Bekir Zorba
Köşe Yazarı
Bekir Zorba
 

Ayar Vermeliyim

Duygu ve düşüncelerimize ayar çekmek her zaman kolay olmayabilir. Antenleri açık insanların işi zor. Ne yapsanız, nasıl yapsanız mutlaka eleştireniniz vardır. Mesela “memleket ölüyor bitiyor, sen çiçekle, böcekle uğraşıyorsun veya adresi belli olmayan güzellere şiir düzüyorsun” ile suçlanırsın. Nefret söylemine itibar etmem. Ha hemen cepheye koşmak mı? Gerektiğinde o da olur, merak etmeyin siz. Derdim herkesi mutlu, memnun etmek değil ancak bir denge tutturmak, ayar vermek de önemli. Hiç kimse etrafımızda dönen hadiselerden etkilenmediğini söyleyemez. En umursamaz sandıklarımız bile bundan muaf kalamaz. Umutsuzluğa kapılmak değil bunun adı. Hele “öğrenilmiş çaresizlik” hiç değil. Sonuçta, yazmamak ne iyi diyemezsiniz. İnsan yazmak, söylemek, dertleşmek istiyor ve kabullenmek istemese de haklı çıkmak istiyor. Fakat ihanetin tavan yaptığı bu ortamda, kelimeler de ihanet eder, insan kendine bile ihanet eder. Gerçeklerden, onları haykırmaktan kaçar “ dar alanda top çevirir” durur…Cesaretini yitirir. Şu son iki aylık süreçte yaşananlara bir bakın! Hem mermi manyağı hem gündem manyağı olmaktır bu. Afgan bozkırlarından, kuzey Afrika çöllerinden, yanmış petrol kokusunun, insan teriyle, kanıyla, çorak toprakların tozuyla karıştığı Ortadoğu’dan… İşte şimdi de burada, yanı başımızda, içimizde “ Acaba bize de olur mu, bizi de bulur mu” dediğimiz noktada. Aylardan beri kurulamayan hükümetimiz kuruldu. Programı açıklandı. Ama kim takar? “ Millet başkanlık istemiyor, seni başkan yaptırmayacağız” söylemlerinin üzerinden henüz çok zaman geçmeden bu sefer “ Millet başkanlık istiyor, kaç referandum yapalım” tartışmalarına yeniden başladık. Başımıza gelen ve gelecek olan tüm kötülükleri başkanlık sistemi kurma çabaları, ısrarı etrafında aramaya, sorgulamaya başladık. Rus uçağını düşürdük. Üreticiyi, ekonomiyi dara soktuk. Rus ayısını fena öfkelendirdik. Üstüne üstlük üşümeyi göze alarak… Sonra “keşke düşürmez olaydık” moduna döndük. Çok şehit verdik. Gazetecileri içeri tıktık. Baro başkanını, canlı yayında, herkesin gözü önünde faili meçhule(!) kurban gönderdik. Zaman akıyor… Yüce Tanrım sen aklıma mukayyet ol! Düşüncelerime bir ayar vermeliyim. Dostu düşman bellemeyeyim, düşmanı fazla azgınlaştırmayayım. Yüzyıllar öncesinden gelen Eflatun’un sözü hala yakın gerçekliğini koruyor. “Demokrasi zamanla demogojiye dönüşür”. Demek ki, son sığınağımız da su alıyor. “Ne yapsak, nereye hicret etsek acaba, bizi kim alır ki” Bakın işte orada Suriyeliler kadar şanslı değiliz. Ama Türk kaçmaz, vuruşur ölesiye. Demokrasiden de umudu kestiğinizde, geriye ne kalıyor bize? Dayanmak, tutunmak diş ile tırnak ile.. Hayatın içinde kalmak lazım. Ölmeden, öldürmeden de kahraman olunabileceğini bilmek lazım. Temel sorumluluğumuz nedir, çalışmak mı, işini çok iyi yapmak mı? “Ben işimi iyi yapıyorum gerisi benim sorumluluğumda değil” demek hakkımız var mı? Sonra bu bizi kurtarır mı? Bir sürü soru yığılıyor önüme. Duygu ve düşüncelerime bir ayar çekmeliyim. Kimseyi mutlu etmek zorunda değilim. Belki de bir çocuk gibi hep kaldıramayacağını kucaklamamalı insan. Sakin, sakin, daha sakin… Bekir Zorba
Ekleme Tarihi: 16 Aralık 2015 - Çarşamba

Ayar Vermeliyim

Duygu ve düşüncelerimize ayar çekmek her zaman kolay olmayabilir. Antenleri açık insanların işi zor. Ne yapsanız, nasıl yapsanız mutlaka eleştireniniz vardır. Mesela “memleket ölüyor bitiyor, sen çiçekle, böcekle uğraşıyorsun veya adresi belli olmayan güzellere şiir düzüyorsun” ile suçlanırsın. Nefret söylemine itibar etmem. Ha hemen cepheye koşmak mı? Gerektiğinde o da olur, merak etmeyin siz. Derdim herkesi mutlu, memnun etmek değil ancak bir denge tutturmak, ayar vermek de önemli. Hiç kimse etrafımızda dönen hadiselerden etkilenmediğini söyleyemez. En umursamaz sandıklarımız bile bundan muaf kalamaz.

Umutsuzluğa kapılmak değil bunun adı. Hele “öğrenilmiş çaresizlik” hiç değil. Sonuçta, yazmamak ne iyi diyemezsiniz. İnsan yazmak, söylemek, dertleşmek istiyor ve kabullenmek istemese de haklı çıkmak istiyor. Fakat ihanetin tavan yaptığı bu ortamda, kelimeler de ihanet eder, insan kendine bile ihanet eder. Gerçeklerden, onları haykırmaktan kaçar “ dar alanda top çevirir” durur…Cesaretini yitirir.

Şu son iki aylık süreçte yaşananlara bir bakın! Hem mermi manyağı hem gündem manyağı olmaktır bu. Afgan bozkırlarından, kuzey Afrika çöllerinden, yanmış petrol kokusunun, insan teriyle, kanıyla, çorak toprakların tozuyla karıştığı Ortadoğu’dan… İşte şimdi de burada, yanı başımızda, içimizde “ Acaba bize de olur mu, bizi de bulur mu” dediğimiz noktada.

Aylardan beri kurulamayan hükümetimiz kuruldu. Programı açıklandı. Ama kim takar? “ Millet başkanlık istemiyor, seni başkan yaptırmayacağız” söylemlerinin üzerinden henüz çok zaman geçmeden bu sefer “ Millet başkanlık istiyor, kaç referandum yapalım” tartışmalarına yeniden başladık. Başımıza gelen ve gelecek olan tüm kötülükleri başkanlık sistemi kurma çabaları, ısrarı etrafında aramaya, sorgulamaya başladık.

Rus uçağını düşürdük. Üreticiyi, ekonomiyi dara soktuk. Rus ayısını fena öfkelendirdik. Üstüne üstlük üşümeyi göze alarak… Sonra “keşke düşürmez olaydık” moduna döndük. Çok şehit verdik. Gazetecileri içeri tıktık. Baro başkanını, canlı yayında, herkesin gözü önünde faili meçhule(!) kurban gönderdik.

Zaman akıyor… Yüce Tanrım sen aklıma mukayyet ol! Düşüncelerime bir ayar vermeliyim. Dostu düşman bellemeyeyim, düşmanı fazla azgınlaştırmayayım.

Yüzyıllar öncesinden gelen Eflatun’un sözü hala yakın gerçekliğini koruyor. “Demokrasi zamanla demogojiye dönüşür”. Demek ki, son sığınağımız da su alıyor. “Ne yapsak, nereye hicret etsek acaba, bizi kim alır ki” Bakın işte orada Suriyeliler kadar şanslı değiliz. Ama Türk kaçmaz, vuruşur ölesiye. Demokrasiden de umudu kestiğinizde, geriye ne kalıyor bize? Dayanmak, tutunmak diş ile tırnak ile.. Hayatın içinde kalmak lazım. Ölmeden, öldürmeden de kahraman olunabileceğini bilmek lazım.

Temel sorumluluğumuz nedir, çalışmak mı, işini çok iyi yapmak mı? “Ben işimi iyi yapıyorum gerisi benim sorumluluğumda değil” demek hakkımız var mı? Sonra bu bizi kurtarır mı? Bir sürü soru yığılıyor önüme. Duygu ve düşüncelerime bir ayar çekmeliyim. Kimseyi mutlu etmek zorunda değilim.

Belki de bir çocuk gibi hep kaldıramayacağını kucaklamamalı insan. Sakin, sakin, daha sakin…

Bekir Zorba

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve inovatifhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.