atar ortaya … Kacaoğlan il il gezer şiirler söyler. Fakat gittiği yerde kayıt altına alınması gereken şiirlerini, her bir şiiri, bir kaç kişi ezberleyerek, zihinlerde kalmasını, tutulmasını sağlarlar. Yazılı olarak aktarılsa kim bilir daha nice şiir günümüze ulaşabilecekti. İster şiir, ister türkü olsun günümüze aktarılanlardan belki de bir o kadar daha kaybolmuş, yok olup gitmiştir…    Batı kaynaklarıysa yazılı şiir ve felsefenin ortaya çıkışının hemen hemen aynı döneme denk geldiğini bildirir ve Homeros’u (MÖ 8.yy) şairlerin atası sayar.    Mersin’de şiir denince, akla ilk gelenlerdendir Ali Uysal. Aksu Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenimiz; otuz yıllık meslek hayatı boyunca binlerce öğrenci yetiştirmiş, onlara edebiyat sevgisi aşılamaya çalışmış, kitaplar önermiş, evlerinde kütüphaneler kurmalarına öncülük etmiş biri. O tam bir şiir tutkunu, uzmanlık alanı Karacoğlan denilebilir. Mersin’de Karacoğlan ismi nerdeyse Ali Uysal ile birlikte anılır. Bu sevdanın altında aynı yörenin, kültürün insanı olmaları yatar belki de.    Silifkeli Ali öğretmenin özelliklerinden bir tanesi belleğinin çok iyi olmasıdır. Belleğinde yüzlerce şiir bulunması ve şiirlerini çeşitli yaşanmışlıklarla bezeyerek anlatması, onu şiir etkinliklerinin aranan söyleyeni yapıyor. 23 Ocak’ta MTSO Büyük Salon’da İçel Sanat Kulübü ve Yeni Kuşak Köy Enstitülüleri Derneği’nin öncülüğünde gerçekleştirilen şiir dinletisi o etkinliklerden biriydi. Ali Uysal’ı şiirseverler iki saate yakın, büyük hayranlıkla dinlediler. Uysal: “ Ben sınıfın dikkatinin dağıldığını hemen anlarım. Öğrencilerin katılımını sağlamak için çeşitli yöntemler kullanırım. Ama görüyorum ki içinizde tek bir kişinin dahi ilgisi kaybolmuyor”      Gerçekten de adeta nefessiz dinlendi Ali hoca. Şiir onun için güzellikti. “ Şiir; söz ile yapılan güzelliktir” diyordu. “Müstesna sanatçılar elinde söz, kılıçtan bile etkili hale geliyordu. Şair; düşüncelerinden ödün vermeyen, cesur, erdemli, korkusuz insandı. Şairleri haykırmayan toplumlar öksüz sayılırdı.”    Aklın ve bilimin penceresinden bakan toplum; şiire ve şairlere önem verir. Şiiri herkes okur ama herkes anladığı kadar nasiplenir şiirden. Nazım Hikmet’in ayrı bir yeri vardır; Ali hocanın yanında. Nazım’ı otuz yaşına kadar vatan haini bellemiştir o. Fakat hayatını, şiirlerini incelediğinde onun ne büyük bir vatan şairi olduğunu kavramış; o gün bu gün etkisinden sıyrılamamıştır. Nazım der ki “ Hain olduğum kavramlar çoktur ama bu asla vatan değildir.” Zaten onun şiirlerini okuyanlar bilirler ne demek istediğini.    İç dünyası şiirle dolu insan yapayalnız, bir ormanda bile kendini kalabalıkta duyumsar. İçinde şiir olan; yaşama daha çok asılır, mücadele eder, kolay vazgeçmez hayatından, sevdiklerinden…Şiirin ana temalarından biri aşktır. Buradaki aşk sadece karşı cinse duyulan aşk değildir. İnsan her varlığa aşık olabilir. Okunan şiir; yaşanmışlıklarla, anılarla süslenince başka kimliğe bürünür, büyüler insanı. İşte Ali Uysal tam da onu yaptı. Belli ki iyi, çok iyi bildiği bir edinimdi bu.    Başta Nazım, Kemalettin Kamu, Cahit Sıtkı Tarancı, Cemal Süreya, Edgar Allen Poe, Yahya Kemal Beyatlı’dan şiirler yankılandı salonda. Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’ndan anılar tazelendi. İstanbul’a ayrı bir parantez açtı hocamız. Hiç görmediğimiz bir şehri, şiirler aracılığıyla nasıl tanıyabileceğimizi, İstanbul örneğinde gösterdi bizlere. Bir şehri, bir kenti en iyi şiirlerin anlatabileceğini kanıtladı şiirleriyle…    Daha söylenecek çok söz, okunacak çok şiir vardı elbette. Her zaman olduğu gibi o gün de zaman yetmedi. Olsun, zaten bu değil miydi, Ali öğretmeni aranan, dinlenen insan yapan…
Ekleme Tarihi: 27 Ocak 2016 - Çarşamba

Ali Uysal Ve Şiir

   “Her haykırış şiir değildir ama her şiir bir haykırıştır.”

   Aşkın tarifi, mutluluğun tarifi ne kadar çok ise veya nasıl her kişinin bir aşk, mutluluk tarifi var ise; şiirin de tarifi en az onlar kadar çoktur. Ülkemizde “her dört kişiden, beşinin şair olduğu” varsayılır. Bu bir yazım hatası değil elbette. Buradaki amaç, insanımızın şiirle ne kadar alakalı olduğunu anlatmaktır. Hemen herkes hayatının bir döneminde şiir yazmıştır ya da yazmaya teşebbüs etmiştir. Yazmıştır derken, okur –yazar olmayan birçok yurdum insanının şiiri, kağıt- kaleme gerek duymadan zihinlerine yazdıklarını biliyoruz.

     Türk halk şiiri ağırlıklı olarak, dilden dile, diyardan diyara dolaşarak günümüze aktarılmıştır. Karacoğlan (17.yy) Türk halk şiirinde ayrıcalıklı yere sahiptir. Türk milleti onu o kadar sahiplenir ki, mezar yeri konusunda aralarında bir türlü anlaşamaz, her yöre, onun kendi bağrından çıktığı iddiasını atar ortaya … Kacaoğlan il il gezer şiirler söyler. Fakat gittiği yerde kayıt altına alınması gereken şiirlerini, her bir şiiri, bir kaç kişi ezberleyerek, zihinlerde kalmasını, tutulmasını sağlarlar. Yazılı olarak aktarılsa kim bilir daha nice şiir günümüze ulaşabilecekti. İster şiir, ister türkü olsun günümüze aktarılanlardan belki de bir o kadar daha kaybolmuş, yok olup gitmiştir…

   Batı kaynaklarıysa yazılı şiir ve felsefenin ortaya çıkışının hemen hemen aynı döneme denk geldiğini bildirir ve Homeros’u (MÖ 8.yy) şairlerin atası sayar.

   Mersin’de şiir denince, akla ilk gelenlerdendir Ali Uysal. Aksu Köy Enstitüsü çıkışlı öğretmenimiz; otuz yıllık meslek hayatı boyunca binlerce öğrenci yetiştirmiş, onlara edebiyat sevgisi aşılamaya çalışmış, kitaplar önermiş, evlerinde kütüphaneler kurmalarına öncülük etmiş biri. O tam bir şiir tutkunu, uzmanlık alanı Karacoğlan denilebilir. Mersin’de Karacoğlan ismi nerdeyse Ali Uysal ile birlikte anılır. Bu sevdanın altında aynı yörenin, kültürün insanı olmaları yatar belki de.

   Silifkeli Ali öğretmenin özelliklerinden bir tanesi belleğinin çok iyi olmasıdır. Belleğinde yüzlerce şiir bulunması ve şiirlerini çeşitli yaşanmışlıklarla bezeyerek anlatması, onu şiir etkinliklerinin aranan söyleyeni yapıyor. 23 Ocak’ta MTSO Büyük Salon’da İçel Sanat Kulübü ve Yeni Kuşak Köy Enstitülüleri Derneği’nin öncülüğünde gerçekleştirilen şiir dinletisi o etkinliklerden biriydi. Ali Uysal’ı şiirseverler iki saate yakın, büyük hayranlıkla dinlediler. Uysal: “ Ben sınıfın dikkatinin dağıldığını hemen anlarım. Öğrencilerin katılımını sağlamak için çeşitli yöntemler kullanırım. Ama görüyorum ki içinizde tek bir kişinin dahi ilgisi kaybolmuyor”  

   Gerçekten de adeta nefessiz dinlendi Ali hoca. Şiir onun için güzellikti. “ Şiir; söz ile yapılan güzelliktir” diyordu. “Müstesna sanatçılar elinde söz, kılıçtan bile etkili hale geliyordu. Şair; düşüncelerinden ödün vermeyen, cesur, erdemli, korkusuz insandı. Şairleri haykırmayan toplumlar öksüz sayılırdı.”

   Aklın ve bilimin penceresinden bakan toplum; şiire ve şairlere önem verir. Şiiri herkes okur ama herkes anladığı kadar nasiplenir şiirden. Nazım Hikmet’in ayrı bir yeri vardır; Ali hocanın yanında. Nazım’ı otuz yaşına kadar vatan haini bellemiştir o. Fakat hayatını, şiirlerini incelediğinde onun ne büyük bir vatan şairi olduğunu kavramış; o gün bu gün etkisinden sıyrılamamıştır. Nazım der ki “ Hain olduğum kavramlar çoktur ama bu asla vatan değildir.” Zaten onun şiirlerini okuyanlar bilirler ne demek istediğini.

   İç dünyası şiirle dolu insan yapayalnız, bir ormanda bile kendini kalabalıkta duyumsar. İçinde şiir olan; yaşama daha çok asılır, mücadele eder, kolay vazgeçmez hayatından, sevdiklerinden…Şiirin ana temalarından biri aşktır. Buradaki aşk sadece karşı cinse duyulan aşk değildir. İnsan her varlığa aşık olabilir. Okunan şiir; yaşanmışlıklarla, anılarla süslenince başka kimliğe bürünür, büyüler insanı. İşte Ali Uysal tam da onu yaptı. Belli ki iyi, çok iyi bildiği bir edinimdi bu.

   Başta Nazım, Kemalettin Kamu, Cahit Sıtkı Tarancı, Cemal Süreya, Edgar Allen Poe, Yahya Kemal Beyatlı’dan şiirler yankılandı salonda. Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’ndan anılar tazelendi. İstanbul’a ayrı bir parantez açtı hocamız. Hiç görmediğimiz bir şehri, şiirler aracılığıyla nasıl tanıyabileceğimizi, İstanbul örneğinde gösterdi bizlere. Bir şehri, bir kenti en iyi şiirlerin anlatabileceğini kanıtladı şiirleriyle…

   Daha söylenecek çok söz, okunacak çok şiir vardı elbette. Her zaman olduğu gibi o gün de zaman yetmedi. Olsun, zaten bu değil miydi, Ali öğretmeni aranan, dinlenen insan yapan…

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.